Bitmeyen kölelik
Köleliğe resmî olarak son verilmesi, bu müessesenin kaldırılması manasına gelmiyordu. Bu noktada belki de kullanılabilecek en uygun ifade klasik manadaki köleliğin başka bir formatla devam ediyor olmasıydı. Bunun da en bâriz misalini Körfez’deki Arap ülkeleri ama özellikle de Suudi Arabistan oluşturuyordu.
ECDPM (European Centre for Development Policy Management) isimli Hollanda merkezli bir düşünce kuruluşu tarafından hazırlanan 2021 tarihli rapor köleliğin çoğu misalde de görüldüğü üzere evrildiği, göçmen işçiliğiyle alakalı önemli materyaller sunuyordu.
- Buna göre Körfez ülkelerindeki Afrikalı göçmen işçilerin çoğu Etiyopya, Eritre, Uganda, Kenya, Nijerya, Gana'dan geliyor ve bunlar çoğunlukla Suudi Arabistan, BAE ve Kuveyt'te istihdam ediliyorlardı. Bu ülkelere kıyasla Umman, Bahreyn ve Katar'da daha az Afrikalı göçmen işçi söz konusuydu.
Bu durumun azımsanmayacak kadar köklü bir tarihi de söz konusuydu. Mesela Etiyopya, Ortadoğu ve Körfez ülkelerine vatandaşlarını göndermeye 1980'li yıllarda başlamıştı. Durmadan devam eden talep sadece 2008 ile 2013 yılları arasında yaklaşık 460 bin Etiyopyalının Ortadoğu ve Körfez ülkelerine, özellikle de Suudi Arabistan, Kuveyt, BAE ve Lübnan'a göç etmesine sebep olmuştu. Bu göçmenlerin %86'sını kadınların oluşturması bunların genellikle ev içi hizmetlerde istihdam edilmesiyle izah edilebilirdi.
Bunlar resmî yollarla gelenlerdi. Bir de kaçak olarak gelenler söz konusuydu. Körfez Ülkelerine kaçak olarak göç eden işçilerin sayısı hakkında herhangi bir rakam bulunmamakla birlikte, 2017 ile 2020 arasında Suudi Arabistan’ın yaklaşık 360 bin kaçak göçmeni Etiyopya'ya iade etmesi bu kanaldan da ciddi bir yoğunluğun varlığına işaret ediyordu. Ülke örnekleri ve rakamların çoğaltılabileceği göçmen işçi meselesinde asıl önemli noktayı da çoğunluğunu Afrikalıların oluşturduğu bu göçmen işçilere nasıl muamelede bulunulduğu oluşturuyordu.
Bu meseleyle alakalı misaller, Suudi Arabistan özelinde gidersek, karanlık bir hakikate işaret ediyordu ki ülkede sözde 1962 yılında resmî olarak kaldırılan kölelik canlı bir şekilde gayriresmî olarak hâlâ devam ediyordu. Emek istismarı, verilen düşük ücretler, alıkoymalar ve uygulanan şiddet bunu çok bâriz bir şekilde kölelik sınıfı içerisine sokuyordu.
Şiddet öyle bir noktaya varıyordu ki bu kimi zaman neticede göçmen işçilerin hayatlarına mâl oluyordu. Bu durum kimi krizlere de sebep oluyordu. Mesela Kenyalı göçmen işçilerin yaşadıkları ölüm vakaları Kenya devletinin devreye girmesine sebep olmuştu. Kenya Dışişleri Bakanlığı 2021 yılında, yeterli koruma tedbirleri alınana kadar ev işçilerinin Suudi Arabistan'a gönderilmesinin geçici olarak yasaklanması önerisinde bulunmuştu. Zira 2021 Ocak ayından, bu açıklamanın yapıldığı ay olan aynı yılın Eylül ayına kadar 41 Kenyalı hayatını kaybetmişti. Bu rakam 2020 yılında ise 48 olmuştu. Yaşanan alıkoyma vakaları ise binlerle ifade ediliyordu. Bu rakamlar tabi sadece Kenyalı göçmen işçiler için söz konusuydu. Diğer Afrika ve Güney Asya ülkelerinden gelen işçiler de benzer problemlerle karşı karşıyaydılar.
- Özel sektör iş gücünün %80’lik bir kısmını göçmen işçilerin meydana getirdiği Suudi Arabistan’da, hizmetlilerin rakamı sadece 2021 yılında 1 milyon 400 bin olarak tespit edilmişti. Suudi Arabistan’da yabancı bir işçinin çalışabilmesi için belli bir ücret karşılığında kendisine kefalet verecek bir Suudi Arabistan vatandaşı bulması esasına dayanan kefalet sistemi ise yapılan kötü uygulamalarla köleliği aratmıyordu.
