Mayıs hüzün, sürgün ve soykırımın acısını taşıyor
Sıcak denizlere inmek isteyen Çarlık Rusyası, Osmanlı Devleti’ni ana gayesindeki en önemli engel olarak görmüştür. 93 Harbi ve Balkan Savaşları Osmanlı’yı ve tebaasını derinden etkilemiş, savaşların neticesinde Balkanlarda yaşayan yüz binlerce soydaşımız Anadolu’ya göçmek zorunda kalmıştır. Benzer bir durum Kafkaslar ve Kırım için de geçerlidir.
- Osmanlının güç kaybetmesiyle birlikte 21 Mayıs 1864’te katliamların ve soykırımın yaşandığı, yaklaşık bir milyon insanın hayatını kaybettiği süreç başlamıştır.
Kuzey Kafkasya’da Çerkesler ve diğer etnik topluluklar insanlık dışı zulümlere maruz kalmıştır. Kafkas Sürgünü ya da Büyük Çerkes Sürgünü olarak adlandırılan olaydan tam 80 sene sonra, 1944 yılında Kırım Türkleri de aynı kaderle yüzleşmiş, çok sayıda insan hayatını kaybetmiş, çoğu da yerlerinden göç etmek zorunda bırakılmıştır.
Kafkas halkları sürgün ve soykırımla karşı karşıya Kaldı
Ruslar tarafından 21 Mayıs 1864’te başlatılan Kafkas sürgünü; Batı Kafkasya’da Adigeler (Çerkesler); Abzeh, Ademey, Besleney, Djedug, Hatukay, Jane, Kabardey, Kemirguey, Mehoş, Natuhaç, Şapsığ, Ubıh Orta Kafkasya’da Çeçenler (Nohçi), İnguşlar (Galgay), Asetin (Osetler) Kuzey Kafkasya’da Avar, Lezgi, Dargi, Laklar, Orta Asya üzerinden Kafkasya’ya göç eden Turan halklarından; Karaçaylar, Balkarlar (Malkarlar), Kumuklar, Nogaylar başta olmak üzere iki milyonun üzerinde yerleşik ve misafir halkı yakından etkilemiştir.
- Rus askerleri tarafından gece baskınlarıyla gerçekleştirilen şiddet eylemleri, sistematik işkenceler, tecavüz ve yağmalarla yerlerinden edilen Kafkas halkları, bu dönemde katliamlar ve soykırımla karşı karşıya kalmışlardır.
Bu soykırımdan Ruslaştırma ve Hristiyanlaşma politikasına karşı gelmeyen az sayıda insan kurtulsa da geri kalanlar yeterli olmayan nakliye gemilerine bindirilerek hırçın sulara teslim edilmiş, katliamdan kurtulanların bir kısmı da Karadeniz’de boğularak can vermişlerdir.
El uzatan ilk devlet Osmanlı İmparatorluğu'dur
Kafkas halklarına uygulanan soykırım sonrası Çerkeslere el uzatan ilk devlet Osmanlı İmparatorluğu olmuştur. Osmanlı yaklaşık bir milyon muhacire kapılarını açmış, Çerkes kökenli kişilere Saray’da ve devlet kurumlarında uygun kadrolara yerleştirmiştir. Devlet o dönem Çerkesleri, payitaht olan İstanbul’a yakın bölgelerde iskan etmiştir.
- Meşhur asker, tarihçi ve hukukçulardan Ahmed Cevdet Paşa Çerkeslerin göçü sonrası bir strateji geliştirmiş, her Osmanlı paşasının Çerkes bir hanımla evlenmesini sağlamıştır. Böylece uzun yıllar merkezden uzak yerlerde Kafkaslarda yaşayan Çerkes halkın, yeni yerleştikleri topraklara ve payitahta daha hızlı entegre olmaları temin edilmiştir.
Tüm bu süreçlerde Kafkas muhacirleri hiçbir şekilde dil, gelenek ve kültürleri itibarıyla asimilasyona tabi tutulmamışlar ve baskı görmemişlerdir. İstiklal Savaşı döneminde büyük yararlılıklar göstermişler, özellikle devletin askerî ve istihbarat alanında etkin rol oynamışlardır.
