Cezayir'in çiçek açmayan baharı: Kara Ekim

ÜMMÜHAN KEVSER KIPRAMAZ
Abone Ol

1988 yılının 5 Ekim gününde, Cezayir'in başkenti Cezayir'de büyük halk kitleleri artan işsizliği, yükselen fiyatları ve siyasî otokrasiyi protesto etmek için sokaklara döküldü. İlerleyen günlerde protestolar halk ayaklanmasına dönüşerek ülkenin birçok şehrine yayıldı ve ortaya çıkan kaosta bir hafta içinde yaklaşık 500 kişi öldü, 1000'den fazla kişi de yaralandı.

1962 senesinde tırnaklarıyla kazıyarak elde ettiği bağımsızlığından yaklaşık 25 yıl sonra Cezayir, artan genç nüfusla ve yeni gelişen ekonomisine uymayan liberal ekonomi politikalarıyla başa çıkmakta zorlanıyordu. Genç mezunlar artık devlete ait endüstrilerde iş bulamıyor ve endüstriye özgü nitelikleri, kapitalist işgücü piyasasında işe yaramaz hale geliyordu. Yeni eğitim-öğretim yılının başlangıcında temel gıda maddeleri ve okul malzemelerinin fiyatlarında yaşanan artış, önceki haftalarda sokaklarda gerilimin artmasına neden olmuştu. Kuşaklar arasında büyüyen öfke, 1962'de Fransa'dan bağımsızlığını kazanmasından bu yana iktidarda olan Ulusal Kurtuluş Cephesi'nin (FLN) yozlaşmış ve otokratik tek partili sistemine odaklandı.

Cezayir, 1962’den 1989 yılına kadar bağımsızlığı kazanan kadroların oluşturduğu Ulusal Kurtuluş Cephesi tarafından yönetilmiştir.

1986'da petrol fiyatlarının düşmesinin ardından ülkenin içine girdiği sosyoekonomik umutsuzluğun ortasında tüm bunlara tepki olarak gösteriler ilk olarak başkent Cezayir'de patlak verdi.

5 Ekim günü protestocular, "Gençler ayağa kalkın" sloganları atarak ve "Haklarımızı istiyoruz" yazılı pankartlar taşıyarak sokaklara döküldü.

Göstericiler mağazaları, ofisleri, pahalı görünen her türlü otomobili ve resmî devlet binalarını hedef aldı, bunların çoğunu ateşe verdi. Bir kamu binasında Cezayir bayrağı indirilerek yerine simgesel bir “boş kuskus çuvalı” konuldu. Air Cezayir'in ofisleri ve başkente tepeden bakan Riad Al-Fatih alışveriş merkezi gibi devlet sembolü olarak görülen yerler ile Ulusal Kurtuluş Cephesi Partisi'ne ait binalar tahrip edildi.

Cezayir’de artan fiyatlar, gençler arasındaki yüksek işsizlik oranı ve hükümetin açıkladığı kemer sıkma tedbirleri, göstericilerin hoşnutsuzluklarını dile getirme arzusunu besledi.

  • Hâlihazırda devam eden Birinci İntifada’da İsrail güçlerine karşı kullanılan direniş biçimlerinden kısmen ilham alan halk protestoları, ülkenin diğer şehirlerine yayılmaya devam etti. Tiaret, Cezayir'den sonra en kötü şiddeti yaşadı; Bilda kentindeki hukuk mahkemeleri ateşe verildi ve kent merkezi protestocular tarafından işgal edildi.

"5 Ekim 1988 olayları" olarak anılan gösteriler kısa zamanda büyüyerek ayaklanmaya dönüştü. Kimileri bu harekete "Ekmek Ayaklanması" derken kimileri de "Bidâyetü’l-Harab" (Yıkımın Başlangıcı) olarak isimlendirdi.

Protestolar şiddetle bastırıldı, ancak iç güç mücadeleleri ve kamuoyu eleştirisi sürecini harekete geçirdi.

Cezayir Cumhurbaşkanı Şazli Bin Cedid (1979-1992) de protestolarda onun yönetimini alaya alan ve kınayan sloganlarla alay konusu oldu. Cedid, protestocuların mücadele ettiği ayrıcalık, eşitsizlik ve yolsuzluğun canlı örneği olarak görülmeye başlandı.

