Ayşe Olgun : Hikâyeyi başkası yaşar, biz yazarız
Kültür sanat bir toplumun mayasıdır. Bu yüzden de ters yöne giden herkese buradan el sallıyorum!
Gündemin her daim politikayla dolu olduğu bir atmosferde “kültür gazeteciliği” neredeyse akim kalmış bir alan. Bu durum sizi, yapacağınız işi etkilemiyor mu?
Kültür sanat benim lise yıllarım dâhil özel ilgi alanımdı. Fen bölümünde okuyup gazetelerden kültür sanat haberlerini, yazı dizilerini kesip dosyalayan biriydim.
Üniversiteye hazırlanırken de çok kıymet verdiğim bir büyüğüm farklı bir bölümde okuyup kültür sanatı da takip ederek kendimi çok yönlü yetiştirmemi tavsiye etmişti, ben de büyük sözü dinledim.
Önce okuduğum okullarla ilgilendiğim alanlar sonra da yaptığım işle ilgilendiğim alanlar farklı oldu. Bu farklılıklardan beslenmeyi de her zaman önemsedim.
1997 yılından bu yana habercilik ve editörlük yaptığım hâlde kültür gazeteciliğine 2012 yılından sonra yani ülkede her şeyin ve herkesin politikaya evrildiği bir dönemde başladım diyebilirim.
Zaten bu konuda hayat felsefemi de bir Karadeniz fırkası özetliyor. Hani polis Temel’in trafikte ters yönde gittiğini görünce “Bir araç ters yönde gidiyor” diye anons etmiş de, Temel de başını aracın penceresinden çıkarıp polise “Sadece tek bir araç mı? Bunların hepsi ters yönde gidiyor” diye bağırmış ya.
İşte benimki de o hesap. Kültür sanat bir toplumun mayasıdır. Bu yüzden de ters yöne giden herkese buradan el sallıyorum!
Son yıllarda dikkatimizi çeken bir özelliğiniz var. Âdeta bir dedektif gibi çalışıyor, daha önce okumadığımız nadir işler ortaya çıkarıyorsunuz. Nasıl oluyor, nereden geliyor bu enerji?
Size bir sır vereyim mi, ben aslında çocukken cinayetleri çözen dedektif filmlerine/dizilerine falan bayılırdım.
İpucu toplamak için barlara gidip insanlarla sohbet eden ve elde ettiği bilgilerle katile ulaşan dedektiflerden bahsediyorum. Galiba habercilik de biraz o işe benziyor.
Yapmak istediğin konuyla ilgili veri topluyorsun. Haberin şekli şemali belirginleştikçe de heyecanlanıyorsun. İşin tabiatında o enerji var diyebilirim.
İsmet Özel’in çocukluk arkadaşı Mori’yle Kastamonu’da geçmişe yaptığımız yürüyüşü unutamam. Ayrıca Ahmet Mithat’ın kayıp masasını bulmak için Handan İnci, Emrah Serbes, Ahmet Ümit gibi yazarların kampanya başlatıp hep birlikte Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’ni sıkıştırmalarını ve cemiyetin de bu baskılar karşısında “Kimin masasıydı bilmiyorduk”diye Basın Müzesi’nin bodrum katına attıkları o masayı bulup ortaya çıkarmalarını da hatırladıkça gülümserim.
Cemiyetin, Ahmet Mithat’ın ailesini ve beni davet edip masa için tören düzenlemesini de ilginç bir anı olarak yâd edeceğim burada.
Yeni Şafak Kitap’ın her ay bir dosyayla çıkmasının özel bir nedeni var mı? Kapak tercihlerinizi biraz anlatır mısınız?
Konularımızı seçerken, bugünün edebiyat dünyasında öne çıkacak mevzuları tartışmaya açmayı önemsiyorum.
Yine günümüz yazarlarının sadece yazdıkları değil, edebî kimlikleri üzerine de kimlerin neler düşündüğünü kayda geçmek gerektiğine inanıyorum.
Ayrıca yazar ve şairlerimizin üretirken nasıl bir yol izlediklerini okurla paylaşmayı kıymetli buluyorum. Dosyalarımızı hazırlarken ele aldığımız konular/tartışmalar üzerinden farklı fikirleri, farklı kuşakları ve farklı mecraları buluşturmayı da ayrıca önemsiyorum. Eminim bizden sonraki kuşaklar için belge niteliğinde dosyalar olacaktır.
Bir de Yeni Şafak Pazar var. Her hafta yeni bir şeyler hazırlamak zor olmuyor mu? Siz mi hikâyeleri, hikâyeler mi sizi buluyor?
Bize iktisat fakültesinde öğrettikleri kural şuydu: Para parayı çeker. Ben de buradan kendime bir gazetecilik kuralı çıkardım: Haber, haberi çeker diye.
İstihbaratta çalışırken de yöneticilik yaparken de şunu gördüm: İyi bir işe imza atıyorsanız o iş sizin en sağlam referansınız oluyor.
Bir de hikâyeleri bulmak için kendi ilgi alanlarınız dışında insanlarla arkadaşlığınız olması şart. Hikâyeyi başkası yaşar, biz yazarız çünkü.
Ayşe Olgun edebiyat ve kültür sanat haberlerini takip etmeyi, araştırmayı, dosyalaştırmayı seven bir gazeteci. Merak ediyoruz, bu işleri toplu hâlde kolaylıkla bulabileceğimiz ve okuyabileceğimiz bir yer, bir köşe, bir kitap olacak mı?
Önümüzdeki günlerde ayseolgun.com adlı web sitem açılıyor. Orada hem yaptığım işleri paylaşıp hem de yazacağım. Ayrıca bir yıldır kitapçılık, yayıncılık üzerinden Babıali tarihimizi çalışıyorum.
Bu çalışmaya destek bulursam hem kitap hem belgesel yapmayı çok istiyorum. Rabbim gelecek nesillere yol gösterecek işlere imza atmamızı nasip etsin.