Osmanlı'nın Akdeniz kıyısındaki sancak şehri

YUSUF SAMİ KAMADAN
Abone Ol

Günümüzde modern bir şehir hüviyetine sahip olan Tunus'un Mehdiyye şehri, tarihî şehrin dışında oldukça büyük bir alana yayılmıştır. Fakat buranın asıl ilgi çekici noktası şüphesiz şehrin tarihî kısmıdır. Şehir 16. yüzyılda girdiği Osmanlı hakimiyetine kadar çeşitli devletlerin hakimiyetinde el değiştirir. Burası özellikle 16. yüzyılın ilk yarısının sonları ile ikinci yarısının başlarında Kânûnî ile Kutsal Roma İmparatoru Şarklen’in hakimiyet mücadelesine şahitlik eder.

Tunus sınırları içerisinde, Akdeniz kıyısında yer alan Mehdiyye şehri, İslâm tarihi içerisinde oldukça önemli bir yere sahip, tarihî bir şehirdir. Şehir ismini Fâtımî Devleti’nin kurucusu olan Ubeydullah el-Mehdî’ye nisbetle kendisinden alır.

  • Fâtımî Devleti denildiğinde akla her ne kadar Mısır gelse de, coğrafî avantajı dolayısıyla dışarıdan gelebilecek bir müdahaleye karşı kendisine konum olarak burayı seçen Ubeydullah el-Mehdî, meşhur Fâtımî Devleti’nin temellerini aslında burada atar.

Dolayısıyla Tunus toprakları aslında Fatımî Devleti’nin de kurulduğu yerdir. Şehir aynen Güney Kıbrıs’ın uzun kısmı gibi karadan ayrılarak denize uzanır ve bu haliyle bir yarımada oluşturur. Bir İsmâilî imamı olan Ubeydullah el-Mehdî’nin Suriye topraklarında doğduğu halde neden buraya geldiğiyle alakalı detay ise tarihin sayfalarında açıklığa kavuşur. Fakat bundan da önce mensubu olduğu, Şiî mezhebi olan İsmâiliyye ile alakalı kısa bir bilgi bu bilgileri daha da anlaşılır kılacaktır.

Osmanlı döneminde inşa ettirilen Burcu’l-kebîr’den bir kare.

"İsnâaşeriyye" denilen on iki imam sistemi Şiî inancında büyük bir öneme sahiptir. Bu isimlerin birincisi bilindiği gibi Hz. Ali’dir. Silsile, onun şehit edilmesinden sonra yerine geçen büyük oğlu Hz. Hasan, ondan kardeşi sonra Hz. Hüseyin, onun Kerbelâ’da şehit edilmesinin ardından kendisinin Kerbelâ faciasından kurtulan tek oğlu olan Zeynelâbidîn, sonrasında kendisinin büyük oğlu olan beşinci imam Muhammed el-Bâkır ve onun da büyük oğlu olan Ca‘fer es-Sâdık şeklinde devam eder.

Görüldüğü üzere buraya kadar benimsenen bir “büyük oğul” uygulaması vardır. Fakat yedinci imama gelindiğinde durum farklılık arzeder. Ca‘fer es-Sâdık’ın ardından imamet kendisinin büyük oğlu olan İsmâil’e değil, Mûsâ el-Kâzım’a geçer. Bu durumun neden böyle olduğuyla alakalı çok sayıda rivayet olmakla birlikte, kısaca Ca‘fer es-Sâdık’tan sonra imametin büyük oğlu İsmâil’de olmasını savunan kişilerce İsmâilî fırkasının da temelleri atılmış olur.

  • İnanış, İsmâil b. Ca‘fer’in ardından gelen Muhammed b. İsmâil’in, aynen İsnâaşeriyye’deki 12. imamda olduğu gibi gaybete intikal ettiğine ve gelecek bir mehdî ile kurtuluşa erileceği yönündedir.

Bu mezhebin propagandası gizli yollarla yaklaşık 150 yıl sürecek bir gizlilik içerisinde yapılır. Daha önce gittiği Kuzey Afrika topraklarında İsmâiliyye’nin propagandasını yapan Abdullah eş-Şîî’nin davetiyle bu topraklara giden Ubeydullah el-Mehdî’nin 910 yılında bu topraklarda mehdîliğini ilan etmesiyle artık bir gizlilik döneminden çıkılır ve alenen İsmâiliyye’nin propagandası hem de artık tesis edilmekte olan bir devlet aracılığıyla yürütülür.

