İsrail'i boykot mümkün mü?

FİRDEVS YİĞİT
Abone Ol

Sömürgeye son vermek için baskı yapmak mümkün müdür? İsrail’in suçlarından dolayı öfkelenen, tüm dünyada sayıları gitgide artan öfkeli insanlar barış, sömürünün durması ve Filistinlilerin haklarına riayet edilmesini sağlayabilmek için baskı yapmanın yollarını arıyor. Bunun reelde bir karşılığı var mı?

Çeviri: Firdevs Yiğit

İsrail’e boykot çağrısı yapan kim?

2005’in Temmuz ayında 170 Filistin sivil toplum kuruluşu tarafından dayanışma için çağrıda bulunuldu. Buna dahil olan sendikalar, dernek hareketleri ve siyasî partiler halkımızın üç bileşenini temsil ediyorlar: Filistinli mülteciler, işgal altında yaşayan Filistinliler ve Filistinli İsrail vatandaşları.

Peki ne için?

Filistinlilerin haklarını hiçe saymakta ısrar eden ve 1948’den beri yüzlerce Birleşmiş Milletler kararını çiğneyen İsrail’in uluslararası dokunulmazlığı nedeniyle. Mesele, İsrail’i insancıl hukuka saygı duymaya ikna etmek yahut zorlamak için şiddet içermeyen cezai tedbirler almak ile ilgilidir; insan haklarına saygı gösterin, Filistin halkının işgaline ve zulmüne son verin (demek için). Esasen ekonomik yaptırımdan başka imkânımız yok.

Bu çağrı kime yönelik?

Uluslararası sivil toplum kuruluşlarına, halklarına ve bilinçli İsrail vatandaşlarına. Güney Afrika’daki Apartheid’e karşı bunun mücadelesi verilebildiyse biz de bundan ilham alabiliriz.

Uluslararası bir hareket olarak 2005 yılında kurulan Boykot, Tecrit ve Yaptırım Hareketi (BDS), Filistin toprağındaki İsrail işgaline son verilmesi, İsrail'in Arap-Filistinli vatandaşlarına tam eşitlik sağlanması ve Filistinli sığınmacıların geri dönüş haklarına saygı duyulması için çalışmalar yürütüyor.

Bu boykotun içeriği ne?

  • BTY harfleri, “Boykot, Tecrit ve Yaptırım” kelimelerinin kısaltmalarıdır. Bunlarla ekonomik, sportif ve kültürel ya da akademik faaliyetler hedefleniyor.

Ancak kimileri de sporun siyasallaşmasının temasları ve tartışmaları alevlendirdiğini söylüyor.

Spor etkinlikleri dünya çapında bir ülkenin imajını şekillendirmede ve ona uluslararası tanınırlık kazandırmada büyük rol oynar. İsrail’e yönelik bir spor boykotu; işgal, sürgün etme ve Filistinlilere yönelik uygulamalı ırkçılığın kabul edilemez olduğuna dair çok güçlü bir mesaj verir.


Nefretle zehirlenmiş bir toplum mu?
Mecra

Spor takımlarını boykot etmek, İsrail ulusal takımlarını Dünya Kupası’ndan yahut Olimpiyat Oyunları’ndan uzak tutmak, onun dünya genelinde “fair play” kimliği ile kendine bir imaj yaratmasını engellemeyi amaçlamaktadır.

Mesele, halkı işgal ve ayrımcılık konusunda bilinçlendirmek ile Filistinlilerin spor müsabakalarına katılma hakkının yanı sıra kendi kimlik ve kaderlerini tayin etme imtiyazlarını savunmak ile ilgilidir. Geçmişte spor boykotları olağanüstüydü. 1970’lerde Güney Afrika apartheid rejiminin dışlanması, bu rejimin ve destekçilerinin tecrit edilmesinde büyük rol oynadı.

  • Bu boykot, “Biz, uluslararası toplum olarak, rejiminizin uyguladığı kurumsallaşmış ırkçılığı kabul etmiyoruz.” anlamına geliyordu.

