“Baba, hastalarımı bırakıp nasıl gidebilirim?”
Suriye’de yaklaşık 8 yıldır süren iç savaş sonucu çok sayıda insan yaralandı veya hayatını kaybetti. Savaşın aralıksız devam ettiği bu süreçte acil yardımla ilgili tüm meslek gruplarına büyük görevler düştü. Şüphesiz savaş şartlarında en çok ihtiyaç duyulan meslek grubuna mensup olan kişiler sağlık çalışanları. Elverişsiz savaş koşullarında kendi imkânlarıyla ellerinden geleni yapan, fedakârca çalışan ismini duymadığımız
çok sayıda gönüllü var. Bu gönüllü sağlık çalışanlarından birisi de, hâlen Suriye’de, doktorluk yapan, hastalarının tedavilerini titizlikle takip eden, ve sınır ötesinde ameliyatlar yapan Genel Cerrahi ve Damar Cerrahisi Uzmanı Dr. İ. T.
Kendisiyle özel hayatına ve meslek hayatına ilişkin özellikle Suriye'deki sıcak çatışmalar başladıktan sonra yaşadıklarına dair bazı hususlar hakkında bir röportaj gerçekleştirdik.
***
Röportaj: Esad Eseoğlu, Çağrı Öner
Tercüme: Abdullah Tahiroğlu, Emine Avcı
Fotoğraf: Esad Eseoğlu ve Doktorun arşivi
***
Kısaca hayatınızdan bahsedebilir misiniz? Özellikle eğitim hayatınızdan ve Suriye’de neler yaptığınızdan?
Ben 1973 yılında Humus’ta doğdum, büyüdüm. Orada ortaokul ve liseyi okudum, elhamdülillah. Tıp fakültesi eğitimimi 2000’li yıllarda Mısır'ın başkenti Kahire’de tamamladım. Ondan sonra doktorluğa Şam’da devam ettim. Daha sonra da genel cerrahi ihtisasımı bitirdim ve ardından evlendim. Evlendikten sonra damar cerrahi eğitimimi de tamamladım. 4 tane çocuğum var: 3 kız (9.sınıf, 7.sınıf, 4.sınıf) ve 1 erkek (anasınıfı).
Neden doktor olmayı seçtiniz?
Doktor olmamın sebebi bu mesleği sevmemdi. Ben küçükken annem ve babam (ortak olarak) bu düşünceyle beni büyüttüler ve ailecek bana destek oldular. Keşfettikçe ben de sevdim. Çok şükür. Allah zaten yolumuzu çizmiş ve istikamet üzerine gidiyoruz. Bu iş Rabbimin izniyle oldu. İnsan isteyince Allah ona yardım eder, yalnız bırakmaz; yeter ki insan Allah’a tevekkül etsin. İnsanlara yardım etmem ile alâkalı Allah tarafından bana bir his geldi. İnsanlara yardım etmek beni çok mutlu eden bir durum.
Suriye’deki olaylar başladığında neredeydiniz?
İnsanlarla beraberdim, onlarla beraber çıktım, gördüm. Bu durumlar ortaya çıktığı zaman, (çatışmalar yaşanmaya başlandığında) gizlice insanları tedavi etmek için Mısır’a gidiyordum. Suriye'deki taraflar silahlandığı zaman kim mazlumsa onların yanında oldum. Şimdi kimin mazlum olduğu noktasında tereddütlerim var tabi, ama önceden onlarlaydım.
Yani anladığımız kadarıyla Humus’taydınız?
Hep Humus’taydım. 4 senedir Humus’ta savaş var.
İlk olaylar Der’a’da başladı. Hemen bir hafta sonra da Humus’ ta başladı. Humus’ta çatışmaların ilk başladığı yer okuduğum yer olan Suriye’deki Rıstım bölgesiydi. Ayrıca benim bulunduğum Rıstım bölgesi de ilk özgürleştirilen bölgelerden bir tanesi.
Humus'ta tıbbî ihtiyacı fazla olan insan var mıydı o sıralar?
İlk 1,5-2 sene içinde tıbbî malzeme çok azdı ve çok fazla ihtiyaç oluyordu. Bütün doktorlar korkuyordu. Kimse cesaret edemiyordu. Doktor olarak bir tek ben vardım. Rıstım ile Humus arasındaki mesafe Hatay’da bulunan Reyhanlı ile Antakya arasındaki mesafe (25 km) kadar var. 1,5 yıl boyunca gizli bir şekilde insanları tedavi ettim. Çocuk, kadın doğum, kalp doktoru, dahiliye… Özellikle yoğun saldırı olduğunda cerrah olarak görev yapıyordum. Ama saydığım diğer bölümlere de bakıyordum, duruma göre bütün işleri yapıyordum.
Gönüllü olarak bir tek ben vardım. 1,5 yıl eşimden ayrı bir şekilde bu görevi sürdürdüm. Eşim Dımaşk’taydı. (Dımaşk, Şam olarak kullanılıyor Arapça’da.) Hastane içinde yatıp kalkıyordum. Artık öyle bir duruma gelmişti ki hastane içinde ben yatarken hastalar beni bu halde görüyor ve hasta olmalarına rağmen “Doktoru kaldırmayın. Uyandığı zaman biz geliriz.” diyorlardı. Hasta olmalarına rağmen bana kıyamıyorlardı.
