Bulgaristan Türklerinin varlık mücadelesi
Bulgaristan'ın Osmanlı Devleti'ne isyan ederek bağımsızlığını ilân etmesinin ardından bölgede yaşayan Pomaklar ve Romanlar da dahil bölgedeki birçok Müslüman azınlık, inanç, kültür ve yaşam tarzlarına yapılan baskılar neticesinde Türkiye'ye zorunlu göç etmişlerdir.
Göçler
Bulgaristan’da Müslüman azınlığın göçü, II. Dünya Savaşı'ndan sonra üç dönemde gerçekleşmiştir. Birinci göç; 1950/51 yılları arasında gerçekleşen göçtür. 15 gün içinde Bulgaristan topraklarını terk etmek kaydıyla göçe izin verildiği için bu göçün diğer adı 15’likler göçüdür. Göç gerçekleşmeden önce, öğretmen, öğrenci, din adamları, esnaf ve ticaret erbabına Komünizm doktrinini aşılamak için kurslar açılmış ve kurslara katılım zorunluluğu getirilmiştir.
Bu karara direnenlerin birçoğu hapse atılmış veya meslekten ihraç edilmiştir. Bulgaristan, 10 Ağustos 1950’de Türkiye'nin Sofya Büyükelçiliğine ülkesindeki 205 bin Türk’ün kabul edilmesi için nota göndermiş, Türkiye ise 28 Ağustos tarihinde bu notaya cevap vermiştir. "iç düzeni gereği bir anda bu kadar mülteciyi kabul edemeyeceğini beyan etmiştir.’’ Fakat Bulgaristan yönetimi Eylül 1950’de zoraki şekilde Müslüman azınlığı Türkiye sınırına yığmıştır. Türkiye, sosyo-ekonomik ve politik şartlar gereği ilk gelen sığınmacıları kabul etmemiştir.
- Türkiye’nin gelen sığınmacıları kabul etmemesindeki en önemli etken Türk kökenli oldukları iddia edilerek gönderilen Roman azınlığın olmasıdır.
Bulgaristan, 22 Eylül’de ikinci defa Türkiye’ye nota vermiştir. Fakat Türkiye'nin sınırı kapatması üzerine Bulgaristan göç meselesini çözmek için masaya oturmayı teklif etmiş ve iki ülke arasında müzakereler başlamıştır. Türk Heyeti müzakere esnasında vizesiz veya sahte vizelerle insan gönderilmesi durumunda kabul etmeyeceğini beyan etmiş, Bulgar heyeti de bu teklifi kabul etmiş ve 2 Aralık 1950 tarihinde resmî yollarla göç başlamıştır.
Köylerde yaşayıp tarım ve hayvancılıkla uğraşanların 1950/51 göçünde Türkiye’ye gönderilmemesi dikkat çekmektedir.
Çünkü II. Dünya Savaşı'ndan sonra yeniden toparlanma uğraşı içinde olan Bulgaristan yönetimi, kalkınma için en çok çiftçiye ihtiyaç duymaktadır ve Bulgarlara göre ülkede yaşayan azınlıklar daha çok tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktadır. Dolayısıyla azınlığın köylü kesiminin gönderilmesi ülkede tarım ve hayvancılık sektörlerinde büyük bir boşluğa neden olacağı için azınlığın bu kesimine dokunulmamıştır. Türkiye sınırında yaşayanlar iç bölgelerde zorunlu iskâna tabi tutularak ülkede demografik değişim gerçekleştirilmiştir.
Türk azınlıkla birlikte Pomak ve Roman kökenli azınlığın bir kısmı da Türkiye’ye göç etmiştir. Hatta bu dönemde yüz binlerce Pomak’ın Türkiye’ye göç etmek için dilekçe verdiği, bu sayının Türk ve Roman azınlıkla birlikte dönemin şahitlerinden teyit edilmiştir. Fakat Bulgaristan’ın bütün alt yapı, sanayi, tarım ve hayvancılık işlerinde azınlık kesimi çalıştığından dolayı bir anda bu kadar yoğun göçün Bulgaristan ekonomisine zarar verileceği hesap edilerek Komünist yönetimce engellenmiştir. Nihayetinde Bulgaristan’da devlet eliyle Müslüman azınlığa karşı uygulanan politikalar, içinden çıkılmaz bir hale dönüşmüş, 1950-51 senesinde büyük çoğunluğu din adamları, öğretmen, ticaret ve meslek erbabından oluşan 150.000 kişinin göç etmesine neden olmuştur. Bu göçün özelliği azınlığın yetişmiş insan kaynağı kitlesinin göçe tabi tutulmasıdır.
