“İmparatorluklar Mezarlığı”na dair ayrıntılı bir inceleme

MUSTAFA KIRIKÇIOĞLU
Abone Ol

“Afganistan: Politik ve Kültürel Bir Tarih” kitabında ABD’li akademisyen Thomas Barfield, “dünyada bir ülkeyi en az bilen kişilerin bu ülke konusunda en kesin açıklamalarda bulunduğu yerlerden biri” olarak tanımladığı Afganistan’ı farklı yönleriyle ele aldığı bir eser sunuyor.

19. yüzyılın sonralarında Büyük Britanya’yı, 20. yüzyıl sonlarında Sovyetler Birliği’ni, 21. yüzyılın başında da Amerika Birleşik Devletleri’ni mağlup şekilde geri gönderen bir “İmparatorluklar Mezarlığı” Afganistan.

  • Ortadoğu olarak tanımlanmak için fazla doğuda, Orta Asya olmak için fazla güneyde ve Güney Asya olmak için de fazla kuzeyde bulunan tam bir kavşak ülke.

Boston Üniversitesi antropoloji profesörlerinden Thomas Barfield’in Afganistan’da geçirdiği uzun yıllardan sonra kaleme aldığı bu eser, Afganistan’ın nasıl da İngiliz, Sovyet ve Amerikan imparatorluklarının “mezarına” dönüştüğünü irdeliyor.

Belki de bu yüzden eli boş gönderdiği imparatorluklar için iştah kabartan bir yer. Afganistan ayrıca, Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarında Osmanlı ve İran ile birlikte fiili olarak sömürgeleştirilmemiş birkaç İslam ülkesinden biri.

Dilimizde, bu denli kritik roldeki bir İslâm ülkesini politik, sosyal ve kültürel tüm yönleriyle yakından tanımak için temel eser sayısı da ne yazık ki oldukça az. Ve maalesef diğer alanlarda olduğu gibi bunların da hemen hemen hepsi İslâm dünyası dışından isimler tarafından yazılmış eserler.

ABD’li akademisyen Thomas Barfield tarafından yazılan “Afganistan: Politik ve Kültürel Bir Tarih” bu kitaplardan biri. Afgan kültürüyle ve özellikle Taliban gibi yapılarla ilgili genel geçer kabullerin hikâyeleştirildiği ünlü “best seller”ların aksine, ülkenin sosyal yapısına hamasetten uzak şekilde çok daha gerçekçi bir bakış sunuyor.

Afganistan topraklarında tarihî mücadelelerin ve siyasî otoritelerin değişen doğalarının izini süren eser; savaş, çatışma ve işgalcilerle gündeme gelen Afganistan’ın halkını ve kültürel değerlerini tarihî anekdotlarla değerlendiriyor.

Kitapta Afganistan’la tarihî ve güncel bazı tartışmalara cevap aramak için ipuçları bulmak mümkün. Öncelikle Türk ve Pers kültürlerinin çatışma alanı olan coğrafya, daha sonra İngiltere ve Rusya arasındaki hâkimiyet mücadelesine sahne oluyor. Siyaset sistemini ve sosyal yapısını değiştirmek için Afganistan’a yapılan dış müdahalelerin neden başarısızlıkla sonuçlandığı, geçmişten bugüne stabil ve tam olarak meşruiyete sahip bir yönetim kurmakta neden zorlanıldığı ve bu kadar ayrım ve çatışma ortamında Afganistan’ın yüzyıllardır nasıl tek parça halinde kalabildiği, bu sorulardan bazıları. Bu sorulara cevap ararken, ülkedeki rüzgara göre yelken açan karmaşık kabile yapısını, büyük güçler arasında yapılan zikzakları ve ülkeyi benzersiz hale getiren etmenlerden biri olan bölgesel etnik çeşitliliğe de derinlemesine değiniliyor. İdeolojik esnekliğin sınırlarının zorlandığı “Taliban’a katılan komünistler” gibi örnekler, bölgeye yabancı olanları şaşırtırken, bugün dünya kamuoyunda dini kontekstte yapılan birçok sosyal tartışmanın da aslında kültürel olduğunu ve özellikle baskın Peştun kültüründe izlerinin aranması gerektiği anlaşılıyor.

Barfield, İbn Haldun’a ve en bilinen eseri Mukaddime’ye de müstakil bir bölüm ayırmış. ABD’li akademisyen, ünlü düşünürün, jenerasyonların devlet yapısı yaratmaktaki rolüyle beraber medeniyet döngüsünü ayrıntılı bir şekilde anlattıktan sonra bu teorinin Afgan siyasetine ve devlet yapısına uygunluğunu da ilerleyen sayfalarda sıklıkla tartışıyor.