Kafkas muhacirleri İçin Türkiye’nin anlamı
Dağ Türk Der Kurucusu, toplum gönüllüsü ve Mimar Alper İrfan Bay, Kafkas muhaceretinden olduklarını ve Kafkas muhacirlerinin Türkiye’yi anavatan olarak gördüklerini dile getiriyor. Bay sözlerine şöyle devam ediyor:
- “Kafkas muhaceretinde bir söz vardır: ‘Muhacirin iki vatanı, çok şehri vardır.’ derler. Gerek Osmanlı’da gerek Türkiye’de zaten hiçbir kültüre yapılmadığı gibi kültürel asimilasyona tabi tutulmayan Kafkas muhacereti ‘Atavatan hasreti’ ile geçmişlerini yâd ederken ve köklerini korurken, ana vatan sevgisiyle Anadolu Türkiye’sini, Türkiye Cumhuriyeti’ni âbâd etmek için elinden geleni yapmış ve yapmaktadır. Anadolu yerleşik kültürleri de çoğu Kafkaslar gibi bir muhaceretin çocuklarıdır. Bu ortak dil onları kaynaştırmıştır. Osmanlı kültürler ve milletler birliğinin bakiyesi olan Türkiye Cumhuriyeti Anadolu ve Kıbrıs coğrafyasında tüm muhaceret topluluklarına olduğu gibi Kafkasya muhaceretinin o çok kültürlü ve çeşitli yapısını, Çerkes veya Avar demeden i'lâ-yı kelimetullah ruhu ile bağrına basmıştır.”
Alper İrfan Bay, Kafkas göçmenlerinin Türkiye’de yaşayan yerleşik halktan ya da diğer göçmenlerden daha az ya da daha çok sıkıntıya maruz kalmadıklarının altını çiziyor.
Kafkas halklarının birbirleriyle irtibatları sürüyor
Yalova Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Sosyal Hizmet Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fethi Güngör, konuyla ilgili olarak, “Türkiye başta olmak üzere, Suriye, Ürdün, İsrail, ABD, Kanada ve birçok Avrupa ülkesinde yaşayan Çerkesler bireysel çabalarıyla ya da STK’lar üzerinden oluşturdukları farklı mecralarda anlık iletişimlerini devam ettirmektedirler. Aile ve sülale bağları güçlü olan Çerkesler akraba buluşmaları da gerçekleştirmektedir. Türkiye’de kırkı aşkın ilde, keza dünyada kırkı aşkın ülkede yaşayan Kafkas halklarının geleneksel düğün ve cenaze odaklı yüz yüze toplantı ve buluşmalar da devam etmekle birlikte günümüzde tarihi olaylar ve insan hakları odaklı uzaktan toplantıların ağırlık kazandığını söyleyebiliriz.” diyor. Prof. Dr. Güngör, aradan geçen 159 yıla rağmen Kafkas halklarının, özellikle akrabaların irtibatını sürdürme gayretinde olduğunu belirtiyor.
Soykırım olarak tanıyan ülkeler
Kafkas halklarına yönelik 1864’te başlayan yapılan soykırım 2023 yılında Gürcistan tarafından resmen tanındı. Ukrayna ise tanıma aşamasındayken kendini Rusya’yla savaşın içinde buldu.
- Çerkes diasporası tarihte kara bir leke olan olayları dünyanın farklı ülkelerinde anarak soykırım olarak tanınmasını istiyor ve bu uğurda mücadele veriyor.
Mayıs ayı Kırım Türklerinin de kalbinde yara
Dünya Kırım Türkleri Kültür ve İktisadi İş birliği Derneği Genel Başkanı Mehmet Kamil Berse, 18 Mayıs 1944 Perşembe gününün Karadeniz’in kuzeyinde bulunan Kırım Yarımadası’nda korkunç bir insanlık dramına neden olduğunu söylüyor. “Uzaklardan gelen işgalciler, Kırım’ın medeni sahiplerini asırlardan beri huzur ve güven içinde yaşadıkları topraklarından bir gecede topyekûn sürgün ederek geride kalan bütün izlerini sildiler.” diyen Berse, göç ettikleri yerlere kadar uzanan Rus zulmünün Kırımlı mazlumların peşini bırakmadığını sözlerine ekliyor.
Mehmet Kamil Berse, sözlerine şu şekilde devam etti:
- “Bu zulüm 1990 yılındaki Perestroyka Kararı’na kadar devam etti. Bu kararla dönüşe izin verildi. Ancak imkan bulup dönebilen insanlar öz vatanlarında toprakları, evleri hatta mezarları yok edilmiş bir ülkeyi tekrar vatan yapmak için dünyada eşi görülmemiş bir mücadelenin kahramanı oldular. Hâlâ da olmaya devam ediyorlar.”