1950/51 göçünden sonra "yakın akraba göçü anlaşması’’ çerçevesinde ikinci göç gerçekleşmiştir. Bu göçün özelliği, 1950/51’de Türkiye’ye göç eden muhacirlerin yakınlarını kapsamasıdır. Türkiye ile Bulgaristan’ın 1968’de yaptığı anlaşma kapsamında 1969-1978 yılları arasında 130 bin kişi Türkiye’ye göç etmiştir. Her iki göçün en önemli özelliği azınlık içinde dinî ve ulusal bilinci yüksek kesimin göç ettirilmesidir.
Bulgaristan bu iki göç sayesinde azınlık toplumuna liderlik yapabilme kapasitesine sahip olanları ülkeden uzaklaştırmış böylece kalan azınlığı daha rahat şekilde asimile edebileceğini düşünmüştür. Fakat asimilasyon beklediği doğrultuda olmamış ve 70’li yılların başından itibaren asimilasyon sürecini hızlandırma kararı almıştır. Asimilasyon sürecini tekrar Pomaklarla başlatmış ardından Romanlarla devam ettirmiş ve 80’li yılların başında Türk azınlığına yönelik asimilasyon sürecini başlatmıştır.
Türk azınlığına yönelik gerçekleştirilen asimilasyonun ilk aşaması tepkileri ölçmek maksadıyla teorik bilgi yayma şeklinde olmuştur. Yani Türk azınlığın arasında ‘’aslında siz Bulgarsınız, Türklerin 500 yıllık hâkimiyeti döneminde zorla Müslüman ve Türk yapıldınız’’ gibi sözler halk arasında yayılarak tepkiler ölçülmüştür.
1984-1989 yılları arasında Müslüman Türk azınlığına yönelik kesintisiz olarak uygulanan baskı ve asimilasyon süreci artık dayanılmaz bir hale dönüşmüş ve Kuzey Bulgaristan Türkleri 20 Mayıs 1989 tarihinde protesto yürüyüşlerine başlamıştır. Kısa sürede azınlığın yaşadığı her bölgede benzer yürüyüşler organize edilmiştir. Silahlı kuvvetler, protestoları bastırmak için tanklarla köyleri kuşatmış, yürüyüşler esnasında ateşli silahlar kullanmıştır. Olaylardan dolayı 60’tan fazla Türk yaşamını yitirmiştir. Bazı bölgelerde açlık grevleri başlatılmıştır.
Dünya basını, açlık grevleri, barışçıl protestolar, Naim Süleymanoğlu ve kaçak yollarla Türkiye’ye ulaşan bazı mültecilerin anlattıklarıyla azınlığın dramından haberdar olmuş, Bulgaristan bu durumdan dolayı birçok devletten tepki almıştır. Tepkilerin neticesinde Bulgaristan yönetimi, 24 Mayıs 1989 tarihinden itibaren insanları gruplar halinde Türkiye sınırına yığmış, 2 Haziran 1989 tarihinde de "Türkiye’den ülkesindeki azınlığı kabul etmesi için, sınır kapılarını açmasını istemiş’’ dönemin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Turgut Özal Jivkov’a ‘’Bizim kapılarımız herkese açıktır’’ cevabını vermiştir. Bulgaristan, başbakanın bu sözünün üstünden 24 saat geçmeden insanları zorla Türkiye sınırına yığmaya başlamıştır. Bunun üzerine Türkiye soydaşlarına sınır kapılarını açmıştır.
20 Ağustos 1989 tarihli bakanlar kurulu toplantısında alınan kararla 22 Ağustos tarihinden itibaren vize uygulaması başlatılmıştır. Uygulamaya yönelik yapılan tepkiler üzerine dönemin dış işleri bakanı Mesut Yılmaz konuya istinaden bilgi vermiştir. Yılmaz, uluslararası kamuoyundan beklenen desteğin gelmemesi ve Bulgaristan’ın açık kapı politikasını istismar etmesinden dolayı hükümetin bu kararı aldığını söylemiştir. Ayrıca bu duruma ek olarak ülkeye giriş yapan soydaşların barınma ve iş gibi temel ihtiyaçlarının karşılanamaması da bu kararın alınmasında etkili olmuştur. Toplamda 308 binkişi Türkiye’ye göç etmiş, ekonomik ve uyum sorunlarından dolayı yaklaşık 130 Bin kişi farklı tarihlerde Bulgaristan’a geri dönmüştür.
