Mâverâünnehir seferi

MEHMET ÖZEK
Abone Ol

"Güneşe Uçan Kartal" adlı eser, Türkiye ile Kazakistan arasındaki dostluk ve kardeşliğin bir nişanesi olarak Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev 60. doğum yıl dönümü anısına armağan olarak yayımlanmıştır. Bu kitap, Nursultan Nazarbayev’i ve her yönüyle Kazakistan’ı tanımak açısından önem arz etmektedir.

Kazakistan'da hoş bir gelenek var: 60 ve 70’li yaşlara ulaşan kişilerin yıl dönümleri, ülke çapında özel programlarla kutlanır. Makaleler gazete ve dergilerde bu kişilerle ilgili yayınlar yapılır ayrıca radyo ve televizyonda programlar yayınlanır; eserler basılır ve hizmetler açıklanır.

Kazak geleneklerinin güzelliği toplumun faydasına çalışan bu kişilere, kadirşinaslığın sağlığında ifade ediyor olmasıdır. "Güneşe Uçan Kartal" adlı eser, Türkiye ile Kazakistan arasındaki dostluk ve kardeşliğin bir nişanesi olarak Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev 60. doğum yıl dönümü anısına armağan olarak yayımlanmıştır. Devlet adamlarımızın yazılarının yer aldığı “TÜRKİYE’DEN SELAM” başlıklı Birinci Bölümün içeriği şöyledir:

  1. Kardeşlik Kıvancı, Süleyman DEMİREL-T.C. Dokuzuncu Cumhurbaşkanı.
  2. İki Kardeş Ulus, İki Dost Devlet, Bülent ECEVİT-Başbakan.
  3. Kartal Güne Ağarken, Dr. Devlet BAHÇELİ-Başbakan Yardımcısı.
  4. Bir Devlet Adamı: Nazarbayev, Prof. Dr. Abdülhaluk Mehmet ÇAY-Devlet Bakanı.
  5. Örnek İş birliği, İsmail CEM-Dışişleri Bakanı.
  6. Alıstağı Bavırıma, İstemihan TALAY-Kültür Bakanı.
  7. Mutlu Bir Gün Münasebetiyle, Mesut YILMAZ-Eski Başbakan.

Bu kitap, Nursultan NAZARBAYEV’i ve her yönüyle Kazakistan’ı tanımak açısından önem arz etmektedir.

Güneşe uçan kartallar ülkesi: Kazakistan

Türkiye'nin yaklaşık toprak yüz ölçümünün üç buçuk katı kadar bir alana sahip olan Kazakistan'ın nüfusu 20 milyona yaklaşmaktadır. Kazakistan’ın en büyük şehirlerinden Almati, Kazakça ‘elma şehri’ anlamına gelmektedir. Kazakistan, Sovyetlerin yıkılması ile birlikte 1991'de bağımsızlığını kazanmış; ayrıca Türkiye, Kazakistan’ı tanıyan ilk ülke olmuştur.

***

Kısa bir bilgilendirme sonrası 15 Şubat 2018 Kazakistan yolculuğumuza geçelim. Biletlerimizi yaklaşık gidiş-dönüş 500 tl'ye aldık. Bismillah dedik çıktık yola. Yunus Emre Oruç ve İsmail Yasin Avcı kardeşlerimle birlikte Almati Havaalanı'na inişimizi kazasız belasız gerçekleştirdik.

Almati Havaalanı'nda pasaport kontrol noktasında yaklaşık 1 saat boyunca İsmail Yasin kardeşimizi alıkoydular. Biraz bekletildikten sonra kalacağımız vakfa doğru yolculuğumuz başladı. Caddelerde günübirlik ev kiralamak isteyenler için ellerinde anahtar sallayan insanlar, sıra sıra dizilmişlerdi. Vakıf binasından Cuma namazı için Almati Merkez Camii’ne doğru yola çıktık. Almati Merkez Camii'nin altın kubbeli görünümü tüm dikkatleri üzerine çekiyordu. Yaklaşık 3000 kişinin namaz kılabileceği şekilde inşa edilen Almatı Merkez Camii adeta dolup taşıyordu.

