Türkiye’de vurgunculuğun kısa tarihi: Stokçuluk
Türkiye’nin düştüğü ekonomik batak içinde karaborsacılık, stokçuluk ve hayali ihracat gibi vurgun sektörleri birçokları için kısa yoldan zengin olmanın en kolay yoluydu. Siyasilerin dahi dahil olduğu bu çarkta gümrüklerden kaçak mallar içeri sokuluyor ve bu mallar stok yapılarak zamanı geldiğinde piyasaya sürülüyordu. Güneş Motel Hükümeti olarak anılan hükümetin Gümrük ve Tekel Bakanı Tuncay Mataracı gibi belli başlı bazı siyasiler de gümrüklerdeki yolsuzluk iddialarıyla ilgili 12 Eylül sonrası yargılanacaktı. Türkiye'deki stokçuluğun kısa tarihi...
- ‘- Yetiş ağam, yetiş!
- + Ne oldu oğlum?
- - Felaket ağam milli felaket. Ispanakları denize döküyorlar. Hem de çiçek gibi ıspanakları
- + Ben de bir şey oldu sandım. Niye döküyorlar ıspanakları oğlum bilmiyor musun?
- - Yıkamak için herhalde ağam.
- + Sen bu kafayla gidersen askere, belki alırsın tezkere. Ulan oğlum ıspanak hale çok gelirse ne olur?
- - Bereket olur ağabey, fakir fukara bol bol yer.
- + Sen adam olmazsın uyanık. Ispanak bol olunca kıymeti düşer. Ulan biz burada eşekçi başımıyız ki millete kıymetsiz mal yedireceğiz. İstemez, bir şey deme. Görme işitme duyma. Hadi işinin başına.’
Bu replikler 1978’de köyden kente göçün yarattığı felaketi konu alan Taşı Toprağı Altın Şehir filminden.
Filmin ana karakteri Ökkeş Uyanık, traktör parası biriktirme rüyasıyla geldiği İstanbul’da birçok işe girer çıkar. Dürüst ve namuslu bir karakter olan Ökkeş, soyadının aksine oldukça saf bir adamdır. Hamallık yaptığı halde fazla gelen ıspanakların denize dökülmesine şaşıran bu adam, başlarındaki hal sorumlusuna olayı aktardığında ortaya bu diyolag çıkar. Saf ve dürüst olan Ökkeş Uyanık’ın İstanbul’da bir faciaya dönüşecek traktör alma rüyası, ona İstanbul’un kirli yüzünü gösterir ve tüm sevdiklerini kaybeder.
Stokçuluğun Türkiye’deki tarihsel gelişimi
Peki filmlere konu olacak şekilde ülke ekonomisini derinden yaralayan karaborsacılık ve stokçuluğun Türkiye’deki tarihsel gelişimi nasıldır? Son günlerde tekrar ortaya çıkan ve Cumhurbaşkanına kadar birçok yetkilinin hakkında açıklama yaptığı bu vurgun sektörü ilk olarak hangi yıllarda ortaya çıktı? İşte Türkiye’de stokçuluğun kısa tarihi…
İlk ortaya çıkışı: Savaş yılları
Aslında Türkiye’de stokçuluk ve karaborsacılık cumhuriyet kurulduğundan beri hep vardı. Ticaretin olduğu her yerde tek tük de olsa stokçulara rastlamak mümkün. Ancak her ekonomik krizde ortaya çıkarak vatandaşın kanını emen bu vurgun sektörüyle Türkiye’nin tam anlamıyla ilk tanıştığı dönem tek parti dönemindeki 1939-45 yıllarıydı…
İkinci Dünya Savaşıyla birlikte tüm dünyayı etkisi altına alan ekonomik buhran henüz 20 yaşına dahi gelmemiş Cumhuriyeti de kısa sürede vurdu. Türkiye, bir taraftan müttefiklerin, diğer taraftan mihver devletlerin ‘savaşa katıl’ baskılarına direnmeye çalışırken, kendince önlemler almaktan da geri durmuyordu. Almanların kısa sürede Bulgaristan sınırına gelmesi, Türkiye’nin de her an savaşa girmesi anlamını taşıyordu. Bu ortamda seferberlik ilan eden Türkiye, kısa sürede eli silah tutacak birçok genci orduya alarak savaş hazırlıklarına başladı.
Tarlalarda ve köylerde çalışacak genç yok
Türkiye’nin seferberlik ilanıyla birlikte bir çok genç silah altına girerken, ülke ekonomisinin saç ayaklarından biri olan tarım ciddi bir çöküş yaşadı. Tarlalarda ve köylerde çalışacak genç bulunamıyordu. Savaş altındaki Avrupa’da da savaş ve yoksulluk hüküm sürerken ithalat neredeyse durma noktasına gelirken, ülkede temel ihtiyaç ve gıda malzemelerinin temini her geçen gün zorlaşıyordu.