Göçmenlere yapılan yardımlar ve geçici iskan
Türkiye, Bulgaristan’dan her dönemde göç eden soydaş ve dindaşlarına kucak açıp sahip çıkmıştır. Bilhassa 1989 yılında göç edenlere ayrı bir önem verilmiştir. Göçmenler için öncelikle geçici barınma faaliyetini yapmıştır. Sınır illerinde çadır kentler kurulmuş, yakın akrabaları olanlar akrabalarının yanına gönderilmiş, eğitim döneminin sona ermesiyle öğrenci yurtları, ilk, orta ve lise eğitimi verilen okullar göçmenlerin barındırılması için kullanılmıştır.
Evlere yerleşenlere kira yardımı yapılmıştır. Barınma ile ilgili sorunun çözümünden sonra gıda, giysi, eğitim ve nakdi yardım olmak üzere çok yönlü yardım faaliyetleri yapılmıştır. Ülke çapında yardım kampanyaları yapılmış, bağışlar Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’nın hesabında toplanmıştır. Yurt dışında yaşayan gurbetçi vatandaşlar da bu drama kayıtsız kalmamış 28 Haziran 1989 tarihinde "Gurbetçilerden Soydaşlara Yardım Kampanyası’’nı başlatmış, kampanya kapsamında toplanan yardımlar göçmenlerin ihtiyaçlarının karşılanması için yetkililere teslim edilmiştir.
Vatandaşlığa alınma işlemleri tamamlandıktan sonra soydaşlar için iş olanakları oluşturulmuş, kalifiye eleman olanların fabrikalarda çalışması sağlanmıştır. Devlet kurumlarında sadece Bulgaristan göçmenleri için memur kadroları açılmıştır. Ancak açılan kadrolar veya imkanlar yeterli olmamış özellikle sanayinin geliştiği batı illerinde ucuz iş gücü sorunu ortaya çıkmıştır. Nitekim İstanbul’da görüştüğümüz Belene kampı mağduru makine mühendisi Basri Tata 2 Haziran 1989’da Türkiye’ye giriş yaptığını, İstanbul Gaziosmanpaşa’da yakın akrabalarının yanında kaldığını ve bu süreçte mesleğine uygun iş bulamadığından dolayı kömür ocaklarında ve oto tamirhanelerinde çalıştığını ifade etmiştir. Basri Bey, kendisi gibi birçok donanımlı soydaşın bu dönemde hayatını idame ettirmek için benzer işlerde çalıştığını da eklemiştir.
- Türkiye dışında İngiltere, İslam Kalkınma Bankası, İngiltere merkezli Avrupa İslam Konseyi ve İslam Konferansı Örgütü (İslam İşbirliği Teşkilatı) kurumları da soydaşlara yardımda bulunmuşlardır.
Göç sonrası Bulgaristan-Türkiye ilişkileri, siyasî partiler ve azınlığın genel durumu
Bulgaristan-Türkiye ilişkilerinin son yüzyıldaki belirleyici unsuru azınlıklar olmuştur. 1984 yılında Türk azınlığına uygulanan asimilasyon politikası Bulgaristan’ın uluslararası arenada imajını zedelemiş, azınlıkla dinî ve millî bağlarından dolayı başta Türkiye olmak üzere birçok devletle ilişkileri bozulmuştur.
Bulgaristan, Sovyetlerin çöküşü ve akabinde biten soğuk savaştan etkilenen ilk ülkelerden olmuş, BKP içerinde reform yanlısı Peter Mladenov’un liderliğindeki bir grup Todor Jivkov’u istifa ettirmiş ve ülkede yeni bir döneme girilmiştir.
1990 yılında cumhurbaşkanlığı görevine seçilen Peter Mladenov’un Jivkov döneminde Müslüman azınlığa yönelik uygulanan politikaların hatalı, ülke ile ilgili kararların tek bir parti tarafından (BKP) alınmasının yanlış olduğu, kısa sürede hür seçimlerin yapılıp, ülke ile ilgili kararların parlamento tarafından alınması gerektiği yönündeki açıklamaları değişikliklerin ilk somut adımıdır.
