Özgün ve çağdaşımız bir düşünür: Taha Abdurrahman
Okumakta olduğunuz portrede, kısaca Taha Abdurrahman’ın özgün ve güncel düşünce dünyasının birkaç temel karakteristiğine işaret edilecektir. Onun bilhassa teşhid/tagyib, i’timan/i’timar gibi kendine özgü kavramsallaştırmaları aracılığıyla İslâm düşüncesine ve insanlığın ortak birikimine getirdiği önemli açılımlara kısaca değinilecek ve Taha Abdurrahman düşüncesine giriş düzeyinde bilgi verilecektir. Yazının sonunda, Taha Abdurrahman’ın kendine has kavram dünyasına ilişkin bir tablo sunulacaktır.
İslâm coğrafyasının Afrika’daki topraklarının batıya en yakın ülkesi olan Fas; askerî, siyasî , iktisadî ve düşünsel hareketliliğe sahip olan ülkelerin başında gelir. Ülkenin coğrafî konumu, tarihten günümüze kadar bu bölgede dikkate değer alim ve aydınların ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. 1944’te Fas’ın Cedîde şehrinde dünyaya gelen ve hâlen hayatta olan Taha Abdurrahman, bu çizginin son derece özgün ve nitelikli isimlerinin başında gelir.
Çocukluğu II. Dünya Savaşı sonrası, İslâm coğrafyasında ve tüm dünyada meydana gelen sömürge karşıtı hareketlerin doğduğu yıllarda geçen T. Abdurrahman’ın babası, İslâmî ilimler eğitimi veren bir hocadır. Bu dönemde Fransız sömürgesi olan Fas’ta Fransız idaresi geleneksel eğitim üzerindeki baskıyı da yoğunlaştırınca T. Abdurrahman’ın eğitimi yarıda kalır. Bu gelişmeden sonra, doğduğu şehir olan Cedîde’de ilkokul ve ortaokula gider, bir yandan da babasından İslâmî ilimler ve hafızlık eğitimi almayı sürdürür. Fas’ın 1956 senesinde Fransa’dan bağımsızlığını elde etmesiyle bu tarihten bir sene sonra kurulan V. Muhammed Üniversitesi’nde Felsefe Bölümü’nü bitirdikten sonra, Oxford ve Sorbonne Üniversitesi’nde dil felsefesi ve mantık başta olmak üzere birçok farklı alanda tahsilini sürdürür.
Ancak o dönemde tüm İslâm dünyasında iki temel problematikle karşı karşıya kalınır: Birincisi, 19. yüzyılın ortalarından itibaren özelde Mağrib, genelde İslâm âlemi ve tüm dünyada yaşanan sömürgeci tahakkümün düşünsel izleridir. Nitekim 19. yüzyılın ortalarından itibaren kademeli olarak Fransız ve İspanyol sömürgesine dönüşmesi sonucunda, Mağrib bölgesinde klasik usulle ders veren medreseler yerine, hukukî ve sosyo-ekonomik yapısı neredeyse tamamen değiştirilmeye teşebbüs edilerek kurulan modern okullar ortaya çıkar. İkincisi, buna bağlı olarak sömürge-sonrası dönemde de yine batılı düşünce formlarının uzantısı olarak doğan ve 1960’lardan itibaren bilhassa üniversitelere damgasını vuran liberalizm, komünizm, yapısalcılık, modernleşme gibi konularla, Müslüman kimliği korunarak nasıl bir irtibat kurulması gerektiği meselesi sıklıkla tartışılır.
1967 ve 1973’te İsrail’in Arap devletleri özelinde Müslüman devletlere yaşattığı iki büyük hezimet, bu dönemin Müslüman aydınlarının düşünce ve ruh dünyaları bakımından dikkate değer başka bir gelişmedir. Taha Abdurrahman’ın tüm bu hususları analiz eden ve bunlara özgün tahlilleriyle açılımlar getiren yaklaşımları bu bağlamda devreye girer. Onun başta ahlâk olmak üzere, sanat, siyaset, estetik, dil, felsefe gibi alanlara ilişkin vukufiyetinin yanında biyogenetik, antropoloji, psikoloji gibi sahalara ilişkin değerlendirmeleri dikkat çeker.