Almatı Merkez Camii, Kazakistan'ın en büyük camilerinden biridir.

Cuma namazı sonrası Kazakistan'ın en büyük kayak merkezi Medeu’ya vardık. Giriş ücreti 3500 (35 tl) Tenge olan kayak merkezi, öğrenci indirimi ile 2000 (20 tl) Tenge'ye kadar düşmektedir. Üç uzun teleferikle eşsiz manzaraları seyre dalarak zirveye kadar ulaştık. Zirvede azda olsa kar sepeliyordu. Zirvede üç kişi için 5000 Tenge karşılığında geleneksel Kazak kıyafetlerini giydik. Kartalı sağ elime dağları arkama alıp bir an olsun zamanı durdurma çabasına giriştim.

Kazakistan’da milliyetçilik: Sovyetler sonrası uygulamalar
Mecra

Kazakistan'ın en büyük kayak merkezi Medeu'da turistler için hazırlanan geleneksel Kazak kıyafetleri ve kartallar.

Medeu kayak merkezi ziyaretimizin akabinde akşam yemeği için Zümrüdüanka’ya gittik. Özbek pilavı ve kazaklara özgü meşrubatları tatma fırsatı bulduk. Akşam yemeğimizi yedikten sonra Çimkent'e gitmek için BlaBlaCar uygulamasına benzer inDriver uygulamasından araç bulduk. Bulduğumuz Starex aracına toplamda 30.000 Tenge ödedik. Almati-Çimkent arası yaklaşık 700 km mesafeydi.

Özbek pilavı, Özbekistan’da Özbek plov, pilav, polov ve aş gibi farklı isimlerle adlandırılır.

Gece karanlığında hayallerimi bile hayal ediyordum adeta. Acaba ne zaman ümmet tek bir dili yani aynı dili konuşacak? Etrafta bizden başka kimse yoktu, sadece gece vardı. Yeterince gece olduğunda artık varmıştık Çimkent'e. Çimkent-Taşkent arası aynı araçla yaklaşık 130 km daha yolculuk yaptık. Özbekistan sınırına hamd olsun ulaştık.

Kazakistan ve Özbekistan pasaport kontrol noktaları, yeşil pasaportu olanlar için ayrıca bekletilme yerleri. Maalesef yine göçmen kartları olmadığı için dostlarım alıkonuldu. Ben halktan (bordo pasaport) olduğum için özel izinle hızla tüm kontrol noktalarından geçebildim ama öbür tarafta dostlarımı beklemek durumunda kaldım. Özbekistan sınırında pasaport kontrolü yukarıda saydığım nedenlerden ötürü yaklaşık 2 saat sürdü.

Özbekistan sınırından geçince yeni durağımız Taşkent merkez oldu. Semerkant otobüslerine binebilmek için Taşkent Otobüs Durağına gittik.

Kültürlerin kesiştiği yer: Özbekistan

UNESCO tarafından "kültürlerin kesiştiği yer" olarak adlandırılan Semerkand, Mâverâünnehir’in en uğrak merkezlerinden biridir. Mâverâünnehir’de İslâm’ın yayılışı Kuteybe bin Müslim zamanında gerçekleşmiştir. Kuteybe, takip ettiği başarılı siyasetle ordusuna aldığı askerlerin Müslüman olmasını sağlarken şehirlere yerleştirdiği Müslüman grupların yerli halkla iyi ilişkiler kurması ve Dahhâk bin Müzâhim gibi âlimlerin İslâm’ı halka iyi anlatmaları, bölgenin İslâmlaşmasını kolaylaştırmıştır.

  • Ömer b. Abdülazîz’in, seleflerinin aksine Müslümanlığı kabul edenlere kolaylık göstermesi, onları cizyeden muaf tutması, çeşitli halkları İslâm dinine kazandırmak için başlattığı tebliğ kampanyası Mâverâünnehir’in İslâmlaşma sürecini hızlandırmıştır.

Selçuklu devrinin en önemli bilim adamlarından Ömer Hayyam eğitimini Semerkand’ta tamamlamıştır.