Bu dönemde azınlığa uygulanan politikaların olumsuz etkileriyle mücadele etmek için bir komisyon kurulmuş, 15 Aralık 1989 tarihli parlamento oturumunda "Türk-Müslüman azınlığında dahil olduğu siyasî tutukluların affedilmesi’’, 29 Aralık 1989 tarihli oturumda da ‘’azınlığa asıl isimlerini geri alma, dillerini ve dinlerini seçme özgürlüğü’’ verilmesi kararı verilmiştir.
- Bu karar asimilasyon politikasının resmî olarak bitişi kabul edilmektedir. Kararın akabinde Türk Dışişleri yetkililerinin bu durumu "memnuniyet verici bir gelişme’’ olarak açıklamaları Bulgaristan-Türkiye ilişkilerinde yeni bir dönemin başlangıcı olarak değerlendirilmiştir.
4 Mart 1992 tarihine kadar ülkeye geri dönüş yapan göç mağdurlarına evlerini geri alabilme, geri dönüş mümkün değilse zararın devlet tarafından ödenmesi kararı alınmıştır. Jivkov, 18 Ocak 1990 tarihinde görevi kötüye kullanma etnik gruplar arasında ikilik çıkarma ve kamu kaynaklarını zimmetine geçirme suçundan dolayı ev hapsine alınmıştır. Bütün bu gelişmeler geri dönüşleri hızlandırmış, bu dönemde yaklaşık 100 bin göçmen geri dönmüştür.
3 Nisan 1990 tarihinde çok partili hayata geçiş ve serbest seçimlerin düzenlenmesiyle ilgili yasa tasarısının kabulünün ardından, Bulgaristan Türk Milli Kurtuluş Hareketi'nin lideri Ahmet Doğan ve arkadaşları 4 Ocak 1990 tarihinde Varna kentinde bir araya gelerek Bulgaristan’da Türklerin ve Müslümanların Hak ve Özgürlükleri Hareketi'ni kurmuştur. 26-27 Mart tarihlerinde Sofya’da yapılan kuruluş kongresinde parti tüzüğü ve hedefleri bütün etnik, dinsel ve kültürel toplulukların hak ve özgürlüklerini iç hukuk kurallarıyla uluslararası anlaşmalar kapsamında savunmak ve Bulgaristan’ın iç bütünlüğüne katkıda bulunmak olarak belirlenmiştir. Etnik ve dinî temeller üzerine dayalı siyasî parti kurma yasağı kuralı dikkate alınarak partinin adı ‘’Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH)’’ konulmuştur.
HÖH, ülkede yaşayan bütün Müslüman azınlıklar tarafından benimsenmiş ve 1990 yılında yapılan çok partili ilk seçimde %6,02 oy oranıyla mecliste 23 koltuk kazanarak üçüncü siyasî parti olmuştur. Bu zamana kadar azınlığın en büyük partisi olmuş, bazı dönemlerde oylarında düşüşler yaşansa da HÖH hiç meclis dışında kalmamıştır. 2001 ve 2005 seçimlerinde hükümetin küçük ortağı olmuştur.
Ahmet Doğan 2013 yılında yapılan parti genel başkanlığı kongresinde görevi yardımcısı Lütfi Mestan’a devretmiştir.
24 Kasım 2015’te Türkiye hava sahasını ihlal eden Rus uçağı hava kuvvetleri tarafından düşürülmüş, olayın akabinde dönemin HÖH başkanı Lütfi Mestan Bulgaristan Parlamentosunda "Yadsınamaz bir gerçek ki, son ayda Rusya Hava Kuvvetleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin hava sahasını birçok kez ihlâl etti. Bunun, Türkiye’nin birçok kez Ankara Büyükelçisi ve Askeri Ataşesinde Rusya Federasyonu’na resmî uyarılarına rağmen yapıldığına dair bilgi mevcut. Bu olgular NATO üyesi ülkelerin büyükelçilerinin olağanüstü görüşmesinde beyan edilen NATO’nun resmî pozisyonunda doğrulanarak, bir kez daha her ülkenin egemenliğini koruma hakkı tanınmıştır. Her hangi bir NATO üyesi ülkenin hava sahası ve egemenliğinin ihlâl edilmesi Atlantik Birliği’nin hava sahası ve egemenliğinin ihlâl edilmesi anlamına gelmektedir.” açıklamasını yaparak Türkiye’yi desteklemiştir.