- Taha Abdurrahman, İslâm düşünce geleneğinden birçok isme, konu ve ekole ilişkin titiz okuma ve değerlendirmelerinin yanında, klasik ve modern batı düşüncesine ilişkin oldukça yetkin analizler sunmaktadır. Söz konusu analizleri Aristo, Platon, Descartes, Spinoza, Kant gibi “kurucu” isimleri olduğu kadar, hâlen hayatta olan Habermas, Mouffe, Searle başta olmak üzere çok sayıda düşünür ve konuyu kapsar.
İslâm geleneği içinde ortaya çıkan sürekliliğin açık bir mirasçısı olmasıyla birlikte, batılı ve doğulu birçok düşünce geleneğiyle de komplekssiz ve içerici bir ilişki kurar ve farklı dünya tasavvurlarıyla kendi tabiriyle “evrensel boyutlar içeren bir hakikat” bağlamında “birbiriyle dayanışma hâlinde” bir alışverişten kaçınmaz. Ancak ona göre, farklı din ve kültür mensuplarının tecrübelerinden faydalanmak, bir tür bilgi hiyerarşisi gerektirir. Bu bağlamda “referans bilgi” ve “transfer bilgi” kavramlarını kullanan T. Abdurrahman, bilhassa Farabî, İbn Rüşd gibi klasik filozofları ve Cabirî gibi modern dönem düşünürleri bu bilgi hiyerarşisi konusunda yeterli titizliği göstermemekle eleştirir.
Klasik dönem İslâm filozoflarından bazı isimlerin yaptığı ya da Antik Yunan düşüncesinden aktararak kullandığı tercümelerin sıhhatini ve ele alınış biçimini de bu açıdan eleştirir. Tercümelerin önemini inkar etmemekle birlikte, Grek kültürünün referans çerçevesinin merkeze alınmasının, İbn Rüşd’de ve onun geleneğini takip eden Cabirî gibi düşünürlerde bir tür kopyalama ilişkisine dönüştüğünü söyler. Cabirî’nin İslâm düşünce tarihini analiz sadedinde yaptığı beyan/irfan/burhan kategorizasyonuyla birbirinden bağımsızlaştırmasını parçalayıcı (cüz’anî) olması bakımından eleştirir ve Cabirî’nin Arap milliyetçiliğine evrilmeye müsait yönünü dışarıda bırakır. Taha Abdurrahman, benzer eleştirileri çağdaş Arap düşünürlerden Nasır Hamid Ebu Zeyd ile Muhammed Arkoun’a da yönelterek, güncel Arap-İslâm düşüncesinin de tenkidine yönelir.
- Okumakta olduğunuz portrede, kısaca Taha Abdurrahman’ın özgün ve güncel düşünce dünyasının birkaç temel karakteristiğine işaret edilecektir. Onun bilhassa teşhid/tagyib, i’timan/i’timar gibi kendine özgü kavramsallaştırmaları aracılığıyla İslâm düşüncesine ve insanlığın ortak birikimine getirdiği önemli açılımlara kısaca değinilecek ve Taha Abdurrahman düşüncesine giriş düzeyinde bilgi verilecektir. Yazının sonunda, Taha Abdurrahman’ın kendine has kavram dünyasına ilişkin bir tablo sunulacaktır.
Taha Abdurrahman, batı düşünce geleneğine ilişkin detaylı analizlerinin merkezine, Grek düşüncesinin teori-pratik ayrımını tarif ederek başlar.
Ona göre teori-pratik, söz-eylem, iman-amel çiftlerini birbirinden ayırmak, kimi zaman İslâm düşünce geleneğinde de izlerine rastlanan bir şeydir. T. Abdurrahman, bu kavramların karşıtlık içinde ele alınmasını eleştirir. Ona göre, İslâm’da teori ve pratik arasında, sürekli birbirine dönüşen ve birbirini besleyen (diyalektik) bir ilişki bulunur.
