Gazale Alizade’nin İdrisîlerin Evi romanı üzerine
Genel Yayın Yönetmenimiz Ahmet Murat, İdrisîlerin Evi’nin mütercimi Zeynep Özel ile konuştu: “Hikâyeyi katman katman, matruşka gibi bir örgüyle işlemiş Gazale...”
Ahmet Murat: İlgi çekici bir roman İdrisîlerin Evi. İran’da ödüller almış, ses getirmiş. Bireysel ve toplumsal devrimlerin, devinimlerin kesitlerini bir deprem olmuş da yıkılmış büyük bir binanın kat kesitlerini izler gibi izliyoruz. Gazale’yle başlayalım derim.
Zeynep Özel: Şair bir anne, tüccar bir baba, salkım söğüt ağaçları içinde havuzlu güzel bir İran evi, edebiyat mahfillerinin ortasında yalnız bir kız, hayalî arkadaşı Hüseyin’den dinlediği hikâyeleri mırıldanıp not aldırışı, on dört yaşında çıkan ilk kitapla gelen şöhret, Tahran Siyasal Bilgiler Fakültesi'ndeki eğitimini zoraki bitirerek Sorbonne’a gidiş, sinema ve felsefe alanlarında lisansüstü çalışmalar, doktorada İşrâki felsefe bağlamında Mevlânâ… İran’ın ünlü şairlerinden Bijen İlahi ile kısa bir evlilik, Selma isimli kızı doğduktan sonra gelen boşanma kararı, kısa sürede gelen şöhret, bol ödüllü kitaplar ve çocukluğundan beri atlatamadığı depresyona eklenen kanserin yorgunluğuyla kendini ormanda asarak ayrılış. Tasavvuf, Hinduizm ve mistisizme olan ilgisiyle harmanlanmış birikimi…
Ahmet Murat:İdrisîlerin Evi’ni de, çocukluktan kalma andığın alışkanlığıyla gözlerini bağlayıp koltuğa uzanarak birine mi yazdırıyor yani? Ama bir yandan da kitabın ikinci cildine başlarken eklediği notta, ikinci cildin yayımının gecikeceğini, çünkü daha üzerinde çalışacağını söylüyor. Buna ne diyorsun?
Zeynep Özel: Hikâyeyi katman katman, matruşka gibi bir örgüyle işlemiş Gazale. Sanat tarihinden mitolojiye, hayalî aşk şehri Aşkabad’dan Keşmir vadilerine, kayıp Nesa şehrinden, Baalbek’in zeytinliklerine, Ajanta tapınaklarına kadar tüm mekân isimleri, kareleri planlamış olmalı. Devrim, devrimdeki karakterlerin arka planları, aydın eleştirisi gibi konularda derinlemesine tahlilleri de. Bunları yaparken yıllarca üzerine kafa yorduğu ve gözlemlediği şeyler olduğu gözden kaçmıyor. Romandaki devrimci gençlerden Borzo evin kütüphanesini yakarken, yazar da adeta insanlık tarihinin uygarlık kayıplarını sayar döker: “Kitaplar simsiyah olmuş, külle karışık parçaları yere dökülmüş, Cornwall-Welch-Galler Sarayları, Alonso Quijano’un dostlarının evi, Laterano Sarayları, Tuileries Sarayı, İştar Tapınağı, Apollon, İsis, Babil’in Asma Bahçeleri, Larissa şehri, korkusuz şövalyeler, korseli tüllü kabarık elbiseler, sarı saçlı prensesler, Bourbonlar sarayında ağaçlardaki salıncaklarda sallanan dilberler, ışıklı fenerlerle türkuaz kadife koltuklu, gümüş nakışlı inci çiçekli siyah faytonlara dair ne varsa yanmış, gri şekilsiz bir küle dönmüştü.” Anlaşılan bu isimleri, evet incelikle planlıyor ama gözlerini bağladığında da bir tür trans haline geçiyor ve karanlıkta karakterler ve örgü şekilleniyor.
