Bir İngiliz şikayetlenmesi: Gangs of London
İngiliz Sky Atlantic televizyonunda Nisan ayında ekrana gelen Gangs of London, kimi İngiliz yorumculara göre şimdiye kadar yapılmış en şiddetli İngiliz draması. İngiliz Ulusal Suç Ajansı’na göre, ülkede aralarında PKK’nın da bulunduğu irili-ufaklı 4 bin 600 örgüt ve çete faaliyet gösteriyor. Dizide, Türkiye’nin terör ve şiddet başlıklarında yıllardır dillendirdiği birçok tezin İngilizler tarafından artık bir dizi yoluyla da olsa dillendiriliyor olması ve PKK’nın da başta uyuşturucu ticareti olmak üzere içinde bulunduğu kirli ilişkiler ağının deşifre edilip tartışılmaya başlanması, “bir İngiliz şikâyetlenmesi” tadındaki diziyi daha bir dikkate değer kılıyor.
İngiliz sinema eleştirmenleri, şimdilerde, son yılların en başarılı iki İngiliz mafya dizisine yönelik değerlendirmeleriyle ikiye bölünmüş durumdalar. Bunun nedeni ise bu iki diziden hangisinin, on yıllardır İngiltere sokaklarında kol gezen şiddete daha yakından ışık tutabildiği ve daha yoğun şiddet içerdiğine yönelik.
Gerçek ve kötü nerede?
Tartışmalara konu olan dizilerden ilki, Eylül 2013’te BBC2’da gösterime giren ve dünya genelinde büyük bir izleyici kitlesi edinmeyi başaran Peaky Blinders.
20. yüzyılın hemen başlarında, İngiltere’nin önemli sanayii kentlerinden Birmingham’da işledikleri suçlar ve uyguladıkları yoğun şiddet yoluyla yükselişe geçen Gipsy (Çingene) ailesi Shelby’leri odağına alan dizi, kısa sürede kült bir diziye dönüşmeyi başarmıştı. 6. sezonunun yayınlanması heyecanla beklenen dizi, Thomas Shelby isimli karakterin liderliğinde, ailenin suç dünyasındaki mücadelesi üzerinden dönemin ekonomik, siyasi ve toplumsal yaşayışının yanı sıra suç-siyaset-bürokrasi-diplomasi ilişkisine yönelik çarpıcı bir okuma sunmakla birlikte, dizide var olan şiddetin dozu ise dünya sinema endüstrisinin en gözde mafya yapımlarına rahmet okutacak düzeylerde olmasıyla konuşula geldi.
Değerlendirmelerin odağındaki diğer dizi ise 23 Nisan 2020’de Sky Atlantic’de ilk bölümüyle ekrana gelen Gangs of London (Londra Çeteleri). Wallace isimli bir ailenin suç ve sırlarla dolu hikâyesi üzerinden günümüz suç-siyaset-sermaye ilişkisine çarpıcı bir bakış sunmayı başaran dizi, içerdiği şiddetin dozu nedeniyle Peaky Blinders ile kıyaslanmakla birlikte, daha fazlasını içerdiğine yönelik yorumları da beraberinde getirdi.
Fakat şiddetin bu dozu dahi, ülkede kol gezen şiddetten bıktığını artık en yüksek tonda dillendirmeye başlayan kalem sahiplerini tatmin etmemiş olmalı ki, İngiliz eleştirmen Sophie Jane Evans’ın The Sun’da yayımlanan değerlendirmesi bu noktada oldukça çarpıcı:
Gangs of London şimdiye kadarki en şiddetli İngiliz draması olabilir ancak başkentin gerçek hayattaki suçluları dizidekilerden çok daha kötü!
Suç ve kapitalizm ilişkisi
Her iki dizinin de, yoğun olarak ışık tuttukları suç-siyaset-sermaye ilişkileri ve barındırdıkları yoğun şiddet nedeniyle benzerlikler taşımalarının yanı sıra, bir diğer ortak yanları da, Peaky Blinders’ta Shelby ailesinin üyesi John Shelby rolünden tanıdığımız Joe Cole’ün, Gangs of London’da ana karakter Sean Wallace rolünde karşımıza çıkması.
- Babası Finn Wallace’ın (Colm Meaney) henüz dizinin başında esrarengiz bir cinayete kurban gitmesiyle birlikte, babasından arta kalan suç imparatorluğunun başına geçen Sean; intikam arzusu, aceleciliği ve toyluğuyla kısa sürede suç dünyasındaki kurulu düzeni bozarak, tüm dengelerin sarsılmasına neden oluyor.