Nitekim Taha Abdurrahman’ın, tüm felsefî perspektifine damgasını vurduğunu söyleyebileceğimiz bütüncül (küllanî) bir kavrayışı bulunmaktadır. Onun tüm düşünsel haritasında, fizik ve metafizik, teori ve pratik, siyaset ve din (tedbir-taabbud) aslî bir yapının geçişken unsurları olarak ele alınır. Aynı zamanda bir dil felsefecisi olarak T. Abdurrahman, iman ve amel kelimelerinin Arapça’da aynı kökten gelmelerini de vurgulayarak, başta kulun bireysel dindarlık alanı (taabbudî) olmak üzere, tüm düşünce ve eylemlerimizin birbiriyle olan karşılıklılık ilişkisini ele alır. Çok sayıda ayet ve hadisi de zikrederek, amelin düşünce ve hayatta, niyet ve düşüncenin de amel üzerindeki etkisini izah eder. Özellikle “Amel Sorunsalı” olarak Türkçeye tercüme edilen eserinde, teori-pratik ayrımının batılı referans çerçevesinde nasıl ele alındığını ve nasıl sonuçlar doğurduğunu etraflıca ortaya koyarak eleştirir.
Ludwig von Mises’ın, “eylem”i sabit veri olarak kabul edip inşa ettiği praksiyoloji yaklaşımı, Hannah Arendt’in eylemi kategorize etme yöntemini -bazı yerlerinden faydalanmakla birlikte- eleştirel bir okumaya tâbi tutar. Bu bağlamda Taha Abdurrahman, “tagyib” ve “teşhid” kavramlarını kullanır. Tagyib kavramıyla T. Abdurrahman, yukarıda zikredilen unsurları birbirinden koparan anlayışın, aynı zamanda metafizik âleme ilişkin her şeyi fiziksel âleme aktardığını ifade eder. Bunu mümkün kılan şey, T. Abdurrahman’a göre insanın her şeyi kendine nispet etmesiyle başlar; insanın sahiplik (hiyazet), egemenlik (teseyyüd) ve giderek uluhiyete dönüştürmeye çalıştığı yolculuğu, kişiyi fizikî çevresinden başlayarak, toplumsal, siyasal ve giderek metafizik alanı da kendisine nispet etmeye dönüştürür.
Oysaki T. Abdurrahman’ın ifadesiyle “insanın metafizik âlem ile bağlantısını sağlayan ön bir bellek” olarak fıtrat, insanın metafizik âlemdeki hatıralarının da kayıtlı olduğu alandır.
Bu bağlamda, özellikle modern dönemde ortaya çıktığı varsayılan sekülerleşmenin, kutsal alanın tamamen ortadan kaldırılmasından ibaret olmadığını, onun kendi kutsalını, ritüellerini inşa eden ve tagyib prensibine göre işleyen, insanın kendini mutlaklaştırdığı bir tür olarak tecrübe edildiğini etraflıca tartışır. Taha Abdurrahman’ın tüm bu sahaları kuşatma iddiasındaki kapsamlı çalışmaları, onun bazı isimler tarafından “Asrın Gazalisi” olarak anılması sonucunu doğurmuştur.
Taha Abdurrahman’ın düşünce dünyamıza kazandırdığı özgün kavramlardan birisi de “teşhid” kavramıdır. Ona göre tagyibin zıddı olarak teşhid, metafizik âleme ilişkin değer ve hakikatlerin dünyaya aktarılmasına dair bir çerçevedir. T. Abdurrahman teşhidi “Dinin Ruhu” başta olmak üzere bazı eserlerinde detaylı bir şekilde ele alır. Bu bağlamda dinî pratiği salt bireysel ya da toplumsal yönleriyle ele almaktan ziyade, kulun ihlas ve ibadetinden toplumsal hayata, Allah’a kulluğun farklı düzeylerinden yanlış dinî pratiklerin eleştirisine, Müslümanlar ve tüm insanlık arasında olması gereken “sözleşme”ye kadar oldukça geniş ve entegre bir düşünsel haritayı takip eder.
Taha Abdurrahman’ın teşhid kavramında zemine koyduğu hususlardan birisi de, kulun özgür iradesine (ihtiyar) olan vurgusudur. Kulun hem Allah’a hem de diğer insanların tümüne karşı mükellefiyetlerinin gerçekleşmesi için, insanın özgür tercihlerinin altını çizer. Fıtrata sahip çıkan ve onun potansiyelini harekete geçirme gücü bulunan insanın iradesini sınırlandıran (ızdırarî) anlayışlara ve onun İslâm düşüncesindeki bazı temsilcilerine eleştiriler yöneltir.
