Antakya'daki 14 asırlık Habib-i Neccar Camii depreme yenik düştü

HABER MASASI
Abone Ol

Anadolu’nun bilinen ilk camilerinden olan Hatay’daki Habib-i Neccar Camii, Kahramanmaraş merkezli 7.7’lik depremde yıkıldı.

Kahramanmaraş merkezli 10 ili etkileyen 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremler, tarihî yapılara da büyük hasar verdi. Anadolu'nun ilk camilerinden biri olduğu bilinen Antakya'daki 14 asırlık Habib-i Neccar Camii de, depremde yıkıldı.

Hatay'ın en büyük ilçesi olan ve eski Antakya'da bulunan Kurtuluş Caddesi üzerindeki 14 asırlık Habib-i Neccar Camii, Kahramanmaraş merkezli yaşanan 2 büyük depremin ardından yıkıldı.

638 yılında Müslüman Araplar tarafından inşa edilen Habib-i Neccar Camii, birçok depremi atlatmış ve pek çok tadilat görmüştü.

Yapım tarihi 7'nci yüzyıla dayanan ve içerisinde caminin yanı sıra iki türbe, medrese ve 19'uncu yüzyılda inşa edilen bir şadırvan bulunan Habib-i Neccar, depremin ardından yakınında bulunan tarihî Yeni Hamam da yerle bir oldu.

Daha önceden yaşanan depremlerde de hasar gören Habib-i Neccar Camii ve minaresi birçok kez yenilenmişse de 6 Şubat depreminin ardından yapıdan geriye sadece moloz yığınları kaldı.

Habîb-i Neccâr

Habîb-i Neccâr'ın hikâyesi, kökeni Kur'ân-ı Kerîm'e dayanan bir kıssadan rivayet olunur.

Kur’ân-ı Kerîm’de, Hz. İsa'nın peygamberliği döneminde halkı putperest olan Antakya'ya elçileri Yahya (Yuhanna), Yunus (Pavlus) ve Şemunu's Safâ (Simun Petrus) tevhid dinini tebliğ için gitmekle vazifelendirildiği aktarılır.

Antakya'da yaşayan Habîb, neccârdır (dülger-marangoz) ve günlük kazancının yarısını ailesine ayırıp diğer yarısını sadaka niyetine vermektedir. Cüzzam hastalığına yakalandığı için şehirden uzak bir yerde oturup ibadetle meşgul olan Habîb, elçilere ilk inananlardan biri olmuştur. Havarilerin yardımıyla şifa bulup iman eden Habîb'in, halkı da iman etmeye çağırmasıyla taşlanarak, linç edilerek öldürüldüğü, kesilmiş başını eline alıp yürüdüğü rivayet edilir.

  • Antakya’da Habîbünneccâr (Silpius) Dağı'nın eteklerinde, aslı bir Roma tapınağı iken Bizans döneminde kiliseye, İslâmî dönemde de camiye çevrilen ve aynı adı taşıyan binanın altındaki üç mezardan birinin ona, diğer ikisinin de Yuhanna ve Pavlus'a ait olduğu ileri sürülmektedir.