Ben bu tılsımı bozarım

HALİL SOLAK
Abone Ol

"Nefs ejderi kim genc-i dilün oldı tılısmı / Her kim o tılısmı bozabildiyse velîdür" Bağdatlı Ruhî

Tılsımlı kitap

© Haluk Perk Koleksiyonu

Bu yazıyı yazmaya başladığım sırada twitter o kitapla ilgili paylaşımlarla yıkılıyordu. Hani şu kısa sürede 100 küsur baskı yapan tılsım kitabı. Aslında “tılsımlı kitap” demeliydim. Çünkü bu kitabı piyasadaki benzerlerinden ayıran husus tılsımla ilgili olması değil, bizatihi kitabın tılsımlı olması! Şayet bir kerameti varsa bu keramet, kitabın içindekilerde değil, kitabın kendisinde. Bu yüzden eşinizden dostunuzdan ödünç alsanız olmuyor(muş). Yani kitabın vadettikleri gerçekleşmiyor(muş). İlla ki, kendinize ait bir nüsha olacak (“Muska”nın nüsha kelimesinden bozma olduğunu hatırlatayım).

Gerçekten güzel bir pazarlama yöntemi! Muhtemelen pek çok “yazar” neden daha önce bu bizim aklımıza gelmedi diye düşünüyordur. Belki çoktan kalemlerine sarılmışlardır. Bazı yayıncılar da satış ve pazarlama birimleriyle bir toplantı yapıp “tılsımlı kitap” benzeri projeler üzerinde çalışmaya başlamışlardır bile.

İnsan, yazarı takdir etmekten kendini alamıyor doğrusu. Acaba tarih, tılsımla ilgili ilk referansların ortaya çıktığı Sümer uygarlığından bu yana, insanlığın hemen her döneminde, her kültürde görülen büyü, sihir, tılsım vs. gibi işlerin bu kadar “profesyonel” yapıldığına şahitlik etmiş midir?

Beraberce bakalım:

© Haluk Perk Koleksiyonu

Sümer ve Asur-Babil kültürlerinde insan vücuduna ya da evlere asılan taştan veya metalden el veya ay figürleri vardı. Bu arada Grekçe “tabiat üstü güçlere, birtakım sırlara sahip olan nesne, çözülemeyen düğüm, anlamı gizli ve kapalı söz” anlamında telesmadan gelen tılsım kelimesinin kökeni bizi Yunan kültürüne götürüyor. Bu arada Eflatun, Aristo ve Batlamyus’a “tılsım sanatı”yla ilgili çeşitli eserlerin nispet edildiğini de kaydedeyim.

Rivayete göre Halife Mu’tasım-Billâh, 838’de İçbatı Anadolu’daki Ammûriye Kalesi’ni fethettiğinde buradaki Antiokos Manastırı’nda bir sandık bulunur. Büyük İskender’e ait olduğu tahmin edilen bu sandıktan Grek ve Roma dilleriyle yazılmış bir kitap çıkar. Hermes’e dayanan bu kitap, Belinus tarafından Aristo’ya, onun vasıtasıyla da İskender’e ulaştırılmıştır. On bölümden oluşan kitabın üç bölümü tılsım konusuna ayrılmıştır.

Adı İslam dünyasında Bulunyûs (Bulunyâs) şeklinde geçen bu kişi, fırtına, yılan, akrep vb. şeylerden korunmak amacıyla çeşitli tılsımlar geliştirdiği rivayet edilen Tyanalı Apollonios olup “sâhibü’t-tilesmât” lakabıyla anılmaktaydı.