Taha Abdurrahman’ın detaylarıyla inşa ettiği en önemli kavramlardan birisi de “i’timan” kavramıdır. Taha Abdurrahman bu kavramı teorize ederken Habermas’ın “iletişimsel eylem kuramı” olarak bilinen meşhur kuramından ve Rousseau’nun yaklaşımı başta olmak üzere toplum sözleşmesi teorilerinden faydalanmıştır. Habermas bu teorisinde, insanları kamusal alanda bir araya getiren en temel ilkeleri müzakere temelinde keşfetmeye çalışmış, bu kapsamda, kamusal ve sivil alana katılan tüm bireylerin eşit ve yatay bir zeminde demokratik faaliyeti işletebilmelerinin imkânlarını ele almıştır. Buna göre, iletişimde bulunulan her bir özne, fikirlerini özgürce ifade edebilmeli ve en haklı argümanın kabul edilmesi temin edilmelidir. Bunun için “araçsal akıl” diye tabir ettiği akletme biçimini eleştirerek, Aydınlanma düşüncesinin yine akıl zemininde yeniden-inşasının imkânlarını araştırmıştır. Habermas’ın bu özneler-arası iletişim kuramı, Taha Abdurrahman’da yeniden ele alınarak metafizik boyut merkezli bir müzakere ahlakına dönüşür. Nitekim Taha Abdurrahman’a göre, ahlâk ve i’timan, her insanın fıtratında içselleştirilmiştir. Bu açıdan Hazreti İbrahim’in Kur’ân-ı Kerîm’de “tek kişilik bir ümmet” olması gibi örneklere başvurarak, i’timanı sadece bireylerin kendi aralarındaki asgarî müştereklerin tespit edilmesi olamayacağını savunur.
“İlahî sözleşme ve emanet paradigması” olarak tercüme edilen i’timan, bir boyutuyla Allah’ın kullarıyla olan ve merkezinde emanetin bulunduğu dikey bir ilişkiyi kapsarken, diğer yandan kulların özgür iradeleriyle (ihtiyar) bu dikey ilişki temelinde birbiriyle müzakere zeminindeki yatay ilişkilerine gönderme yapar. Hazreti Peygamber’in Hicret’ten kısa süre önce kendisine verilen emanetleri sahiplerine teslim etmek konusunda gösterdiği hassasiyetten, İbn Miskeveyh, Gazalî, Tehanevî gibi İslâm düşünürlerinin “ihtiyar” ile “hayr” arasında kurdukları semantik ve fonksiyonel ilişkiye kadar geniş bir yelpazede i’timan paradigmasını inşa eder. Bu özgün kavramsal kullanımın iki temel amacını Taha Abdurrahman şöyle açıklar:
“(Da’vâ i’timaniye) İnsanın metafizik âlemde varoluşundan bu yana tercih özgürlüğüne sahip olması, onun hem fizikî dünyadaki hem dinî ve taabbudî pratiğinin hem de bunun yanında kamu yönetimi ve siyaset pratiğinin ilahî sözleşmeye dayalı tek bir asla irca etmesini sağlamaktadır.”
Taha Abdurrahman hakkında yapılan çalışmalar
Her ne kadar 1970’lerden itibaren eserler kaleme alsa da, kırka yakın kitap kaleme alan Taha Abdurrahman’ın entelektüel birikimi özellikle 1990’lardan itibaren dikkat çekmeye başlamıştır. Bu tarihten itibaren hakkında yazılan birkaç kitap ve yüksek lisans-doktora çalışmasına ilaveten, Wael bin Hallaq’ın özellikle modernite-ahlâk bağlamında 2000’lerin başından itibaren Taha Abdurrahman düşüncesi merkezli İngilizce olarak kaleme aldığı “Reforming Modernity: Ethics and the New Human in the Philosophy of Abdurrahman Taha” eseri, T. Aburrahman’ın daha geniş bir okur kitlesi tarafından takip edilmesini temin etmiştir. Türkçeye de “Modernitenin Reformu” olarak tercüme edilen bu eserde T. Abdurrahman’ın ahlak bahsini ele alış biçimi ve onun çalışmalarının modernliğin oldukça farklı bir bağlamda eleştiri-yorumu olması bakımından bir değerlendirme yapılmıştır. Taha Abdurrahman’ın bilhassa i’timan nazariyesini mukayeseli bir okuma perspektifinden dikkate alan ve yakın zamanda neşredilen İngilizce bir edisyon çalışma da dikkat çekicidir. “Islamic Ethics and the Trusteeship Paradigm: Taha Abderrahmane’s Philosophy in Comparative Perspectives” isimli Brill Publishing’ten çıkan bu eserde (2020), aralarında farklı disiplinlerden yazarların bulunduğu akademisyenlerin İngilizce ve Arapça makaleleri bulunmaktadır.
