Acilen afet atığı sahaları oluşturmalıyız
Kahramanmaraş merkezli depremlerden sonra yapılması gerekenlerden biri de atık yönetimiyle ilgiliydi. Yıkılan yüzlerce binanın enkazının nasıl kaldırılacağı, nasıl depolanacağı büyük bir soru işareti. Çünkü bu atıkların yanlış şekilde kaldırılması veya depolanması büyük sorunlara yol açabiliyor. 4T (temiz çevre, temiz enerji, temiz tarım ve temiz beslenme) Platformu Başkanı Atık Yönetimi uzmanı Ali Rıza Öner’le karşı karşıya olduğumuz bu enkazın en sağlıklı şekilde nasıl kaldırılacağını konuştuk. 21 Şubat günü yaptığımız söyleşi de Öner, elimizde o gün itibariyle bulunan son bilanço rakamlarıyla meseleyi yorumladı.
Hepimizi derinden sarsan Kahramanmaraş merkezli depremlerden sonra hâlâ yaralarımızı sarmaya çalışıyoruz. Akıllardaki sorulardan biri de bölgedeki enkazın nasıl kaldırılacağı. Burada sizce nasıl bir yöntem izlenmeli?
Bu konudaki en önemli husus halk ve çevre sağlığıdır. En doğru olan üç aşamalı bir bertarafın yapılmasıdır. İlk olarak belli bir disiplin çerçevesinde, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın tespit etmiş olduğu terk edilmiş bir maden veya taş ocağı seçilerek işe başlanabilir. Şehir merkezinden uzakta olan, toprağı geçirimsiz olan yani kayalıktan oluşan böyle birkaç tane saha seçilebilir. İkinci aşamada bu sahaya yakın ara bir depolama oluşturulmalı. Önce atıklar ara depolama sahasına gelecek, ardından üçüncü aşamada ayrıştırma tesisine girecek. Burada beyaz eşya, mobilya, tekstil eşyaları, plastik malzemeler gibi türlere varana kadar bir ayrıştırma gerçekleşmesi gerekiyor. Bunlar ayrıştırıldıktan sonra inşaat atıkları için bir kırma ve eleme olacak. Burada beton parçaları taş, mıcır ve kum hâline gelecek. Üretilen bu malzeme belediyenin yapmış olduğu bir içme suyu veya atık su tesisi için döşediği boru hattında gereken kum yastığı alanları için kullanılabilir. Ayrıca bu tesislerde istenen ölçüde üretim yapılabildiğinden yol yapımında da kullanılacak stabilize malzeme çıkabilir. Enkazdan en çok çıkacak atıklardan bir diğeri de demir filizleridir. Bunlar da demir çelik fabrikalarına geri dönüşüm için gönderilebilir.
Her bölgeye en az 4 bertaraf tesisi gerekiyor
Bu enkazın maddi olarak nasıl bir boyutu var?
Erciyes Dağı büyüklüğünde bir enkazdan bahsediyoruz. Bu nedenle her şehir kendi bazında en az 4-5 bertaraf tesisi kurmalı. Bunların deprem merkezine uzaklığı en az 35-40 km olmalı. Şunu da unutmamak gerek:
Enkazlar sadece bizim gördüklerimizden ibaret değil, yerin altında bu binaların temelleri var. Dolayısıyla çok ciddi bir çalışmadan bahsediyoruz. Henüz konuştuğumuz rakamlar afaki, tam rakamları bu dönemde kestirmek zor.
Ama 1 milyar metreküpün üzerinde bir hafriyat beklediğimizi söyleyebilirim. Bu da 100 milyon kamyon seferine denk geliyor. Bu kamyonların yakıtlarını, bunları doldurmak için gereken kepçeleri, bu betonların kırılması için kullanılacak ekipman ve insan kaynağını düşünelim... Sadece taşıma için bile ciddi bir maliyet gerekli.
Hızlı ve dikkatli taşınmazsa organik atıklar çürüyecek
Bu malzemelerin doğru şekilde kaldırılmaması nelere neden olabilir?
Enkazın büyük çoğunluğunun beton olacağını biliyoruz. Bağımsız bir bölümün aşağı yukarı 750 metreküplük betondan oluştuğunu söyleyebiliriz. Elbette taşınırken daha büyük bir yer kaplayacaktır. Doğru ve hızlı bir şekilde taşınmazsa yığınların içindeki organik atıkların çürümesi söz konusu olur. Örnek vermek gerekirse aşağı yukarı her binada en az bir evcil hayvan olduğunu ve onların bir bölümünün de maalesef deprem nedeniyle hayatını kaybettiğini öngörebiliriz. Dolayısıyla enkaz kaldırılırken onlara da rastlanacak.