BDS’nin bir diğer misyonu, İsrail, uluslararası hukuk ve evrensel insan hakları ilkeleriyle uyum sağlayana kadar ülkelerin, İsrail’i fiillerinden sorumlu tutmak için ticarî anlaşmalarını feshetmek, BM ve FIFA gibi uluslararası forumlardan menetmek gibi yaptırımlar uygulamalarını sağlamaktır.

Ancak spor ve siyaseti karıştırmamak gerektiği sık rastlanan bir tepki.

Gerçek şu ki Filistinliler için ikisi birbirinden ayrıştırılamayacak kadar yakın. İsrail, Filistinlilere spor ve eğlenceyi fiilen yasakladı. O zamandan bu yana, İsrail takımlarının ve hakemlerinin sahip olduğu özgürlük, ister uluslararası ister yerel düzeyde olsun, spor yapma hakkından yoksun bırakılan Filistinliler aleyhine kullanılmaktadır.

Neden üniversiteleri ve kültürel kuruluşları da boykot ediyorsunuz, etkileşimler ve müzakereler için bir destek odağı olarak hizmet edemezler mi?

Gerçekte, akademik ve kültürel ilişkiler İsrail’in yurt dışındaki imajını “yükseltmeye” yarıyor. Bu kültürel, sanatsal ve akademik işbirliklerini reddetmek, İsrail’e açıkça ‘Ne işgali ne de ayrımcılığı kabul ediyoruz.’ mesajını verir. Bilhassa akademik boykot, üniversitelerin bu işgal ve ayrımcılık politikaları için gerekli teori ve bilgiyi sağlaması hasebiyle, işgalin müesses düzeni üzerinde mühim bir etkiye sahip olacaktır.

İsrail üniversitelerinin araştırma ve eğitim faaliyetleri vasıtasıyla, İsrail devleti tarafından geliştirilen baskı ve tahakküm mekanizmasına temelden eklendiklerini biliyoruz. Üniversiteler ve araştırma merkezleri, ordu ve güvenlik servisleriyle yakın işbirliği içindedir. Ülkenin en büyük silah şirketi ve en büyük sekizinci şirketi Elbit’in CEO’su Haim Russo “sektörümüzü güçlü bir şekilde destekleyen” akademisyenlere teşekkür etti.

Onlarca yıldır İsrail üniversiteleri, İsrail ordusuyla benzersiz derecede yakın bir ilişki sürdürürken, İsrail'in işgal ve apartheid politikalarının planlanması, uygulanması ve meşrulaştırılmasında kilit bir rol oynadı. Örneğin Tel Aviv Üniversitesi, İsrail işgal güçlerinin Gazze'deki Filistinlilere yönelik katliamlarında uyguladığı, sivil altyapıya karşı orantısız güç kullanılmasını öngören ''Dayhiya doktrini''nin geliştirilmesinden sorumluydu; Technion Üniversitesi ise, Filistinlilerin evlerini yıkmak için kullanılan askerî drone teknolojileri ve uzaktan kumandalı silahlı buldozerler geliştiriyor.

  • Filistin’de eğitim hayatı kırk yıldır nefessiz bırakılıp sistematik şekilde yok edilirken İsrail üniversiteleri işgal rejimiyle arasına en küçük bir mesafe dahi koymadı. İsrail işgal rejimi üniversitelerimizi ve okullarımızı uzun süre (örneğin Birzeit Üniversitesi dört yıl boyunca) kapattığında bile bundan vazgeçmediler. Bunun çok fazla örneği var.

İsrail’in Gazze’ye düzenlediği saldırılar sırasında, Gazze Akademisyenler Derneği’nin yanı sıra Gazze İslam Üniversitesi, Millî Eğitim Bakanlığı binaları ve aralarında BM’ye ait dört okulun da bulunduğu onlarca okul yerleşkesi bombalandı.

2004’ten beri İsrail, Gazze’de yaşayanların Batı Şeria’da eğitim görmelerini yasaklıyor. 2006’da İsrail Yargıtayı tarafından, on Filistinlinin Bethleem Üniversitesi’ndeki ‘meslekî terapi’ eğitimi engellendi. Gazzelilerin seyahat etmelerinin yasaklanması onları Gazze’deki mevcut fakültelerle sınırlıyor.