Hasan Sabbah'tan Ağa Han'a Nizârîler
Mecra

Burada yeri gelmişken şunu belirtmek gerekir ki İsmâiliyye konusu özellikle İslâm mezhepler tarihi içerisinde de oldukça önemli bir yere sahiptir. Zira Karmatîler, Dürzîler gibi isimlerle karşılaştığımız çok sayıda yapı doğrudan veya dolaylı da olsa buradan çıkmıştır. Özellikle yine bu yapının içinden çıkan Hasan Sabbah ve kurduğu yapı da tarihteki rolü dolayısıyla ismi anılmaya değer oluşumlardan bir diğeridir.

Mehdiyye’nin tarihî sokaklarından biri.

Üç ülkeye dağılmış bir topluluk: Dürzîler
Mecra

Mehdiyye şehrinin tarihi de Ubeydullah el-Mehdî ile başlar. Bu şehri kendisine bir üs olarak seçen Mehdî, burayı İsmâiliyye’nin propagandasını yapmak için bir merkez ve askerî hareketlerinin üssü olarak kullanır. Halifeliğinin ilk 6 yıllık Kayrevan’da, geri kalan 19 yılını da vefat edene kadar Mehdiyye’de geçiren Ubeydullah el-Mehdî burada şüphesiz imar faaliyetlerinde de bulunur. Pîrî Reis’in Mehdiyye’yi de içine alan haritasında da görüldüğü üzere burada inşa ettirdiği kale bunların başında gelir.

Güzel bir hat ile yazılmış bir nüshasından, Pîrî Reis’in coğrafî eseri Kitâb-ı Bahriyye’de Mehdiyye ile alakalı olan kısım.

Günümüzde her ne kadar bu kale bulunmasa da bu döneme ait izlere rastlamak mümkündür. Mehdiyye Ulu Camii ile Fatımî Limanı bunlar arasında sayılabilir.

Ubeydullah el-Mehdî özellikle gözünü Mısır’a dikmiş, Mehdiyye’den yaptığı harekât ile de burayı ele geçirmek istemiştir ama bunda başarılı olamamıştır. Fatımîler’in Mısır’ı ele geçirişi ancak 969 yılında 4. Fatımî halifesi Muîz Lidînillah tarafından gerçekleştirilir. Bu tarihten birkaç yıl sonra da halife Mısır’a geçince Mehdiyye başşehir olmaktan çıkar.

Mehdiyye’de Fatımîlerden kalma iman.

Şehir 16. yüzyılda girdiği Osmanlı hakimiyetine kadar çeşitli devletlerin hakimiyetinde el değiştirir. Burası özellikle 16. yüzyılın ilk yarısının sonları ile ikinci yarısının başlarında Kânûnî ile Kutsal Roma İmparatoru Şarklen’in hakimiyet mücadelesine şahitlik eder. 1550 yılında Haçlı donanması Turgut Reis’in idaresindeki Mehdiyye’yi kuşatır ve sonrasında da ele geçirir. Bundan kısa bir zaman sonra İstanbul’dan hareket eden Kaptanıderyâ Sinan Paşa kumandasındaki Osmanlı donanmasının Trablusgarb’ı ele geçirmesinin ardından ise Mehdiyye de bir müddet sonra Osmanlı hakimiyetine girer.

Haçlı kuvvetlerinin Mehdiyye kuşatmasını gösteren bir çizim.

Fatımî döneminden kalan eserlerin bu dönemde yok edilmesi, burada tutunamayacağını anlayan Haçlılar’ın, Osmanlı’nın eline geçmesinin ardından buranın işlevsiz ve saldırılara açık bir yer olmasını istemelerinden ötürü kasdî olarak yapılır. Özellikle şehri çevreleyen surlar tamamıyla yıkılır. Zaten Mehdiyye’de günümüzde kalan eserlerin çoğu da Osmanlı döneminden kalan yapılardır ki bunlar gerçekten de bu sevimli şehre bir Anadolu şehri havası katar.

Şehrin Haçlılar tarafından yıkılan surlarından kalan kalıntılar.