Öte yandan Pekin’de katıldığı kadın konulu bir panelde, İdrisîlerin Evi’ni kurgularken çok da zorlanmadığını, İran-Irak savaşı, 79 Devrimi derken bir İranlı kadın olarak bombalar altında ya da kan ve gözyaşı arasında yaşamaya alışık olduğunu söylemişti. İran’da bugünlerde devam eden gösterileri de düşünecek olursak İran’da kadınların öncülüğünde devrim döngüsü devam ediyor diyebiliriz.
Zeynep Özel: Doğru. Konağın geçmişinde ataerkil izler olmasına rağmen güçlü ve hayatta kalma mücadelesi veren kadınlarla karşılaşıyoruz. Buna rağmen bence Gazale iki cinsin de hakkını veriyor. İyiyse iyi, kötüyse kötü...
Ahmet Murat: Devrim güçleri eve yerleşmeden önce de ev halkını oluşturan İdrisî Hanım, orta yaşlı bekâr kızı Lega ve kitap kurdu torunu Vehhab’ın pek de renkli bir hayatları yok. Ama daha sonra evlerini işgal eden devrimcilere sürekli nasıl zor günler geçirdiklerinden yakınıyorlar. Evet, belki yaşadıkları tekdüze bir hayat ama kendilerine kalan mirasla rahat bir hayat da sürüyorlardı. Eve yerleşen devrimcilerin canını sıkan ve şımarıklık gibi algıladıkları biraz da bu. Mutsuz olma imtiyazlarını bile bu burjuva aileye kaptırmış gibi hissediyorlar. Türkiye ve dünyada da böyle ya, insanlar müreffeh yaşasa bile acı çekme hakkını da yoksullara kaptırmak istemiyor.
Zeynep Özel: Evet, ama bir yandan da maddi refah, duygusal boşlukları ne kadar doldurur sorusunu da derinlemesine işliyor Gazale. Kendisi de şahsen çok müreffeh bir hayat sürmesine rağmen yalnız ve mutsuz. Annesine kalsa salkım söğüt ağaçları arasında bahçeli bir evde mutlu bir çocuk; kendisine kalsa ailesinin uğraşları arasında gözden kaçmış, yapayalnız bir kız. Romanda şöyle bir diyalog vardı: “Devrimcilerin lideri Şevket büyük salona girerken Vehhab’a ‘Ne kadar güzel ve ferah bir oda! Güreş yaparsın, dans edersin, parti yaparsın, adını ağzıma alamayacağım kadınları ağırlarsın, her gün yeni elbiseler dener, aynanın karşısında nasıl daha çekici olurum diye gülüş, kaş oynatma, bıyık burma ve sigaranı kadınların yüzüne üfleme provası yaparsın. Kesin kendini önemli biri zannediyordun, hatta bir Çin İmparatoru… İtiraf et günde kaç kez dondurma yiyorsun? (Yutkunarak) Ben on yıl önce dondurmanın tadına bakmıştım. Kafelerde görüyordum. Kendi kendime bu insanlar neden köpük yiyor diye sormuştum.’ Vehhab’ın ağzı açık kalmıştı. ‘Dondurma yediğim için özür dilerim. Kıyafetlere gelince… Haklarında hiç düşünmedim. Yıllardır evimize herhangi bir kadın gelip gitmedi, parti, ziyafet vs. olmadı. Günün uzun saatleri sıkıntıyla geceye karıştı…’”
Başka bir bölümde de çocukluğundan beri çok özel giysiler giyen Vehhab’ın, diğer çocuklar gibi her ilmeği annelik hayaliyle sevgiyle örülmüş bir şapka takma isteğinden bahseder. Hiçbir marka, o tek ilmeğin boşluğunu dolduramaz, konfor bedeni kuşatsa da ruhu kuşatıp saramaz.
Ahmet Murat:Kitapta alegorik devrim eleştirisini de bastıran nihilist bir bakış var. Gelen düzen, bozulan ve kovulan düzenden daha iyi ya da kötü değil. Ne yeniye ne de eskiye bağlanıyor yazar, böylece yersiz yurtsuz kalıyor.