2000 senesinde Birzeit Üniversitesi’nde Gazze’den 350 öğrenci vardı, çoğu sınır dışı edildi, geri kalanlar ise Batı Şeria’da “yasa dışı” olarak varlıklarını sürdürüyorlar ve her an sınır dışı edilme tehlikesiyle karşı karşıyalar. Bugün bu üniversitede sadece iki öğrenci var. Kasım 2003’ten bu yana 411 öğrenci hapse atıldı.

2000 senesinde Birzeit Üniversitesi’nde Gazze’den 350 öğrenci vardı, çoğu sınır dışı edildi, geri kalanlar ise Batı Şeria’da “yasa dışı” olarak varlıklarını sürdürüyor.

  • Ne bu eğitim özgürlüğü ihlalleri ne de İsrail’in Filistinli vatandaşlarının çocuklarına karşı sergilenen ayrımcılık İsrail üniversiteleri tarafından kınandı. Haziran 2007’de İsrail Parlamentosu Knesset, ebeveynleri İsrail ordusunda görev yapmamış çocukların burslarını kestiğinde de sesleri çıkmadı. Filistinli öğrencilere, kimliklerini inkâr etmeye yönlendiren müfredatlar dayatılıyor. Siyasî faaliyetler yakinen takip ediliyor. Bazı profesörlerin görevine “güvenlik gerekçesiyle” son verildi.


Ancak bazıları da boykotun, evrensel akademik özgürlük ilkesini ihlal edeceğini iddia ediyor.

Filistinliler bu argümanı kayıtsızlık ve önyargı olarak telakki ediyorlar. İsrail toplumunun bir kesiminin akademik özgürlüğü nasıl olur da Filistinlilerin temel özgürlük ve haysiyet dokunulmazlığının üzerinde konumlandırılabilir? Filistin üniversiteleri “evrensel akademik özgürlük” ilkesinden muaf mı tutulmuşlar? İsrail akademi dünyası ile “yapıcı bir temasın” daha etkili olacağı öne sürüldü. Bu yöntemi denediğimizde ise, bunun yalnızca İsrailliler ile Filistinliler arasındaki, “işgalciler ile işgal edilenler arasında tanzim edilmiş” ilişkiyi “normalleştirme” ile sonuçlandığını, İsrail’in bozgunculuğunu ve suçlarını örtbas etmeye yaradığını gördük.

Amerika Birleşik Devletleri İsrail'i niçin koruyor?
Mecra

Avrupa vatandaşlarını en çok ilgilendiren şey ekonomik boykot. Onlara ne demek isterdiniz?

Bireysel tüketiciler, İsrail tarafından satılan hizmet ve malları boykot ederek zorbalığa karşı bir duruş sergileyebilirler. Bunun İsrail aleyhine bir kamuoyu yaratmak ve ekonomik açıdan baskı uygulamak gibi etkileri olacaktır. Buradaki ana fikir, tüketicileri bu ürünleri satın almanın sonuçlarından haberdar etmektir.

BDS hareketi, yasadışı İsrail yerleşimlerinde faaliyet göstermek ve İsrail ordusu ve hükümeti için yüklenici olarak hareket etmek de dahil olmak üzere, İsrail'in uluslararası hukuk ihlallerine yardım ve yataklık eden uluslararası şirketleri ekonomik olarak boykot ediyor.

Tüm İsrail ürünlerinin ayrım gözetmeksizin boykot edilmesini mi öneriyorsunuz yoksa çabaları neye hizmet ettiği belli ürünlere odaklanmak daha mı etkili olacaktır?

Tüm İsrail ürünlerini boykot etmeyi, süpermarket zincirlerine ait 729 (İsrail menşeli) barkotlu ürünün tamamını raflarından çıkarmaları için baskı yapmayı öneriyoruz. Örneğin Agrexco, Carmel markası altında Avrupa ve ABD’ye meyve ve sebze pazarlamaktadır. Bunların büyük bir kısmı Filistinlilerden zorla alınan Ürdün Vadisi’ndeki topraklarda üretiliyor ve bu şirketin %51’i İsrail hükümetine ait.

