İsrail'e silah satışını kısıtlayan İngiliz liderler
İngiltere İşçi Partisi hükümeti, İsrail ordusunun Gazze'de uluslararası insanî hukuku ihlal etmek için kullanabileceği endişesiyle İsrail'e 30 silah ihracatını askıya alacağını duyurdu.
- Aynı İngiltere, Ekim 2023'ten bu yana İsrail'e silah, askerî teçhizat ve diğer kontrollü ürünlerin satışı için 100'den fazla ihracat lisansı onaylamıştı.
Dışişleri Bakanı David Lammy'nin pazartesi günü parlamentoda duyurduğu karar, İngiliz dış politikasında büyük bir değişikliği işaret ediyor. Ancak bu, benzeri görülmemiş bir karar değildi.
Zira Keir Starmer, İsrail'e silah satışını kısıtlayan 6. İngiliz başbakanı oldu.
Önceki 3 Muhafazakâr başbakan, İsrail'e silah ihracatını kısıtlamışken şimdi Keir Starmer, bunu yapan 3. İşçi Partisi başbakanı oldu.
İngiltere'yi İsrail'e karşı tarihî duruşuna daha da yaklaştıran bu karar, birkaç ay öncesine kadar Birleşik Krallık Başbakanı olan Rishi Sunak'ın Muhafazakâr hükümetinin Gazze tutumunun ne kadar sıra dışı olduğuna da dikkat çekiyor. Öyle ki, Sunak hükümeti 7 Ekim'deki Hamas liderliğindeki saldırının ardından, İsrail'e koşulsuz destek sözü vermiş ve ardından, Gazze'ye yönelik, şu ana kadar 40.000'den fazla Filistinlinin ölümüne yol açan benzeri görülmemiş bir İsrail saldırısının üzerinden aylar geçmesine rağmen, silah satışlarını kısıtlama çağrılarını sürekli olarak reddetmişti.
1. Edward Heath
Edward Heath, 1970'ten 1974'e kadar Muhafazakâr Parti başbakanıydı. Heath görevdeyken, Mısır ve Suriye'nin İsrail'e karşı iki cepheden saldırı başlatmasıyla 6 Ekim 1973'te savaş çıktı. Amaç, İsrail'in 1967'de kendilerinden aldığı toprakları geri almaktı.
İsrail hazırlıksız yakalanmıştı. Petrol üreten Arap ülkeleri, ABD ve İsrail'i destekleyen diğer ülkelere ambargo uyguladı. Savaş ekim ayı sonlarında sona erdiğinde 2.600'den fazla İsrail askeri öldürülmüştü.
Sunak'ın hükümetinin daha sonra yapacağı gibi, İsrail'e kesin destek sunmak yerine, İngiltere, Edward Heath'in "gerçekten tarafsız" olarak savunduğu bir yaklaşımı benimsedi.
- Heath, hem İsrail'e hem de Arap muhaliflerine silah tedarikini durdurdu.
İngiltere, Arap petrol tedarikçilerinin öfkesini çekmemek için, İsrail'e silah tedarik eden ABD uçaklarının İngiltere'nin askerî üslerini kullanmasına izin vermeyi reddederek daha da ileri gitti.
Savaşın başlamasından bir hafta sonra, Dışişleri Bakanı Sir Alec Douglas-Home, Muhafazakâr Parti konferansında, "Arapların savaş çıkmadan kendi topraklarına sonsuza kadar bakmaya devam etmesinin psikolojik olarak mümkün olmayacağını" söyledi.
İsrail'in dışişleri bakanı olan Abba Ebban, daha sonra Amerikalıları çileden çıkaran İngiltere'nin politikasını İsrail'e "özellikle sert bir darbe" olarak tanımladı. Bunun nedeni, İsrail'in mahrum kaldığı silah miktarı değildi - bugün olduğu gibi, İngiltere'den satılan silah sayısı "çok büyük değildi".
Eban'a göre gerçek etki, "İngiliz örneğinin diğer Avrupa ülkelerini etkilemesi" ve onları benzer bir yaklaşım benimsemeye teşvik ederek İsrail'i izole etmeye yardımcı olmasıydı.