Horasan’da kurulan ve Bağdat'taki Abbasi hilafetini himaye ederek İslam dünyasının en güçlü devleti haline gelen Büyük Selçuklu Devletinin hükümdarı Melikşah zamanında Semerkant, Selçukluların hâkimiyeti altına girdi. Selçuklu devrinin en önemli bilim adamlarından Ömer Hayyam eğitimini Semerkand’ta tamamlamıştır. Semerkant, 13. yüzyılın başında Büyük Selçuklu Devletinin çöküşüyle onların Harezm valiliğini yapan Hârezmşâhların hakimiyeti altına girdi. Semerkant’ı devletinin başşehri yapan Hârizmşah Alâeddin Muhammed, Moğol Hükümdarı Cengiz Han'a meydan okuyarak bölgeyi uzun süren bir yıkım dönemine sürükledi.

On üçüncü yüzyılda, Cengiz Han ve Moğollar bölgeyi Selçuklu Türklerinden ele geçirdi. Timurlular zamanında Mâverâünnehir şehirleri ekonomik ve kültürel gelişiminin zirvesine ulaştı. Bu dönemde pek çok mimari âbide ile süslenen Semerkant şehri ön plana çıktı.

Bağımsızlıktan günümüze Özbekistan'ın serüveni
Mecra

I. Dünya Savaşı'ndan sonra Özbekler Kızıl Ordu'ya sert bir direniş gösterdi, ancak kanlı bir şekilde bastırıldı. 1924'te sosyalist bir Özbek Cumhuriyeti kuruldu. Ülke, 1925'te bağımsız Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti oldu.

Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından, Özbekistan 1991 yılında bağımsızlığını kazandı.

Cumhurbaşkanı İslam Kerimov, ülkeyi 1991'den 2016'daki ölümüne kadar yönetti. Kerimov'un otoriter yönetim tarzı da yaşam hakkı ihlallerine yaygınlık ve yoğunluk bakımından yeni bir boyut katmıştır.

İslam Kerimov sonrası Özbekistan'ı adımlarken
Mecra

İnsan hakları örgütlerine göre, İslam Kerimov'un yönetiminde Özbekistan, polis devleti haline geldi. Muhalifler bastırıldı, hapse atıldı ve işkence gördü.

2016 yılında Özbekistan, 1991'den beri ilk seçimini gerçekleştirdi. Başkenti Taşkent olan Özbekistan, 30 milyona yaklaşan nüfusu ile Orta Asya'nın en kalabalık ülkesidir. Orta Asya'nın en büyük şehri Taşkent, 1960'ların Sovyetler Birliği'nin görkemli kentsel vizyonunun bir modelidir.

Görgü kuralları açısından Özbekler şu hususlarda temkinli davranırlar:

  • Selamlaşma sadece iki erkek arasında tokalaşarak gerçekleşir. Kadın ile selamlaşma esnasında erkek, sağ elini kalbi üzerine yerleştirip ona doğru eğilerek karşılanır. Özbek geleneğinde en saygın konuk, evin girişinden en uzak bir noktaya oturmaktadır. Yaşlılara saygı büyük önem taşımaktadır. Bir Özbek, ailesine hakaret etmeyi ve bağırmayı onur kırıcı bir davranış olarak görür.

Özbekistan denilince akla büyük lider Emir Timur gelmektedir. Burada Timur hakkında yaptığı güzel çalışmalarından dolayı sözü Doç. Dr. Kemal Ramazan Haykıran hak ediyor.

Ankara Savaşı'nın tasviri. Savaşta, Yıldırım Bayezid, Timur'un bütün seferleri sırasında yanında bulundurduğu sadık adamlarından Mahmud Han tarafından esir alınmıştı.