İslam dünyasında tılsım

“Pek Yüce Kutsal Mühür” yazısı altında hurûf-ı mukataa ile altı kollu yaprak kolların içine ardışık olarak; Kelime-i Tevhid ile yâ Allah yâ Muhammed yazılmıştır. © Haluk Perk Koleksiyonu

Cahiliye dönemi Araplarında tılsım yaygın bir uygulamaydı. Kareler içinde harf veya rakamlar yazmak, fal okları atmak, yıldızlara bakarak anlam çıkarmak gibi işlemler İslamiyet’ten sonra yasaklanmıştı. Ancak geleneğin etkisi ve insanoğlunun gelecekten haber almak, doğaüstü birtakım güçlerle irtibat kurarak çeşitli varlıklar üzerinde etki alanı geliştirmek dürtüsü (tutkusu mu demeliydim yoksa?) Müslümanların arasında da bu işlemin varlığını sürdürmesine ve bu çerçevede kitaplar yazılmasına yol açmıştır.

İslam dünyasında büyü, sihir, tılsım gibi “garîb ilimler”den söz açılınca akla ilk gelen isim Ahmed b. Alî el-Bûnî ve onun meşhur kitabı Şemsü’l-Maarif’tir. Kırk bölümden oluşan eser şu yedi ilmin konularını içeriyor: harfler ilmi; sayılar ilmi; cefr ve vefkler ilmi, zâyirçe ilmi, anâsır-ı erbaa ilmi, yıldızlar, felekler, burçlar ve menziller ilmi; isimler, rukyeler, tılsımât ve dualar ilmi; simya ilmi.

Bûnî’ye göre eserinde zikrettiği bilgilerin asıl kaynağı peygamberlerdir ancak Hz. Dâvûd, Süleyman, Dânyâl, Zülkarneyn, Hz. Muhammed (s.a.v.) gibi peygamberler bu bilgileri açıklarken bazı peygamberler de saklamıştır. Hz. Muhammed (s.a.v.) havas bilgilerini bir araya getirerek Hz. Ali’ye öğretmiş, evliya bu tür bilgileri Hz. Ali yoluyla almıştır.

Süleyman Uludağ, Bûnî’nin Şemsü’l-Maarif’teki anlayışını şöyle özetliyor: “sayı ve harfler arasındaki anlamlı ve etkili münasebetlerden (vefklerden), bazı geometrik ve girift şekillerden birtakım ruhanî tesirlerin meydana geldiğine; başta Allah’ın isimleri, besmele, Fâtiha ve Âyetü’l-kürsî olmak üzere bazı, sûre, âyet ve duaların esrarengiz ve mânevî bir tesire sahip olduklarına; buna dayanılarak maddî âlemde tasarrufta bulunmanın mümkün ve gerekli olduğu iddiası.”

Ya Şemsü’l-Maarif’in elyazmaları? Kübrâ (büyük), vüstâ (orta) ve sugrâ (küçük) şeklinde üç versiyonu var bu kitabın. En eski yazma 1221 tarihli ve küçük hacimli nüshalardan. Araştırmacılara göre eserin orijinali de bu küçük nüshalardır; zira büyük ve orta hacimli nüshalar Bûnî’nin vefatının ardından bir talebesi veya takipçileri tarafından çeşitli ilavelerle zenginleştirilmiş. Kahire, Bombay ve Beyrut’ta defalarca basılan eser Türkçeye de çevrilmiştir.

Osmanlı'da tılsım

Osmanlılara gelince: Astroloji, fal, büyü, tılsım gibi konularda yazılan pek çok kitap içinde bir tanesi hem içerik hem de görsel olarak diğerlerinden ayrılıyor: 15. yüzyıl Osmanlı müelliflerinden Uzun Firdevsî ya da Firdevsî-i Tavîl olarak bilinen Şerefeddin Musa’nın Davetnâme’si. Minyatürlerden farklı olarak 141 resim ve çizim içeren kitapta astroloji, gökcisimleri, melekler, cinler ile büyü ve tılsım konularına yer veriliyor.

Ölüler diyarında tambur çalıp, sağırlar ülkesinde ayin okuyanlar: Mustafa Koç
Nihayet

Firdevsî ömrünü tenha bir yerde ilim öğrenmekle geçirip matematik ilmiyle uğraşırken, adı Sultan II. Bayezid’in meclisinde anılmış, mecliste bulunan dostlarından biri de kendisini övmüştür. Bunun üzerine padişah da Firdevsî’nin bir eserini görmeyi arzu ettiğini dile getirmiş, Firdevsî de “garîb ilimlere” dair eserini 1487’de tamamlayıp Sultan II. Bayezid’e ithaf etmiştir.

