Goethe’nin Faust’u Paul Valéry’nin Monsieur Teste’i
Paul Valéry’nin Monsieur Teste’i 20. yüzyılın en önemli yapıtları arasında sayılmaktadır. “Monsieur Teste ile Bir Akşam” başlığıyla ilk kez 1896 senesinde gün yüzüne çıkan bu figüre Valéry kalan 50 yıllık hayatında tekrar ve tekrar döndü. Her defasında Monsieur Teste’in farklı bir vasfını anlamaya ve anlatmaya çalıştı ve o her yeni metinde bir kez daha baştan kuruldu. Valéry, kitabın İngilizce tercümelerinden birinin girişine şöyle yazmıştı: “Teste’in varlığı onun asla gerçekten var olamayacak bir figür olmasına dayanır. Teste gerçekten yaşasaydı 15 dakikadan fazla hayatta kalamazdı.”
Valéry, Teste’i hayatının korkunç bir irade sarhoşluğu ve acayip bilinç taşkınlıkları ile sarsıldığı bir dönemde, 25 yaşındayken, kendi içinde bir ada olarak kurduğunu ve hayatının geri kalanını da bu adayı keşfetmek ve güçlendirmek için harcadığını söyler. Monsieur Teste, Paul Valéry’nin bilincidir ve Valéry’nin uzun yıllar boyunca kendi kendisiyle yaptığı bir sohbettir.
Ahmet Hamdi Tanpınar, Valéry düşüncesinden ve şiirinden çok etkilenmiştir fakat aslında ona hiç benzemediğini, ondaki bilimsel dehanın ve merakın eserinin kendisinde olmadığını söylemektedir. Peki Valéry’nin Tanpınar’ı bu kadar sarmasının ve etkilemesinin sebebi nedir?
Tanpınar, Valéry’nin metinlerinde, özellikle Monsieur Teste’inde, henüz kendisinin de bulamadığı, kendine ait bir sır olduğuna inanır. Bu sır arayışından olacak, Monsieur Teste’i daha gençlik çağlarından itibaren çevirmeye niyetlenmiş ancak yalnızca dört metin çevirebilmiştir.
Paul Valéry’e göre, Monsieur Teste’i başka bir dile tercüme etmek şöyle dursun aslından okumak dahi çok zor bir iştir. Tecrübeli çevirmen Fahrettin Aslan, Tanpınar’ın bitiremediği bu projenin, bu ağır yükün altına girmiş ve başarıyla nihayete erdirmiş.
Monsieur Teste’in tercümesine uzun yıllarını harcadığını söyleyen Aslan bu tercümeye “bin kere başlayıp, bin kere bırakmıştır” ve bu anlamda metnin tercümesi de adeta Valéry tarafından yazımına benzer bir süreç sonucunda gerçekleşebilmiştir.
Çoğu zaman Goethe’nin Faust’u ile kıyaslanan Monsieur Teste Mart ayında Ketebe Yayınevi tarafından yayınlanacak. Kitapseverleri, 20. yüzyılın önemli şairlerinden Paul Valéry’nin kendi içinde kurduğu bu adayı keşfetmeye çağırıyoruz.
Tadımlık:
- 1. M. Teste tesadüften doğdu. Herkes gibi. Şimdiki ve önceki bütün aklı buradan gelir.
- M. Teste’in kesinlikli bir portresi yoktur. Bütün portreleri birbirinden farklıdır.
- Yansımasız adam:
- Benliğimiz denen bu hayalet -öyle olduğunu sandığı şey- bizim ağırlığımızı giyinmiş hayalet.
- Bu kelimenin anlamı bir düşünülsün: Benim ağırlığım! Ne biçim bir iyelik!
- Bu ağırlığı, onu neyse o yapan -ağır, hafif, vs.- enerjiden nasıl ayırt etmeli?
- 2. Sevildiğimi söyleyemem. Biliniz ki, günlük anlamıyla, birbirinden farklı görünümler arasında gidip gelen bu aşk kelimesi, kocamın kalbi ile benim şahsım arasındaki ilişkiler söz konusu ise, hiçbir şey ifade etmez. Kafası kapalı bir hazinedir, kalbinin olup olmadığını bilmiyorum. Beni fark eder mi, sever mi, inceler mi, hiç bilmiyorum. Veya benden hareketle inceler mi? Bu konuda ısrarcı olmadığımı anlıyorsunuz. Kısaca, ellerinde, düşünceleri arasında kendimi, o anki bakışının türüne göre, bazen çok aşina olduğu, bazen dünyanın en acayip nesnesi gibi olduğumu hissederim.
- 3. M. TESTE’İN BİR DUASI: Rabbim, yokluktaydım, sonsuzca bir hiç ve sakin. Rahatsız edildim, ve bu acayip karnavala atıldım … ve sizin inayetinizle, acı çekmek, yararlanmak, anlamak ve yanılmak için gereken her şeyle donatıldım; eşit olmayan ihsanlar.
- Sizi, düşünürken baktığım ve, üzerine en son düşüncenin yazılacağı şu karanlığın sahibi olarak görüyorum.
- Verin, ey Karanlık, - yüce düşünceyi verin…
- Ama, genel olarak sıradan her düşünce, “yüce düşünce” olabilir.
- Başka türlü olsaydı, kendinde ve kendinden bir yüce düşünce olsaydı, düşünerek veya tesadüfle onu bulabilirdik; bulunmuş olduğu için de ölmemiz gerekirdi. Bu da, sadece devamı olmadığı için bir düşünce yüzünden ölmek olurdu.
- İtiraf edeyim ki ben aklımdan bir mabut yaptım, çünkü başkasını bulamadım. Adaklar adadım ona, küfürler ettim. Benimmiş gibi değil. Fakat…
- 4. Bu öğleden sonrayı, bu sahte ışığı, bu bugünü, bu bildik olayları, bu kâğıtları, bu sıradan her şeyi, başka her şeyden, bir evvelki günden ayıran nedir? Duyular, değişimler meydana geldiğini görmek için yeterince etkili değil. Biliyorum ki bu, aynı gün değil, ama tek yaptığım bunu bilmek.
- Duyularım, geçmiş denen böyle ince, böyle derin bu eseri bozacak kadar keskin değil; duyularım, bu yerin, bu duvarın, geçen gün olduklarının belki de aynısı olmadıklarını ayırt edebilmem için yeterince ince değil.
- 5. İnsan kendisinin “ev sahibi” olmalı.
- Soyut kelimelerle hesabını görmüş -onlarla işini bitirmiş- birinin durumu.
- Çözmek amacıyla, bir tür sorun yaratmak, sonra da çözmek.
- - Kendi kendisiyle oynanan oyun.
- Başkaları üzerinde, onların mekaniğini -nicelikler, şiddetler, iç güçler- asla unutmayan, onlara sadece sırf kendileri olarak değil, fakat makine gibi, hayvan gibi de muamele eden davranış- bu bir sanattır.