Kriz kimileri için 'Fırsat' demek
Türkiye düştüğü zor durumda ayakta kalmaya çalışırken kriz kimileri için de fırsat anlamına geliyordu. İkinci dünya savaşı yılları içinde ortaya çıkan stokçular kısa sürede ekonomiyi pençeleri altına alarak, yeni bir zengin zümre oluşmasını sağlayacaklardı. Stokçuluk, bir anda ülkedeki en kestirme zenginlik yolu olurken, temel ihtiyaç malzemelerini stoklayarak, piyasaya sürmeyen insanlar büyük kazançlar elde ediyordu.
Yüzde 300-500 oranında artış
Stokçuluk ve Karaborsayla birlikte ülke ekonomisinin geldiği durumu en net özetleyen durum temel ihtiyaç malzemelerindeki fahiş artışlardı. 1943 yılına gelindiğinde savaş başlangıcındaki ekmek fiyatları %284.7, et fiyatları %366.9, yumurta fiyatları %364 oranında artmıştı. Tüm gıda malzemelerinin %300-500 oranında arttığı dönemde temel ihtiyaç malzemelerindeki artışlar ise %1000’leri buluyordu. Halk bu ortamda savaşa girmemiş bir ülkenin vatandaşları olarak, savaş koşullarını en ağır biçimde yaşıyordu. Peki bu artışların sebebi sadece savaş mıydı?
Ürün stokçularda
Aslında Türkiye’nin durumu sanıldığı kadar kötü değildi ve piyasaya yetecek kadar mal ülkenin içinde bulunuyordu. Örneğin 1942'de ülkenin o yıl için ihtiyacı olan zeytinyağı miktarı 15 bin ton civarındaydı. Oysa Ticaret Vekâleti’nin raporlarına göre ülke içinde 40 bin ton zeytinyağı vardı. Fakat zeytinyağının çoğu stokçuların elinin altında bekletilirken, piyasaya bilerek sürülmüyordu. Bu durum ihtiyacından fazla zeytinyağı bulunan ülkede, o yıl zeytinyağı fiyatlarının cinsine göre 100 ile 160 kuruş arasında bir artışa sebep oluyordu.
Stokçuluğa karneli önlem
Zeytinyağı özelinde verilen bu örnek birçok mal için geçerliydi. Yaşanan ekonomik kriz halkı canından bezdirirken, stokçuluk yaptığı bilinen isimlere karşı biriken öfke adli olayların da patlamasına sebep oldu. Elbistan’da Nisan 1942’de çıkan isyan ise açlığı ve stokçuluğu hedef alırken, karaborsacılık ülkenin ana gündemi haline gelmişti. Bu ortamda yaşanacak sosyal patlamalardan korkan hükümet bir dizi önlemi peşi sıra almaya başladı. Bugün hala bahsi geçen önlemlerden biri belli başlı malzemelerin karneyle dağıtılarak stokçuluğa engel olunmasıydı. Karneyle ekmek dağıtımı ilk olarak 14 Ocak 1942’de İstanbul’da başlatılırken, daha sonra Türkiye’nin geneline yayıldı. Fakat karneyle ekmek dağıtımı sadece sıradan insanların yapabileceği stoku engel olma anlamına gelirken, büyük tüccarların çarkı aynen dönmeye devam ediyordu.
Hükümetin önlemleri sonucu değiştirmiyor
Hükümet yaşanan duruma engel olmak için yeni bir kanun çıkararak, mahkemeler kurulmasına karar verdi. Men'i İhtikâr Kanun Teklifi kısa süre sonra meclisten geçerken, kanun hükümleri satışa dâhil tüm eşyayı kapsıyordu. Buna göre, karaborsacılık sorununu kökünden halletmek üzere merkezleri İstanbul, İzmir, Adana ve Samsun olan Men'i İhtikâr Mahkemeleri kurulacak ve bu mahkemelerin üyeleri meclisten seçilecekti. Karaborsacılık suçu işlediği tespit edilen kişiler idama kadar çeşitli cezalara çarptırılacakken, kararların süratle alınması için mahkeme, “cürmümeşhut" yani suçüstü usulüne dayanılarak görülecekti.
60 bin firma tespit edildi
Men'i İhtikâr Kanunu’nun yayımlanmasının ardından bütün müesseseler ellerindeki stokları bildiren birer beyanname vermeye mecbur tutuldu. Bu beyannamede malın cinsi, kaynağı, hangi tarihte alındığı ve maliyet fiyatıyla sigorta primi miktarları da gösterilecekti. Yapılan incelemelere göre sadece İstanbul'da bu şekilde beyanname vermesi gereken 60.000 firma olduğu tespit edildi. Türkiye açlıkla sınanırken, birçok mal fahiş fiyatlardan satılmak için depolarda piyasaya sürülecek tarihi bekliyordu.