Tarihî Mehdiyye şehrinin kurulduğu alan, 500 metre genişliğinde ve 1500 metre uzunluğundadır. Şehre “es-Sekîfetü’l-kahlâ” adı verilen âbidevî bir kapıdan girilir. Fatımîlerin surlarla çevirdiği şehre giriş de burada yer alan bir kapı aracılığıyla gerçekleşiyordu. Fakat İspanyollar buradan çekilirken surları tahrip ettikleri gibi burayı da tahrip ederler. Osmanlı hakimiyetine giren şehirde ihyâ ve imar faaliyetleri yapılırken bu kapının yerine de âbidevî bu eser inşa edilir. Kuvvetle muhtemel burası şehrin muhafazasını, buraya giren çıkanların kontrolünü sağladığı için bu şekilde yapılmıştı

es-Sekîfetü’l-kahlâ’nın şehrin içindeki kısımda yer alan girişinin üzerindeki hilal ve yıldız sembolü.

Fatımî dönemine ait Mehdiyye Ulu Camii ise şehrin sembolü konumundadır. Aslında burada yer alan çok sayıda eser gibi burası da burayı işgal eden Şarklen tarafından yıkılmış, özellikle Osmanlı döneminde yapılan onarım ve genişletme çalışmalarıyla bir Osmanlı hüviyetini kazanmıştır. Fakat burası sonrasında nihaî olarak 1961 – 1965 yılları arasında Fransız mimar ve arkeolog Alexandre Lézine gözetiminde aslına uygun şekilde inşa edilir. Eser ilk dönem Fatımî mimarisinin özelliklerini yansıtır

Mehdiyye Ulu Camii avlusu...

Şehirde çok sayıda Osmanlı dönemine ait yapı bulunur. Osmanlı’nın fethettiği topraklara anavatandan Türkleri getirip yerleştirmesi şüphesiz Tunus toprakları için de geçerlidir. Öyle ki, günümüzde Mehdiyye şehri sakinlerinin %20’lik bir kısmının Türk kökenli olduğu ifad

Hacı Süleyman Hamza Camii.
e edilir. Osmanlı döneminde buraya yerleştirilen Türkler zamanla varlıklı bir hale de gelmişlerdir üstelik. Anadolu’dan gelerek buraya yerleşen Hamza ailesi buranın önemli ailelerindendir. Aile ileri gelenlerinden olan Hacı Mustafa Hamza ile Hacı Süleyman Hamza tarafından farklı zamanlarda inşa ettirilen ve kendi adlarıyla anılan iki estetik cami, şehrin Osmanlı döneminden kalan en önemli eserlerdendir.

Bunun dışında kim tarafından inşa edildiği bilinmemekle birlikte 1800’lü yıllarda inşa edilen Tûma Mescidi de Osmanlı döneminde inşa edilen eserlerden bir diğeridir.

Tûma Mescidi.

Ayrıca yapılan eserler sadece camilerle de sınırlı değildir. Yine kim tarafından inşa ettirildiği bilinmemekle birlikte Osmanlı hakimiyeti döneminde inşa ettirilen Ramazanoğlu Zâviyesi de buradaki imar çeşitliliğini gösteren örneklerdendir. Oldukça iyi bir durumda olan yapı, bugün okul olarak hizmet vermektedir

Ramazanoğlu Zâviyesi.

Mehdiyye’de inşa edilen Osmanlı yapılarının en büyüğü şüphesiz Burcu’l-kebîr’dir. 1595 yılında yaptırılan kale Osmanlı’nın Akdeniz’deki hakimiyetini koruması bakımından şüphesiz büyük bir fonksiyonu yerine getirmişti. Aynı şekilde oldukça bakımlı bir durumda olan kale, zirvesinden harika bir Mehdiyye manzarası sunuyor.

Tunus'ta iki Endülüs kasabası
Mecra

Burcu’l-kebîr.

Bu arada özellikle şehrin tarihî kısmındaki sokak isimleri adlarını kimi Fatımî halifelerinden alır. Fatımîliği yaşatan tek şey bu değildir şüphesiz. Şehirde Fatımî döneminden kalma bir şiî insan kitlesi de vardır. Özellikle Irak’ta iken karşılaştığım ve Mehdiyeli bir şiî olduğunu öğrendiğim bir kişiye “Mehdiye’de şiî olduğunu bilmiyordum” diye sormuş, karşılığında da “Ubeydullah el-Mehdî’nin evladından biriyim” karşılığını almıştım.

Günümüzde modern bir şehir hüviyetine sahip olan Mehdiyye şehri, tarihî şehrin dışında oldukça büyük bir alana yayılmıştır. Fakat buranın asıl ilgi çekici noktası şüphesiz yukarıda bahsetmeye çalıştığımız şehrin tarihî kısmıdır.

[Fotoğraflar: Yusuf Sami Kamadan]