Fransa ekonomik krizin faturasını Müslümanlara çıkarıyor

HABER MASASI
Abone Ol

Uzmanlar, Fransa'da Müslümanların ekonomik sıkıntıların sorumlusu ve Fransız ulusal kimliğine zarar veren unsurlar olarak konumlandırıldığını kaydetti. Geçtiğimiz günlerde, Fransa’da iki Müslüman kadın Eyfel Kulesi yakınlarında bıçaklandı, eşinden şiddet gören bir kadın ise Katolik olan kocasını “radikal islamcı” diye polise şikayet etti. Yaşananlar, ülkede İslam’a ve Müslümanlara yönelik olumsuz algının bir tezahürü olarak değerlendiriliyor. Günümüzde Müslümanların hak ve özgürlüklerine yapılan müdahaleler, İkinci Dünya Savaşı döneminde Almanya’dan Fransa'ya kaçan Yahudilerin dışlanmasını isteyen posterleri, çalışma hayatındaki varlıklarına yönelik sınırlandırıcı yasa tasarılarını, toplanma ve ibadet özgürlüklerine yönelik kısıtlayıcı uygulamaları anımsatıyor.

Bir yandan Kovid-19 salgınının etkisi ile ekonomik sorunlarla boğuşan Fransa'nın diğer yandan sergilediği İslamofobik davranışları İkinci Dünya Savaşı öncesinde yaşananlara benzeten uzmanlar, bu defa Yahudiler yerine Müslümanların ülkedeki ekonomik sıkıntıların sorumlusu ve Fransız ulusal kimliğine zarar veren unsurlar olarak konumlandırıldığını kaydetti.

  • Temeli Haçlı Seferleri'ne dayanan İslamofobi, günümüzde Batı medeniyetinde, İslam’a karşı duyulan temelsiz korkunun ötesine geçerek, Müslümanların kamusal alanda hareket ve görünürlüklerini kısıtlayan bir yapıya büründü.

ABD'de 11 Eylül 2001’de İkiz Kuleler'e yönelik saldırılar ile birlikte İslam dininin ve Müslüman imgesinin terörizmle özdeşleştirilmesi, tüm dünyada olduğu gibi, Fransa’da da İslamofobiyi arttırdı.

Paris’te faaliyet gösteren ''Charlie Hedbo'' adlı mizah dergisine yapılan saldırı da İslamofobinin yükselişe geçmesine sebep oldu.

Fransa'da İslamofobinin yükselişinde tetikleyici bir rol üstlenen olay, 2005 ayaklanmaları oldu. Bu olayda kimlik kontrolü yapan polisten kaçan Kuzey Afrikalı gençlerin kaza sonucu ölümü, ülkede üç hafta boyunca devam eden bir protesto zincirinin fitilini ateşledi.

Ocak 2015’te Paris’te faaliyet gösteren "Charlie Hedbo" adlı mizah dergisine yapılan saldırı da İslamofobinin yükselişe geçmesine sebep oldu.

  • Kasım 2015’te de Paris’te 132 kişinin hayatını kaybettiği saldırının DEAŞ tarafından üstlenilmesi ise başta Fransa olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde İslamofobik nefret suçlarında artışa yol açtı.

Arka arkaya yaşanan bu iki olayın, İslam karşıtlığını tırmandırmasının sancıları, hala Fransa'da yaşayan Müslüman toplulukları etkilemeye devam ediyor.

  • Geçtiğimiz günlerde, Fransa’da iki Müslüman kadın Eyfel Kulesi yakınlarında bıçaklandı, eşinden şiddet gören bir kadın ise Katolik olan kocasını “radikal islamcı” diye polise şikayet etti. Yaşananlar, ülkede İslam’a ve Müslümanlara yönelik olumsuz algının bir tezahürü olarak değerlendiriliyor.

Marmara Üniversitesi, İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serhat Ulağlı, Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. İhsan Karlı ve Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Araştırma Görevlisi Dr. Zeynep Benan Dondurucu, Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron yönetiminin hazırladığı "ayrılıkçı" fikirlerle mücadele yasa tasarısı ve Müslüman dernek ve sivil toplum kuruluşlar hakkındaki kapatma girişimini ve son zamanlarda ülke çapında yaşanan İslamofobik olayları, AA muhabirine değerlendirdi.