Rejim saldırı düzenlediğinde hastane v.s kurum ayırt ediyor muydu?
Hayır. Ben hastanenin içindeyken hastane 7 defa vuruldu. Hatta hastane içerisindeyken bombardımanlardan dolayı üstümüze taş ve toprak düşüyordu.
O hastane duruyor mu peki şu an?
O bölge şu an rejimin elinde.
Hastane 7 defa vurulduktan sonra etrafınızdakiler "Doktor artık gitmelisin!" dediklerinde onlara ne diyordunuz, sizi orada tutan şey neydi?
Evet, herkes beni defalarca çağırdı. Hatta babam hastaneye geldi. Babam elimden tutup beni çekiştirdi: “Yeter oğlum, hadi gel, çıkalım, gidelim.” ben ise
o esnada ameliyat yapıyordum. Görevliler babamın beni özellikle çağırdığını söyleyince, ben ameliyathaneden aceleyle çıktım. Üzerimde bulunan ameliyat kıyafetleriyle babamın yanına gittim. Beni almaya gelmişti.
Babama: “Baba ne yapıyorsun, kendini benim yerime koy. Ameliyata muhtaç olan insanlar var.” dedim. Ona: “Sen olsan ne yapardın?” dedim. Babam önce rica etti, sonra ‘hakkımı helal etmeyeceğim’ ciddiyetinde şeyler söyledi, öfkelendi. Ama sonra beni bekleyen hastaların durumlarını görünce "Sen kal, Allah senden razı olsun, işine devam et.” dedi. Babamla aramızda böyle bir olay yaşandı.
Savaş süreciyle beraber yaşadıklarınızın etkisiyle doktorluğa bakış açınız değişti mi?
“Allah’a hamdolsun!” diyorum, Doktorluk yaptığım sürede neden bu hayatta var olduğumu anladım. İnsanlara nasihat ettim. İnsanların ne düşündüğü benim için mühim değildi, kendi görüşlerim benim için daha önemliydi. Ben insanları değiştirmeye çabaladım, olmadı ama hemen olacak işler değil bunlar zamanla, yavaş yavaş olur. En önemli şey fikir özgürlüğü, kendi özgürlüğünüz. İnsanları bir anda değiştiremeyiz. Süratle değiştirilmeye kalkınca insanlar size düşmanlık besler. Bazı şeyleri oluruna bırakmamız lazım.
Peki, insani yardım deyince aklınıza ne geliyor?
Her zaman ve her yerde iyilik yapmak geliyor aklıma. İyi niyetle başlayan bir yardım hareketi tamamıyla maddiyata dönüştüğü zaman insanoğlu insanlıktan çıkıyor ancak maddiyat olmadan da bir şey yapılamıyor.
[ Bu yüzden insani yardım faaliyetlerinde hedeften sapmadan maddi imkanları doğru değerlendirmek gerekiyor.]
Fikir kalpten sağlam olacak. İşte bu yüzden insanın aradaki bu dengeyi iyi sağlaması gerekiyor.
Klinik doktorluk ile savaş doktorluğu arasındaki fark ne? Meselâ savaş sırasındaki kararlarda acele etmeniz gerekiyor ve başkasına danışma şansınız olmuyor.
İlk dönemlerde kimse yoktu. Olaylardan 1,5 sene sonra çocuk, kalp, kadın doğum doktorları geldi ama onlar gelmeden önce kararları yalnız verdim, ne yapabilirdim ki? Riskli olsa dahi bir şeylerin kararını vermek zorundasınız. Cerrah dediğiniz kişinin, kalbinin güçlü olması gerekiyor. Kendisi karar verebilmeli. Cerrahın karar vermesi için tereddütte kalmaması gerekiyor, işte bu yüzden kalbinin güçlü olması gerekiyor. Kendisi karar alacak ve tereddüt etmeyecek. Cerrah kişinin bu işi yapması normal, diğer branşlar için ise bir şey diyemiyorum.
Toplamda tahmini kaç kişiyi tedavi ettiniz?
Yaklaşık 5 bin kişiyi ameliyat etmişimdir ama sayısız kişiyi tedavi ettim, ilaç verdim. 1,5 yıl içinde hatırladığım: yatıp kalkıp hastaları tedavi ediyordum. Ben yatıyorum kaldırıyorlar ve “Ameliyat var.” diyorlar, ameliyat yapıyorum… Siz artık düşünün 1, 5 sene boyunca ne kadar ameliyat yaptığımı.
Doktorluğu sadece meslek olarak görmeyip insani yardım noktasına daha fazla ağırlık vererek ilerlemeye çalışan bizim gibi öğrencilere ne tavsiye edersiniz?
Önce kendinizi geliştireceksiniz. Aklınız, fikriniz özgür olacak. Sen güzel insan olduktan sonra güzel doktor da olursun. Öncelikle önemli olan iyi bir doktor olman değil, iyi bir insan olman. Sonra iyi bir doktor olursun. Tecrübe de inşallah sonra gelir. Önce kendinizi özel bir insan olarak iyi yetiştirmelisiniz. Nefislerinize özen göstermeli, iyi insan olmak için ihtimam göstermelisiniz. İşte o zaman doktor olduğunuzda mazlumları da Allah’ı da unutmazsınız biiznillah...