Abdülkerim Mats Cederberg

EREN YEŞİLYURT
Abone Ol

Abdülkerim Mats Cederberg çalışmalarını bir süredir takip ettiğim bir sanatçı. Hattatlığının yanı sıra onu diğerlerinden ayrı kılan yaptığı ahşap işleri. İskandinav ahşap işçiliğiyle yaptığı mihrap bugün Malmö’de bir camiyi süslüyor. İskandinav Müslüman sanatının öncülerinden olan sanatçının eserleri özel bir ilgiyi hak ediyor. Kendisiyle sanatı üzerine söyleştik.

Sizi tanımakla başlayalım. Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz? Ailece sanata ilgili olduğunuzu duymuştum.

Adım Mats Cederberg. Müslüman olduktan sonra Kerim olan Allah’ın kulu manasına gelen Abdülkerim ismini aldım. Gelenekleri, halk müziğini, halk kıyafetlerini, el sanatlarını ve geleneksel inşaat tekniklerini korumasıyla meşhur İsveç’in Mora kentinde doğdum ve büyüdüm. Hem annem hem de babam kemancı, öğretmen ve sanatçıdır. Babam Avrupa’da yaban arıları ve böcekler konusunda önde gelen bir uzmandır. Zarif oyma kaşıkları ve kaseleri, enfes entomolojik (böcek bilimi) çizimleri ve annemin akıcı kaligrafisi, suluboyaları ve karalamaları benim için büyük bir ilham kaynağı olmuştur. Çocukken, babamın öğretmenlik yaptığı okulda herkesin kaşık oymak veya çeşitli el sanatlarında eski teknikleri öğrenmek için bir araya geldiği el sanatları akşamlarına katılırdım. Hâlâ büyükbabamdan aldığım keski ve bıçakları ve birkaç nesil önce atalarım tarafından dövülmüş olan aletleri kullanıyorum.

Mühtedi Müslümanlar geldikleri kültür ile İslam sanatını nasıl sentezleyebilirler? İskandinav İslam Sanatı kavramından ne anlamalıyız? İskandinav kültürü, çalışmalarınız için ne tür fırsatlar sunuyor?

Kültürel çeşitlilik büyük bir imkân sunmaktadır ve İslami maneviyat evrensel olarak yankılanır, nerede bulunursa bulunsun iyi ve güzel olan her şeyi takdir eder. İslam sanatı birlik ve çoklukla ilgilidir. İsveç halk sanatından, Vandal ve Viking Çağı’ndan kalma eserlerden, İsveç ormanlarından ve doğasından ilham alıyorum. Bunlarda İslam sanatında da bulduğumuz bir ritim ve akış ifadesi buluyorum.

Çağdaş İskandinav tasarımı, sadelik ve minimalizmle tanınırken aynı zamanda doğal malzemelere değer vermesiyle biliniyor. İsveç’te bir zanaat geleneği olan Slöjd (sloyd), marangozluk, hüner, kurnazlık ve kendi kendine yetebilme anlamına gelir. Bu, malzemeleri onların “amaçlandığı” şekilde kullanma felsefesini içerir. Bir öğretmenim olan Jögge Sundquist, özel bir bank yapımında s şeklinde kıvrılmış huş ağacı parçasına ihtiyaç duyuyordu. Kuzey İsveç’te günlerce kar motoruyla dolaşıp Umudunu yitirmek üzereyken mükemmel parçayı arıyordu. Aradığını sonunda küçük bir kayanın yanında buldu. Eğri ağaca yaklaşıp izin istedi, “Stockholm’deki bir sergide kanepe olmak ister misin?” diye sordu. Bu yaklaşım, günümüz duygusuz seri üretiminden çok uzaktır, burada iyi ahşap kâğıt olur ve kötü ahşap ise atılır.

Yaptığınız “Eski İskandinav mihrabı”nın hikâyesini anlatır mısınız? Kral Charles’ın önünde yaptığı bir konuşma vardı.

Bin yıllık bir Norveç çıtalı kilisesinin girift ahşap oymalı kapısını gördüm ve kendimi onun gibi bir mihrap yapmaya mecbur hissettim. Selçuklu ve Türk motiflerini andıran ama tipik İslam sanatından daha büyük ölçekte biyomorfik desenler içeriyordu. Yıllar sonra, The Prince’s School of Traditional Arts’ta bir yüksek lisans projesi olarak hayata geçti. Uzun bir süreçti ve motifleri tasarlamak ve yeniden tasarlamak için araştırma yapmak ve motifleri kiraz ağacına elle oymak için çok zaman harcadım. Kral Charles sergimizde eserin önünde bir konuşma yaparak esere ve diğer eserlere olan ilgisini ve takdirini ifade etti. Şu anda İsveç Malmö’de bir camiye yerleştirildi.

Mihrabın temel amacı ibadeti, anımsamayı ve farkındalığı yönlendirmektir. Mihrabın ayrıca, binanın ölçüleri ve oranlarına, malzemesine ve süslemelerinin sembolik diline sorunsuz bir şekilde entegre olması gerekir. Tasarımın arkasındaki kararların temelinde hem İslam hem de İskandinav estetiğini ifade etme niyetim bulunmaktadır. Hem eski Kuzey geleneklerine hem de bölgenin daha sonraki sakin kilise giriş kapılarına dokunmak istedim, aynı zamanda Müslüman estetiğine de değinerek, bu tasarımın farklı insanlarda karşılık bulmasını ve onların bağlamına yabancı kalmamalarını sağlamak istedim.

Kaligrafi ve diğer alanlarda da çalışmalarınız var. Sanat terapisi ile de ilgilendiğinizi biliyorum. Bize biraz bu çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?

2000’lerin başında Şam’da bir ustadan hat eğitimi aldım ve o zamandan beri eski el yazmalarını ve kaligrafik kompozisyonları inceleyerek yöntemler ve malzemeler üzerinde deneyler yaptım. Kufi ve Endülüs yazılarını keşfettim, bunları Osmanlı stillerinden (benim de çok takdir ettiğim) daha eğlenceli ve daha özgür buluyorum. Ayrıca diğer sanatçılar ve İslami psikoloji uzmanları ile birlikte kutsal sanatın iyileştirici yönlerine odaklanan inzivalar düzenledim. Bu inzivalar klasik İslami desenlerin, sembollerin ve kozmostaki kutsal oranların keşfedilmesini içeriyor. Sanatsal medya ve yaratıcı süreçle meşgul olmak kendini keşfetmenin kapılarını açıyor, iyileşmeyi ve iyi olmayı kolaylaştırıyor.