2. Margaret Thatcher
1979-90 yılları arasında görevde olan Margaret Thatcher, 1973 savaşı sırasında Edward Heath'in kabinesindeydi ve İngiliz kamuoyunun buna karşı olduğunu belirterek İsrail'e ambargo uygulanmasına derinden karşı çıkmıştı.
Göreve geldikten sonra, İngiltere'nin en İsrail yanlısı başbakanı olarak tanınan Thatcher, görevdeyken İsrail'i ziyaret eden ilk kişiydi.
Ancak Thatcher'ın İsrail'e desteği katî olmaktan uzaktı. Bunun erken bir işareti, başbakanın 1980'de Venedik Deklarasyonu'nu imzalaması ve işgal altındaki Filistin topraklarındaki İsrail yerleşimleri konusundaki endişesini resmîleştiren diğer sekiz Avrupa ülkesine katılmasıydı.
Haziran 1981'de, İsrail'in Irak'taki Osirak Nükleer Reaktörü’nü bombalamasını kınayarak, "Hukuk savunmanızda seçici olamazsınız. 'Bu yasayı beğeniyorum, onu destekleyeceğim, diğerini desteklemeyeceğim' diyemezsiniz." dedi.
Ertesi yıl İsrail, ABD Başkanı Ronald Reagan tarafından başlangıçta desteklenen bir savaşta 20.000 kişiyi öldürerek Lübnan'ı işgal etti.
Thatcher, Reagan'a "dengeli bir politikanın" en iyisi olduğunu ve "İsrail'e sınırsız desteğin Arap dünyasında sadece artan kutuplaşmaya ve umutsuzluğa yol açabileceğini" söyleyerek ABD politikasına uymayı reddetti.
Dışişleri Bakanı Francis Pym de İsrail'in işgaline açıkça karşı çıktı.
Thatcher ayrıca, İsrail ordusunun suç ortaklığıyla Lübnanlı Hristiyan milisler tarafından işlenen katliamları "saf barbarlık" olarak kınadı.
- En önemlisi de, İngiltere, 1994'e kadar İsrail'e bir silah ambargosu uyguladı ve ayrıca İsrail'e İngiliz Ordusu Ekipman Fuarı'na katılma davetini geri çekti.
İsrail Başbakanı Menachim Begin, Thatcher'a yeniden düşünmesini isteyen bir mektup yazdığında, başbakan yanıt bile vermedi.
Pazartesi günü parlamentoda Lammy, yaklaşık 350 silah ihracatından sadece 30'unu askıya alma kararını gerekçelendirirken Thatcher kadar ileri gitmediğini belirtti.
3. Tony Blair
1997'den 2007'ye kadar İşçi Partisi başbakanı olan Tony Blair, büyük ölçüde İsrail yanlısı bir hükümete liderlik etti. İsrail'i eleştirme konusunda önceki liderlerden çok daha çekingen davrandı ve İngiltere'yi ABD'nin İsrail'e olan güçlü desteğiyle aynı çizgiye getirdi.
- Ancak Nisan 2002'de, İkinci İntifada sırasında, İngiltere'nin gizlice İsrail'e silah ambargosu uyguladığı ortaya çıktı.
- Ambargo, İsrail'in işgal altındaki Filistin topraklarındaki saldırısında kullanılabilecek askerî teçhizata uygulanıyordu.
Blair'in hükümeti, önceki yönetimlerin aksine, kısıtlamalar getirmede diğer Avrupa ülkelerini, özellikle Almanya ve Fransa'yı takip ediyordu.
İngiltere hükümeti, İsrail'in 2000 yılında Filistin Yönetimi'ne karşı İngiliz teçhizatı kullanmayacağına dair verdiği sözü bozduğu için ambargoyu yürürlüğe koyduğunu söyledi.
Aslında Blair'in hükümeti, The Guardian'ın yeni yayımladığı resmî dosyalara göre, İsrail güçlerini, gizli bir şekilde, "medeni bir ülkeden çok Rus ordusu gibi" hareket etmekle suçlamıştı.
İşgal altındaki Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Doğu Kudüs'teki İsrail askerî operasyonlarını gözlemleyen bir İngiliz subay, orduyu "ikinci sınıf, disiplinsiz, küstah ve zorba bir güç" olarak tanımlamıştı.