"Batı, Doğu kültürünün parlak geleceğinden mahrum kalacaktır"

Ulağlı, Fransa’da Omar Camisi’nin yakılması, 150 imamın sınır dışı edilmesi ve yükselen öteki nefretiyle tekrar alevlenen İslamofobik yaklaşımların tedirginlik verici olduğunu söyledi.

Esaretten kurtarılan Fransız aktivist Müslüman olduğunu açıkladı
Mecra

Batı toplumlarında İslamofobiyi oluşturan imaj ve imgelerin üretilmesine imkan sağlayan marjinal grupların yine Batılı siyasi çevrelerce kullanıldığına dikkati çeken Ulağlı, şöyle konuştu:

İslam’ın hiçbir normuna uymayan, radikal, çağ dışı küçük azınlıkların, tüm İslam coğrafyasını temsil ettiği görüşü çok büyük bir haksızlık ve yanılsamadır. Toplumların zihninde bu tip imgelerin oturtulmaya çalışılması adaletsiz bir yargılamadır. Günümüz politikacılarının ürettiği bu negatif temsiliyet, tıpkı Hitler’in Yahudi cemaatini kötüleyerek ülkede yaşanılan her kötü olayın mesulü gibi göstermesinden farksızdır.

Ulağlı, "İslam’ın gelişmiş ülkelerdeki karışıklıkların fikri kaynağı olduğu" görüşünün ana akım medyada ve siyasal arenada yüksek sesle dillendirilmesinin geçmişten gelen Haçlı ve İkinci Dünya Savaşı ideolojilerinin küresellikle yoğrulmuş bir modern tezahürü olduğuna vurgu yaptı.

Macron'un kendisini Napolyon olarak görme ve gösterme eğiliminde olduğuna dikkati çeken Ulağlı, Fransa Cumhurbaşkanı'nın eski güçlü imparatorluk dönemini uyandırmaya çalıştığını kaydetti.

Batı toplumlarında İslamofobiyi oluşturan imaj ve imgelerin üretilmesine imkan sağlayan marjinal grupların yine Batılı siyasi çevrelerce kullanılıyor.

Ulağlı, oryantalist Batı geleneğinin ötekileştirmeyi İslam üzerinden kurmaya çalıştığını söyleyerek, şöyle devam etti:

Yedi milyonu aşan nüfuslarıyla birlikte Fransa’da Hristiyanlıktan sonra en büyük tebaa kuşkusuz Müslümanlardır. Kamusal alanın her noktasında katma değer üreten İslam tebaası Fransa’da gündelik yaşamdan uzaklaştırılarak marjinalleştirilemeye çalışılmaktadır. Bu düşmanca tutum hem ülkelerinde yaşayan Müslüman kitlede hem de tüm Müslüman coğrafyada kendini göstermektedir.

Ulağlı, "Ermeni soykırımı yoktur" ifadesini kullanmanın yasak olduğu bir ülkenin diğer ülkelerin ifade özgürlüğünü sorgulamasının son derece ironik olduğunu dile getirdi.

Batının artık bir milyardan fazla iman edeni olan bu muazzam dinle ve buna inanan masum insanlarla uğraşmayı bırakması, daha yapıcı ve uzlaşmacı olması gerektiğini vurgulayan Ulağlı, "Müslüman toplumların özlük haklarını koruyan sosyal politikalar geliştirmesi zaruridir. Aksi takdirde Batı, yükselmekte olan Doğu kültürünün zengin mirasından ve parlak geleceğinden mahrum kalacaktır. Bu da uzun vadede Fransa gibi köklü bir ülkenin dünya politikasına kara bir leke olarak tarih sahnesinde yerini alacaktır." ifadelerini kullandı.

"Müslümanların hedef gösterilmesi, nefret suçlarını arttırdı"

Doç. Dr. İhsan Karlı ise Fransa’da İslam karşıtlığının yükselişinin ekonomik, sosyal, kültürel gibi birçok nedeni olduğunu kaydetti.

Karlı, 11 Eylül 2001’de ABD’de İkiz Kuleler'e yönelik saldırılarla birlikte İslam dininin ve Müslümanların terörizmle özdeşleştirilmesinin tüm dünyada olduğu gibi Fransa’da da İslamofobiyi artırdığını hatırlattı.

Macron'un kendisini Napolyon olarak görme ve gösterme eğiliminde.

