Evrak-ı Perişan arasında: Halid Ziya Uşaklıgil’den Mustafa Reşid’e mektuplar
Bu iki mektup, Mustafa Reşid’e yazılmıştır ve onun bir nevi antoloji hükmündeki Bedayiül-İnşa adlı kitabında basılmıştır. Halid Ziya, bu iki mektupta Mustafa Reşid’in Çiçek Demeti ve Yeis adlı eserlerini değerlendirir.
Aşk-ı Memnu, Mai ve Siyah, Kırık Hayatlar, Ferdi ve Şürekâsı gibi eserlerle modern Türk romanının kurucu isimlerinden biri olan Halid Ziya Uşaklıgil (1865- 1945); hikâye, hatıra, mensur şiir, inceleme, makale, fıkra, edebiyat tarihi, tercüme, piyes gibi edebiyatın hemen her türünde kalem oynatmış velût bir şahsiyettir. 1883’ten itibaren Hazine-i Evrak, Envâr-ı Zekâ, Tercüman-ı Hakikat gibi gazete ve dergilere eserlerini yollamaya başlayan Halid Ziya, edebiyat âleminde adını duyuran eserlerini İzmir’de arkadaşlarıyla birlikte çıkardıkları Nevruz ve Hizmet gazetelerinde neşretmeye başlar.
Halid Ziya’nın bütün eserleri kuşbakışı bir nazarla incelendiğinde fark edilir ki yazar ömrü boyunca kademe kademe gelişme kaydeden, edebiyat âleminde var olanın bilincinde, yapılması Halid Ziya’nın bütün eserleri kuşbakışı bir nazarla incelendiğinde fark edilir ki yazar ömrü boyunca kademe kademe gelişme kaydeden, edebiyat âleminde var olanın bilincinde, yapılması gerekenin farkında “bilinçli” bir yazı faaliyetinin içinde olmuştur. Zeynep Kerman ve Ömer Faruk Huyu güzel tarafından yayımlanan “Halid Ziya Bibliyografyası”da göstermektedir ki Halid Ziya, onlarca cildi bulan eserler silsilesini belirli bir sıra hâlinde önce süreli yayınlarda tefrika etmiş, daha sonra kitap olarak bastırmış, ömrünün son demlerinde ise bazı eserlerini sadeleştirme yoluna gitmiştir.
Edebiyat tarihimizin bu kurucu şahsiyetinin eserleri, zaman içinde pek çok yayınevi tarafından yayımlanmıştır ki iyi niyetli bütün girişimlere rağmen Halid Ziya’nın eserlerinin hâlâ bir bütün hâlinde neşredildiğini söylemek zordur.
Nâkil serisinde neşredilen telif hikâyeleri, mülakatları ve mektupları başta olmak üzere yazarın pek çok eserinin süreli yayınlarda kaldığı görülmektedir. Bu minvalde yazarın daha önce Latin harflerine aktarılmayan iki mektubu aşağıda dikkatlere sunulmaktadır.
Bu iki mektup, Mustafa Reşid’e yazılmıştır ve onun bir nevi antoloji hükmündeki Bedayiül-İnşa adlı kitabında basılmıştır. Halid Ziya, bu iki mektupta Mustafa Reşid’in Çiçek Demeti ve Yeis adlı eserlerini değerlendirir. Ara nesil gazeteci, şair ve yazarlarından olan Mustafa Reşid (1861-1936), Şark ve Envâr-ı Zekâ mecmualarını yayımlamış, roman, hikâye, şiir, antoloji gibi türlerde eserlere imza atmış bir isimdir. Halid Ziya, Kırk Yıl’da Menekşelizade Emin Efendi’nin evindeki bir toplantıda Mustafa Reşid ile tanışma hikâyesini anlatır. Bu tanışmanın ardından Halid Ziya’nın Mustafa Reşid Bey’le bağı ilerleyen yıllarda devam etmiş; Halid Ziya Mustafa Reşid’in çıkardığı Enver-i Zekâ mecmuasında bazı yazılarını neşretmiş, Mustafa Reşid ise Enver-i Zekâ’da Halid Ziya ve arkadaşlarının çıkardığı Nevruz mecmuasının tanıtımını yapmıştır. İşte aşağıda okuyacağınız mektuplar, edebiyat hayatının başındaki genç Halid Ziya’nın Mustafa Reşid’e olan muhabbetini, o dönemde okuduğu eserleri ve ilgilerini göstermesi bakımından önem taşımaktadır.
- Not: Mektuplar Latin harflerine aktarılırken metinlerin diline ve üslubuna müdahale edilmemiş, bugün için anlamının bilinmesinde zorlanılacak kelimeler içinde tarafımızdan açıklanmıştır.
