Kışın nostaljik lezzeti: BOZA
Kışın nostaljik lezzeti: BOZA
Soğuk kış günlerinde, karlı kış gecelerinde sokaklardan duyulan bir ses sizleri de çocukluğunuza götürüyor mu? 'Bozaaaa!' Kış gecelerinin nostaljik lezzeti bozaya dair şüphesiz ki hepimizin en keyifli anısı; pencere kenarından lapa lapa yağan karı izlerken, sokağımızdan bağırarak geçen bozacılardır. Peki ya geçmişten günümüze popülerliğini yitirmemiş, her kış aklımıza düşen geleneksel içeceklerimizden bozayı daha yakından tanımaya ne dersiniz?
Leblebisiz ve tarçınsız düşünülemeyen, havalar buz kesmeden tüketildiğinde her daim biraz eksik kalan, geçmişe yolculuğun en leziz yolu olan boza neyden yapılır? Boza ilk olarak nerede tüketilmiştir? Sorularının cevaplarını da bulabileceğiniz bu yazımızla beraber nostaljik bir lezzet yolculuğuna hazır mısınız?
Bozanın tarihi
Türk mutfağının en geleneksel içecekleri arasında gösterilen boza, Türklerin yoğunlukta yaşadığı; tarih boyunca Osmanlı İmparatorluğu'nun hüküm sürdüğü Anadolu, Balkan coğrafyası, Kırım, Kafkasya, Arap Yarımadası vb. yerlerde 11.yüzyıldan beri tüketilen bir kış içeceği.
Öyle ki ünlü İranlı şair Mevlânâ Ebû İshak Hallâcı Şirâzî’ninKenzü’l-İştihâ (İştah Hazinesi) adlı şiirinde dahi rastlanan boza, 15.yy'da Ahmed Cavid tarafından kaleme alınan, Kenzü'l- İştihâ adlı eserde geçen tabirler üzerine yazılmış bir sözlük olarak düşünebileceğimiz; İran ve Türk mutfağı arasındaki bağlantıyı ele alan Tercüme-i Kenzü’l-İştiha bozayı; pirinç unu ve darı ile yapılan, mayalanma süreci sonunda ortaya çıkan bir içecek olarak tanımlamıştır.
Tarih sahnesinde her daim kendine yer bulmuş, ünü yüzyıllar aşmış boza; kendine Selçuklular zamanında da yer bulmuştu. Lakin küçük bir fark ile: Bu dönemde darı veya arpadan yapılan bozaya Selçuklular 'bekni' adını vermiş ve kış boyu tüketmek adına bozayı toprak testilerde muhafaza etmişlerdi.
Bir diğer Türk devleti Karahanlılara baktığımızda da, Türk edebiyatının en kült eserlerinden biri olarak kabul edilen Kaşgarlı Mahmut’un 1074 yılında kaleme aldığı Divan-ı Lugati’t Türk adlı eserinde verdiği bilgiler ışığında Karahanlılar’ın da darıdan boza yaptıkları ve bu içeceğe 'buhoun' adı verdikleri görülür.
Lakin boza tarihte en parlak günlerini Osmanlı zamanında yaşamış ve ünü sınırları aşmıştır. Öyle ki Osmanlı zamanında kurulan bozahaneler (boza içilen yer, bir çeşit kahvehane) halka da büyük bir geçim kapısı olmuştur. Bu bozahanelerde ise genellikle bozanın üstadı olarak kabul edilen Balkan göçmenleri çalışmıştır. Günümüzde hala ününden bir şey kaybetmemiş, her kış kapısında uzun kuyruklar oluşan Tarihi Vefa Bozacısı'nın kurucusu Hacı Sadık Bey'de 1870 yılında Prizren'den İstanbul'a göç etmiş bir Arnavut göçmenidir.
Hacı Sadık Bey, İstanbul’a ilk geldiği zamanlar seyyar satıcılık yaparak İstanbul'un farklı semtlerinde boza satmış, bozanın bugün Suriçi olarak adlandırdığımız bölgede çok sevildiğini ve çok sattığını görünce kardeşi Hacı İbrahim Bey ile birlikte Vefa'da bir dükkan alarak Tarihi Vefa Bozacısı'nın temelini atmıştır.
Boza, bugün hâlâ her kar yağdığında aklımıza ilk düşen, her kış geldiğinde anılarımızda yerini alan bir içecek olarak nesilden nesile aktarılan bir kültür mirası. Günümüzde sokak satıcısı bozacıların sayısı git gide azalsa da Tarihi Vefa Bozacısı ayakta durduğu sürece koca bir tarih ve eşsiz bir lezzet yüzyıllar boyu bizimle olmaya devam edecek!