Erol Göka : Erkekler için âdeta ölene kadar ergen kalmaya mahkûm olduğu yeni bir değişim söz konusu
Modernleşmeye bağlı değişen hayatlarımıza dijital dünyadaki gelişmeler de eklenince kadınlık, erkeklik, çocukluk gibi roller farklı görünümler kazandı. Özellikle erkeklerin geleneksel rollerinden giderek uzaklaştığı bir dönemin içindeyiz. Bu uzaklaşma bazı erkekleri okul ya da iş hayatında neden çalıştığını bilmez hâle getirirken, bazılarını ise âdeta ölene kadar ergen kalmaya mahkûm ediyor. Bu erkekler neden yeni hedef ve ideallere bağlanamıyor, uğruna çaba gösterecekleri amaçlar edinemiyor?
Erkek rolleri ve erkeklik algısı değişiyor. Bugün babalarımızın temsil ettiği erkeklikten farklı erkeklik temsilleri var. Siz bu değişimi nasıl yorumluyorsunuz?
Sanıyorum sizin değil de bizim babalarımız, gelenekten güçlü emareler taşıyan son numunelerdi. Ben 60 yaşındayım, şehirli ve okumuş abilerimiz, ablalarımız ve bizim neslimiz, ağırlıklı olarak modern yönergelere göre büyütüldük.
- Değişim bizimle başladı, sizlerle sürdü. Evet, babalarımızınkine göre erkeklik rolleri ve erkeklik algısı değişiyor. Hani Fatih Kısaparmak’ın “Bu adam benim babam” şarkısı var ya, işte o şarkıda sözü geçen erkeklerden pek bahsedemeyeceğiz artık.
-
- Evinin geçimi için zorluklara katlanan, çocuklarının büyümesini ancak uzaktan izleyen, annemizden aldığımız terbiye uygun mu diye gözleriyle denetleyen, o oturmadan sofraya oturulmayan, kalkmadan kalkılmayan, tüm işlerin ondan sorulduğu ve izin alındığı, bizi özellikle büyüklerin yanında sevip okşamayan ancak uyuduğumuzda gelip öpen, yatsı namazını kıldıktan sonra artık gürültü yapılamayacağını anladığımız, bayramda ilk kendisinin elini öptüğümüz, harçlık beklediğimiz, varsa aile otomobilimizin yegâne sürücüsü, konuşarak uyarmaya başladığında işlerin kötü gittiğini herkesin anlayıp korktuğu ama bunun yanında evimizin şefkat ve merhamet timsali reisi, mangal yürekli ama aynı zamanda da yufka yürekli, sözünün eri, adam gibi adam…
O babalar tarihin tüneline çoktan girdiler, giderek görünmez oluyorlar. Bu sürecin başaktörü, öncelikle modernleşme ve ona bağlı gelişen şehirleşme ve çalışma hayatı süreçleri. Ama şimdi dijital aygıtların başrol oynadığı teknomedyatik dünyada erkek rolleri alabora oluyor, hatta tamamen silinmeye yüz tutmuş durumda.
Toplumsal olarak, erkeğin kaslarından ve kıllarından başka, kadından pek de ayrım noktası kalmıyor. Erkekler için âdeta ölene kadar ergen kalmaya mahkûm olduğu yeni bir değişim söz konusu…
Türklerde erkeklik ve kadınlık temsillerinin değişmesi, bizim Türkler olarak artık başka bir topluma dönüşmemiz anlamına gelir mi? Yoksa bizim millî niteliklerimiz cinsiyet rollerine o kadar bağlı sayılmamalı mı?
Çok güzel soru. Epey düşünmem lazım. Zira Türklerde kadın-erkek cinsiyet rolleri üzerinde ilk düşünmeye ve yazmaya başladığımda, modernliğe rağmen değişmeyen durumlardan bahsediyordum.
Erkeğin birincil görünümüne rağmen evde aslında son tahlilde kadının sözünün geçmesi, “maço erkek” görüntüsünün ve “erkek kadın” sözünün bizi rahatsız etmemesi gibi…
Ama şimdi gerçekten her şeyin çok köklü değişimlere uğrayacağı yeni bir döneme girdik. Buradan geriye bize özgü ne kalacak tam bilmiyorum.
Sadece yıkılan, dejenere olan erkeklik değerlerinin yerine görüntüde erkeklik manzaralarının, kahve kültürünün yeni biçimlerinin ve şiddet davranışının ikame olacağına dair emareler var.
Bunlar da hiç hoşuma gitmiyor. Durun bakalım, takipte kalalım; “erkek adam” yakıştırmasını, “Senin bu yaptığın erkekliğe sığar mı?” sorusunu kimlere, hangi hâllerde söyleyeceğiz görelim.