Sean’in beceriksizliği sonucu doğan otorite boşluğu, zaten pamuk ipliğine bağlı ittifak dengelerini bozarak, çıkar ilişkilerinin hızla hesaplaşmaları doğurmasını beraberinde getiriyor.
Sean’in sebep olacağı olaylar; öngöremediği ve yüzleşmek zorunda kalacağı acımasız bir dünyadaki gerilimin fitilini ateşlerken, İngiliz suç dünyasının özellikle ülkedeki yabancı kökenli aktörleri ile düzen ve istikrar arayan kapitalist sermayenin, nam-ı diğer “Yatırımcılar”ın da daha görünür ve sert bir şekilde sahne almasıyla çarpıcı bir izlenceye kapı aralıyor.
Muhteşem oyunculuklar
Gangs of London’da ailenin büyük oğlu Sean’in önderliğindeki Wallace ailesinin fertleri arasında yer alan anne Marian (Michelle Fairley), oğul Billy (Brian Wernel)’in yanı sıra yıllarca bu ailenin hizmetini gören ve en sadık hizmetkârları olan Dumani ailesinin fertleri, baba Ed Dumani (Lucian Msamati), oğul Alexander Dumani (Paapa Essiedu), kızları Shannon Dumani (Pippa Bennett-Warner) ile bu iki ailenin sürüklediği suç imparatorluğunu içerden çökertmenin peşindeki polis Elliot Finch (Sope Dirisu) dizideki başlıca karakterler.
Bu isimlerin yanı sıra kazanma ve yükselme arzularının neden olduğu hırsları ve öfkeleriyle muhteşem performanslara imza atan karakterler arasında yer alan Arnavut kökenli suç baronu Luan Dushaj (Orli Shuka), Pakistan kökenli suç baronu Asif Afridi (Asif Raza Mir) ve Nijeryalı suç baronu Mosi (Richard Pepple) oluşturdukları gerilimle diziyi sürükleyici hâle getiren diğer karakterler arasında yer alıyorlar.
İngilizlerden ezber bozan yorumlar
Diziyi özellikle ülkemiz açısından çarpıcı kılan ise çocukluk yılları Türkiye’de geçen İranlı kadın oyuncu Narges Rashidi’nin dizide oynadığı Lale isimli karakter. Lale, dizide PKK’nın uyuşturucu trafiğinin Londra’daki en önemli aktörü.
Dizide, Türk askerine yönelik abartılı bir saldırı da gerçekleştiren Lale karakteri üzerinden, İngilizlerin bir dizi yoluyla PKK’yı doğrudan suç ve uyuşturucu ile ilişkilendirmeleri ve dizide ülkemizdeki genel kullanım olan 'sözde Kürdistan' ifadesini İngilizlerin de bir dizi yoluyla doğrudan kullanmaları ezber bozucu olduğu kadar, şaşırtıcı olmasıyla da dikkate değer.
İngiliz basınında diziyle de bağlantılı olarak yapılan yorumlara göre, İngiltere’de dönen uyuşturucu ticareti yıllık 11 milyar sterlin düzeyinde ve İngilizce Ulusal Suç Ajansı verilerine bakılırsa, uyuşturucu ticaretinin de aralarında bulunduğu suç faaliyetleri kapsamında yaklaşık 4 bin 600 örgüt ve çete faaliyet gösteriyor. Bunların en önde gelenlerinden biri de PKK.
Şiddet ve yüzleşme
Gangs of London, yorumcuların birçoğuna göre günümüze kadar yapılmış en şiddetli İngiliz draması. Yine de İngiltere başkentinde, günümüzde kol gezen “gerçek suç ve şiddetin yalnızca soluk bir versiyonu”. İngilizlerin, Türkiye’nin PKK konusunda dillendirdiği tezlere karşı ekseriyetle üç maymunu oynasalar da, yıllarca kendilerine söylenen “koynunuzda beslediğiniz yılan bir gün sizi sokar”, “bu bumerang döner sizi de vurur” sözlerini haklı çıkartırcasına, geniş bütçeli yapımlarla -artık desteklemekten ve yüzleşmekten bıktıklarını umduğumuz- suç ve şiddeti konu alan yapımlara yönelmeleri her açıdan ülkemizdeki izleyiciler için dikkate değer. Dizideki yoğun şiddet ve yer yer abartılı müstehcenat noktasında da izleyici için bir not düşmüş olalım. İlk sezonu 9 bölümden oluşan dizinin final bölümü ise kartların sil baştan yeniden karılması ve dizinin sonraki sezonunu daha bir merakla bekletecek düzeyde büyük ve şaşırtıcı sürprizlerle dolu.