"Timur, adını verdiği Büyük Timur İmparatorluğu'nun kurucusudur. Tarihin gördüğü en büyük askeri ve siyasi dehalardan biri olarak kabul edilen Timur, sağ ayağı aksak kalacak şekilde darbe aldığından dolayı kendisine Farsça, Timurlenk, Türkçe olarak ise Aksak Timur denilmekteydi. 1370'ten itibaren düzenlediği seferlerle Harezm, Deşt-i Kıpçak, İran, Irak, Suriye ve Hindistan'ı kapsayan topraklara hakim olup 1402'de yapılan Ankara Savaşı'nda Yıldırım Bayezid'i mağlup etti."

Kan dökücülüğü ve tahripkarlığına rağmen özellikle Semerkant'ın imarına çok önem vermiş ve girdiği hiçbir ülkede de âlimlerin incitilmesine müsaade etmemiştir. Seferlerinin çoğunu Türk-İslam ülkeleri üzerine yönelttiği için eleştirilmesinin yanı sıra Orta Asya göçebelerinin İslamlaşmasında büyük rolü olmuştur.

Timur'un kurduğu devlet, Türk Moğol devlet esasları ve askeri teşkilatı unsurları ile İslam medeniyeti unsurlarını bünyesinde bir arada barındırmaktadır.

Müslüman olmasının yanı sıra eski Türk-Moğol geleneklerini de yaşatmaya çalışmış ve Cengiz Han yasasına çok önem vermiştir. Kimi tarihçilere göre Timur için yasa şeriattan önce gelmekteydi. Cengiz Han ile akrabalığa ayrı bir önem veren Timur,Cengiz Han soyundan Kazan Han'ın kızı Saray Mülk Hanımı nikahına alarak damat anlamına gelen Küregen lakabını taşımaya hak kazanmıştır. Cengiz Han'ın soyundan gelmediği için "Han" unvanı yerine "Emir" unvanını kullanmış ve ölünceye kadar kukla dahi olsa, Cengiz Han soyundan birini Han olarak yanında taşımıştır."

Bu bilgilendirmeden sonra kaldığımız yerden gezimize devam edelim.

İsmini Timur'un eşi Saray Mülk Hanım'ın lakabı olan Bibi Hanım'dan alan Bibi Hanım Cami.

Semerkant'a gitmek için tuttuğumuz taksiye üç kişi toplamda 50.000 Özbekistan Som’u verdik. Bu yolculuğumuz yaklaşık 2 saat kadar sürdü. Taşkent merkezde indiğimiz gibi kahvaltı yapmak için uygun bir yer aramaya koyulduk. Kahvaltı sonrası fazla para verdiğimizi fark eden büfe sahibi, Semerkant’a giden otobüse bindiğimizi görüp yanımıza geldi ve paramızı iade etti. Üç kişi bindiğimiz otobüs için 15.000 Som'a anlaştık. Taşkent-Semerkant arası yaklaşık 300 km ve bu yolculuk 4 saat kadar sürdü. Semerkant’a indiğimiz gibi Registan Meydanı'na doğru yola koyulduk.

Registan Meydan'ına yürümek yerine hemen oracıkta hazır bulunan taksilere bindik. 10.000 Som vererek meydana vardık. Timur'un eşi olan Bibi Hatun'un türbesini ziyaret ettik. Registan, kelime anlamı "kumluk yer" olan meydan, dünya halkları tarafından "Orta Asya'nın incisi" olarak adlandırılıyor.

Güç ve zarafet simgesi bir taç
Mecra

Ardından Registan Meydanı'na geçip fotoğraf çektirdik. O an mesafeler'in artık umrumda olmadığını; çünkü Registan'dan da İstanbul'dan da aynı gökyüzüne baktığımı fark ettim. Eski ihtişamıyla özenle restore edilen bu yapılar, minareleri, haşmetli kubbeleri ve mozaikleri ile adeta tarihin kıymetli hazinelerini günümüze yansıtıyor.

Semerkant’ın merkezindeki yapı 3 medreseden oluşmaktadır: Uluğbey Medresesi (15. yüzyıl), Şirdar Medresesi (17. yüzyıl) ve Tilla-Karı Medresesi (17. yüzyıl).

Uluğ Bey Medresesi; Timur İmparatorluğu'nun sultanı Uluğ Bey tarafından Semerkant'da 1417-1420 yılları arasında yaptırılmış olan bir medresedir. Uluğ Bey Medresesi, 15. yüzyılda Ana Asya'nın en iyi ve en önemli üniversitelerinden biridir.

