Ahmet Kot’un en etkileyici eseri

CİHAN AKTAŞ
Abone Ol

2023’ün son günlerini Balıkesir’de ve Ahmet Kot Kitaplığı’nda geçirdim. Kitaplık dediğime bakılmasın, gidenler bilir, 10 tır dolusu kitap, dergi ve gazete içeriyor rafları ve odaları. Bu tırlar dolusu yayının yıllardır Giyimkent’te bir depoda olduğunu biliyordum ama sayıları konusunda bir fikrim yoktu. Sayı önemli değil elbette. Kot’un kütüphanesi, bir ömür boyu Türkiye’den ve dünyadan özenle seçilmiş kitaplardan oluşuyor. Bu kitapların okuyucuya sunulma biçimi ise kitaplığı bir esere dönüştürüyor. Bunu yakından fark etmek için Balıkesir’e gitmem gerekirmiş.

Ahmet Kot Babıali’de tanıdığım ilk isimlerden biridir. Muhafazakâr sıfatıyla sınırları genişletilen bir çevrede sıklıkla rastlanan afralı tafralı aydın veya yazar tavrından uzaklığıyla da sevip saydığım bir kişiliktir. Yeni Devir’de karşılaşmıştık önce. Başlıksız bir şiirle gitmiştim yanına. Şimdi mısralarını unuttuğum o şiire, “İsimsiz” başlığını koymuştu.

Kot’la bir başka anımı da aktarmadan geçemeyeceğim. 2010’da İstanbul Avrupa Başkenti ismiyle gerçekleşen organizasyon onun projesiydi. Ben o dönemde İran’da yaşıyordum. Programa davet edilince, gelmek için hazırlanmıştım ki Onur Konuğu’nun Naipul olduğunu öğrendim. Biraz kafam karıştı. Hemen sonra Naipul’un onur konuğu olarak çağrılmasına itirazlar oldu Türkiye’de. Ben de programa katılamayacağımı bildirdim. Daha sonra Naipul’un daveti iptal edildi, ben de çıkıp geldim. Ahmet Kot’la da karşılaştık programın yapıldığı otelin önünde, sohbet ettik. Bir kez olsun sitem etmedi bana. Böylesine de hoşgörülü bir mizacı var.

Bu kitaplara erişme fikri, bu yöndeki azmi ve çabası nereden ileri geliyor acaba? O muazzam kütüphaneye yurtdışından gelen ilk kitap hangisi oldu? Yeryüzü Yayınları’nın etkileyici eseri Gariplerin Kitabı’na ulaşması nasıl gerçekleşmişti…

Kütüphane içerisinde, 100 bin kitap ve yine 100 binin üzerinde sesli ve görüntülü arşiv bulunuyor.

Okuma bağlamında geliştirici atölyeler de mevcut.

Bu sorulara cevap vermeden önce, Kot’un çalışma tarzındaki bir özelliğin altını çizmek isterim: Bağlantılar Kurmak. Malik Bin Nebi’nin 1950’lerde irdelediği, İslâm dünyasında kültürel bağların eksikliği hususu, netameli zamanlarda onun açısından bir dağılmama, birlikte tutunma mücadelesi meselesidir. Siz buna yorum eksikliği de diyebilirsiniz. Eserler kütüphanelerde tozlanmaya terk edilmek için yazılmıyor elbette. Ses sese karşıdır. Yazarlar kitapları okunsun, konuşulsun, tartışılsın diye göz nuru döküyorlar.

Kot, çeşitli merkezlerden kıymet verdiği sayısız yazarın kitabını taşımış ülkemize ve yıllarca da bir depoda beklemelerine katlanmış. Balıkesir’deki Millet Kütüphanesi de tevafukken onun kitapları için tasarlanmış sanki, gezip incelerken bunu düşündüm. Doğrusu sadece kütüphane değil, bir kültürel şölen alanı bu bina, bütün mekânlarıyla. Yarım asra yaklaşan kültürel çalışmalarını sanki Balıkesir’de bir kültür merkezi oluşturacak şekilde geliştirmiş Kot. Orada bir yönetici olarak birçok kitap faaliyeti düzenliyor, böylelikle şehir halkını kültürel şahsiyetlerle bir araya getirerek kütüphanenin sahip olduğu cazibeyi daha da güçlendiriyor.

Burası sadece öğrencilerin ve kitap meraklılarının uğradığı bir platform değil, okuma bağlamında geliştirici atölyelerle bir kültür merkezi. Kitaplık değil aslında bir kütüphane, toplam raf uzunluğu 3.5 kilometreyi buluyor. Bir kültür sosyoloğu olarak, tasnif sistemiyle de kadim bir uygulamayı günümüze taşımış. Kot: Kitaplar, klasik felsefedeki anâsır-ı erbaa (dört element) teorisinden hareketle toprak, su, ateş, hava ve irfan olmak üzere beş başlık altında raflara yerleştirilmiş. Bu beş bölüm dışında da başta 1001 Gece Masalları olmak üzere koleksiyon kitap bölümlerine yer verilmiş. Dünyanın dört bir tarafında yayımlanmış Binbir Gece Masalları ciltlerinin bir araya toplandığı bu odanın dünyada bir benzeri yok.

