Antiqui Orbis-Dedemin kitapları
Dedemin kitapları
Annemin babası 1934 yılında doğmuş. Evli barklı ve dahi iki çocuklu iken Ankara İmam-hatip Lisesi’ni 1957’de bitirmiş. Bir süre Ankara’da İstinaf Mahkemesi’nde kâtip olarak çalışmış. Eski hâkim ve savcılar notlarını Osmanlıca tuttuğu için dedeme giriş sınavında sadece Osmanlıca yazdırıp okutmuşlar. Sınavı yapan kişi ise bir zamanların tartışmalı ismi İmran Öktem.
Sanırım dedemin kitaplara ve cilt yapımına merak sarması da Ankara’da bulunduğu bu zamanlarda başlıyor. 1961 yılında anne ve babasının isteği üzerine İstinaf Mahkemesi’nden ayrılmış, müftü olarak Diyanet’e geçmiş. Dedem kitaplarını ve cilt yapımı için gerekli aletleri alıp köye dönmüş. Annem o zaman sekiz yaşında…
Alt duvarları taş, üst katı kerpiç, iki katlı evin alt katında bir odayı kütüphane hâline getirmiş dedem. Kütüphanede bir Halebî-i Sağîr, bir tane Hikâye-i Geyik ve Güvercin yazması var. Annem bir de Muhammediye olduğunu, annesinin okuduğunu ve çocukken dinlediğini hatırlıyorsa da o kitap bugün kitaplıkta değil. Bir tane Karabaş Tecvidi var taş baskı. Evin bütün çocukları bu taş baskıdan tevcidi ezberlemişler.
Kitaplıkta başka neler var, tarıma dair kitaplar, Hakses dergisi,Keşfü’z-zünûn, Ahterî-i Kebîr, Peyami Safa’nın, Kemal Tahir’in romanları…
Dedemin ciltciliğe merakı çok amatör seviyede kalmış, ucuza bulduğu çıkma ciltleri kullanmış. Punch, National Geographic, TBMM Zabıt Cerideleri… Punch dergisi ciltlerinin içinde Hakses dergileri, Zabıt ceridelerinin ciltleri içinde Keşfü’z-zünûn’lar… Ciltlerin üzerinde Guy A. P. Anaguan ve M. Bayramoğlu’nun isimleri var. Bu ciltlerin de kaderinde Çankırı’nın bir köyüne kadar gelmek varmış…
Müslim geçinen Zeyd
- Müslim geçinen Zeyd-i mukallid gece ile helva sohbetinde taklid ederken başına sarık sarıp ve mekteb hocası gibi eline bir çubuk alıp ve birkaç uşakları önüne oturdub mâlayani türrehât söylemeyi talim edip söylemeye kâdir olamayanları falakaya koyub bunun emsal maskaralık ile istihzâ-ı ilm edip ve meclisde bulunan müslümanlar dahi safâlanıb bi'l-ihtiyâr dıhk eyleseler Zeyd'e ve ol müslümanlara ne lazım olur?
- el-cevâb: Cümlesi kâfir olurlar, tecdîd-i iman ve nikâh ve ta'zir lazım olur.
Günümüz Türkçesiyle fetva şöyle: Müslüman geçinip taklit yapan bir kişi, kışın uzun gecelerinde, helva sohbetinde eline çubuk alıp, başına sarık sarıp önüne birkaç uşak oturtup boş söz söyleyerek maskaralık edip ilim ile dalga geçse ve mecliste bulunan Müslümanlar keyfe gelip istemsizce gülseler bu Müslüman geçinen taklitçiye ve diğer Müslümanlara ne lazım olur?
Cevap: Hepsi kâfir olurlar. Kâfir oldukları için yeniden iman getirmeleri gerekir. Yine kâfir oldukları için ve Müslüman kadınlar kâfir erkeklerle evlenemeyecekleri için nikâhları düşmüş olur, yeniden nikâh gerekir.
(Behçetü’l-Fetâvâ, Şeyhülislâm Yenişehirli Abdullah Efendi, 1048 numaralı fetvâ)
Yeşilzâde Sâlih Efendi
Yeşilzâde Sâlih Efendi 1874 yılında Erzurum’da dünyaya geldi. Peder-i âlîleri Şeyhü’l-Kurrâ Niyazi Efendi ve mâder-i muhteremeleri Hacer Hanım’dır. Kâdirî meşâyihinden Hâşiî-zâde Şeyh Ali Rıza Efendi’ye intisap etmiştir.