  • Mesele, artık İsrail politikalarının desteklenmesine müsamaha gösterilemeyecek bir dünya yaratmak. Batıda, tüketiciler günden güne ne satın aldıklarına ve ne yediklerine daha fazla dikkat ediyor. Boykot önemlidir, uluslararası kamuoyunun bu tür alışverişlerin ahlakî boyutu konusunda uyarılması hayatî önem taşımaktadır.

Gelelim BTY Hareketi’nin (ç.n İsrail’in süren uluslararası hukuk ihlallerini, boykot ve yaptırımlarla durdurmayı hedefleyen Filistin sivil toplum hareketi, boykot konsorsiyumu) faaliyetlerine. Tecridin “T”si ne manaya geliyor?

Bu, işgali ve Apatheid’i destekleyen İsrailli yahut yabancı şirketlere yapılan yatırımların sona ermesi anlamına geliyor. Mesele kişileri, şirketleri ve finansal kurumları bu yatırımları sürdürmekten menetmek, bu yönde baskı altında tutmak ile İsrail işgalini, Filistin’deki Apartheid’ı finanse edenlerin kâr eğrisini düşürmek ile ilgilidir. Bu çevreler, İsrail’in izlediği politikalardan haberdar edilmeli ve Filistinlilere yönelik ayrımcılık ve sürgün uygulamalarına son verilmesi için baskı yapmaya yönlendirilmelidir.

İsrail sömürgeciliğinin bir sınırı yok mu?
Mecra

Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası ve diğer uzmanlar, İsrailli oluşumları boykot etmenin İsrail üzerinde önemli bir ekonomik etkiye sahip olduğunu ve hareket geliştikçe bunun çok daha büyüyebileceğini söylüyor.

Peki, yaptırımın “Y”si neyi hedefliyor?

İsrail, bilhassa teknoloji ve araştırma konularında küresel pazara bağımlıdır. Bu nedenle başka bir devlet, bölge yahut kurum düzeyinde yaptırımlar çok güçlü bir baskı oluşturabilir. Bunu tartışmaya açmak İsrail’in sergilediği uluslararası hukuk ihlalleri konusunda kamuoyunu uyarmak kadar, uluslararası suç ortaklıklarını aydınlatmak adına da gereklidir. İsrail’in artık BM’ye, Dünya Ticaret Örgütü’ne, OECD’ye, Dünya Sağlık Örgütü’ne üye olamayacağı şekilde ticari, diplomatik ve askeri ilişkileri yaptırım altına almayı başarmalıyız.

Amerika Birleşik Devletleri İsrail'i niçin koruyor?
Mecra

İşe yarıyor mu peki, sonuç alabildiniz mi?

Elbette, bu boykot, tecrit ve yaptırımların kazandığı zaferler oldu. İsrail işgaline son vermeyi hedefleyen Amerikan kampanyası sayesinde Motorola firmasına, İsrail ordusuna ve yerleşim birimlerine iletişim ve gözetleme ekipmanı satmayı bırakması yönünde baskı yapıldı. Bazı ufak tefek tavizler vermek zorunda kalan Motorola’nın hissedarlarının genel kuruluna birçok rahip ve din adamı müdahale etti. İsrail’in, Gazze’de bombaladığı sivil tesislerin enkazında Motorola seri numarası taşıyan mühimmat parçaları bulunmuştu zira.

Bir diğer hedef ise Caterpillar’dı (CAT). İsrail tarafından sıklıkla Filistinlilerin evlerini yıkmak ve Apartheid inşa etmek için bu şirketin buldozerleri kullanılıyor. İngiltere Anglikan Kilisesi’nin Caterpillar’a yatırdığı parayı geri çekmesi, diğer kilise ve dinî dernekleri de harekete geçirdi.

İsrail, Filistinlilerin evlerini ve tarım arazilerini yok etmek için Caterpillar buldozerlerini kullanıyor.

