İslâm coğrafyasında yas tutulmayan hayatlar ve kentkırım
Yazar Aynur Yavuz, Suriye’de halk ayaklanmasına dönüşerek kısa sürede ülkeyi iç savaşa sürükleyen devrim sürecini, savaşın yıkıcı etkilerini ve masum insanların yaşadığı acıları Yası Tutulamayan Hayatlar romanında etkili bir şekilde kaleme almaktadır.
Son asırda İslâm beldelerinde kan ve gözyaşı hiç eksik olmuyor. Bir yandan zulüm ve katliam haberleri yüreklerimizi yakarken, diğer yandan yaralarımızı sarmak için çabaladığımız her gün yeni bir acı haberi ile karşılaşıyoruz. Bu durum sanki bir kısır döngü gibi, her yara kapanmaya çalışırken bir yenisi açılıyor ve acılarımız daha da derinleşiyor.
Gazze'de yaşanan soykırım devam ederken İsrail, kiliseler, camiler, üniversiteler, hastaneler ve daha birçok yapıyı bombalamaya devam ediyor. Aynı şekilde Suriye'de de rejimin zulmü ve katliamları devam ediyor. Beşşar Esed rejimi, babasından devraldığı mirası sürdürerek sadece halkına acı çektirmeye devam etmiyor, camiler ve tarihî yapılar da bu rejimin hedefinden kurtulamıyor.
İslâm beldelerindeki kentlerimizin sistematik bir şekilde yok edilmesi, "kentkırım" kavramını bir kez daha gözler önüne seriyor.
Savaşın beraberinde getirdiği yıkımların ve askerî stratejilerin sonucu olarak tahribatın yanında kentlerin temel hedef olması, kentkırım kavramı ile ifade edilmektedir.
- Kentkırım ile soykırım ile ilişkisi incelendiğinde etnik, dinî, ideolojik kin unsurunun varlığının her iki kavram için ortak olduğunu ifade etmek mümkündür. Ancak hedef alınan nesnelerin farklılığı söz konusudur. Soykırımda etnik/ulusal bir toplum hedef iken, kentkırımda kentin fizikî yapısı, kentsellik ve birliktelikler temel hedeftir.
Nitekim tarihsel süreç içerisinde örnekler incelendiğinde kavramların farklılığı gözlenmektedir. Suriye, Filistin ve Bosna örneklerinde kentin birincil hedef olduğu yıkımların varlığı söz konusudur.
Yası Tutulamayan Hayatlar
Aynur Yavuz'un "Yası Tutulamayan Hayatlar" romanı, 2011 yılında Dera'da başlayan ve tüm Suriye'yi saran bir direnişin ardından rejim tarafından gerçekleştirilen zulmün çarpıcı bir tasviridir. Tunus’ta başlayan Arap Baharı, 9 ile 15 yaşları arasındaki öğrencilerin okul duvarlarına yazdıkları özgürlük sloganları, Suriye rejimin acımasız işkenceleriyle karşılaşsa da, bu direniş İdlib, Halep, Hama, Humus, Banyas ve Lazkiye gibi birçok şehre yayılarak ülke çapında bir direnişe dönüşmüştür.
- Roman, Doktor Ahmet ve eşi Esma'nın gözünden bu direnişin ve rejimin vahşetinin hikâyesini anlatmaktadır. Suriye'deki mazlum insanların umutlarını, hayallerini ve maruz kaldıkları dehşeti gözler önüne serer. Yazar, savaşın yıkıcı etkilerini ve masum insanların yaşadığı acıları ustalıkla tasvir etmektedir.
Yası Tutulamayan Hayatlar, sadece bir roman değil, aynı zamanda Suriye'de yaşanan trajedinin de güçlü bir tanığıdır. Bu eser, savaşın insanlık dışı yüzünü ve umudun her zaman var olduğunu hatırlatmaktadır.
Eser, yası tutulamayan hayatların, toplumda iz bırakmadan kaybolup gittiğini ve bu durumun hem ölenler hem de geride kalanlar için büyük bir haksızlık olduğunu savunmaktadır. Yas tutmak, ölen kişiyi anlamak, onunla vedalaşmak ve onun bıraktığı boşluğu kabullenmek için gerekli bir süreçtir. Bu süreç, yas tutanların duygularını ifade etmelerine, acılarını paylaşmalarına ve hayatlarına devam etmelerine yardımcı olur. Eser, değinilmesi gereken birçok önemli konu barındırıyor olsa da, okuyucuya hürmetim nedeniyle tüm ayrıntılara burada yer vermem mümkün değil.
Son kertede yas tutulmayan hayatların yaşadığı beldeler, kentkırım uygulayan devletler için sadece daha rahat saldırma imkânı sağlamakla kalmaz, aynı zamanda yok edilme tehdidi altındaki halklar için daha büyük bir acı anlamına da gelir. Asıl önemli olan, bu süreci göz ardı etmemek, kardeşlerimizin yasını tutmak ve gelecek nesillere aktarmak için sorumluluk bilinciyle hareket etmemizdir. Çünkü Hafız Esed önderliğinde 20 gün içinde 50 bin kişinin Hama’da katledildiği olay, Suriye tarihinde kara bir leke olarak yer almaktadır. Hafız Esed'in oğlu Beşşar Esed de babasının izinden giderek 1 milyona yakın masum insanın hayatını kaybetmesine sebep olmuştur. Bu tür vahşetlerin tekrarlanmaması için, geçmişi unutmamak ve gelecek nesillere aktarmak görevimizdir. Yas tutulmayan hayatlar, kentkırımın yarattığı acıyı katmerleştirir ve yok edilme tehdidi altındaki halklar için daha büyük bir travma kaynağı oluşturur. Yas tutmak ve anmak, adalet ve hesap verebilirlik için mücadele etmenin ve insanlığın değerini savunmanın bir yoludur.