Lütfi Mestan, bu açıklamasının ardından "Türkiye lehine, Bulgaristan aleyhine olan eylemi iddiasıyla’’ başkanlık görevinden alınıp partiden ihraç edilmiştir. 10 Nisan 2016’da Sorumluluk, Özgürlük ve Hoşgörü İçin Demokratlar (DOST) Partisini kurmuş, 2017 yılında yapılan seçimlere HÖH’ün kurucularından Kasım Dal’ın partisi Hürriyet ve Şeref Halk Partisi (HŞHP)’yle ‘’Dost Birliği’’ adıyla ittifak kurup seçime girmiştir. İttifak %4’lük seçim barajını geçemediği için meclise girememiştir.
Bulgaristan İçişleri Bakanı Bogomil Bonev 22 Ekim 1997’de meclis kürsüsünden, HÖH’ün onursal başkanı Ahmet Doğan ile önde gelen isimlerinden Osman Oktay, Kemal Eyüp, ve Osman Lütfü’nün 1974-1988 yılları arasında Bulgar Gizli Servisi hesabına ajanlık yaptıklarını belirtmiştir. Bogomil Bonev’in beyanından sonra 2006 yılında ajanlık dosyaları tamamen kamuoyuna açılmış ayrıca liste bu isimlerle de sınırlı kalmamış Lütfi Mestan’ın da gizli servis namına ajanlık yaptığı saptanmıştır. Ajanlık dosyası, asimilasyon sürecinde aktif görev almış şahısların cezalarının sonuçlandırılmaması, azınlıkların okul açma taleplerinin dile getirilmemesi ve vakıf mallarının iade edilmemesi partiye olan güvenin azalmasına neden olmakla birlikte HÖH, azınlık partileri içinde en güçlü ve halktan en fazla desteği almaya devam etmektedir.
Ayrıca Baş müftülük görevi döneminde adı birçok yolsuzluk olayına karışan Nedim Gencev de Demokratik Adalet Partisi (DAP-DPS) isimli partiyi kurmuş ancak Komünist rejim ve Baş müftülük görevi döneminde oluşan kötü imajından dolayı seçimlerde başarılı olamamıştır.
Basın, yayın, eğitim
1946’da çıkarılan kanunla azınlık okulları kapatılmış, bir süre sonra ana dil eğitimi de tamamen yasaklanmıştır. Komünist Rejimin yıkılışından sonra yeni dönemde azınlıkların okul açma ve ana dilde eğitim hakkı Bulgaristan gündemini meşgul eden öncül konulardan birisi olmuştur. 1990 yılında müfredata Türkçe derslerin eklenmesiyle ilgili kamuoyu oluşturulmuş ancak hükümet milliyetçi çevrelerin tepkisini çekmemek için eğitim konusunu ertelemiştir.
Eğitim Bakanlığı, 1990/1991 eğitim yılının II. döneminde Türk azınlığın yoğun olduğu bölgelerde bir sınıfta en az 10 öğrencinin olması şartıyla haftada 4 saat seçmeli Türkçe dil eğitimi verilmesini kararlaştırmıştır. Bakanlığın bu kararı milliyetçi çevrelerin tepkisini çekmiş, protesto gösterileri düzenlenmiş, milliyetçi öğretmenler dersleri boykot etmiştir. Gerginliğin tırmanmasından dolayı hükümet okullarda Türkçe dil eğitimi verilmesi kararı konusunda geri adım atmıştır. 1994-1997 yılları arasında ülkeyi yöneten Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) birçok yerde Türkçe dil eğitimi alınmasını engellemiştir.
Engellemeler bu dönemde sadece Türk azınlığa yönelik olmamış, Türkçe dil eğitimi almak isteyen Pomak öğrencilerin de eğitimleri engellenmeye çalışılmış, 1993-1994 yılı eğitim döneminde Roman azınlığa bazı bölgelerde seçmeli Roman tarihi ve dili eğitimi verilmesi kararı alınmış fakat aynı şekilde Romanların da eğitim alması engellenmiştir.
- Engellere rağmen demokratik dönemde Türkçe dil eğitimi almak isteyen öğrenci sayısı yüz binlere kadar ulaşmış ancak son dönemde sayıda düşüş olmuştur.