Taha Abdurrahman hakkında Türkçe literatürde ise, özellikle son birkaç yılda yoğunlaşan çalışmalar dikkat çekmektedir. Türkçede başta Soner Gündüzöz ve Tahir Uluç olmak üzere Taha Abdurrahman hakkında bazı ilim adamlarının telif-tercüme çalışmaları bulunmaktadır. Ayrıca Taha Abdurrahman düşüncesi hakkında Türkçede yapılmış iki adet yüksek lisans çalışması bulunmaktadır.
Taha Abdurrahman’ın Türkçeye -bazı eserlerinin çevrilme çalışmaları sürmekle birlikte- şimdiye kadar tercüme edilen eserleri şunlardır:
- Bilgi Ahlâktan Ayrıldığında, (Röportajlar) çev. Abdi Keskinsoy, Pınar Yayınları, 2019.
- Dinî Amel ve Aklın Yenilenmesi, çev. Mehmet Emin Güleçyüz, Pınar Yayınları, 2020.
- Ahlâk Sorunsalı: Batı Modernitesinin Ahlâkî Eleştirisine Bir Katkı, çev. Tahir Uluç, Pınar Yayınları, 2020.
- Dinin Ruhu: Sekülerizmin Sığlığından İlahi Sözleşme ve Emanet Paradigmasının Enginliğine, çev. Soner Gündüzöz, Pınar Yayınları, 2021.
- Amel Sorunsalı: Bilim ve Düşüncenin Pratik Temelleri Üzerine Bir Araştırma, çev. Tahir Uluç, Pınar Yayınları, 2021.
Taha Abdurrahman düşüncesindeki bazı unsurlar ve karşıtlıklar
Eleştirdiği Kavram | Teklif Ettiği Kavram |
İ’timar (Emir ve yasak temelli, vahyi otoriteye indirgeyen anlayış) | İ’timan (Emaneti merkeze alan, emir ve yasakların hikmet ve ahlâk boyutundan hareket eden, özgür irade tarafından pratize edilen anlayış) |
İ’timarifıkıh (salt emre ve nehye dayalı, yetkeci fıkıh) | İ’timanifıkıh (Ahlak, ihlas ve makasıdı, emir ve nehyin temelineyerleştiren fıkhî anlayış) |
Tagyib (Fiziksel âlemin metafizikleştirilmesi yoluyla dikey boyutun iptali) | Teşhid (Metafizik âlemin fiziksel âleme şehadet ve emanet temelinde aktarılarak pratize edilmesi) |
Cüz’ânî anlayış (Varlık, bilgi ve değerin parçalara ayrılması) | Küllânî anlayış (Varlık, bilgi ve değerin aynı gerçeklik küresinin bağımlı unsurları olması). |
Tahsilî ve tavsilî tercüme (Antik Yunan metinlerinin İslâm dünyasına intikalinde sıklıkla başvurulan ve düşünce sorunlarıyla malul bir tercüme biçimleri.) | Te’silîtercüme: Yaratıcılık ve estetiğe, düşünce özgünlüğüneimkân veren üretken tercüme. |
İrfan/beyan/burhan tasnifi aracılığıyla İslâm düşüncesini parçalama | Vicdan/burhan/sultan kavramlarının içinin doldurulması yoluyla küllî ve bütünleşik bir İslâm düşüncesine ulaşma |
Tek-katmanlı modernite | Çoklu modernlikler |
Izdırar (zorlayıcı, iradeyi ve mükellefiyeti yeterince dikkate almayan anlayış) | İhtiyar (Kulun fiillerindeki özgürlüğü merkeze alan anlayış) |
Teori-pratik ayrımı | Teori-pratiğingeçişken, birbirini içeren ve birbirine dönüşebilen yapısınavurgu |
Modernist-Eklektik bilgi epistemolojisi | Referans bilgi-transfer bilgi ayrımına dayalı epistemoloji |