Protestoların ikinci gününde, Ordu Generali Halid Nezzar olağanüstü hal ilân ederek sokağa çıkma yasağı uyguladı ve tüm gösterileri yasakladı. Protestocular “akılsız isyancılar ve yağmacılar” olarak gösterilirken orduya, olaya karışanları vurma, tutuklama ve işkence yapma yetkisi verildi.

Ancak protestolara uygulanan baskı ters tepti; öfkeli halk yığınlarını durduramayınca sokağa inen askerlerin şiddeti göstericileri bastırmak yerine halkın öfkesini tazeledi ve binlerce kişi siyasî değişim çağrısıyla sokağa çıktı.

5-11 Ekim ayaklanmaları, dolaylı olarak ülkedeki tek partili sistemin çökmesine ve demokratik reformların başlatılmasına neden oldu, ama aynı zamanda bir istikrarsızlık sarmalına ve giderek daha şiddetli bir siyasî çatışmaya da yol açarak sonunda Cezayir İç Savaşı'nı körükledi.

10 Ekim Pazartesi günü, İslâmcı lider Ali Belhadj'ın önderlik ettiği yaklaşık 20 bin kişinin katıldığı protestonun yolu askerî bir barikatla kapandı; yaklaşık yarım saat sonra ordu, kalabalığa ayrım gözetmeksizin ateş açarak 50'den fazla kişiyi öldürdü. Bir caminin önünde de meydana gelen benzer saldırıda onlarca kişi daha hayatını kaybetti. Halkın öfkesi iyice körüklenirken kaçan göstericiler gazetecilere şöyle dedi:

Onlar Siyonistlerden daha beter! Siyonistler camilere ateş açmazlar!

Cezayir sokaklarında tanklarla devriye gezen Cezayir ordusu.

Ölü sayısının 500'ü, yaralıların 1000’i aştığı bir dönemde Başkan Cedid nihayet 11 Ekim'de sessizliğini bozdu ve televizyonda 20 dakikalık bir konuşma yaptı; sübvansiyonlu mallar ve genişletilmiş fırsatların yanı sıra siyasî reformlar ve devlet tekelinin ortadan kaldırılması sözünü verdi.

Ertesi yıl ulusal referanduma sunulan yeni bir anayasa, ülkenin ilk ulusal seçimlerinin önünü açtı. Ancak, 1991'deki seçimlerin ilk turunu garantileyen İslâmî Kurtuluş Cephesi'nin (FIS) yükselişi askerî bir darbeyle durdurulunca, reformların ardındaki umutlar kısa sürede suya düştü. Ordu, partiyi 1992'de yasakladı ve ülke hızla, 200 binden fazla Cezayirlinin ölümüne yol açan acımasız bir iç savaşa sürüklendi.


Pek çok kişi şüpheci olsa da Cumhurbaşkanının konuşması etki yarattı, protestolar yatıştı ve ülkedeki olağanüstü hal kaldırıldı.

Kara Ekim protestoları, Cezayir tarihinde bağımsızlık savaşından sonraki en önemli olay olarak hatırlanıyor.

Gösteriler, ülkenin tek parti sisteminin çökmesine ve hem siyasette hem de medyada çoğulcu söyleme ön ayak olurken ardından gelen istikrarsızlık dönemi Cezayir toplumu üzerinde derin bir etki bıraktı; birçok kişi, Cezayir'in komşu Tunus'ta ve Arap dünyasında patlak veren 2010 Arap Baharı ayaklanmalarının kurbanı olmamasının nedeni olarak bu ayaklanmaları gösterdi.

Yine de protestolar, giderek 1988 koşullarıyla aynı görünen sosyoekonomik koşullara karşı gerçekleştirilen çeşitli sivil eylem biçimleriyle, Cezayir halk direnişinin sık görülen bir özelliği olmaya devam ediyor. Tarih, Cezayirlilere gösterilerin tek başına sistemik bir değişim getiremeyeceğini gösterse de, “Kara Ekim”, bölgede siyasî ve ekonomik durgunluktan kaynaklanan hayal kırıklığının, yapısal değişimin yokluğunda kaçınılmaz olarak yayılacağının bir hatırlatıcısı olmaya devam ediyor.