1990 yılında Baş müftülüğe bağlı olarak Nüvvab İmam-Hatip Lisesi açılmış, okul açıldığı dönemden itibaren ilgi odağı olmuş, kayıt talepleri karşılanamadığından dolayı 1991’de Rusçuk’ta ikinci şube, 1992 yılında da Kırcali’nin Mestanlı kasabasında üçüncü şubesi açılmıştır. Okulların öğretim dili Bulgarcadır lakin din dersleri Türkçe okutulmaktadır. Ayrıca müfredatta Türk Dili dersleri de vardır. Bulgaristan’da Türkçe dil eğitiminin verildiği tek okul İmam-Hatip liseleri olduğu için bütün azınlık grupları tarafından tercih edilmektedir.
İmam-Hatip liselerinin haricinde yüksek dinî eğitim veren Sofya İslam Enstitüsü de 1990 yılında açılmıştır. Bulgaristan’daki Müslüman azınlıkların din adamı ihtiyacını karşılamak için kurulmuştur ve eğitim süresi dört yıldır. Yüksek İslam Enstitüsü, YÖK tarafından tanınmaktadır. Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı ile Bulgaristan Dinler Müdürlüğü arasında 1998 yılında yapılan protokol kapsamında okulların maddi giderleri Türkiye Diyanet Vakfı tarafından karşılanmaktadır.
Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla okulun eğitim sistemini düzenlemek ve destek için, ilk yıllarda Türkiye’den eğitimci gönderilmiştir. Din görevlilerinin maaşları bu zamana kadar Türkiye Diyanet Vakfı ve Başmüftülü'ğün temin ettiği bağışlarla karşılanmıştır. Bulgaristan hükümeti, 31 Aralık 2018 tarihinden itibaren din görevlilerinin maaşlarını ödeme kararı almıştır. Yıllık 3,5 milyon euro bütçe Müslüman azınlığın dinî hizmetleri için ayrılmıştır. Araştırmacı-Yazar Basri Zlabid Çalışkan Bulgaristan hükümetinin bu kararı almasının nedeni "İslamofobi ve Türkiye korkusu’’ olduğunu belirtmektedir.
- Müslüman azınlık, demokratik dönemde aşamalı olarak basın-yayın alanlarındaki haklarını geri alınmıştır. Başmüftülüğün Bulgarca-Türkçe bastırdığı Müslümanlar gazetesi, HÖH’ün yayın organı Hak ve Özgürlük gazetesi azınlığın en önemli yayın organlarıdır.
Ayrıca eski Başmüftü Nedim Gencev Başmüftülüğe muhalefet etmek için Türkçe-Bulgarca İslam Kültürü isimli gazeteyi yayınlamıştır. Bu dönemde Türkçe kitapların basılmasına izin verilmiş, 2004 yılı itibariyle Sofya Şehir Kütüphanesinde ‘’Türkçe Kitap Bölümü’’ açılmıştır. Türk azınlığın yoğun yaşadığı yerlerde Bulgaristan Radyosu Bulgarcanın yanında belirli gün ve saatlerde Türkçe yayınlar yapmaktadır. Radyoda Roman azınlık için haftada bir saat Romanca yayın yapılmaktadır. Bulgar Ulusal Kanalında Türkçe haber bülteni de yayınlanmaktadır.
Sonuç
Balkan devletleri, 19. yüzyılda din, ulus ve iç dinamikler gözetilmeden kurulmuş, bu duruma 19. ve 20. yüzyılda yaşanan büyük savaşlar ve dünyada değişen dengeler de eklenince azınlık sorunu ortaya çıkmıştır.
Son yüzyılda büyük çapta azınlık sorununun yaşandığı ülkelerden birisi de Bulgaristan’dır. Bulgaristan, Osmanlı Devleti, Türkiye Cumhuriyeti ile yaptığı sözleşmelerde azınlıkların din, ibadet, dil ve eğitimi konusunda en temel haklarının sağlanacağı yönünde teminat vermiştir. Ayrıca imzaladığı ve taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde de bu yöndeki yükümlülükleri yerine getireceğine dair teminat vermiştir.
Ancak sözleşmelere sadık kalınmamış ve her fırsatta azınlıklara baskı uygulanmıştır. Çiftçi Partisi iktidarı ve soğuk savaş sonrası dönemin dışında Müslüman azınlık baskı, katliam, hapis, işkence ve din değiştirme gibi insan onuruna aykırı temel hak ihlallerine maruz kalmıştır. Bilhassa 1980 yılından sonra Türk azınlığına uygulanan asimilasyon politikasının dozu arttırılmış ve bu durum dayanılmaz bir hale dönüşmüştür. Baskılara direnenler hapis, sürgün ve ölümle cezalandırılmış özellikle kötü yaşam koşullarıyla gündeme gelen "Belene Kampı’’ muhalifleri asimile etmek için baskı aracı olarak kullanılmıştır.