Bu sistemle alakalı yapılan 2021 yılındaki düzenleme aslında 1962 yılında köleliğin kaldırılmasından çok da farklı değildi. Zira Suud’da bu alışkanlık herhangi bir düzenlemeyle değiştirilemeyecek kadar köklüydü. Uluslararası çapta zaman zaman dikkat çeken bu mesele, üzerine çok sayıda rapor ve çalışmanın yapıldığı bir başlık olmuştu. Göçmen işçilere yapılan uygunsuz muameleler medyanın da gözünden kaçmamış, çok sayıda örnekle bu konu işlenmişti. Basına yansıyanlarla bu mesele tam manasıyla bir insanlık kriziydi.
Bir Suudi ailenin evinde hizmetli olarak çalışan bir Kenyalı Suudi Arabistan hatıralarını “en kötüsü de hasta, çok kaba ve ırkçı olan büyükanneydi. Siyah olduğum için kirli olduğumu düşünüyor ve bardaklarından su içmeme izin vermiyordu, halbuki onları ben yıkıyordum! Çok aşağılayıcıydı, ben bir insanım” cümleleriyle ifade ediyordu.
Yapılanlar sadece sözde kalmıyordu. Kimi çalışanların vücutlarındaki darp izleri, yanık izleriyle de birleşebiliyordu. 2019’dan 2021 yılına kadar Suudi Arabistan’da bulunan 30 yaşındaki bir Kenyalı kadın ise işvereninin kendisine “seni Kenya'da satın aldım ve artık benim evimde olduğuna göre, ne istersem yapacaksın” dediğini ifade etmiş ve şöyle devam etmişti: “evin erkeğinin beni kaç kez dövdüğünü sayamadım bile, bir aile içi şiddet kurbanı gibi, sonrasında ne olacağını bilmeden kalmaya devam ettim, beni öldürebileceğinden korktum”. Suudi ailenin çocukları tarafından kötü muameleye maruz kalan bir başka göçmen işçi ise ailenin reisi tarafından “çocuklarım size istediklerini yapabilirler, Suud polisi onlara karşı herhangi bir işlem yapmayacaktır, Suudi hükümeti sizi tanımıyor Afrikalılar, tıpkı Kenya'nın sizi insan olarak görmemesi gibi” sözlerine muhatap olmuştu.
Bu meseleyle alakalı bitmeyecek kadar çok hikaye vardı. 2019 yılında Suudi Arabistan’a ev hizmetinde çalışmak üzere gelen bir Afrikalı kadın uğradığı kötü muamele ile yoğun çalıştırılması sebebiyle kurtuluşu kaçmakta bulmuş, ama güvenlik güçleri tarafından ele geçirilmişti. İşvereni tarafından firar etme suçuyla itham edilen bu Afrikalı kadının pasaportuna da el konulmuştu.
- Kızının ahvâli konusunda endişe içerisinde olan babası ise çaresizliğini “Kızıma olanlar için çok üzülüyorum; bir daha gitmesine asla izin vermezdim. Suudiler bize hayvan gibi davranıyorlar; bu, bizi pranga ve zincirlere bağlandıkları dönemde yaşananlara benziyor. Zincirlerimizi çıkarmış olabilirler ama şimdi de pasaportlarımıza el koyuyorlar” sözleriyle ifade ediyordu.
Böylesi istismarların mağdurları şüphesiz sadece kadınlar olmuyordu. Erkek göçmen işçiler de gayriinsânî muameleyle karşılaşıyorlardı. Bunlardan biri yaşadıklarını şöyle ifade ediyordu:
Suudi ailelerin çocukları bana zenci derlerdi. Ebeveynleri ve ağabeyleri onlara zenci erkeklerin şiddet yanlısı, yoksul ve cahil olduğunu öğretirdi. Geri dönenler arasında bazen bunları konuşuyoruz ve Körfez'e gidenleri insan muamelesi görmeyi beklememeleri konusunda uyarıyoruz. Suudi vatandaşları bize sahip olduklarını düşünüyorlar, bu yüzden elbette Suud’da çalışırken kendimizi modern köleler gibi hissediyorduk, böyle hissetmemizi istiyorlar. Asla değişmeyecekler. Sonsuza kadar sömürgeci olacaklar.