Cadı ile vampir geriliminde aşk
ABD’li kadın yazar Deborah Harkness’ın Türkçeye Ruhlar Üçlemesi olarak çevrilen The All Souls Trilogy serisinin ilk kitabı olan A Discovery of Witches (Cadıların Keşfi), İngiliz Sky One televizyonu tarafından diziye uyarlandı.
ABD’li kadın yazar Deborah Harkness’ın Türkçeye Ruhlar Üçlemesi olarak çevrilen The All Souls Trilogy serisinin ilk kitabı olan A Discovery of Witches (Cadıların Keşfi), İngiliz Sky One televizyonu tarafından diziye uyarlandı.
Yılın en iddialı yapımları arasında yer alan duygusal ve fantastik drama türündeki A Discovery of Witches, Oxford Üniversitesi’nin genç bilim tarihçisi Diana Bishop’ın Bodleian Kütüphanesi’nde tesadüfen bulduğu simya ilmiyle alakalı tarihî bir el yazmasının tetiklediği bir dizi olayı konu alıyor.
Merkezinde, ortaya çıkışından itibaren bir anda yaşayan tüm cadılar, vampirler ve şeytanlardan oluşan yaratıkları harekete geçirip doğaüstü bir karmaşıklığa neden olan el yazmasının olduğu dizi, beklentinin aksine sürpriz bir seyirle imkânsızlığın sınırında seyreden ve hayal gücünü zorlayan çağdaş bir aşk hikâyesine evriliyor.
Tüm gerilimi tetikleyen başlangıç
Genç bir kadın bilim tarihçisi olan ve simya ilmi üzerine yaptığı başarılı çalışmalarla Oxford Üniversitesi’ne kabulün eşiğinde olan Diana Bishop (Teresa Palmer), üniversitede simya üstüne yaptığı başarılı sunumun ardından Bodleian Kütüphanesi’nde çalışmaya çekilir. Diana’nın kütüphane görevlilerinden istediği kitaplar arasında, Ashmole El Yazmaları serisinin 782 no’lu kitabı da yer almaktadır.
Yüzyıllardır kayıp olan ve birçok kişiyi peşinden koşturan kitap, kütüphanede bulunmamasına rağmen, Diana’nın istemesi üzerine bir anda rafta belirir. Ciltli kitabı eline alan Diana, kitabın girişindeki birkaç sayfanın eksik olduğunu ve sonrasında gelen sayfada ters dönmüş bir sandalın üzerinde duran simyacı bir çocuğu temsil eden resmi görür. O andan itibaren, kitabın üzerinde hareketlenmeler başlar, âdeta televizyon ekranında akan bir jenerik gibi bazı yazılar sayfanın altında olağanca hızıyla akmaya başlar.
Kitapta simyacı çocuğu temsil eden şeklin bir benzeri Diana’nın sağ avuç içine kazınır ve dünya üzerinde ise o an yalnızca cadı, vampir ve şeytanları temsil eden yaratıkların sezebildiği olağanüstü bir hareketlenme ve karmaşa yaşanır.
Kendisi de köklü ve seçkin bir cadı ailesinden gelen ve olağanüstü yeteneklere sahip Diana’nın neden olduğu bu doğaüstü olay, bir anda Ashmole 782 olarak bilinen kitabın ortaya çıktığını hisseden bazı yaratıkların kısa sürede kütüphaneye toplanmasına neden olur. Kitabın peşinde olanlar arasında, vampirleri temsil eden dizinin başkarakterlerinden Profesör Matthew Clairmont (Matthew Goode) da yer almaktadır. Dizinin başkarakterleri; büyüyü temsil eden cadısı Diana ile kanı temsil eden vampiri Matthew ikilisi böylece tesadüfen bir araya geleceklerdir.
Ashmole 782’nin sırrı
Diana, yüzyıllardır kayıp olan bir hazineyi ortaya çıkararak, yaratıklar arasında yaşanacak bir gerilim ve çatışmayı da tetiklemiştir. Zira bir anda etrafını sararak el yazmasının kendilerine verilmesi yönünde Diana’ya baskı uygulayacak yaratıklar, Ashmole 782 no’lu el yazmasının yaratıkların evrim ve kökenlerine dair bilgiler barındırdığını ve varlıklarını bu yazma sayesinde sürdürebileceklerini düşünmektedirler.
Mevcut durumda vampirler büyük bir hızla kısırlaşmakta, şeytanlar hızla delirmekte, cadılar ise güç kaybetmektedirler. El yazması hangi türün eline geçerse, içindeki bilgileri diğerlerini yok etmek için kullanabileceği düşüncesi, tüm yaratıklar arasındaki çatışmayı da hızla tetiklemiştir.
Bu çatışmada her şeyi normalleştirerek yerli yerine koyabilecek tek kişi ise Diana’dır. Zira vampirleri kendilerinin yarattığını düşünen cadılara göre, el yazması “yapılan ilk büyüyü içerdiği” gibi, “vampirleri de ortadan kaldırmalarının sırrına sahip”tir.