4. Gordon Brown
- Blair'in halefi Gordon Brown, 2008'de Gazze'ye Dökme Kurşun Harekâtı adı verilen ve 1.400'den fazla Filistinlinin ölümüne yol açan bir saldırı başlattığında İsrail'e silah satışına kısıtlamalar getirdi.
Brown'ın hükümeti, saldırı sırasında kullanıldıkları için İsrail donanmasının füze botlarındaki silahlar için ihracat lisanslarını iptal etti.
Blair'de olduğu gibi, bu hareket gizli tutuldu. Bu kez, İsrailli yetkililer olayın sır perdesini açıkladı.
Bu tür yaptırımlar İngiltere'den o kadar bekleniyordu ki, yetkililer kısıtlamalar konusunda iyimserdi ve İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, Brown hükümetinin politikasının "birçok ambargodan" sadece biri olduğunu söylemişti.
5. David Cameron
Seçime kadar Rishi Sunak'ın dışişleri bakanı olan David Cameron, 2010'dan 2016'ya kadar Muhafazakâr Parti başbakanıydı.
Muhalefet lideri olarak Cameron, gölge dışişleri bakanı William Hague'nin 2006'da İsrail'in Lübnan'a açtığı savaşı sert bir şekilde eleştirmesine izin verdi.
"İsrail'in tepkisinin unsurlarının orantısız olduğunu söyleyebiliriz" demişti Hague, Avam Kamarası'ndaki milletvekillerine ve devamında alıntı yaparak, "Lübnan ordu birliklerine yapılan saldırılar, sivillerin ve temel altyapının kaybı ve Lübnan hükümetinin kapasitesine verilen muazzam zarar"ı sıralamıştı.
Bu açıklamanın bir sonucu olarak, İsrail lobisi Muhafazakâr İsrail Dostları'nın Cameron ile bir toplantı ayarladığı ve Muhafazakâr Parti liderinin bir daha "orantısız" kelimesini kullanmayacağına dair söz verdiği bildirildi.
Ancak Cameron bunu asla yapmadı.
- Cameron 2010 ile 2015 yılları arasında koalisyon hükümetinin başbakanı olarak İsrail'i o kadar sıkı bir şekilde destekliyordu ki Haaretz onun "gelmiş geçmiş en İsrail yanlısı İngiliz başbakanı" olduğunu öne sürdü.
Yine de Cameron'ın İsrail askerî eylemine verdiği destek bile koşulsuz değildi.
İsrail'in 2014'te Gazze'ye saldırmasının ardından, İngiliz hükümeti, düşmanlıklar yeniden başlarsa İsrail'e yaptığı silah ihracatının bir kısmını askıya alacağını duyurdu.
Ticaret departmanı, ihracat incelemesinde, İsrail ordusunun Gazze'de kullanabileceği tanklar ve savaş uçakları için ekipman da dahil olmak üzere 12 bileşen lisansının tespit edildiğini söyledi.
Bu hamle, iktidar koalisyonundaki diğer parti olan Liberal Demokratların İsrail'e silah ihracatını askıya alma yönündeki uzun süreli taleplerinin ardından gelmişti.
Cameron, İsrail'in "meşru bir kendini savunma hakkına" sahip olduğunu ileri sürerek bu taleplere direndi.
Bu, Müslüman bir dışişleri bakanı olan Barones Sayeeda Warsi'nin kısıtlamaların protesto amacıyla duyurulmasından bir hafta önce istifa etmesine yol açtı.
Önlemlerin ancak savaş bittikten sonra duyurulması, Cameron'ın İsrail'in askerî operasyonlarına önceki başbakanlardan çok daha fazla tahammül etmeye istekli olduğunu gösteriyordu.
On yıl sonra, Cameron dışişleri bakanı olarak, hükümetin İsrail'in uluslararası hukuku ihlal ettiğine dair yasal tavsiye aldığı iddialarına rağmen, İsrail'in Gazze'ye yönelik mevcut savaşı sırasında silah satışlarını askıya alma çağrılarına sürekli olarak direndi.
Bu nedenle, yeni İşçi Partisi hükümetinin yaklaşımı, dışişleri bakanı Cameron'dan daha da uzaklaşıyor, ancak Başbakan Cameron'a daha da yaklaşıyor.
Kaynak: MEE