Anne ve ev kıskacında çocuk
Okulsuzeğitimdeki sorunları görmek
Dengesiz ve süratli değişimlerle dolu kararsız dünyamızda mevcut eğitim sistemlerine alternatif olarak doğan ve hızla yaygınlaşan bir kavram var, okulsuz eğitim (unschooling) ülkemizde oldukça yeni. Altyapı anlamında eksikleri olan bu uygulamayı hayata geçirmeye çalışan hiç de az denmeyecek bir kesimin varlığı dikkatleri çekiyor.
Materyaller, gerekli ortamlar, ihtiyaç duyulan atölyeler, denkliği düzenleyen gözetim sistemi ülkemizde de yaygınlaşmamış olduğundan bu işe emek veren anne babaların büyük bir maceraya atıldıklarını düşünmekten kendimizi alamıyoruz.
Neden rahatsızlar?
Bu ebeveynler -bilhassa anneler- eğitimin belirli standartlara ve okul binaları içerisine hapsediliyor olmasına, tek tip ve renksiz oluşuna karşı çıkıyorlar. Okul içerisinde bulunan tahakkümü, rahatsız edici bir kontrol ve gözetim korkusunu, buyurgan eğiticileri eğitim olayının dışında bırakma isteği ile hareket ediyorlar.
- Eğitimde kalıplaşmış ve günlük hayatta kullanılmayan bilgilerin hafızada depolanmasına mâni olmak istiyorlar. Bu tek kullanımlık bilgilerin ve okul ortamının çocuğu mutlu etmediğini; onun ilgi ve ihtiyaçlarına göre eğitimin ancak annenin yanında, evde olacağını keskin ve katı inançla savunuyorlar. Çocukların doğuştan getirdikleri becerilerini ve üretkenliklerini sadece bu yolla en etkili biçimde ortaya koyabileceğini düşünüyorlar.
Bu uygulama birbirinden farklı, belli bir formatı olmayan, kişi sayısınca özgünlük gösteren, anne sayısınca değişken bir metot aslında. Önceden belirlenmiş müfredat, ders başlıkları, öğrenim saatleri, belli bir hedefleri yok. Öğrenmekten ve öğrendiklerinden keyif almayı çocuklara öğretmek en büyük amaçları.
Ama henüz ülkemizde bunun denenmiş bir örneği yok. Yurt dışından birkaç örnekle, motivasyon dolu makalelerle yol alıyorlar. Öğrenme dediğimiz hadisenin her yerde olabileceğine aramızda inanan elbette çok. Kitaplar, internet, aile, müzeler, geziler ve doğa eğitim için yeterli materyallerden.
Hayat zaten başlı başına bir okul. Ama bildiğimiz manada mektep yani dört duvar arasına sıkışmış sıralar, karatahta ve buyurgan bir öğretmenden müteşekkil olan o kötücül okul tanımlaması, çocukları gelecekteki mesleklerine ve hayata hazırlayamaz onlara göre. Ve yine bu ebeveynlere göre gelecek kimse tarafından öngörülemez. Okulsuz eğitim, “Öngöremeyeceğimiz bir geleceğe çocuklarımızı evde daha özgün, daha donanımlı hazırlarız” diyen annelerin başvurduğu bir yöntem.
Okulsuzluk…
Çocukları bugünün değil yarının mesleklerine hazırlıyoruz diyen annelerin biraz tevekkülden mahrum olarak duydukları bu telaşa tanık olmak karmaşık bir durum. Bu konuda ısrarlı ve atılgan birçok annenin diğer bir iddiası ise sadelik; sadeliğin eğitimle çok yakından ilgili olduğunu düşünüyorlar. Karmaşadan uzak ve sadece gerekli bilgiye odaklanılabilen bir ortam her çocukta farklı ufuklar açacaktır, diyerek evlerini bu işe en uygun yer olarak tayin ediyorlar.
Çoğu salonlarını iptal ederek evin bir köşesine çadır kurmuşlar. Kimisi karalamaya müsaade ettikleri duvarlarla beraber çocuğa özgür ortamlar sağlamışlar. Minderlerle dolu okuma köşeleri oluşturmuşlar. Sadece çocuklarına odaklandıkları evlerinde misafir dahi istemedikleri gibi gözlemlerimi genellersem ayıp etmiş olurum ama çoğunluk böyle bir telaş ve eğilim içerisinde.
Birçoğu bu sürecin kendileri için de bir öğrenme süreci olduğunu dillendiriyorlar. Onlara göre okulsuz eğitim uygulanabilirlikten ziyade yaşanılabilirlik üzerine kurgulu. Uygulama kelimesi daha çok maruz kalmayı çağrıştırdığından işin içine bol miktarda felsefe katarak ilerliyorlar. Tüm bunların yanı sıra kötü ihtimaller (çocuk okulda uyuşturucuya alışır, okula giderken servis kaza yapar, yolda araba çarpar vb.) üzerinden olumladıkları ve yaptıkları işi, cari olandan daha doğru görme eğilimleri de var.