Başka bir kampanya, işgal altındaki Kudüs’ü Batı Şeria’daki İsrail yerleşimlerine bağlayan ve İsrail’in Filistin topraklarındaki hâkimiyetini güçlendirmeye yarayan bir tramvay ağı inşa eden Fransız enerji devi Alstom’u ve çok uluslu Veolia şirketlerini hedef aldı. İsveç’in en büyük ulusal emeklilik fonu AP7, bir bilinçlendirme kampanyasının adından Veolia’yı yatırım portföyünden çekti. Bordeaux Kent Konseyi, Veolia ile 750 milyon avroluk sözleşmeyi feshetti. Şehrin tramvay projesi, hakkındaki tartışmalar üzerine karmakarışık bir hal aldı. Yine benzer şekilde, İrlanda’daki Stockholm ve Galway kent konseyleri de Veolia ile sözleşmelerini yenilemediler ve baskı o kadar büyüdü ki sonunda firma başka yerlerde kaybettiği birçok sözleşme neticesinde Kudüs projesinden çekilmek zorunda kaldı.

Hepsi bu kadar da değil. “Son yirmi yılın en büyük öğrenci protesto hareketi” olarak nitelendirilen olaylarda, İngiltere’de 34 üniversite film gösterimleri yapmak ve işgal üzerine tartışma yaratmak için öğrenciler tarafından baskına uğradı. Zira bu üniversitelerde işgalci ölüm tüccarlarının yararına araştırmalar yürütülüyordu.

2009 senesinde Hampshire College, öğrencilerin baskısı sonucunda işgalden kâr elde eden altı şirketten gelen yatırımları reddederek ABD tarihinde bir ilke imza attı. Güney Afrika başpiskoposu Desmond Tutu kararı memnuniyetle karşılayarak şunları söyledi:

  • “Bu, Filistin’in kutsal topraklarda şiddet içermeyen yöntemlerle eşitlik, kendi kaderini tayin edebilme hakkı ve barış mücadelesinde atılmış tarihî ve anıtsal bir adımı temsil ediyor. Bu öğrencilerin başarılarını, kolejlerinin Güney Afrika’daki Apartheid’e karşı kendi mücadelemize verdikleri desteğin bir yankısı olarak değerlendiriyorum”.

Güney Afrika hakkında kesin olan şu ki, Güney Afrika dayanışma hareketi, 70’ler ve sonrasında büyük başarılar elde etmişti, ancak Avrupa’da İsrail’i boykot bir tabu olmaya devam ediyor gibi görünüyor.

Tekrar düşünün bence. Esasen Apartheid’i boykot hareketinin gerçekleşmesi uzun zaman aldı. Her ne kadar Güney Afrikalılar 1959 yılında karşı koymaya başlasalar da hareket ancak 70’lerin ortalarında ses getirmeye başladı. Oradaki dostlarımız ile yakın temas halindeyiz ve bize on beş yıl içinde elde etmeyi planladıkları kazanımı ortak çabalarımız sayesinde beş sene içinde kazandığımızı söylüyorlar. Bu yüzden umudumuz var.

Güney Afrika dayanışma hareketi, 70’ler ve sonrasında büyük başarılar elde etti, ancak Avrupa’da İsrail’i boykot bir tabu olmaya devam ediyor.

Güney Afrikalılar BTY Hareketini sonuna kadar destekliyorlar. Şubat 2009’da Güney Afrika Sendikaları Kongresi (COSATU) üyesi Güney Afrikalı liman işçileri Durban’a giden bir İsrail gemisini boşaltmayı reddetti. İrlanda, Yeni Zelanda ve İskoçya da dâhil olmak üzere yedi ülke daha bunu takip etti. Ardından (ülke işçilerinin üçte birini temsil eden) Norveç İşçi Konfederasyonu, İsrail’in Filistinlilerin haklarını çiğnemeye devam etmesi halinde ülke hükümetini uluslararası boykota öncülük etmeye davet etti. Ardından, İngiltere Ticaret Birliği Kongresi de (altı milyon işçi üyesi var ve bu alanda en önemli kuruluş) boykota oy verdi. Fransa’da merkezi bir sendikalar federasyonu da BTY’yi destekledi ve tüm Avrupa sendikalarına yaptırımları destekleme çağrısında bulundu. Bunlar arasında Kanada’daki Posta İşçileri Sendikası ve Quebec Öğretmenler Ulusal Federasyonu da vardı.

İsrail ve uluslararası hukuk
Mecra

Bazı kimseler en zayıfların, yani Filistin halkının boykottan etkileneceğini söylüyorlar. Bu konudaki düşünceniz ne?