Melekleri ve cinleri “davet” edip onlara hükmetmek ve isteklerini gerçekleştirmek isteyen kişinin “davet ilmi”nde maharetli olması gerektiğini söyleyen Firdevsî, eserinde bunun için gerekli tılsım işlemlerinin nasıl yapılacağını ayrıntılarıyla anlatıyor. Hastalık, dev, peri gibi doğa üstü varlıklardan korkmayı engellemek, akrepleri kovmak, yağmur yağdırmak, düşmanı yenmek, çok mal edinmek, suya hükmetmek için olduğu gibi aşk, mutluluk gibi konularla da ilgili tılsımlar Davetnâme’de anlatılır.

Tılsımlı gömlekler

Mühr-i Şerif örneklerinden biri

Topkapı Sarayı’ndaki “tılsımlı gömlekler”den Hülya Tezcan’ın eşsiz emeği sayesinde uzun zamandır haberdarız. Giyen kişiyi türlü hastalıklara ve kötülüklere karşı koruduğu ya da savaşta muzaffer kıldığına inanılıyor bu gömleklerin.

Tezcan’a göre “hemen her kültürde rastlanan büyünün farklı bir uygulaması olan tılsımlı gömleklerin kötülük içermediği, dolayısıyla ‘ak büyü’ denen karakterde hazırlandığı” anlaşılıyor. Gömlek yüzeyine kare, dikdörtgen, baklava, daire, yarım daire, üçgen şekilleri çiziliyor, içleri ayrıca karelere bölünerek içine vefk ve cifr yazılıyordu.

Saraydaki Padişah Elbiseleri Koleksiyonu’nda korunan 87 tılsımlı gömlek, bir takma yaka, beş takke, on yazılı örtüden oluşan yaklaşık 100 civarında obje dışında acaba “tılsımlı” başka bir şey var mı diye merak ettim. İyi ki de etmişim! Yoksa “Tılsımlı Defter”den haberim olmayacaktı. Vişneçürüğü deri cilt içinde, ince uzun 87 varaklık bir defter bu. “Tılsımlı defter” diye kataloglanmış ama aklınıza yazının başında bahsettiğim “bestseller” tılsımlı kitap gibi bir şey gelmesin.

Kaptanıderya Elçi Mustafa Paşa’nın (1684-1756) görevi sırasındaki hediyelere, mukataalara ve sadaret tebdillerine ait notları içeren defterin sadece 17b sayfasında bir tılsım tarifi var: Hafıza kaybına iyi gelecek bir vefk çizimi ve çizimin yanında şunlar yazılı:

“Alîm ism-i şerifini vefk tarikıyla kırk gün ale’s-sabah sol avucuna yazıp dili ile yalasa, bi-izn-i Hüdâ ol kimse her ne ki istima ederse hıfz eyleyip kuvvet-i hafıza hâsıl olup nisyandan beri ola, tarifi budur. Bu vecih üzre beher yevm sabahleyin yazıp kırk güne dek müdavemet eyleye 1179.” Yani kişi bu vefki sol avuç içine çizilip kırk gün süreyle her sabah yalarsa duyduğu her şeyi ezberler ve hafızası kuvvetlenir!

Tarifin sonundaki tarihe bakarsak bu not, Mustafa Paşa’nın vefatından 10 sene sonrasına ait. Defterin daha sonra, vârisleri olan oğulları tarafından da kullanıldığı düşünülebilir. Paşa’nın dört oğlundan ikisi notun yazıldığı tarihten önce vefat etmişti. Dolayısıyla tılsım diğer iki oğlundan birine ait olmalı.