Ne diyorlar?
Bu annelerin bazılarının çocuklarından, aşırı sahiplenici biçimde bahsettikleri dikkatimi çekiyor. Bu aşırı vurgulanmış iyelik ekleri maalesef işin okulsuzluk idealinden ziyade bir biriciklik ve müstesnalık savaşı olduğu hissine kapılmamıza neden oluyor.
- Okulsuz eğitim anneleriyle zaman zaman görüşüyorum. Çoğu zaman olmasa da buluşmalara katılıyorum. Genel bir bakış açıları yok, kendi içlerinde meseleyi ele almada farklılıklar var. Ve bu da aslında tam olarak okulsuz eğitim felsefesinin zihniyetini yansıtan bir şey. Yani her ebeveynin meseleyi ele alış biçimi, içinde bulunduğu özel koşulları, çocuklarının bireysel farklılıkları bu anlamda okulsuzluk yolculuklarının belirleyicisi oluyor.
İşin içine ebeveynlerin eğitim, inanç ve kültürel farklılıklarını da katmak lazım. Bazıları gerçekten bunu bir hayat felsefesi olarak görüyorlar, bazıları kendi eğitim hayatlarındaki kötü hatıralardan ders çıkararak alternatif eğitimin peşine düşüyorlar, bazıları da ideolojik kaygılarla, mevcut eğitim sistemini beğenmediği ya da eksik bulduğu için bu yola sapıyorlar. Her bireyin gerekçeleri farklı.
Basit fen deneyleri, bol kitap okumaları evde ve doğada gerçekleştirilebilecek tecrübelerle eğitim denilen hadiseyi başaracaklarına inanıyorlar. Bir yandan bunun bir endüstri olmasından yakınıyorlar. Bunun da zamanla başka bir endüstriye evrildiğini henüz görmek ve kabullenmek istemiyorlar. Durum şu ki mevcut eğitim sisteminin çocuğun kendi kendine başarma ve merak duygularına, öğrenme aşkına ket vurduğunu ve bireysel farklılıkları körelttiğini düşünürlerken hatta eleştirir ve yadsırlarken, diğer yandan okulsuz eğitim adı altında ticari akademik bir alternatif okul ya da alan da oluşturuyorlar kendilerine.
Süregiden kurslar, atölyeler, sistematik ders takipleri bunun çarpıcı örneklerinden. Ebeveynler daha büyük bir yükün ve bilinmezliğin altına girebiliyorlar. Gerçekten bu hadiseyi başarabilmeleri için ebeveynlerin donanımlı, istekli ve gayretli olması gerekli.
Peki babalar?
Babalar bu işin neresinde diye sorarsanız, okulsuz eğitim uygulamasında bazı annelerde rastlanan kendine olan ayarsız güven, o ailelerdeki babaları da çocukları gibi annenin yörüngesine hapsediyor. Elbette bazı anneler böyle. Özellikle aşırı iddialı, baskın, güçlü annelerin ısrarı ve iddiası çocukları yanlarında komutlara uymak zorunda olan birer dekor nesnesi hâline dönüştürüyor.
Ve bu annelere göre bu çocukların hepsi birer deha! Yurt dışı örneklerinde okulsuz büyütülmüş çocuklar arasında aşçı da çıkabiliyor, müzisyen de. Ama bazı annelerimiz çocuklarını görmek istedikleri mesleklerden başkasına razı olmuyorlar.
Elbette içlerinde çok iyi niyetli, okulsuzluk felsefesini benimseyen, özümseyen anneler var. Fakat “hükmetme” iddiasında olanlar da az değil. Sanki gören gözeten, her şeye hükmeden olmak istiyorlar. Çocuklar bu tür evlerde okullardan daha çok kontrol altındalar. Kibar bir otoriteye maruz kalıyorlar, sonu -ciğim ekiyle biten emir kipinde ricalara muhatap kalan çocuklar.
Okulsuz eğitim ebeveynlerin ortak karar ve çabasıyla belki olumlu bir yöne doğru akabilen bir tecrübe olabilir. Okulların ve eğitimcilerin içinde bulundukları şartlarını, performans ve perspektiflerini gördükçe, tecrübe ettikçe bu konuda daha alacak çok yolumuz olduğunu fark etmek zor değil.
Belki de bütün çocuk sahibi veliler olarak öğretmenleriyle bir uzlaşıya vararak ifrattan ve de tefritten uzak, daha ortada bir eğitim anlayışını pratik ve uygulanır kılabiliriz. Okula devam ederken bir yandan doğru öğrenmeye giden yolların önünü açmak öğrenciyi ve öğretmeni yüreklendirmek mümkün olacaktır.