3400 yıllık dava ve değişmeyen Ortadoğu
Kasım 2000’de bir hukuk profesörü ve aynı zamanda İhvân-ı Müslimîn üyelerinden Avukat Muhammed Nebil Hilmi’nin İsrail devletine yüklü miktarda bir açtığı bir dava ve İsrail’de yayınlanan Jerusalem Post gazetesinde Mişe Kohn’ın yazdığı cevap, gerek Mısırlıların gerekse İsrailoğullarının dünya tarihindeki önemi hakkında bize epey ipucu veriyor.
Mısır’ın yarı resmî yayın organı el-Ehram gazetesinin Kasım 2000’de Londra’da basılan İngilizce nüshası oldukça ilginç bir suç duyurusu davası yayınladı. Yayınlanan haber ilginç olduğu kadar Mısır ve İsrail ilişkilerini de oldukça yakından ilgilendiriyor, her okur haberi oldukça şaşırtıcı bularak diğer insanlara göstermeye çalışıyordu.
Bu habere göre, bir hukuk profesörü ve aynı zamanda İhvân-ı Müslimîn üyelerinden Avukat Muhammed Nebil Hilmi İsrail devletine yüklü miktarda bir dava açmıştı.
Davanın içeriği ise şöyleydi:
- Nebil Hilmi, bundan tam otuz dört asır önce Hz. Musa ile birlikte Mısır'dan kaçan Yahudilerin, Mısırlılara ait kıymetli altın ve gümüş eşyaları da beraber götürdüklerini iddia ederek ülkesi adına yüklü miktarda bir tazminat talep ediyordu.
Prof. Hilmi bu iddiasına delil olarak Tevrat’ı göstermekte ve Tevrat’ın İsrailoğullarının hırsızlıklarını gösteren sayısız deliller içermekte olduğunu dile getirmekteydi.
Mısırlılardan çalınan eşyaların hiçbirinin ülkesine geri getirilmediğini dile getiren Hilmi’ye göre, yıllık %5 faizi de eklendiğinde Yahudilerin bugünkü Mısırlılara yaklaşık 9 milyon ton altın borcu vardı ve bu tarihi bir gerçekti. Nebil Hilmi’ye göre Mısırlıların hakkı boşa gitmemeliydi.
Mısırlı avukatın bu ilginç teşebbüsüne elbette tahmin edebileceğiniz gibi Yahudilerde tepki göstermekte gecikmediler. Sadece bir hafta sonra,
Tevrat’ın çıkış bölümündeki anlatıma dayanarak İsrailoğullarının Mısır’da kaldıkları 430 yıl boyunca Mısırlılara kölelik yaptığını ve 600.000 erkeğin 430 yıl boyunca onlar için ücretsiz çalışmak zorunda kaldıklarını dile getirdi.
Bu durum göz önünde tutularak İsrailoğullarına ödenmeyen alacakların, Hilmi’nin çıkarttığı borçla karşılaştırılması gerektiğini belirtmekte, ayrıca bu birikmiş emeğin karşılığına yıllık %5 faiz eklenmesini istemeyi de ihmal etmedi. Kohn’a göre gündeliği bir dinardan hesaplandığında Mısırlıların sadece yüzyıl için verecekleri para iflaslarına yetiyordu. Kohn ayrıca iddialarına Tevrat dışında Kur'ân-ı Kerîm ayetlerinden de deliller göstererek iddialarını destekliyordu.
Bu ilginç davanın hangi iddialarla desteklendiği ve nasıl sonuçlandığı elbette ki merak konusu ancak yaşanan bu gelişme gerek Mısırlıların gerekse İsrailoğullarının dünya tarihindeki önemi hakkında bize epey ipucu veriyordu.
Özellikle tarihin her döneminde dinî, siyasî, ekonomik ve sosyal nedenlerin yanı sıra, bölgedeki ve bölge dışındaki bir kısım devletlerin ve devlet dışı aktörlerin de etkileri ile çeşitli çatışmalara sahne olmuş, çok sayıda siyasî aktörün rol aldığı, karmaşık bir coğrafya olan Ortadoğu’nun; her zamanki gibi hareketli yapısının aradan yüzyıllar geçse de değişmeyeceği, bölge üzerinde yoğun bir şekilde hakimiyet mücadelesinin her zaman yaşanacağı, bir damla kanın bir damla petrole tercih edildiği bu topraklarda savaşın ve ihanetin, adaletin ve zulmün, hilal ve haçın bitmek bilmeyen kavgasının yine ve yeniden uğrak yeri olacağı gerçeği Ortadoğu coğrafyasının önemini bir kez daha hatırlatmaya yetiyordu.
"Batı cephesinde yeni bir şey yok" diyordu Erich Maria Remarque. Doğu cephesinde de öyle…