Binaların giriş katlarında bulunan kasapların, marketlerin, bakkalların içinde bulunan sebzeler, etler, gıdalar çürüyecek. Evlerin mutfaklarında yer alan yiyecekler de bunlara dahil olacak. Enkazlar en doğru ve hızlı şekilde kaldırılmazsa bakterilerin üreyeceğini biliyoruz.
Bunların dışındaki atıklar ise çevre kirliliği yaratacaktır. Bu nedenle hızlı hareket edilmeli ama “biz buradan taşıyalım da nereye giderse gitsin” anlayışı da olmamalı.
Peki bu enkazlar nereye taşınmalı? Taşındığı bölgede doğaya zarar vermeyecek mi?
Yer seçimi biraz önce de söylediğim gibi çok önemli. Bizim önerimiz ekonomik ömrünü tamamlamış maden ocaklarının kullanılmasıdır. Madenlerin ülke ekonomisine katkısı vardır ancak işletilmeleri sırasında doğanın bir parçasını koparmış olursunuz. Onun tekrar yerine gelmesi de önemlidir. Bölgede boş maden ocaklarının içi doldurulup, üzerinin yeşillendirilmesi, ağaçlandırılması bir çözüm önerisi olabilir.
Atıklar orman, mera, tarla ve sulak alanlardan uzak olmalı
Atık sahası olarak asla kullanılmaması gereken alanlar var mı?
Asla kullanılmaması gereken yerlerin başında tarım arazileri geliyor. Tabii ki ormanlara, sulak arazilere de yakın olmaması gerekir. Bölgelerde bulunan milli parklara da yakın olmamalı. Unutulmaması gereken başka meseleler de var: Bölgedeki enkazlar kaldırılınca şehirlerin yeniden imarı söz konusu olacak. Bazı bölgelerde yerleşim yerleri değiştirilecek. Bu genişlemeler, değişimler, yenilemeler de göz önünde tutularak su geçirimsiz topraklar tercih edilmeli. Tüm bunların yanında her şehir için durumun değişeceğini, kendi durumları çerçevesinde karar vermeleri gerektiği de aşikârdır. Anadolu’daki o yaygın tabiri biliriz; beterin beteri vardır. Böyle bir durumun ortaya çıkmaması için oldukça titiz davranılmalı. Tekrar etmem gerekirse ilk seçenek olarak maden ocakları, ikinci seçenek olarak ise geçirimsiz topraklar olabilir. Orman, mera, tarla ve sulak alanlardan uzak durulmalıdır. Enkazlar ayrıştırılacak olsa da mutlaka az miktarda organik atık kalacaktır. Organik atık olması demek bunların sularla, geçirimli topraklarla birleşmesi demektir. Bu durumda büyük sıkıntılar söz konusu olabilir.
Akıllarda soru oluşmasına neden olan durumlardan biri de bu bölgede yeniden başlayacak şehirleşme faaliyetleri. Bunun yanında İstanbul’da da bir deprem beklediğimiz aşikâr. Bugün - den sonra daha büyük atık problemleriyle karşılaşmamak için şehirleri nasıl inşa etmeliyiz sizce?
Fay hattında bulunan alanlarda yeniden şehirleşmeli mi, bunu bir daha düşünmek gerekiyor. İnsana dayalı iş yapıldığı için bana kalırsa yeni yapılaşmaların fay hattından olabildiğince uzakta olmalı. Biliyorsunuz depremin etkilediği şehirlerin tümünde TOKİ’ye ait evler vardı ve onlara hiçbir şey olmadı. Bunun nedeni TOKİ’nin hazineye ait sağlam zeminli arazilere ev inşa etmesidir. Bir denetim mekanizmasının işlemesi de bu anlamda önemlidir. Tabii bu konu inşaat mühendislerinin alanıdır. Dikkat edilmesi gerekenleri zaten onlar belirleyecektir. Atık yönetimi konusu da bu noktada ciddi önem taşıyor. Bugün belediyelerin evsel atıklar dışında inşaat ve hafriyat atıkları için ayrı ayrı sahaları var. Ancak bugüne kadar afet atıkları hiç düşünülmemiş. Bugünden itibaren Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, riskli deprem bölgeleri başta olmak üzere, afet atıklarının yönetiminin yapılacağı alanlar için çalışmalara başlamalı. Anlattığım bu hususlar aslında sonuçtur. Alınması gereken önlemleri zaten uzmanları anlatıyor. Afetleri önleyemiyorsak, tedbirleri alıp, afet sonrası için çalışmalara başlamamız gerekiyor. Bu sadece depremle alakalı değildir.
Bir su baskını veya sel felaketi sonrasında da afet atıklarını depolayacağımız sahalara, tesislere ihtiyacımız var.