Uluğ Bey Medresesi.

Şirdor Medresesi; Uluğ Bey Medresesi'nin kopyası olan Medrese, orijinalinden 200 yıl sonra yaptırılmıştır. Aslanlı Medrese de denilen şirdor, aslanların avladığı ceylanlar ve güneş adam figürü ile dikkat çekmektedir.

Şirdor Medresesi, Aslanlı Medrese olarak da bilinir.

Güneş adam figürünün, Zerdüştlük’ün etkisini yansıttığı iddia edilmektedir. Medresede, 32 metrelik yüksekliğe sahip minare yer alır. Medrese duvarlarında "Allah" lafzı yer alır. Registan Meydanı'ndaki tüm medreseler, çeşitli dönemlerde yapılmalarına karşın aynı plan üzerinde inşa edilmeleriyle dikkati çekiyor.

Dört köşeli bir bahçe, dört teras ve çevre boyunca sıralanmış odalar... Oda kapıları, saygı ve alçak gönüllülüğü hatırlatırcasına özellikle alçak olarak yapılmıştır. İnsanların kapılardan girerken ve çıkarken mutlaka başını eğmesi gerekir.

İç yapısındaki altın işlemelerinden dolayı Tilla-Kari ismini alan Tilla-Kari Medresesi, meydanın tam ortasında yer alır.

Tillakari Medresesi, medrese olarak yapılmasına karşın esasen cami olarak kullanılmıştır.

Tilla-Kari Medresesi, dönemin en büyük camisi olarak bilinir. Tillakari Medresesi, medrese olarak yapılmasına karşın esasen cami olarak kullanılmıştır. Tillakari, 17. yüzyılda Semerkant'ın en büyük camisi oldu. 19. yüzyıla kadar cami ve medrese olarak kullanılan bu yapılar, 20. yüzyılın başından itibaren tarihî eser olarak korumaya alındı. UNESCO tarafından Dünya Mirasına dahil edilen medreseler görenleri hayran bırakmaktadır.

5 asırdır alim yetiştiren bir merkez: Miri Arab Medresesi
Özbekistan'ın Buhara kentindeki, dünyanın en eski eğitim merkezlerinden biri olan Miri Arab Medresesi'nin tarihi, Sovyetler dönemi ve bağımsızlık sonrası faaliyetlerini Samir Babaoğlu yerinde kayda aldı ve anlattı...


Bibi Hatun, İslam Kerimov’un mezarı ve Registan Meydanını gezdikten sonra ikindi namazı için cami aradık. Hediyelik eşya satan orta yaşlı birine caminin nerede olduğunu sorduk. Tarifi aldıktan sonra caminin yolunu tuttuk. Abdest almak için şadırvana yöneldik. Şadırvan'da cemaate el ve ayak havlularının temin edilmiş olduğunu hayretle tecrübe ettik. Namaz kıldıktan sonra Taşkent sınırına gitmek için yola koyulduk. Taşkent’e gidebilmek için taksicilere yanaştık.

200.000 Som istediler, pazarlıkla sonunda 100.000 Som’a anlaştık. Ziyaretlerimizi yaptıktan sonra Özbekistan sınırına doğru hareket geçtik. Gece saatlerinde pasaport kontrol noktalarına vardık. Özbek memur pasaportumu alıp bana “senin yanında iki arkadaşın daha vardı nerede onlar” diye sordu. Ben ise, “onların diğer kontrol noktalarından geçtiğini” söyleyince pasaportumu verdi ve Kazakistan sınırına geçmiş olduk.

Sınırdan çıkanların hemen başına üşüşen taksiciler, bizi Türkistan’a 220.000 Som’a götürmeyi zar zor kabul etti. Bu arada Taşkent-Türkistan arası yaklaşık 300 km. Türkistan'a bir sabah vakti kavuşmak nasip oldu.

