Din dili medyatikleşirse
Medya her şeyden önce teknik bir “araç/aracı/vasıta” niteliğindedir. Bu yönüyle sembolik içeriklerin farklı zaman ve mekân bağlamlarına kolay ve hızlı bir biçimde aktarılmasına olanak sağlar.
Ancak özellikle çağımızdaki yapılanmasıyla medya sadece bir araç ya da vasıta değil, aynı zamanda bir “ortam/vasat/mekân” olarak da işlev görür. Bu ise gündelik gerçekliğin medya zemininde deneyimlenebildiği, klasik ilişki biçimlerinden farklılaşan yeni örgütlenmelerin ortaya çıktığı bir duruma işaret eder.
Nitekim sosyal medya sadece duygu ve düşüncelerin iletildiği bir araç olmaktan ziyade fiziksel mekâna gerek duymayan ama ona da yansıyan yeni sosyalliklerin ve farklılaşan tecrübelerin zemini/uzamı hâline gelmiştir. Küre çapında yeni ilişki ve iletişim biçimlerini mümkün kılan bu durumda medyanın neredeyse her türden insani etkinliğin önemli bir parçası hâline geldiğini ifade etmek çok da zor olmayacaktır.
Ancak medyayı yeni ilişki ve iletişim biçimlerini mümkün kılan salt teknik bir araç olarak ele almak, onu “nötr” yani “değerden bağımsız” bir araç olarak anlamlandırmak gibi sorunlu bir durumu ortaya çıkarır. Her türlü teknik araçta olduğu gibi medyanın ve özelde internet teknolojilerinin değerden bağımsız olduğunu ifade etmek pek de mümkün değildir.
Çünkü medya içine doğduğu kültür ve değerler sisteminin bir ürünü olmakla birlikte onu anbean şekillendiren etkin bir unsurdur. Doğası ve varoluşsal koşulları kullanım biçimlerini önemli ölçüde şekillendirme potansiyeline sahiptir.
Sosyal medyanın dini maksatlı kullanım pratikleri
İnternet ve sosyal medyanın özellikle dinî maksatlı kullanım pratiklerine bakıldığında söz konusu araçların içerisinde işlediği kültürel süreçlerin, ortaya çıkan içerikler üzerinde ne denli etkili olduğu netlikle görülebilir. Bu sebeple medyanın, gençlerin din dilinin dönüşümü üzerindeki etkilerini ele almak, onu aynı zamanda kültürel nitelikleriyle de ele almayı gerektirmektedir.
Medya, modernliğin göz merkezci, görünürlüğü, ifşayı, teşhiri önceleyen kültürel süreçlerinin önemli bir ürünü olarak kabul edilebilir. Medyatik üretim mantığı ve bunun sonucunda ortaya çıkan kültürel ürünler bunun apaçık göstergesidir.
Medyanın kültürel mantığı ve bu doğrultudaki medya gösterisi bakımından vurgulanması gereken ve din diline doğrudan etki eden hususların başında eğlence gelir. Eğlence, medyanın diğer işlevleri arasında öne çıkan en temel işlevi olarak belirginleşir. Ancak burada bir hususa dikkat çekmek gerekir.
Ünlü medya eleştirmeni Neil Postman’ın da ifadesiyle, medyanın bize eğlendirici temalar sunmasından ziyade bütün temaları eğlence olarak sunma eğilimine ve bu doğrultuda eğlencenin her türlü medyatik söylemin bir üst ideolojisi olarak işlev görmesine ayrı bir önem atfedilmelidir. Çünkü medya eğlendirici olmaktan öte eğlenmeyi her türlü deneyimimizin temsilinin doğal bir çerçevesi hâline getirme potansiyeline sahiptir.
Dünyanın pek çok ülkesinde dinî içerikli televizyon programlarının reyting kaygısıyla popüler bir eğlence formatında sunulduğuna dair pek çok örneğe rastlamak mümkündür.
Yine sosyal medya ortamlarında diğer popüler örneklerine benzer şekilde eğlendirici bir biçimde sunulan dinî içerikler önemli ölçüde yaygınlaşmaktadır. Buradaki temel problem dinî içeriklerin eğlendirici bir formatta sunulmasından ziyade eğlencenin neredeyse her türden dinî içeriğin önemli bir unsuru hâline getirilmesidir. Eğlence bu kurguda izlenme, beğeni ya da takipçi kazanmak gibi sosyal medya için varoluşsal problemlerin aşılmasında bir imkân olarak değerlendirilmektedir.
Medya gösterisi aynı zamanda eğlenceyle bağlantılı bir biçimde şöhrete yaslanır. Günümüzde şöhret kültürünün kuşattığı alanlardan biri de dindir. Özellikle sosyal medyanın imkânlarıyla çektiği davet ve tebliğ videolarıyla tüm dünyada şöhret kazanan ve gittiği ülkelerde neredeyse bir pop star olarak karşılanan pek çok isme rastlamak mümkündür.
Medyatik vaizlerin yanı sıra, dinî müzikle iştigal eden medyatik ünlülere ve dinî kimlikli moda ikonlarına kadar uzanan geniş bir yelpazede şöhret medyatik dinin temel göstergelerinden biridir. Sosyal medyanın önemli niteliklerinden biri de hemen herkese şöhret olabilmenin daha kolay erişilebilen imkânlarını sunmasıdır. İnternet şöhretleri olarak da ifade edebileceğimiz fenomenlerin online şöhret kültürünü ikame eden üretim biçimleri, dinî söylemin popüler medyatik kurguya adapte edilmesiyle sonuçlanmaktadır.