Bu defter dışında saray koleksiyonunda üzerine tılsımlı şekiller basılmış 7 adet kâğıt var. Bunlar vefk ve cifrle doldurulmuş kareler, Zülfikârlar, mühr-i Süleyman, Hz. Fatıma’nın eli, insan yüzlü balık, hilye-i şerif gibi yazı ve şekillerle bezeli.

  • Son birkaç cümle yazıp yazıyı tamamlayacaktım ki, ilginç bir bilgiyle karşılaştım: Yaklaşık otuz yıl Ali Emirî Efendi’nin yadigârı Millet Kütüphanesi’nde önce memur, sonra da müdür olarak görev yapan Mehmet Serhan Tayşi, 2007 yılında verdiği bir söyleşide Şemsü’l-Maarif ile alakalı enteresan bir hatırasını naklediyor: 1984 yılında Kültür Bakanlığı müsteşarının imzasıyla bir yazı alır Tayşi. Yazıda Amerika Birleşik Devletleri’nin bir kitap talebi olduğu ve kitabın kopyasının Ankara’ya gönderilmesi istenmektedir. Talebin Amerika’dan geldiğini görünce kitabı inceleme ihtiyacı hisseder ve kopyası istenen eserin Bûnî’ye ait Şemsü’l-Maarif olduğunu anlar. “Piyasada bulunan benzer kitaplardan farklı olarak içinde bir de neyin nasıl kullanılacağını belirten anahtarı” olan eseri tam çözemeyen Tayşi, bu konuda hayli bilgili bir ilim adamını çağırtıp incelettikten sonra şu kanaate varır: “Kitap, neredeyse görünmez olmanın ipuçlarını verecek kadar gizli bilgiler içeriyor”dur.

Derhâl içindekileri ima eden bir yazı yazarak Kültür Bakanlığı’nı bilgilendiren Serhan Tayşi kitabın Amerika’ya verilmemesi gerektiğini söyler ancak bakanlığın ısrarı üzerine konuyu MİT Müsteşarlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Başbakanlığa taşır. Serhan Tayşi’nin yazdığı yazılardan sonra kitabın kopyası çıkarılmadığı gibi, bir de Genelkurmay’dan teşekkür almıştır.

Ne dersiniz, Amerikalılar çoktan Tuğçe Işınsu’nun ve kitabının peşine düşmüş müdür?

Hâmiş: 2003’te Yapı Kredi Kültür Sanat’ta açılan ElemtereFiş: Anadolu’da Büyü ve İnanışlar adlı serginin kataloğu için kaleme aldığı “Büyü, Canlıcılık ve Sanat” başlıklı yazısını şu cümlelerle bitiriyordu “oyunbaz” Metin And: “Modern büyücüler televizyon ekranlarında görünerek reklamlarını yapmaktalar, böylece sosyeteden, çeşitli meslek gruplarından insanları kendilerine çekmektedirler. Bunlara körü körüne bağlananların nelerle karşılaştıkları ise bilinmemektedir.” Rahmetli bugünleri görseydi ne derdi acaba?

Kaynaklar:

“ABD, kitap peşinde”, https://www.yenisafak.com/yeni... (Erişim tarihi: 19 Şubat 2020); Metin And, “Büyü, Canlıcılık ve Sanat”, ElemtereFiş: Anadolu’da Büyü ve İnanışlar, Haz. Ekrem Işın, İst., 2003, s. 6-17; Fatma Büyükkarcı, Firdevsî-i Taviîl and his Da’vet-nâme, Harvard, 1995; Osmanlı Tılsım Mühürleri: Haluk Perk Koleksiyonu, İstanbul 2010; Semih Ceyhan, “Şemsü’l-Ma’ârif”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c. 38, s. 531-533; İlyas Çelebi, “Tılsım”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c. 41, s. 91-94; Hülya Tezcan, Topkapı Sarayı Müzesi Koleksiyonundan Tılsımlı Gömlekler, İst., 2011; Süleyman Uludağ, “Bûnî, Ahmed b. Alî”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c. 6, s. 416-417.