Kış soğuğuna en iyi ilaç, elbette iliklerime kadar hissettiğim güneş ışıkları oldu. Sabah namazımızı Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı tarafından Kazakistan halkına hediye edilen Ahmed Yesevî Camii'nde kıldık.

Ahmed Yesevî Camii.

Ahmed Yesevî

1093 yılında bugünkü Kazakistan‘ın Çimkent şehrinin doğusundaki Sayram kasabasında doğan Ahmed Yesevî, öğretisini hocası Arslan Baba’dan aldığı “ehl-i beyt” sevgisi ve bu doğrultudaki tasavvuf anlayışı üzerine kurdu.

Bir Türk sufi tarafından kurulan bu ilk büyük “Türk tarikatı”, önce Mâverâünnehir, Taşkent ve çevresi ile batı Türkistan’da etkili olmuştur. Yesevî Tarikatı, 13. yüzyıldan başlayarak göçlerle Anadolu’ya, oradan da Balkanlara ulaşmıştır. 13. yüzyıl içinde Anadolu’da görülmeye başlayan Bektaşîlik, Babaîlik, Haydarîlik Yesevîlik tarikatından çıkmış kollardır…

  • Ahmed Yesevî 63 yaşına geldiğinde geleneğe uyarak tekkesinin avlusunda müridlerine bir çilehâne hazırlatır, vefatına kadar burada ibadet ve riyâzetle meşgul olur. Çilehânede ne kadar kaldığı belli değildir, fakat ölünceye kadar buradan çıkmadığı ve hücrede vefat ettiği muhakkaktır.

Yesevî 'nin "Hikmet" olarak adlandırılan ve yüzyıllarca sözlü olarak yaşatılan şiirleri, 15. Yüzyılda yazıya geçirilerek "Divan-ı Hikmet" adı altında toplanmış ve elden ele dolaşmıştır. XIV. yüzyılın sonunda Emir Timur, Türkistan bozkırlarında şöhreti ve nüfuzu iyice yayılmış olan Ahmet Yesevî’nin kabrini ziyaret edip kabrin üstüne bir türbe yapılmasını emretmiş, birkaç yıl içinde türbe, cami ve dergâhıyla birlikte bir külliye oluşturmuştur.

Bugün bu türbe, Orta Asya’nın en önemli ziyaret yerlerinden biridir. Biz de Ahmed Yesevî türbesini ziyaret ettik. Türbede Nursultan Nazarbayev'in gençlik fotoğrafları 1700 ve 1800 yıllardan kalan çanak çömlek ve dahi birçok eşya mevcut.

Timur’un emriyle inşa edilen Ahmet Yesevî türbesi.

Kazakistanlı bir abimizin son sözünü hatırlatıp yazımı bitirmekte fayda buluyorum. Kazakistanlı abimiz, “Gençler Kazakistan halkı size çok uzak kaldılar; ama bir o kadar da yakınlar”, dedi.

İçinden çıkılmaz bir mesele: Doğu Türkistan
Mecra

Doğu Türkistan'dan gelen ve Kazakistan'da imamlık görevini ifa eden bir İmam, Doğu Türkistan'da durumun çok kötüye gittiğini ifade etti. 2001 yılında başlattığı “Sincan Sınıfı Projesi” ile Müslüman Uygur çocukları ailelerinden zorla alarak Çin’in iç bölgelerindeki yatılı okullara yerleştiren Çin devleti, 2006 yılında başlattığı uygulamayla genç Uygur kızlarını Çin fabrikalarında zorunlu işçi yaptı.

2018 yılına gelindiğinde “Kardeş Aile Projesi” adı altında her Doğu Türkistanlı eve bir Çinli erkek yerleştirmeye başlayan Çin devleti, Uygur Müslümanlarına karşı adeta Orta Çağ zulümlerini andıran bir asimilasyon politikası uyguluyor.

Bahattin Yıldız Abi'nin veciz bir sözü aklıma geldi: “Bir zamanlar biz üç kıtaya adalet ve merhamet götürüyorduk. Şimdilerde ise sadece merhamet götürebilir olduk. Rabbim adalet götürebildiğimiz günleri tekrardan nasip eylesin...”