Hintli akademisyen Spivak’ın ünlü makalesinden alıntı yapmak istiyorum: “Madun Konuşabilir Mi?”

Bu tez Güney Afrika örneğinde yaygın olarak kullanıldı; boykot, tasfiye ve yaptırımlardan en fazla siyahi toplulukların etkilendiği söyleniyordu. Ben de bunu Güney Afrikalı dostlarımız gibi şöyle cevaplamak isterim: ‘Filistinliler direnişin bir aracı olarak BTY’yi seçtiler. Uluslararası toplumdan beklentileri bu yöntemi kullanarak dayanışma göstermeleri. Bundan etkilenecek olsalar bile, adaleti sağlamak ve onurlarını geri kazanmak adına tüm olumsuz sonuçlarını kabul etmeye hazırlar’.

Bununla birlikte BTY hareketinin Filistinliler üzerinde ne ekonomik ne de başka türlü bir olumsuz etkisi olmuştur. Aksine BTY, her birimize ve dünyadaki herkese İsrail zorbalığına karşı doğrudan eyleme geçme imkânı veriyor. Bu hareket, hemen her yerde adaletsizliğe uğrayan insanlar için sorumluluk almaya olanak tanımaktadır.

Güney Afrikalılar BDS Hareketini sonuna kadar destekliyorlar.

Bir başka endişe de boykotun iletişim hatlarını koparacağı yönünde. “İletişimde kalmak” en iyisi.

Paradoksal olarak boykot, yalnızca ülkelerinde “aşırılık yanlısı” olarak yaftalanan az sayıda öğretmen ve araştırmacı ile değil, aynı zamanda dünyanın geri kalanı tarafından İsrail’in vahşetine suç ortaklığı yapmaması nedeniyle baskıya maruz kalan ve sorgulanan akademisyenler ile daha fazla temas kurmamıza izin verdi. Böylelikle “sömürgeciler ve sömürülenler”, İsrail’in imajını “normalleştirmeden” tartışabilir konumdalar.

Boykotun olumsuz bir etki yaratacağı, İsrail’in herkes tarafından nefret edildiği ve reddedildiği gerçeği ile yüzleşeceği de söylentiler arasında.

Boykot, altmış yıldan fazla bir süredir Filistinlilerin (uluslararası kabul görmüş) haklarını yok sayan sömürge devleti İsrail’i hedef alıyor. Güney Afrika örneğinde olduğu gibi, zalimlere baskı yapmak bu kampı kesinlikle rahatsız edecektir. Ayrıcalıklardan vazgeçmek keyifleri kaçırabilir ama zulme ve adaletsizliğe son vermenin bedeli İsrail’i kızdırmaksa, öyle olsun!

  • İsrail kendini hukukun üstüne koydu. Boykotun işlevi, İsrail’e bunun kabul edilemez olduğunu ve eğer Filistin halkının haklarını ihlal etmeye devam ederse dünyanın açık kollarla ona kucak açmayacağını beyan etmektir.

Fransız şirketi Veolia’ya baskı o kadar büyüdü ki sonunda firma başka yerlerde kaybettiği birçok sözleşme neticesinde Kudüs projesinden çekilmek zorunda kalmıştı.

Ancak İsrail belirli bir ekonomik güce sahip, bundan gerçekten etkilenecek mi?

Gazze’ye yapılan vahşi saldırıların ardından İsrailli ihracatçılar, siparişlerinde %20 oranında bir düşüş gördüler. İngiliz Guardian gazetesi, ‘İsrailli şirketler Avrupa’daki boykot eylemlerinden etkileniyor ve anketlere göre İsrail iş sektörü, Gazze’ye yönelik son saldırıların yol açacağı kampanyalardan oldukça endişe duyuyor.’ şeklinde haberler yapıyor.

Veolia’nın geri çekilmesi de hiç şüphesiz İsrail’e bir darbe vurdu.

Ancak tüm biçimleriyle BTY Hareketi esas olarak Filistinlilere karşı işlenen adaletsizliği gün yüzüne çıkarmayı ve İsrail’i uluslararası alanda tecrit etmeyi amaçlıyor.