Halid Ziya Uşaklıgil’den Mustafa Reşid’e mektuplar
Envâr-ı Zekâ muharriri Mustafa Reşid Bey’
Cemiyet-i beşeriyenin [insan topluluğunun] en âlî [yüce], en mutena [seçkin] kısmını teşkil eden kadınlara takdim ettiğiniz “Çiçek Demeti”, gülzâr-ı edebiyatta [edebiyatın gül bahçesinde], yeni, ruh-efzâ [ruha can katan] rayihalar [kokular] neşrederek [yayarak] arz-ı vücud eyledi [ortaya çıktı].
Ekrem Bey, Hâmid Bey, Sezaî Bey gibi bugün edebiyatımızın tecessüm etmiş [ön plandaki] suretleri olan üç büyük edibin mazhar-ı takdiri olmuş [övgüsünü kazanmış] bir eser hakkında idare-i efkâra [fikir belirtmeye] cüretim küstahlık değil, mütalaasının [okunmasının] ruhuma bahşettiği şevkin eseri olmak üzere telakki edilse [algılansa] becadır [uygundur].
Müsaadenizle evvelemirde [önce] suret-i ifade [ifade şekli] ve tarz-ı tahririnizden [yazı tarzınızdan] bahsetmek isterim. Şivenizi vicdanen ne derecelerde takdir eylediğim, ara sıra yazdığım makaleciklerde peyrevliğe [birinin arkasından gitmeye] çalışmakla müstedeldir [anlaşılmaktadır].
Bâdi-i emirde [işin başlangıcında] sehil [kolay] görünen ufak ufak cümleleriniz, kısa kısa terkipleriniz o kadar âlî [yüce, yüksek], o kadar rengîn [renkli] bir mecmua [toplam] husule [meydana] getiriyor ki insan, nazar-ı müşkül-pesendane [zor beğenen bakışla] hiçbir yerinde sanat göremez. Fakat bütün sanâyi’ [sanatlar]!…
Fikr-i nadire-cuyane [nadir şeyler arayan düşünce] hiçbir yerinde harikulâde bir şey bulamaz. Fakat bütün bedayi [yeni, görülmemiş şeyler]!... Mütalaa-yı edibanesini [edebiyatçıya yakışır tarzda düşünme] tezkire [anma, zikretme] mecbur oluyor!
Bugün en maarif-mend [bilgi sahibi, marifetli] milletler her şeyin tabiisini seviyorlar. Layıktır ki şive-i tabii [tabii söyleyiş] her tarz-ı edibe [edebi tarz] müreccah [üstün] görülsün! Tabii yazıyorsunuz, binaenaleyh [bununla birlikte] kariilerinizde [okuyucularınızda] husule getirdiğiniz tesirler de tabii! Bir kalp eserlerinizden mütelezziz olmak [zevk almak] için icbar-ı nefse [kendini zorlamaya], taharri-i nikâta [ince noktalar aramaya] muhtaç kalmıyor! Sözleriniz en refik [dost, yakın] damarları elektrik gibi doğrudan doğruya tehziz ediyor [harekete geçiriyor]! Yaşayın edib!... Bir çığır açtınız ki bütün millet takip etse sezâdır [yaraşır].
Mütemeddin [medenileşmiş] milletlerin kadınlara verdikleri ehemmiyet o kadar çoktur ki bu husustaki lakaydimiz [ilgisizliğimiz] düşünüldükçe duçar-ı fütur olmamak [ümitsizliğe düşmemek] elden gelmiyor. Avrupa’da kadınlar için neşrolunur binlerce fennî, hikemî kitaplar, risaleler, gazeteler bulunur, harekât-ı ihtilâlat-ı edebiyede [edebiyattaki değişim hareketleri] erkekler kadar kadınların da dahli [etkisi] vardır. Velhasıl kadınlar müstehak [layık] oldukları mevki-i âliyede [yüce mevkide] bulunurlar. Biz de bu hususta garbiyuna [Avrupalılara] peyrev [takipçi] olmalıyız. Sami Bey’in Kadınlar’ı, zat-ı edibanelerinin [edip kişiliğinizin] şu eserleri gibi âsâr [eserler] tekessür etmeli [çoğalmalı] ki erkeklerin kadınlara medyun [borçlu] oldukları vezayif [vazifeler] tekemmül etsin [olgunlaşsın].
- Eserinizi mutazammın olan [içeren] mektup, hayatın bir kapısından çıkan bir büyük validenin, hayatın diğer bir kapısından giren hafidesine [kız torununa] bıraktığı dumu-ı tahassür [hasret gözyaşları] ile tahassul etmiş [ortaya çıkmış] ve esbab-ı saadeti [mutluluk sebeplerini] tehiyye [hazırlama] vazifesini tahammül eylemiş [yüklenmiş] bir gül kadar kıymetli bir yadigârdır.