Şüphesiz kitap sevmeyen yazar olmaz, çoğumuz sevdiğimiz kitapların, sevdiğimiz yazarların ruhumuzda harekete geçirdiği hislerle atılırız yazma serüvenine.

100 bin kitap ve yine 100 binin üzerinde sesli ve görüntülü arşivinin bulunduğu kütüphanede Kot’un 1980’den itibaren oluşturduğu ulusal basın arşivine de ulaşıyor ilgilisi. 120 kişilik Konferans Salonu, Fikir Coğrafyası Seminer Odası, Sesli Kitap Okuma Kabini, Görme Engelliler Okuma Masası, Edebiyat Kahvesi ve Kütüphane Dükkânı gibi birçok bölüm var. Haftada bir gerçekleşen Müteferrika Sohbetleri, öncelikle kütüphanenin faaliyetinde rol üstlenen kişilerin eğitileceği bir sürece dönük olarak düşünülmüş ama ilk programdan itibaren dışa açık bir sohbete dönüşmüş.

Konferans Salonu’nda “Balkondan Düşen Kadınlar” başlıklı bir konuşma yapmak için davet etmişti beni Ahmet Kot. Okul ziyareti, öğrencilerle ‘‘Ne okumalı, nasıl okumalı, insan nasıl iyi bir okur olur?’’ şeklinde uzayıp giden sorulara cevap arayışımız… Ardından Türk Anneler Derneği’ni ziyaret… Okurluğun kurtarıcılığını nasıl anlamalı… Kamusal mekânlar ve sıradan sokaklar kadınlar için nasıl güvenli hâle gelebilir… Türk Anneler Derneği Başkanı Zekiye Seferbey çok hoşsohbet bir insan. Konu konuyu açtı.

“Balkondan Düşen Kadınlar” başlıklı bir konuşma.

Şüphesiz kitap sevmeyen yazar olmaz, çoğumuz sevdiğimiz kitapların, sevdiğimiz yazarların ruhumuzda harekete geçirdiği hislerle atılırız yazma serüvenine. Ben de bu ilginç kütüphanenin raflarına dalıp gittim, hiç bilmediğim kitapların keşfi için küçülerek bu rafların arasında kaybolmak istedim. Hafif bir kaza geçirmiştim, gözümün kenarındaki morartının sızısını unutturdu bana kitap rafları. Okuduğum, okuduğumu unuttuğum, bir gün okumayı aklıma koyduğum, tekrar okumayı düşlediğim, ilk kez ismini duyduğum on binlerce kitap… Kitap dostu, kitaba kıymet veren, kitap üzerine saatlerce konuşabileceğiniz insanlar…

Ahmet Kot kitapların bir kısmını dünyanın dört bir tarafından, daha çok da Londra’dan taşıdı Türkiye’ye.

Binbir Gece Masalları’nın ana çerçevesini oluşturan masalın Şehriyar’la birlikte baş kahramanı olan Şehrazat’a, öykü ve denemelerimde sıklıkla atıfta bulunurum. Dili, muhayyilesi ve muhakeme gücüyle kendisini ve bazı hemcinslerini ölümden kurtarmakla kalmıyor, Şehriyar’ın kadın cinsine dönük nefretinden de kurtulmasını sağlıyor Şehrazat. Kızlarım bebekken onlara Şehrazat’ın Şehriyar’a anlattığı masallardan birini okurdum geceleri. Beyan Yayınları’nın o yıllarda çıkardığı kitaplar vardı elimde. O kitaplar da gözüme ilişti raflarda. Kıymetli Ali Kemal Temizer’le konuşmuştum bu konuyu geçen sene. Keşke yeniden basılsalar.

Ahmet Kot kitapların bir kısmını dünyanın dört bir tarafından, daha çok da Londra’dan taşıdı Türkiye’ye. Yeryüzü Yayınları bu kitapların yayını için kuruldu 1979’da. Martin Lings, Seyyid Hüseyin Nasr, Ali Şeriati ve Abdülkadir es-Sufi Londra’da tanıştığı yazarlardan birkaçı. Kitabın arayışı yazarına götürür veya tersi olurdu. Gariplerin Kitabı’na ulaşmasının hikâyesini Seferber dergisinde şöyle anlatıyor: “Yirmi beş yaş civarında bir adam 1978’in bahar aylarında Londra’nın kenar semtlerinden birindeki bir yer sergisinde kitapları karıştırırken ilginç bir arka kapak fotoğrafıyla karşılaşır. İsa tasvirlerini andıran hafif sakallı, muhtemelen sarışın ve sarıklı bir adam portresi ilginç bir kitabı haber vermektedir. On penilik kitaplar arasından kaparcasına alınan bu roman hemen o gece okunur. (…) Genç adamın toz toprak arasında bulduğu bu ilginç kitap, ertesi yıl İstanbul’a döndüğünde arkadaşlarıyla kuracakları bir yayınevinin ilk kitabı olarak Gariplerin Kitabı adıyla yayınlanacak olan The Book of Strangers’dır, yazarı da Ian Dallas.”