Savaş yıllarını aratacak yeni bir yokluk dönemi
Ancak hükümetin aldığı önlemler, mahkemelerde yapılan yargılamalar bir türlü sonuç vermemiş, temel ihtiyaç ve gıda malzemelerindeki fahiş artışlar devam etmişti. Türkiye, 1950’de demokrasiye tam anlamıyla geçiş ve batıdan gelen yardımlarla tekrar ayağa kalktı. Yıllarca hafızalardan silinmeyecek bir yokluğa sahne olan savaş yılları ise kimileri için bol bereketli günler demekti. Karaborsa ve stokçulukla büyük bir vurgun yaparak zenginleşen yeni bir sınıf İstanbul’un sayılı zenginlerini oluşturdu. Demokrat Parti iktidarının son yıllarında başlayan ekonomik sıkıntılar, darbeyle birlikte yaşanan istikrarsızlık sürecinde iyice hissedilir hale gelecekti. Türkiye 1960’ların sonuyla birlikte savaş yıllarını aratacak yeni bir yokluk dönemine girerken, karaborsa canavarı tekrar halkın kanını emmek için ortaya çıkacaktı…
Kuyruk Yılları: 70’ler
27 Mayıs’la birlikte ülkede ekonomi günden güne bozulurken, Türkiye IMF’yle yıllarca sürecek ilk borç ilişkisine de bu dönemde girmek zorunda kaldı. 1960’ların ilk yarısındaki problemler, 1965 yılındaki Adalet Partisi iktidarıyla bir nebze olsun çözüme kavuşturuldu. Adalet Partisi iktidarıyla birlikte Türkiye %5.9’luk büyüme oranına ulaşırken, artan sokak olayları ve anarşi 1971’de askerin tekrar yönetime ortak olmasıyla sonuçlandı.
1971 sonrası kurulan koalisyon hükümetleriyle bir türlü istikrar sağlanamazken, ülkedeki kriz günden güne derinleşti. Ekonomik kriz günlük hayatı darboğaza sokmuştu. Başbakan Demirel’in deyimiyle Türkiye 70 cent’e muhtaç durumdaydı. 1977 seçimleri öncesi kamera karşısına geçen Erbakan, durumu kısaca şöyle özetliyordu;
‘Bakkalda ampul yok, çamaşır tozu yok, tuz yok, yağ yok, gübre yok, traktör yok, yedek parça yok. Olanlar da ateş pahasına’
Zengin olmanın kolay yolu: Stokçuluk
Türkiye’nin düştüğü ekonomik batak içinde karaborsacılık, stokçuluk ve hayali ihracat gibi vurgun sektörleri birçokları için kısa yoldan zengin olmanın en kolay yoluydu. Siyasilerin dahi dahil olduğu bu çarkta gümrüklerden kaçak mallar içeri sokuluyor ve bu mallar stok yapılarak zamanı geldiğinde piyasaya sürülüyordu. Güneş Motel Hükümeti olarak anılan hükümetin Gümrük ve Tekel Bakanı Tuncay Mataracı gibi belli başlı bazı siyasiler de gümrüklerdeki yolsuzluk iddialarıyla ilgili 12 Eylül sonrası yargılanacaktı. Ayrıca gümrük bakanlığı döneminde yolsuzluklara karşı başlattığı mücadeleyle taraflı tarafsız herkesin taktirini kazanan Gün Sazak aynı dönemde suikasta kurban gidecekti.
1990’lar ekonomik kriziyle tekrar sahne aldılar
70’li yıllar tüp, gaz, şeker kuyruklarına sahne olurken, tıpkı II. Dünya Savaşı yıllarında olduğu gibi yine bir grup azınlık bu dönemdeki vurgun sektörleriyle köşeyi dönmekten geri durmadı. Banker Bilo, Taşı Toprağı Altın Şehir gibi Yeşilçam filmlerine konu olan stokçuluk ve karaborsa şark kurnazları için her zaman kullanışlı bir sektördü. 12 Eylül darbesiyle birlikte birçok karaborsacı tutuklanıp, yargılandı. ANAP’ın iktidar yıllarında ülkede beliren bolluk ve refah döneminde piyasadan kaybolan stokçular, 1990’lardaki ekonomik krizle tekrar ortaya çıktı.
- 1991’de yaşanan ekonomik sıkıntılarda birçok temel gıda birkaç ay içinde fahiş fiyatlara ulaşırken, 5 Nisan 1994 kriziyle iş iyice rayından çıktı. 28 Şubat, 17 Ağustos Depremi, 99 Krizi ve son olarak 2001 kriziyle ülke kısır bir döngüde çırpınırken halkın korkulu rüyası olan karaborsacılar tekrar ortaya çıkıyordu. Yine milletin ezici çoğunluğu bu sıkıntılarda kıvranırken, belli bir azınlık krizi fırsata çevirmeyi başarıyordu…
Günümüzde gündem: Yeniden stokçular
Bugün AK Parti iktidarının 16. yılında gündem tekrar stokçuluk ve karaborsacılar. Cumhurbaşkanı, İç İşleri Bakanı ve birçok yetkilinin bahsettiği stokçuluk sektörünün ülkeye verdiği zararsa yıllar içinde hiç değişmedi. Ülke ekonomisinin ferahladığı anlarda ortadan kaybolan karaborsa, yaşanan her ekonomik sıkıntıda ortaya çıkarak insanların kanını emmeye devam ediyor. Türkiye’de ekonomik kriz, sıradan vatandaş için yoksulluk demekken, bazıları içinse kestirmeden köşeyi dönme anlamını taşıyor.