Dört büyük kıtaya seslenen âlim: Ebu’l Alâ Mevdûdî
20. yüzyılın en dikkat çeken alimlerinden biri olan Mevdûdî, eğitim hayatından Cemâat-i İslâmî’ye kadar büyük bir ömrü İslâm’ı anlatmak için geçirdi. Ülkesinin İngiliz işgalinden kurtulması için çokça çaba sarf eden Mevdûdî, kendisiyle aynı görüşte olan aydın kişilerle bir araya gelerek 25 Ağustos 1941’de Lahor’da Cemâat-i İslâmî teşkilatını kurdu.
Yusuf el-Karadavi’nin cenaze namazını kıldırdığı, milyonlarca insanın cenazesine katıldığı ve 20. yüzyılın en dikkat çeken âlimlerinden biri olan Mevdûdî, eğitim hayatından Cemâat-i İslâmî’ye kadar büyük bir ömrü İslâm’ı anlatmak için geçirdi.
İngiliz kültürünün öğretildiği Hindistan’daki okullarda eğitim almak yerine ilk derslerini ve eğitimini babasından alan Mevdudi, Hindistan’ın Haydarabad eyaletinde dünyaya geldi. Babası Delhi’nin saygın eşrafından avukat Seyyid Ahmed Hasan ve annesi Orta Asya’dan Hindistan’a göç etmiş bir Türk ailenin kızı olan Rukiye Begüm’dü.
- İngiliz sömürgesi olan Hindistan’da eğitim sistemi ve okullar da bu sömürgenin bir parçası halindeydi. Çocuklara İngiliz kültürü öğretiliyor, İngiliz eğitim sistemine göre ders veriliyor ve Müslüman çocukların yeterli dini eğitim almamaları için büyük bir çaba sarf ediliyordu.
Bu nedenle Seyyid Ahmed Hasan, oğlu Ebu’l Alâ Mevdûdî’yi okula göndermek yerine ilk tahsilini evde almasını sağladı. Babasından Farsça, Urduca, Arapça, mantık, fıkıh ve hadis dersleri alan Mevdûdî, ortaokul çağlarına kadar bu şekilde devam etti. 11 yaşında ilk defa okula gitti ve liseyi de dışarıdan bitirdi. O dönemlerde Delhi’de sabah namazından sonra Mevlana Abdusselam Niyazi’den belagat ve ma’âni dersleri almaya başladı.
Aldığı Arapça ve Urduca derslerinden sonra bu dillere hakimiyetini, küçük yaşta Mısırlı düşünür Kasım Emin’in el-Mer’etü’l-Cedîde isimli eserini Arapçadan Urducaya çevirmesiyle ortaya koydu.
15 yaşında Delhi’ye taşınarak burada çeşitli dergilerde yazılar yazmaya başladı. Ardından Hindistan Hilafet Hareketi’ne katılarak yazılarında Müslümanların içinde bulunduğu kötü durumları ele aldı. O dönemlerde yaşanan Hindu-Müslüman çatışmaları, fikir hayatında derin izler bıraktı ve ilk eseri olan İslâm’da Cihad’ı kaleme aldı.
1928 yılına kadar çeşitli gazete ve dergilerde yazılar kaleme alan Mevdudi, biri Arapçadan, üçü İngilizceden olmak üzere dört kitap tercüme etti. Haydarabad’a geri dönen Mevdudi, 1932 yılından vefatına kadar kendi fikirlerinin yayılmasında önemli bir rol üstlenen Tercümanü’l-Kur’ân dergisinin editörlüğünü üstlendi. 1937 yılında Muhammed İkbal’in daveti üzerine Doğu Pencab’a geldi ve 1939 yılına kadar burada kalarak İslâm Araştırma Merkezi’nin kurulması ve faaliyetlerinin yürütülmesi için çalışmalarda bulundu.
Ülkesinin İngiliz işgalinden kurtulması için çokça çaba sarf eden Mevdûdî, Cem’iyyet-i Ulema-i Hind ile Müslümanların bağımsız bir devlet kurmasını savunan Muhammed Ali Cinnah’ın öncülük ettiği Hindistan Müslümanlar Birliği’ne karşı mesafeli durdu ve kendisiyle aynı görüşte olan aydın kişilerle bir araya gelerek 25 Ağustos 1941’de Lahor’da Cemâat-i İslâmî teşkilatını kurdu.
Teşkilat hükûmetin politikalarını sert bir üslupla eleştirirken bu görüşleri ülke çapında bir kampanyaya dönüştü. Bu nedenle Mevdûdî ve teşkilatın önde gelenleri tutuklandı. 1950 yılında serbest bırakıldıktan sonra farklı görüşlerdeki İslâmî grupları Karaçi’de bir araya topladı ve kendisi tarafından ortaya koyulan İslâm devletinin ilkeleri konusunda anlaşmaya varmalarını sağladı.
- 1953 yılında Kâdıyânilik karşıtı gösterileri kışkırttığı gerekçesiyle ölüm cezasına çarptırıldı ve bu ceza ardından ömür boyu hapse çevrildi. İki yıl sonra yüksek mahkeme tarafından beraat aldı ve özgürlüğüne kavuştu.
1956 yılında Hac yolculuğuna çıkan Mevdûdî, Beyrut ve Şam’daki İhva-ı Müslimin önderleri ve bazı âlimlerle bir araya geldi. Yazmakta olduğu tefsiri için bilgi toplamak ve Kur’ân’da adı geçen yerleri görmek amacıyla Suudi Arabistan, Suriye, Ürdün ve Mısır’ı kapsayan üç aylık bir yolculuğa çıktı. Hatta sonrasında bu seyahatini Sefername-i Arzı’l-Kur’ân adıyla kitaplaştırdı.
Artık yavaş yavaş sağlığı bozulmaya başlamıştı. 1972 yılında cemâatin liderliğini Miyan Tufeyl Muhammed’e bıraktı. Tedavi görmek amacıyla Amerika’da çalışan ve doktor olan oğlunun yanına giderek tedaviye başladı. Bir dizi ameliyat geçirmesine rağmen sağlığına kavuşamadı ve 22 Eylül 1979 yılında vefat etti.
Mevdûdî'nin naaşı Pakistan’a götürüldü ve bir milyondan fazla insanın katıldığı bir törenle defnedildi. Dünyanın dört bir tarafından âlimin, dinî liderlerin ve ülke temsilcilerinin katıldığı cenaze namazını Dr. Yusuf el-Karadavi kıldırdı.