İbadetlerin alenileştirilmesi mahremiyeti zedeliyor
Modern görsel kültürde din diline doğrudan etki eden gösteri ve gözetim süreçleri bakımından üzerinde durulması gereken bir diğer husus mahremiyettir. Mahremiyet özellikle dijitalleşen iletişim ortamlarının önemli ölçüde yaygınlaştığı günümüzde yeni sorgulamaların konusu hâline gelmiştir. Bu sorgulamaların ana teması ise mahremiyetin günümüzde önemli ölçüde dönüşmesi, akışkanlaşması, silikleşmesi ve yepyeni bir mahremiyet anlayışının ortaya çıkmasıdır.
Bu anlayışı ortaya çıkaran temel hususlardan biri, yeni medya kullanıcılarının kendi kişisel bilgilerini yine kendi istekleriyle herkesin ulaşabileceği sosyal medya ortamlarında paylaşmasıdır. Bu durumun kendine dinî bir kimlik atfeden birey ve gruplar için de geçerli olduğu ifade edilebilir.
Örneğin yaşamın neredeyse tüm yönlerinin kamuya açık olması pek çok dinî anlayış için mahremiyet problemi olarak karşımıza çıkar. Ancak özellikle kendini yayınla mantığının en etkin örneklerinden biri olan YouTube ve diğer sosyal medya mecralarında, dinî kimliğe referansı ön plana çıkan pek çok bireyin hayatının neredeyse tüm alanlarını alenileştirmesi yaygın bir durum hâline gelmiştir.
Dinî kimlikli bireyin kendisiyle birlikte alenileştirdiği alanlardan biri de ibadetler alanıdır. Kulluğun bir yansıması olarak ibadetler kendisine içkin olan bir mahremiyetle anlam kazanır. Bu mahremiyet temelde kulun Allah ile kurduğu ilişkinin sınırlarını çizer. Ancak ibadetlerin medya gösterisinin bir parçası olarak alenileştirilmesi, özellikle belirli ibadet biçimlerinde bu mahremiyet mantığının bir nebze kırılmaya uğraması anlamına gelir.
Gösteri göşterişe dönüşür. Gösteriş ise ibadet alanına başkasının bakışını/dahlini davet etmek suretiyle kişi ile İlah arasındaki mahrem sınırların aşınması anlamına gelir.
Modern görsel kültürün göz merkezci, gösteriyi önceleyen ve gözetim yönelimli yapısının din diline etkisini örnekleyen ve daha da çeşitlendirilebilecek tüm bu yorumlarda ortaya çıktığı üzere, medyatik süreçler dinî olanı kültürel kodlar ve iletişimin teknik olanaklarıyla belli popüler formlarda alenileştirmektedir. Bu durumun beklenen sonucu ise sosyal medya ortamlarında açığa çıkan dini algılama biçimlerinin dönüşmesi ve bu biçimlerin bir referans çerçevesi olarak kabul görmeye başlamasıdır.
Referans çerçevesi Roland Barthes’ın söylen olarak isimlendirdiği kurguyla örtüşen bir anlama sahiptir. Buna göre gösteri kurgusuna dâhil olan yeni dinsellikler gündelik toplumsal yaşantıya örneklikler sunar ve modeller teşkil eder.
Tüm örneklerde açıkça görüldüğü üzere online ortamlarda dinî görünümlü ifade biçimlerinin muhtevası medyatik kurgudan önemli ölçüde etkilenmektedir. Ancak bu etkinin karakteri meseleyi daha ilginç bir boyuta taşır. Günümüz medya örgütlenmesinin kültürel zemini olarak da ifade edebileceğimiz modern görsel kültür, doğası ve ortaya çıkış şartları gereği doğrudan sekülerlikle ilişkilidir. Yine modern görsel kültürün gösteri ve gözetim pratikleri ile somutlaşan bazı nitelikleri ise bir süreç olarak sekülerleşmeyle ilintilidir.
Dolayısıyla söz konusu etki, dinî görünümlü ifade biçimlerinin muhtevasını/özünü modern görsel kültürün seküler ve sekülerleştirici doğasına tabi kılması sebebiyle sekülerleştirici bir karaktere sahiptir. Bu durum genç Müslümanların online inanç pratiklerinin bir kısmının her ne kadar dinî bir görünüm arz etse de seküler bir anlayışa içkin olabileceğini göstermektedir.
Bu noktada ifade edilmesi gereken en temel hususlardan biri, çoğu kez farkında olunmayan sekülerleştirici etkinin kullanıcıları niyetlerinin ötesinde bir noktaya ulaştırabilme potansiyelidir. Bu konuda gerçekleştirilen bir doktora çalışmasından elde edilen veriler özellikle genç kullanıcıların modern görsel kültürün sekülerleştirici doğasının online ortamları nasıl belirlediğine ve bu belirlenimlerin kendilerini ifade etme biçimlerine ne şekilde sirayet ettiğine yönelik yeterli bir bilince sahip olmadıklarını göstermektedir.
Bu durum modern kültürel koşulların ve teknik iletişim araçlarının doğasını ve özelliklerini de göz önünde bulunduran bir okuryazarlık bilincinin gerekliliğini gün yüzüne çıkarmaktadır.