Asimilasyon politikasında başarılı olamayan rejim, azınlıkları sürgün etme kararı almıştır. Türkiye, sürgün ve asimilasyon politikasına tepki göstermiş ve soydaşlarına sınır kapılarını açmıştır. Haziran-Ağustos 1989 tarihleri arasında 308 Bin kişi Türkiye’ye göç etmiş, göçün en önemli özelliği II. Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa’da yaşanmış en büyük kitlesel göç olmasıdır.
Bu göç hem Türkiye hem de Bulgaristan içinde bazı sorunlara yol açmıştır. Bilhassa Bulgaristan’da göçten dolayı tarımsal faaliyetler durma noktasına gelmiş, ekonomik anlamda büyük bir kayıp yaşanmıştır.
Son dönemlerde dünya genelinde yaşanan savaşlar ve doğal afetlerle artan göç hareketlerinden en çok etkilenen ülkelerden birisi olan Türkiye’de mültecilerle ilgili sorunlara her mecrada rastlanılmaktadır.
- Günümüzdeki göç sorunu kadar etkili olmasa da 89 göçü de dönemin en önemli sorunlarından birisi olmuştur. Ülkemizdeki mültecilerin yaşadığı sorunların benzerini bir dönem Bulgaristan Türkleri de yaşamıştır.
Türkiye’de ise bir anda bu denli büyük bir göçün yaşanması ekonomik anlamda bazı sorunlara neden olmuştur. Başlıca sorunlar; ucuz iş gücü olarak kullanılma, yüksek bedelli kiralar ve barınmadır.
Entegrasyon ve ekonomik sorunlar bir süre sonra Bulgaristan’a geri dönüşlerin başlamasına neden olmuştur. Sovyet Rusya’nın çöküşü ve soğuk savaşın bitmesiyle birlikte Bulgaristan’da yeni bir dönem başlamış, ilerleyen yıllarda bazı hakların kazanımı geri dönen insan sayısında artışa neden olmuştur. Türkiye’ye göç eden yaklaşık 130 bin kişi Bulgaristan’a çeşitli dönemlerde geri dönüş yapmıştır.
Bulgaristan, Komünist rejim döneminde uyguladığı politikalardan dolayı birçok ülkenin tepkisini almıştır. Müslüman azınlıkla dinî ve millî bağlarından dolayı en çok Türkiye bu duruma tepki göstermiş, gerilen ilişkiler kopma noktasına gelmiştir. Ancak soğuk savaş sonrasında oluşan yeni dönemde azınlıklara yönelik olumsuz politikaların bitmesi, siyasette parti düzeyinde temsil edilmeleri ve bazı hakların geri verilmesi ilişkilerin tekrar düzelmesini sağlamıştır. Türkiye, Bulgaristan’ın demokrasiye geçiş döneminde devlet ve sivil toplum kuruluşlarıyla azınlıklara yönelik uygulamaya konulan projelere destek vermiştir.
Bulgaristan’ın 2004 yılında NATO, 2007 yılında da Avrupa Birliğine üye olması ülkede yeni bir dönemin başlangıcı kabul edilmektedir. Ancak yolsuzluk ve organize suçlarla mücadelede kayda değer bir başarı olmaması ülkeyi sosyal ve ekonomik alanlarda müşkül duruma sürüklemektedir. Bu duruma Ortadoğu ülkelerindeki iç savaşlar nedeniyle artan göç hareketliliğinin eklenmesi ülkede İslamofobiayı artırmıştır.
2017 yılında yapılan seçimlerde ırkçı partiler "Birleşik Vatanseverler İttifakı’’ adı altında birleşerek %9,12 oy oranıyla meclise üçüncü grup olarak girmişlerdir. Irkçı partilerin bu başarısı azınlığa yönelik tehditleri arttırmıştır. Son olarak ülkedeki geçim kaynaklarının kısıtlı olması, yeni neslin kültür ve geleneklere yeterli derecede değer vermemesi Bulgaristan’da Müslüman azınlığın özellikle de Türk azınlığının gelecekteki varlığını tehdit etmektedir.