Medine'yi ziyaret eden ilk mühtedi Japon
İslâm’a davet hizmetlerinin yılmaz bir siması olan Abdurreşid İbrahim, faaliyetleri aracılığıyla Kuzey ile Güney, Doğu ve Batı'yı birbirine bağladı. Çalışmalarının coğrafi genişliği şimdi bile birçok kişiyi hayrete düşürüyor. Bir Sibirya Tatarı, Avrupa ve Asya, Uzak Doğu, Japonya ve Çin'deki Müslümanlarının haklarını savundu.
Rusya’nın Sibirya bölgesindeki Tara’da 1852’de dünyaya gelen Abdurreşid İbrahim Efendi, âlim ve davetçi olmasının yanı sıra iyi de bir seyyahtır. Medine ve İstanbul’da dinî eğitimini tamamladıktan sonra memleketine dönen azimli davetçi, Müslümanlar arasında dinî ve siyasî birlik sağlamak için büyük bir gayretle çalışmaya başlar. Rusya ve Osmanlı arasında mekik dokuduğu bu dönemlerde her iki devletteki Müslüman aydınlarla temas kurarak Müslümanların ittihat ve terakkisi için büyük çaba sarf eder.
1908 yılında 56 yaşındayken doğuya doğru büyük seyahatine başlayan Abdurreşid İbrahim, bazı Sibirya, Moğolistan ve Çin şehirlerini dolaştıktan sonra nihayet Japonya’ya varır ve orada uzun müddet kalır. 6-7 ay gibi bir süre içerisinde Japonya’da şöhreti artar ve katıldığı toplantılarda yaptığı konuşmalar gazetelerde sürekli haber konusu haline gelir. Bu süre zarfında Japon hanedanıyla dahi temas kurar ve bulduğu her fırsatta İslâm’dan bahsetmekten geri durmaz.
Başlarda yalnızca gözlem yapıp toplumun tabiatını öğrenmeye çalışan Abdurreşid İbrahim, Japon milletinin İslâm’a olan yakınlığını görüp ilk olarak ciddi bir faaliyete teşebbüs ettiği sıralarda “Aman yarabbi, bir kusur etmeyeyim.” diyerek geceleri uykusuz geçirdiğini yazar hatıratında.
Etrafında sık vakit geçirdiği birkaç kişinin ihtida etmesiyle Japonya’da İslâmî bir hareketlilik oluşmaya başlar. Tokyo’da bir cami inşa etme teşebbüsleriyle birlikte henüz Müslüman olmuş ve ileride Müslüman olacakların halifeye bağlılıklarını sağlamak amacıyla İstanbul’la, hilafet makamıyla irtibat kurmak ister. Bu düşüncelerle Tokyo’dan ayrılan Abdurreşid İbrahim Kore, Çin, Singapur ve Hindistan’ın birçok vilayetini dolaştıktan sonra Bombay’da iken kendisine Singapur’dan bir telgraf gelir. Telgrafta Yamaoka adında birisinin ona katılacağı, bundan dolayı adı geçen şahsı Bombay’da beklemesi istirham edilir. Aldığı telgraf mucibince beklediği Yamaoka ile ilk karşılaşmasını şöyle anlatır:
“Beklediğim Japonyalının geldiğini haber verdiler, bunun üzerine İsa Bahai kardeşlerin evine vardım. Kendisini şahsen tanımadığım bir Japon beni görür görmez yerinden sıçradı, gelip kucaklayarak, ‘Gıyaben talebeniz olan Yamaoka bendenizim, elhamdülillah bu kere görmek şerefine nail oldum ve bugünden itibaren evladınızım.’ dedi… Ne fikre mebni bu uzun ve ağır zahmetli seferleri seçtiğini sormuştum. Katiyyen bir cevaba teşebbüs etmeyip, ‘Fikirlerim vakit ve zamanla anlaşılır, şimdilik benim birinci vazifem İslâm şerefi ile müşerref olmaktır. Sizden de istirham ederim, bana bir dakika vakit geçirmeyip din-i mübin-i İslâm’ı telkin ve iman esaslarını öğretiniz.’ dedi. Ben de tereddütsüz, sağ ve soluma bakmayarak hemen orada kendi arzusuyla kelime-i tevhidi telkin ettim.”
Ardından Abdurreşid İbrahim, Yamaoka’ya Ömer ismini verir ve bundan sonra kendisinden Ömer Efendi diye bahseder.
İslâm’a davet hizmetlerinin yılmaz bir siması olan Abdurreşid İbrahim ve Ömer Efendi bir süre daha Bombay’da kaldıktan sonra fırsatını bulup güç bela kendilerini Hicaz’a giden bir vapura atarlar. Hicaz’a ulaşmalarının ardından Mekke’ye varıp hac farizasını yerine getirirler.
Yüz binlerce Müslümanın bir araya gelerek yaptıkları bir ibadet ya da Müslüman bir toplumun yaşayışı hakkında yeni ihtida etmiş Ömer Efendi’nin ne düşündüğünü bilmiyoruz.
- Esasen Abdurreşid İbrahim Kâbe’de, Mina’da veya Arafat’ta geçen zamanlarda Ömer Efendi’nin ne yaptığıyla ilgili bir şey zikretmiyor. Yalnız bir ara Mekke’de hastalandığını ve kendisi için doktor çağırma teşebbüsünü dile getiriyor.
Ancak enteresan ve içli bir anekdot için Abdurreşid İbrahim ile Ömer Efendi’nin birbirlerinden ayrılacağı anı beklememiz, hatıratın müellifinin kaleminden dokunaklı sahneler okumamız gerekecektir.
Mekke’den Medine’ye geçtiklerinde bir hacılar meclisinde Ömer Efendi’ye de söz verilir. Abdurreşid İbrahim bu konuşmayı şöyle anlatır:
“Mekke ve Medine’de gördüğü hüsn-i teveccühten, Tokyo’da kurulan Asya Gı-Kay Cemiyeti’nin (Abdurreşid İbrahim’in kuruluşuna öncülük ettiği bir İslâm Cemiyeti) taleplerinden ve Doğu’nun birleşmesinin faydalarından gayet uzun ve mufassal bahsederek kimsenin tasavvur edemeyeceği sözler söyledikten sonra İslâmiyet’in istikbalinden ve kendisinin İslâmiyet ile müşerref olduğundan dolayı son derece memnuniyetinden şükrünü izhar makamında ‘lâilâhe illallâh Muhammedun Rasûlullah’ yüce kelimesini tekrar ettikçe kendisinde ferahlık hissettiğini söyleyip kelime-i tevhid’i üç kere tekrar ederek konuşma kürsüsünden indi. Ömer Efendi o gün çok adamları ağlattı, hatta komşu evlerde kadınlar dahi bulunmuş ve pek çoğu ağlamışlar.”
O günün ardından bir hafta daha Medine’de ikamet ettikten sonra Ömer Efendi, İstanbul’a gitmek ister. Talebelerin ve gençlerin yardımıyla yol masrafları karşılanır. Görüşmelerinin sonuncusunu Abdurreşid İbrahim şöyle anlatıyor:
Ömer Efendi meşakkatlere tahammüllü, gayet metin bir adam idi. Belde-i Tayyibe’den ayrılışında biraz gözleri yaşardı, nedendir bir rikkat geldi. Bilhassa uğurlamak için gelenler pek çoktu; ihtimal onun tesiri olmuştur. Son sözü, ‘Rasûlullah’ın ziyaretiyle müşerref olan ilk Japon olduğum için iftihar ederim.’ oldu ve tren de hareket etti.