Antiqui orbis
Yazmalar bize sadece metinleri değil o metnin ve bir meta olarak yazmanın bütün yaşanmışlığını taşıyor.
İlk kelimeleri okuduğumda korkmuştum, “Şamar oğlanına dönmüş ‘âbid’e burada da mı vurulacak?” diye. Neyse ki o kadar yüklenmemişler garibe. Bir medrese talebesinin ya da hocasının seneler ilerledikçe genişleyen defteri olduğunu düşündüğüm bir yazmada gördüğümdür:
- Âbid, âlim ve ârif arasındaki fark:
- Denildi ki: Âbidin zâhiri sahîhtir, bâtını karışıktır; ârifin zâhiri karışıktır, içi sahîhtir; âlimin hem içi hem dışı birdir.
- Denildi ki: Âbid susamıştır, ârif mesttir, âlim kanmıştır.
- Denildi ki: Âbid sâlih bir kuldur, ârif nasihat eden/içi temiz bir kuldur, âlim tertemiz, hâlistir.
- Denildi ki: Âbid köledir, ârif hürdür, âlim efendidir.
- Denildi ki: Âbidler Allah’ın dostlarıdırlar, ârifler onun sevdikleridirler, âlimler Allah’ın tabîbleridirler.
- (Mehmet Arıkan)
Yazmalar bize sadece metinleri değil o metnin ve bir meta olarak yazmanın bütün yaşanmışlığını taşıyor. Bu toprakların mayasını yoğuran eserlerden biri olan Envârü’l-âşıkîn’in bir nüshasının sonunda bu yaşanmışlığın izlerinden biri var. Kastamonu’da Abdülcebbar Mahallesi’nde oturan Hacı İsâ Efendi’nin kızı Ayşe Hatun hicrî 1169 senesinde kendisi için bir Envârü’l-âşıkîn yazdırtıyor. Hicri 1182 senesinde ise oğullarıyla hacca gidiyor. Ömrü vefa etmeyip de dönüş yolunda vefat edince oğulları annelerinden hatıra bu yazmayı vakfediyorlar.
Arada 13 sene var. Acaba Ayşe Hatun yazmayı sipariş edip de eline geçtiğinde oğullarının yaşı kaç? Kim bilir belki Kastamonu’da Abdülcebbar Mahallesi’ndeki evinde uzun kış geceleri bu yazmadan oğlanlarına Hz. İbrahim’in Kâbe’yi yeniden inşasını, meleklerin tavafını, Efendimizin hayatını okudu Ayşe Hatun. Belki de okudukça o mübarek beldeleri hep beraber hayal ettiler. Belki küçük beyler, “Anne, büyüyünce seni hacca götüreceğim” diye sözler verdiler. Sözlerini de tuttular. Ayşe Hatun ise evinin kapısının âdet üzre yeşile boyandığını göremeden göçmüş. Oğullarına acı tatlı bir hatıra bu yazmayı bırakarak.
- Sâhibüˈl-hayrât ve’l-hasenât merhûm ve mağfûrun leh Kastamoni’de Abdüˈl-Cebbâr mahallesinde sâkin el-Hâc İsâ kerimesi el-Hâcı ʿÂişe Hâtûn biŋ yüz altmış tokuz senesinde bu kitâb[ı] tahrir iddürüb biŋ yüz sekzan iki senesinde oğulları ile hacc-ı şerife râhî olup hacc-ı şerîf[i] tamâm idüp avdetde .... geldükde Hakkˈa rûh-ı pâkin teslîm idüp anda medfûn olmuşdur. Allâh-ı azîmüˈş-şân garîk-i rahmet idüp her kim bu hattı okıyup bu mahalle geldükde rûh-ı şerîfleri içün bir Fâtiha yâd ide. Sâhib ve mâlik ʿÂişe Hâtûn. sene 1169
Rivayet odur ki Fasih Ahmed Dede’nin kırk tane kedisi vardır. Fasih Ahmed Dede kedilerinden vefat edenleri dergâhın hâmûşânına sırlar. Kırkıncı kedisi siyah bir kedidir. Fasih Ahmed Dede bu siyah kedisi ile aynı anda vefat eder. İkisini bir sırlarlar. İslam toplumunda kedinin ayrı bir yeri olduğu tartışılmaz. Bunun tek örneği de Fasih Ahmed Dede değil. Kedisine mersiye yazan dîvân edebiyatının muzip şairi Tırsî’den tutun da son devrin meşhur ulemâsı İsmail Saib Efendi’ye kadar özellikle kitap ve yazı ile iştigal eden zevâtın kedi ile ünsiyeti vardır. İnsan herhâlde günlerini kitap okuyarak geçirirken yalnızlığına bir dost arıyor. Bu dost; mırıldaması, sıcaklığı, cana yakınlığı ile kediden başka bir hayvan olamaz gibi geliyor bana.
Smithsonian Müzesi’nin internet sayfasında gördüğüm bir resim bu kitap sever ve kedi ilişkisinin sadece Doğu’ya has olmadığına güzel bir örnek. Sahibinin ufak bir dalgınlığından faydalanıp mürekkebe bulaşmış ayakları ile yazmanın üzerinde hafifçe yürüyüvermiş kedi. Narin patilerinin izlerini bırakarak. Belki sahibini biraz kızdırmış olsa bile, yine gelip ellerine burnunu sürmüş af dilemiş, sahibi ile barışmış, başka kitaplar okunurken sahibinin dizleri üzerinde yatmıştır eminim.
Son dönemin önemli zâkirbaşılarından olan Selahaddin Efendi İstanbul Şehremini’de doğdu. Mekteb-i Harbiye’de okuyup Çanakkale Muharebeleri’ne de katılan Albay Selahaddin Efendi Kılıççı Baba Rifâî Tekkesi Şeyhi Hulûsu Efendi’nin kerîmesi Ruhsar Hanım ile evlendi. Remlî Dergâhı’nda musîkî terbiyesini alan Albay Selahaddin Efendi ilâhî, durak, şuğul gibi binlerce eseri ezberleyerek yeni nesillere hem tavır hem de icranın aktarılmasında önemli bir rol oynadı. Hâlen meydân-ı şerîflerde zevk ile okunan “Dolap niçin inilersin”, “Şehidlerin serçeşmesi enbiyânın bağrı başı”, “Âlemler nûra gark oldu Muhammed doğduğu gece” ile Hüzzam makamında “Dil beytini pâk eden” ilahileri Albay Selahaddin Efendi’nin bestelerindendir. 1978 senesinde âlem-i âhirete göçen olan Albay Selahaddin Efendi Merkez Efendi’ye sırlanmıştır.