Sair mektuplar ise kızlara, zevcelere, rahatı, saadeti talim eder [öğreten] mühim nasihatlerdir. Yalnız şu kadar bir itiraza cüret ederim ki intihab-kerdeniz olan [seçtiğiniz] esas üzerine daha pek çok yazılabilirdi.
Eseriniz hakkındaki fikrimi heyet-i mecmuasıyla [bütünüyle] anlatmak iktiza ederse [gerekirse] derim ki: “Bu mendiller ne olur ya?” sualine “bu mendiller, iki ruhun, yekdiğerine [birbirine] son selâmlarını, son ihtiramlarını [saygılarını] ifa [göstermek] için çektiği birer sancaktır!” cevabını mütalaa ederken şevkimden risalenizin elimde şiddetle ihtizazını [titremesini] görüp de ne olduğunu sual eden bulunsa idi, şu cevabı verecek idim: “Bu, edebiyat-ı Osmaniye’nin bâlâ-yı tâk-ı mualla [yüce kemerin en üstü (olan)] revak-ı edebe [edebiyat sütununa] diktiği rayet-i zaferdir [zafer sancağıdır].
Kardeşiniz Uşşakizâde Halid Ziya.
“Yeis” romanınıza böyle bir lafz-ı dehşet-engiz [dehşet verici söz] serlevha [başlık], böyle bir hiss-i muhavvefi [korkutucu hissi] zemin ittihaz etmişsiniz [seçmişsiniz]. Ne fena yapmışsınız.
Cemiyet-i beşeriyenin [insan topluluğunun] bazı ciğer-sûz [çok acıklı] halleri vardır ki mesudlar saadetini ihlal etmemek [bozmamak] için, meskût [sessiz] bırakmalıdır!...
Siz o hallerin en müthişini, en muhavvefini [korkutucusunu] tasvir ediyorsunuz. Mesudları, bedbahtların gam-harı [üzülen, kederlenen] mı edeceksiniz?
Hayır, edib, hayır! Yanlış söyledim: Fena değil, pek iyi yapmışsınız!
Karilerinize [okurlarınıza] öyle haller, öyle vakalar tasvir ediniz ki cemiyet-i beşeriyenin gulgule-i avaz-süruru [dalga dalga yayılan neşeli sesleri] arasında felaketin, sefaletin enînleri [inlemeleri] samia-hıraş [kulağı tırmalayan] vicdanları olsun. Şehrah-ı hayatta [hayatın ana yolunda] nice bedbahtların gerdûne-i saadete [mutluluk arabasına] zemin-güzâr teşkil ettiği görülsün! Onu bir saadetlerini husule getirmek için ebedi felakete bırakanlar tel’in olunsun [lanetlensin], bedbahtlara bedbaht olmayanlar tarafından ağlansın ki bu yolda dökülecek olan sirişk-i merhamet [merhamet gözyaşları] o zavallılar için yegâne bir medar-ı teselli [avunma sebebi] makamına geçsin!
Bir genç kız tasvir ediyorsunuz ki hüsnü [güzelliği], irfanı [bilgisi] sayesinde en büyük saadetlere kesb-i istihkak etmişken [hak kazanmışken] en vahim felaketlerin kurbanı oluyor. Bir kalp arz ediyorsunuz ki muhtevi olduğu [içerdiği] hissiyat-ı ruh-perveranesi [ruhu besleyen duygular] diz üstünde takdis ve tekrim olunacak [kutsanacak] yerde bir hodkâm [bencil] tarafından tahkir ve tenzil olunuyor [aşağılanıyor], öyle bir vaka naklediyorsunuz ki bir masumun bir cinayetkâra [cinayet işleyen kimseye] feda olduğu, insanların vaz ettiği [koyduğu] kanun tarafında bir masumun cani, bir caninin masum hükmünde telakki olunduğunu gösteriyor.
Doğrudur ki, Yeis, masumu cani ediyor, fakat o cinayetkârı mahkeme-i vicdanda affettirecek mukaddes bir özür var: Yeis!..
Emin olunuz ki romanınızı mütalaa edenler [okuyanlar] meyûse [ümitsiz kadın] için pek samimi bir surette sirişk-i nisâr-ı teessür olacaklardır [üzüntü gözyaşlarını dağıtacaklardır]. Ve teşekkür ediniz ki kuvve-i musavverenizin [tasvir etme gücünüzün] pek mükemmel tasvir ettiğini kuvve-i kalbiyeniz [kalp gücünüz] pek mükemmel tasvir ediyor. Bâkî tebrikât [sonsuz tebrikler] uhuvvet-mendanem [kardeşim]!
Uşşakizâde Halid Ziya