Bunca kitabı olan Ahmet Kot için kitap biriktirilecek bir nesne değil, bunu Balıkesir’de yayımlanan İlya dergisi röportajında şöyle izah ediyor: “Kitap biriktirmekten ziyade kitapları okumak ve anlamak için edindim. Hayatım boyunca okumam gereken kitabı aldım, okudum ve okuduktan sonra kardeşime verdim, sonra arkadaşıma verdim. Ama benim kütüphanem çocukluğumdan itibaren oluşmaya başlamıştı ve kitaplar bana aitti. Biriktirmek, kendinize ait ya da ihtiyacınız olmayan şeyleri kenara koymaktır. Ama ben hiçbir zaman kitap biriktirmedim. Kitaplar kendileri benim kütüphanem hâline geldiler.” (İlya, Nisan 2023)

Bu kitapları evlere sığmaz olunca, yukarıda da değindim, 10 yıl boyunca, Giyimkent’te bir depoda muhafaza edildi. Bu süre içinde kitaplarını ziyarete gittiğinde neler hissettiği tahmin edilebilir Kot’un. Okunabilecekleri hâlde orada bekliyorlardı, biriktirilmemek üzere oluştukları hâlde, okurlarına ulaşamıyorlardı.

Balıkesir Millet Kütüphanesi.

Elli yılda meydana gelen bu özel kütüphane, üç yıl önce tırlarla Balıkesir Millet Kütüphanesi’ne taşındı ve hayli özenli bir mimariye sahip bir binaya yeni bir kişilik kazandırdı. Çamlık Kültür Tepesi’nde, büyük şehri gören dört katlı cam bina içinde yer alıyor Ahmet Kot Kitaplığı. Yeri gelmişken belirteyim, kamu binalarının bu denli özenle yapıldığı başka bir şehir görmediğimi söyleyebilirim. Şehir merkezindeki “Avlu” adıyla kurulan teneffüs mekânları da Balıkesir Belediyesinin imar inşa alanında bilinçli bir faaliyet gösterdiğini fark ettiriyor. Bu kütüphanede doğrusu sürekli proje üreten Ahmet Kot’un en iyi eseri, şimdilik. Zevk sahibi, konuksever Balıkesir insanı şüphesiz bu eserin gün yüzüne çıkmasında büyük paya sahip.

****

Kütüphanede özel çalışmalar yapılan pek çok oda/salon var. Fırsat bulup Çocuk Okuma Grubu’nun bir çalışmasına katıldım. Grubu Ebru Kılıç yönetiyor. Ebru, Balıkesir üniversitesi İlköğretim Matematik Eğitimi bölümünden 2020’de mezun olmuş, 2023’te de yüksek lisans eğitimini tamamlamış. Kütüphaneye 2022 yılında ders çalışmak için gitmiş ilk defa. Ara ara ilgisini çeken konular ve konuşmacılar olduğunda Müteferrika Sohbetleri’ne katılırmış. Bir sohbet sonrasında konuğa sorduğu sorularla dikkatini çekmiş Kot’un, böylece işe başlamış. Yetişkinlerle başladığı çalışma kervanına sonra çocuklar da katılmış. Seçilen bir kitabı çocuklarla birlikte ve sesli okuyorlar. Ebru bazen noktalama işaretleri ve anlama dikkat etmeleri için örnek okumalar yapıyor. Kitap kütüphanede kalıyor, evde okumasınlar diye. Kitabı okuyup bitirmekten ziyade düşünmelerini ve kendilerini ifade etmelerini daha çok önemsiyor Ebru. Kitabı, okuyup tamamen bitirdiklerinde, zaruri durumlar dışında devamsızlık yapmadıkları sürece çocuklara hediye ediyorlar.

“Okurken durup konuşmamız gereken alt metin üzerinde konuşuyoruz.” diye anlatıyor Ebru. “Onlara konuyla alakalı ne düşündüklerini soruyorum. Konuşmaları için zorlamıyorum fakat teşvik ediyorum. Kitaptaki olaylara benzer olaylar yaşayıp yaşamadıklarını soruyorum. Yaşadıysalar eğer paylaşmalarını istiyorum, çok özel olmamak kaydı ile ki genelde özel değil çoğunun yaşadığı şeyler oluyor. Evet ya da hayır şeklinde cevaplayabilecekleri sorulardan ziyade argüman sunmaları gereken sorular soruyorum. Geçen haftaki konularımızdan biri de zorbalık idi. Böyle durumlarda da duygularını soruyorum. Kendilerini nasıl hissedeceklerini düşünmelerini istiyorum. Beraberken sıkıldıklarını hissetmiyorum. Velilerin de yüzleri gülüyor, ilgili davranıyorlar.”