Bu noktada, güçlü büyü yeteneği nedeniyle mıknatıs etkisi gösteren ve istediği anda kitabı kendisine çağırabilen tek kişi Diana’dır.
Cadı türdeşleri, Diana’nın kendilerine imtiyazlı davranacağı beklentisi içine girerler ve Diana’dan kanına ve mirasına sadık kalmasını ve kitabı kendilerine vermesini isterler. Diana ise yaratıklar arasında yaşanan çatışmaya hiçbir şekilde bulaşmak istemeyen, normal biri olarak normal bir hayat sürmek isteyen bir karakterdir.
Yaşanacak zorlu mücadelede Diana en büyük ve hiç beklemediği desteği ise kendisi için her türlü fedakârlığı yapan ve kendi türüyle çatışmayı da göze alan vampir Matthew’den görecektir.
Arzu mu? Korku mu?
Genetikçi vampir Profesör Matthew ise genç görünümüne rağmen tıpkı türdeşi diğer vampirler gibi asırlardır hayatta olan bir isimdir. Vampirlerin kısırlaşmalarının önüne geçmek için kurduğu laboratuvarda, şef Mariam Shepherd (Aiysha Hart) ve doktor Marcus Whitmore (Edward Bluemel) ile birlikte bilimsel çalışmalar yürüten Matthew, Ashmole 782’nin türlerinin kökenini aydınlatabilecek ve karşı karşıya kaldıkları sorunu çözmelerine yardım edebilecek bilgiler içerebileceği düşüncesiyle, 1859’dan beri söz konusu el yazmasını aramaktadır.
Ashmole 782’nin ortaya çıkışıyla birlikte Matthew ile Diana arasında cadı-vampir türlerinin farklılığı nedeniyle gerilimli başlayacak ilişki ise hızla imkânsızlığın sınırlarında gezinen bir aşk hikâyesinin doğmasına neden olacaktır.
Zira Diana’nın vampirlere düşmanlık beslemeyen yumuşak tutumu, Matthew’i kendi türünden olmayan Diana’ya duygusal olarak yaklaştıracak ve kendi türüyle çatışmayı da göze aldıracak gelişmeleri beraberinde getirecektir.
Bu noktada Matthiew’i zorlu bir seçim beklemektedir. Matthiew’e göre hâlen dünyanın dönmesini sağlayan iki duygu vardır. Biri arzu diğeri ise korkudur.
Matthiew doğasına da aykırı davranarak arzusunun peşine düşecektir. Bu noktada, insanların dünyasında gizlice hayatını sürdüren yaratıklar arasında yaşanan çatışmanın ürettiği gerilim ve korku ise beklenmedik şekilde bir cadı ile vampirin, hayal gücünü zorlayan bir romantizm ekseninde süren çağdaş bir aşk hikâyesine dönüşecektir.
Ruhun keşfi
Geleneksel olmayan bu aşk hikâyesinin akıllı, bağımsız ve doğasına oldukça güçlü şekilde karşı koyarak dizinin odak noktasına dönüşen karakteri Diana ile gizemli, karizmatik ve ölümcül olduğu kadar da savunmasız karakteri Matthew, sıra dışı bir birlikteliğe kapı aralayacaklardır.
Zira bu iki farklı karakterin birlikteliğinden doğan hikâye, karanlık bir mitolojinin yansıması konumundaki farklı tür ve karakterlerin doğaları ve kimyalarının aksine davranarak, zamanla onları ruhlarını keşfetmeye götürecektir.
Bu noktada, dizinin başkarakterlerinden Matthew Clairmont’u canlandıran aktör’un diziye dair yaptığı değerlendirmede, “Daha önce ekranda gördüğümüz yapımlara göre, tüm sihrin Harry Potter gibi olacağı ve tüm vampir yaratıkların yeraltı dünyasında bulunacağı düşünülebilir. Zira insanlar vampirlerin dişlere sahip olmalarını, gün ışığından korkmalarını ve sarımsaktan hiç hoşlanmamalarını beklerler. Ancak bu dizide öyle değil” sözleri dikkat değer.
Çünkü dizide gündelik hayat içerisinde var olan, hatta politika yapan, haçtan korkması gerekirken dine dahi inanan insan yaratıklarla karşı karşıyayız.
Üstelik A Discovery of Witches, tüm dramatikliğinin yanı sıra böylesi bir yapımdan beklenenin aksine korku unsurlarından çok eğlenceli, maceracı ve ilham verici bir hikâyeyi zekice ve sürükleyici kurgusuyla sunan ve her bölümünde izleyiciyi daha fazla içine çekmeyi başaran bir yapım.
Diğer yandan Diana ve Matthew’in yanı sıra oldukça derinlikli ve güçlü başka karakterler de barındıran ve özellikle Alex Kingston, Owen Teale, Luise Brealey, Lindsay Duncan, Elarica Johnson ve Greg McHugh gibi isimlerin başarılı oyunculuklarıyla yıldızlaştıkları dizi, seyirciyi romanesk ve gotik unsurlar ve büyüleyici tarihî mekânlarıyla da görsel bir şölene davet ediyor. A Discovery of Witches, her biri ortalama 45 dakika süren sekiz bölümden oluşuyor.