Bu değişimin hiç değilse bir kısmı için, teknolojinin rolüne ve etkisine dikkat çeken bazı araştırmacılar oldu. Mesela internet üzerinden kolay erişilebilen pornografinin erkekleri “bitirdiğini” söyleyenler var. Bunları nasıl yorumlamalıyız?
Tüm bu olup bitenlerden teknoloji, son zamanlarda da dijital teknoloji bir numaralı sorumlu… Bu doğru.
Sanal olanın gerçek olanın aleyhine işlediği de birçok bakımdan doğru ama yine de tam olarak sizin sorunuzdaki gibi denemez kanaatindeyim.
Pornografinin yaygınlaşmasının tarihi internetten eskilere gider. Sanki önce teknolojinin erkek rollerini aleyhte değişime zorlaması, müteakiben sanallığın yerleşmesi, gerçek ilişkilerden uzaklaşma, kendi dünyasına ve erkekler evrenine çekilme, daha sonra pornografinin iyice yaygınlaşması sıralaması daha uygun…
Eğitim dünyasında kız öğrencilerin erkek öğrencilerden daha çalışkan ve başarılı olduklarına yönelik gözlemler ve değerlendirmeler var. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Batı’dan gelen kapsamlı araştırma sonuçları kesinlikle böyle söylüyor. Ülkemizde de kaba gözlemler ve sınav sonuçlarına ilişkin değerlendirmeler bu doğrultuda.
Yarın bu anlayış hiç çalışmama lehine iyice yerleşebilir, zaten anne bakımına alışık olduklarından kendilerini kolayca eşlerinin, ablalarının bakımına bırakabilirler diye korkuyorum.
Evde kolayca vakit geçirebilecekleri video oyunları, internet, sosyal medya, pornografi olduğunu -ve tabii alkol ve madde kullanımını da- hesaba katarsak korkumun nedeni anlaşılabilir.
Benim meslek hayatım, tabiatı icabı, hiç iş yapmayan erkeklerle uğraşmakla geçiyor; belki de bundandır böylesine korkmam… Siz söylediklerimi ciddiye alın ama yine de bana bakmayın, mesleğime verin…
Zimbardo’nun çalışmasında bazı erkeklerin bitmeyen bir ergenlik döneminde olduğu dikkatimizi çekti. Bizim ülkemizde de benzer durumda gençler var. Okul başarıları, kariyerleri umurunda olmayan, ailelerinin güvenli sınırları içinden ayrılmak istemeyen genç erkekler daha yolun başında her şeyden vazgeçmiş gibiler. Hayata atılmak için neden heyecan duymuyorlar?
Uzamış ergenlik manzaralarını ben de vurguladım. Bizim neslimizde bile var bu görüntü. Gençlik saçlarını ve kıyafetlerini bir türlü bırakmak istemeyen akranlarımız…
Ama uzamış ergenlik derken kastımız tam olarak yaşına uygun davranmayan yetişkinler değil. Genç erkekler bir ideal ve amaca sahip olmayınca ne yapacaklarını bilemiyorlar. Analarının kuzusu gibi davranmaya biraz da mecburlar.
Kızlardan toplumsal rol olarak ayrımları siliniyor. Fark artık sadece görüntüde, kaslar ve kıllarında...O yüzden erkek görünümüne abanıyorlar, daha çok erkek topluluklarında bulunuyorlar; kızlardan, iş ve evlilik sorumluluklarından uzak duruyorlar; video oyunları ve sanal tatminle yetiniyorlar.
Onların uzamış ergenlikleri bir türlü erkek yetişkin olamayışlarından ve bu gidişle hiç olamayacaklarından…
Yine Philip Zimbardo’nun Bitik Erkekler kitabında 2000’li yılların sonrasında erkeklerde utangaçlık oranlarının giderek arttığını şaşırarak okuduk. Hâlbuki sanal ortamda herkes kendini gayet rahat ifade ediyor gibi görünüyor. Kitapta bahsedilen nasıl bir utangaçlık?
İnternet iletişimi, kolay iletişim sağlıyor; karşımızdaki insanlar yüz yüze mesafede olmadıkları için utangaçların bile kolayca yaptığı bir iletişim imkânı sağlıyor. Ancak bunu yaparken, hiç belli etmeden gerçek iletişim tecrübesini, yaşayarak öğrenme ve ustalaşma imkânını ortadan kaldırıyor, gerçek iletişimi zorlaştırıyor.
Tüm gençlerde ama özellikle genç erkeklerde eskisi gibi iletişime geçme isteğinde korkuya dayalı utangaçlıktan ziyade, karşısındakinde zayıf bir izlenim bırakma kaygısıyla, toplumsal reddedilme korkusuyla kıpırdayamamaya bağlı yeni bir utangaçlık şekli ortaya çıkıyor.
Toplumsal bağın nasıl kurulacağını bilmedikleri için, ilişkiden uzak duruyor gençler. Üstelik bu hâlleri bir işlevsel eksikliğe yol açmadığından fark bile edilmiyor, “normal” diye içselleştiriliyor.