Kitap bu anlamda Orwell’in Hayvan Çiftliği’ne benzetilebilir. Özgürlük ve eşitlik nidalarıyla bir devrim yapılıyor ama zamanla bir grup, devrik yönetim gibi imtiyazlı bir kesim yaratıyor.
Zeynep Özel:İran’a bakacak olursak, Şah döneminde bir dönem örtü ve sarıkla sokağa çıkmak yasaktı. Hatta Celâl Âl-i Ahmed’in bu minvalde “Kutlu Tören” diye bir hikâyesi vardır ve o günleri mizahi bir dille ele alır. 79 Devrimi sonrasıysa tam tersi başörtüsü zorunluluğu geldi, yılların baskısı ve yolsuzluk iddialarıyla bunalan halk, Mehsa Emini’nin ölümü ile sokaklara çıktı. İranlı arkadaşlarım bugünlerde Suriye’den gelen Besiclerin göz kırpmadan gençleri öldürdüğünü söylüyor. Öte yandan bu şiddet göstericileri de hiddetlendiriyor. Geçtiğimiz günlerde medreseleri yakıp sokaktaki çadurlu ve sarıklı kişilere saldıranlar olmuştu. Hasılı her devrim zamanla karşısındakinin özgürlüğüne göz dikebiliyor.
Ahmet Murat: Hikâyede de aslında başta dağa yerleşen ve askerî hükümete savaş açan devrimciler zamanla katılaşıyor, köhneleşiyor, bu defa da kendi içinde yeni bir hesaplaşma başlıyor.
- Zeynep Özel: Evet, belki de bu yüzden Gazale, hikâyede her şeyi deneyimlemiş ve aşmış, devrimler eskitmiş, güzelliğiyle ve başarısıyla ününe ün katmış tiyatro sanatçısı Roxana karakteri üzerinden devrim, özgürlük, şiir, sanat ve dönemin aydınları meselelerini üst düzey bir biçimde biraz da küçümseyerek irdeliyor; sosyal çalkantıdan ziyade, bireylerin iç dünyasına ve aşklarına odaklanarak her şeyi daha derin bir bakışla ele alıyor.
Ahmet Murat: Vehhab karakteri mesela, kitap kurdu, biraz gerçek hayattan kopuk, kimseye faydası olmayan bir karakter. Ama zaman içinde karşılaştığı tehdit ve Roxana ile karşılaşma yani korku ve aşkın hayatına girmesi kabuğunu kırmasına da yol açıyor. Devrim sokakta, ülkede devam ederken, bir yandan herkes kişisel devrimini yaşıyor aslında. Dışarıdaki ve içerideki devrim. Ama yazar örgü boyunca kişisel devrimlere daha çok önem veriyor gibi görünüyor.
Zeynep Özel: Favori karakterlerimden Lega için de böyle. Usta bir piyanist ama ablası ve kuzenleri hep güzellikleriyle dillerdeyken hayatı boyunca bir kez müzik hocasından aldığı basit bir iltifata ya da küçükken dadısının onun için pişirdiği sütlaçlara sığınıp en basit komplimanları pamuklara sarıp saklayıp yeri geldikçe kendince hayatta kalma gücü buluyor. İkinci ciltte evin yıkanma sahnesinde Lega kendini aşarak âdeta tüm çocukluk komplekslerini, zayıflıklarını, fobilerini de kirlerle birlikte akıtıyor ve o esnada annesiyle yüzleşme sahnesi gerçekten çok etkileyici. Devrimin en belirgin biçimde dönüştürdüğü karakter diyebiliriz Lega için de.
Ahmet Murat: Son söz?
Zeynep Özel: Roman, hem dışarıya, sokağa, siyasi düzene bakıyor, hem de içe, duygulara ve içsel değişime bakıyor. Zengin bir muhtevası ve katmanları var. Şimdi böyle konuşurken Gazale’yi ve kahramanları özlediğimi hissettim yine…