Aşırı sağ ideolojinin İslam karşıtlığını artıran söylemlerinin, İslam inancının laiklikle bağdaşmadığı savından kaynaklandığını vurgulayan Karlı, şöyle devam etti:

"2003 yılında devlet memuru kadınların başörtüsü kullanımının yasaklanması ve 2010 yılında Fransa Parlamentosu’nun kamusal alanda yüzü tamamen kapatan kıyafetler giyilmesinin yasaklaması Müslüman topluluklar ile Fransız ulusal kimliği arasındaki çatışmayı arttırdı. Sağ ideolojiye sahip medya araçlarının saldırgan haber üslubu ve kullanılan görseller, İslamofobik algının şekillenmesi sürecinde belirleyici rol oynadı. Hem siyasal arenada, hem de medyada, ülkenin güvenlik ve bütünlüğüne zarar veren unsurlar olarak Müslüman vatandaşların hedef gösterilmesi, camilere ve ibadethanelere yönelik gerçekleştirilen nefret suçlarında artışa neden oldu."

Fransa'da, İslamofobi karşıtı kampanya başlatan Müslüman aktivistin evine baskın
Mecra

Karlı, Fransa İslamofobi ile Mücadele Kolektifi Derneğinin (CCIF), Macron yönetiminin hazırladığı "ayrılıkçı" fikirlerle mücadele yasa tasarısı ve Müslüman sivil toplum kuruluşları hakkındaki kapatma girişimleri konusunda BM İnsan Hakları Konseyine başvurusunu hakkında da şu değerlendirmede bulundu:

Yasal olarak faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerinin İçişleri Bakanlığı tarafından sadece İslam dinine inanan toplulukların haklarını savunmaları nedeni ile durdurulması, çatışmaları azaltmak yerine hem ülkede İslamofobiyi artıracak hem de radikal grupların faaliyetlerini engellemekten uzak bir uygulama olacaktır.

"Yahudiler yerine bu defa Müslümanlar ötekileştiriliyor"

Dr. Zeynep Benan Dondurucu da 2000’li yıllardan bu yana Müslümanlara karşı yapılan eylemlerin özünde İkinci Dünya Savaşı dönemindeki Yahudi düşmanlığına çok benzediğini vurguladı.

Günümüzde Müslümanların hak ve özgürlüklerine yapılan müdahalelerin, İkinci Dünya Savaşı döneminde Almanya’dan Fransa'ya kaçan Yahudilerin dışlanmasını isteyen posterleri, çalışma hayatındaki varlıklarına yönelik sınırlandırıcı yasa tasarılarını, toplanma ve ibadet özgürlüklerine yönelik kısıtlayıcı uygulamaları anımsattığını söyleyen Dr. Dondurucu, şöyle devam etti:

Yahudiler yerine bu defa Müslümanlar ülkedeki ekonomik sıkıntıların sorumlusu ve Fransız ulusal kimliğine zarar veren unsurlar olarak konumlandırılıyor. Bu ideoloji, İslam topluluklarının ibadet ve toplanma özgürlüğünü kısıtlayacak raddeye gelmektedir. Bu durum, 1789 yılında Evrensel İnsan Hakları ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin imzalandığı, ülkenin savunduğu temel yaşam, özgürlük, güvenlik ve baskıya direnme haklarının sadece Fransız kimliğine sahip yurttaşları için uyguladığını gösteriyor.

Dondurucu, şartlar ve koşullar değişse de uygulanan sistematik ötekileştirme pratiklerinin özünde değişmediğini belirterek, Fransa'nın günümüzde Müslüman yurttaşlarının ibadet, eşit eğitim ve iş imkanı taleplerine saygı duymadığını söyledi.

Berlin'de polisin camideki halılara botlarla basması tepkilere neden oldu
Mecra

Fransa'da yaşanan İslamofobik olayları, İkinci Dünya Savaşı öncesinde yaşananlara benzeten Dondurucu, şunları kaydetti:

"2020 yılında Fransa, Kovid-19 salgının etkisi ile tüm dünya gibi ekonomik problemlerle başa çıkmaya çalışırken; yaşanan kargaşa İkinci Dünya Savaşı öncesinde olduğu gibi ırk ya da din temelli olarak ideolojik Fransız kimliği ile örtüşmeyen yurttaşların ötekileştirilmesine neden oluyor. İkinci Dünya Savaşı öncesine benzer bir şekilde, Yahudiler yerine bu defa Müslümanlar ülkedeki ekonomik sıkıntıların sorumlusu ve Fransız ulusal kimliğine zarar veren unsurlar olarak konumlandırılıyor."