Hayatının son dönemlerinde Muhammed Nûrü’l-Arabî’nin halifelerinden Erzurumlu Kantarcı Mehmed Rıfat Baba’yı Fatih Sofular’daki evinde misafir etmiştir. Revnakoğlu, Yeşilzâde Sâlih Efendi’nin bu zâttan melâmet neşesi gördüğünü naklediyor. Şeyh Abdülgafûr Mesrûr Efendi’den sülüs, nesih ve talik hat icâzetnâmesi almıştır.
1890 yılında hâfız olan Yeşilzâde Salih Efendi “cehalet ocağı” olarak adlandırdığı Dâru’l-Muallimîn’den şehadet alır. Avukatlık, koyun tüccarlığı, öğretmenlik daha sonra Birinci Meclis’te milletvekilliği de yapan Yeşilzâde Salih Efendi son devrin en velûd müelliflerinden birisidir.
- Şiirle de iştigâl etmiş olan Salih Efendi’nin: “Hacca niyyet eyledim, Vehhabî bastı Mekke’yi / Derviş olmak istedim, kasırga yıktı tekkeyi” beyti meşhurdur.
- Pek kıymetli hemşîrelerim hanımefendilere beyimin resmini takdîm ederim.
- Fatma Salih Yeşil
Güveyi Başı (Baş donanması)
Fotoğrafın arkasında Mustafa’nın düğünü yazıyor. Anneannem Mustafa’yı hatırlayamadı ama imam efendinin adını hatırlıyor: Yôsif (Yusuf) Hoca. Sanırım Anadolu’nun birçok yerinde bu âdet vardır. Damat köyün meydanına sadece gömlek ve pantolon giymiş olarak gelir. Yere serilen halının bir tarafında durur. Sağdıç hemen arkasında küçük bir çocukla beraber bekler. İmam efendi gelip damadı giydirirken şu mâniyi söyler:
- Evvelâ diyelim euzü besmele
- Sâniyen diyelim hamd u salvele
- Sözüm nasihattir kabul edene
- Erin erliğine Hakk’ın birliğine
- Düşman-ı hâk ü zârın körlüğüne
- Devletimizin eyyâm-ı şerefine
- Din kuvvetine verelim Muhammed’e salavat
- Allahümme salli alâ Muhammed
- Başına geydüreyin emâme sünnet
- Sünneti icrâ eden olur ümmet
- İşte başına kondu büyük bir devlet
- Erin erliğine Hakk’ın birliğine
- Düşman-ı hâk ü zârın körlüğüne
- Devletimizin eyyâm-ı şerefine
- Din kuvvetine verelim Muhammed’e salavat
- Allahümme salli alâ Muhammed
- Sırtına geydüreyin bir cübbe çuha
- Hak selam etti Hazret-i Nûh’a
- Kabirde azab olmasın ruha
- Erin erliğine Hakk’ın birliğine
- Düşman-ı hâk ü zârın körlüğüne
- Devletimizin eyyâm-ı şerefine
- Din kuvvetine verelim Muhammed’e salavat
- Allahümme salli alâ Muhammed
- Anan seni büyüttü çok ekti emek
- Duâsı makbüldür ederse dilek
- Eynine geydüreyin güzel bir yelek
- Erin erliğine Hakk’ın birliğine
- Düşman-ı hâk ü zârın körlüğüne
- Devletimizin eyyâm-ı şerefine
- Din kuvvetine verelim Muhammed’e salavat
- Allahümme salli alâ Muhammed
- Beline sarayın şavka ki kuşak
- Resul emr eyledi ay oldu iki şak
- İman etmedi ol münkir-i ahmak
- Erin erliğine Hakk’ın birliğine
- Düşman-ı hâk ü zârın körlüğüne
- Devletimizin eyyâm-ı şerefine
- Din kuvvetine verelim Muhammed’e salavat
- Allahümme salli alâ Muhammed
- Beline takayım sırmalı mendil
- Dile Mevlâ’dan dileyeceğini sen bil
- Beş vakit namazını durma sen kıl
- Erin erliğine Hakk’ın birliğine
- Düşman-ı hâk ü zârın körlüğüne
- Devletimizin eyyâm-ı şerefine
- Din kuvvetine verelim Muhammed’e salavat
- Allahümme salli alâ Muhammed
Mümkündür ki bu mâninin farklı formları olsun. Ben annemin annesinden duyup dinlediğim gibi yazdım. Ölümde, düğünde, nişanda, doğumda, askerlikte, sünnette, kırkında, elli ikisinde, üzülünce, sevinince her hâlde Peygamberimizi hatırlayan/hatırlatan İslam’ın yoğurduğu bir kültürümüz var.