Sosyal ilişki mecburiyeti hasıl olduğunda akranlarıyla, kendinden büyüklerle, karşı cinsle etkileşim sırasında neyapacağını bilmediğinden garip ve uygunsuz davranışlar sergileyen, âdeta ilişkinin içinde cascavlak kalan gençler hepimizi güldürüyor.
Genç erkekler, sosyal ortamlarda turist gibiler, hatta nereye, nasıl gideceklerini sormayı da beceremediklerinden onlardan da zor bir hâldeler. Romantik ilişki hâllerinde ise onların bu feci sosyal becerisizlikleri, iyice afallamalarına, korkup kaçmalarına neden oluyor.
Gerçek hayatın içinde sosyal becerilerini artırmaktansa evlerindeki odalarına, bilgisayarlarındaki, akıllı telefonlarındaki fantezi dünyasına çekiliyorlar. Ya da onlardan hemen hiç beklentisi olmayan genç erkek topluluğunun, kankaların içine atıyorlar kendilerini.
Bazı erkekler başkalarına bağımlı olmayı bir toplumsal başarısızlık değil, başarı olarak görüyor. Aynı erkekler David Beckham, Mark Zuckerberg gibi her şeye sahip görünen başarılı medyatik ünlülere özeniyorlar. Bu tezatlığı nasıl yorumlarsınız?
Ha haaa, ortada bir tezat olduğunu sanmıyorum. Gerçek hayatta başarılı olamayanlar tatmini hayal dünyasında ararlar. Bu anasının kuzusu ve üstelik de bundan hoşnut genç erkekler de bu kural gereğince davranıyor, aynen öyle yapıyorlar; gerçeğin çölünde elde edilemeyen tatmin, fantezinin vahasında aranıyor.
Dedelerimizin, babalarımızın askerliğe bakışıyla günümüz gençlerinin askerlik algısı birbirinden hayli farklı. Bu farkı da yukarıda konuştuğumuz genç neslin özellikleriyle ilintilendirebilir miyiz?
Sanmıyorum. Hani, millî erkeklik değerleriyle ilgili bir soru sormuştunuz, ben de bilmiyorum demiştim ya, tekrar oraya gelelim. Millî erkeklik değerlerimizin en önde gelenleri arasında yiğitlik, cesaret ve metanet sahibi olmak da var.
Onları hâlâ net olarak görüyorum gençlerimizde. Askerlikle ilgili, özellikle kısa dönem askerlikle ilgili sorunlar, daha ziyade hayat planı yapamamak bağlamında ortaya çıktı.
İmkân verildiğinde, bakın hepsi de aslanlar gibi severek gidiyorlar askerliğe. Beni askerlik algısının değişmesinden ziyade bu özelliklerimizin şiddet davranışına yönelmesi ihtimali korkutuyor.
Bazı çözüm önerileriyle söyleşimizi tamamlayalım istiyoruz. Ülkemizdeki genç erkeklerin geleceği için aileler, eğitimciler ve devlet neler yapabilir?
Öncelikle sakin olalım. Bizde sorun Batı’da olduğu kadar büyük değil, iyi düşünüp tedbirler alırsak önlenebilir nitelikte.
Tedbirlerin başında, evliliği teşvik etmek, aileyi, babalığı önemseyip değerli kılmak, erkekliğin kurucu değerlerini maçoluğa ve sosyopatiye yöneltmeden güçlendirmek, “evine ekmek götüren”, “delikanlı” ve “adam” rollerinin günümüze uygun biçimlerini bulup öne çıkarmak geliyor.
Yeni durumları, sorunları ve görevlerini gençlerimize anlatabilmek için anne baba ve evlilik okulları açmalı, yaygınlaştırmalıyız.
Ne yapıp edip özellikle genç erkek işsizliği problemini çözmek zorundayız. Okul başarısını değil, çalışmayı yücelten bir sistemi arayıp bulmalı; genç erkekleri çalışmaya, sorumluluk almaya teşvik etmeli, bunu yapabilenleri ödüllendirmeliyiz.
Alkol ve madde bağımlılığı ile mücadelemiz, artarak ve tavizsiz biçimde sürmeli. Bakın, Batı’da esrar lobisi büyük ihtimalle yakında esrar kullanımını serbest hâle getirecek.
Biz asla bu tuzağa düşmemeliyiz; insanımızın, gençlerimizin uyuşmaması için elimizden geleni yapmalıyız. Ve mutlaka sanal iletişimi, akıllı aygıtların başında kalma zamanını azaltmalıyız.
Bunun için gerekirse ilk ve ortaöğrenimde akıllı telefon kullanımını yasaklamalıyız. Ekran zamanını azaltmak için “millî bir seferberlik” ilan edilse yeridir.