Siz de birer tiryakisiyseniz çay hakkında bunları kesinlikle bilmeniz gerekli

GAMZE SEKÜLÜ
Abone Ol

Şairlerin bile uğruna şiir yazdığı çayın kültürümüzdeki yeri.

Çay 3 harfli, anlamı büyük zenginin de fakirin de içeceği. Çay tarımının 1940'ların ortasından sonra Türkiye'de yaygınlaşması ile dünyanın en çok çay tüketen halkı haline gelmiş olmamız arasında çok fazla zaman geçmemiştir... Çayın kültürümüzdeki yerine yakınımdan bir örnek ile şu şekilde verebilirim, yıllar önce bulmaca çözmekte olan teyzemin ''Hayati sıvı'' sorusuna verdiği yanıt. Bunu gören, yıllar boyunca tüm yeğenlere nasıl bir neslin ahvadı olduğunu anlatmayı kendine görev bilecek olan diğer teyzelerimin ''Kan o kan'' şeklindeki ısrarına, ''Niye? Çay olmadan yaşanır mı ki?'' demişliği de var üstelik...
0.
Telefonda konuşulan komşuya söylenen “Çay koydum ama...” sözü. Sanki çay koymak büyük bir eylem ve reddedilmesi büyük bir ayıp... “Çay konulduysa tamam hemen geliyorum” demeli karşıdaki...
0.
Eve misafir geldiğinde anneyle kurulan göz temasının ardından kalkıp çay demlemek, boşalan bardakları eksiksiz tamamlamak hatta son bir yudum kalmışsa “Yudumlayın da dökeyim” şeklinde nefessiz çay sunumu...
0.
Çayın güzel olduğunu söyleyen misafire “Bizim ki normal çay değil canım heheh” demek. Çayın lezzetli olması sanki bir gurur kaynağıdır. Normal çay değil denmesi de kaçak koyu çay ile normal çayları harmanlayarak ortaya çıkartılan çaydır muhtemelen...
0.
Eğer büyüklerinize çay dolduruyorsanız, dudak payı bırakmanızdan hoşlanmayacaklardır. Büyüklerden kastım anneanne ve dedeler, dudak payı olan çaydan hoşlanmazlar bardak tepesine kadar dolu olmalıdır onlar için...
0.
Ajda bardak, ince belli bardak, fincan derken bir sürü sunum şekli olabilir. Ajda bardak daha çok orta yaşın kullandığı bardaktır, ince belli ise tam anneanne, dede bardağı, fincanı da daha çok bizler tercih ederiz yani genç kesim...
0.
Bu çay öyle bir şey ki kahvaltıda ayrı demlenir, “5 çayı” için ayrı. İşte onun hikayesi... 5 çayı geleneğinin doğuşu İngiltere'de Kraliçe Victoria dönemine rastlar. 1800'lü yıllarda İngiltere'de kahvaltı ve akşam yemeği olmak üzere iki öğün yenirmiş. Zamanla akşam yemeği önem kazanarak daha geç saatlerde ve daha ağır bir öğün olarak yenmeye başlamış. Bir rivayete göre 7. Bedford düşesi Anna, kahvaltı ile akşam yemekleri arasındaki saatlerin uzaması ile birlikte diyabeti olduğundan ötürü ikindi saatlerinde iyice bitkin düşüyor, zaman zaman bayılıyormuş. İşte bu yüzden saat 5 civarında odasına bir bardak çay ve atıştırmalık yiyecekler söylüyormuş. Bu alışkanlığından gittikçe daha fazla zevk almaya başlayan Anna, zamanla arkadaşlarını da odasına çağırarak bu etkinliği bir davete dönüştürmeye başlamış. Bu davetler Kral Edward'ın da hoşuna gitmiş olacak ki bir süre sonra o da çay partileri düzenlemeye başlamış. Sarayda doğan bu davetler önce tüm İngiltere'ye ardından da tüm dünyaya yayılmış... Biz de nasibimizi almışız...
0.
Dışarıda içilen çaydan alınan zevk evdekinin yanından bile geçemez... Maliyeti çok çok düşük olan bir çaya semtine, mekanına göre 15 lira ödendiğini bile gördü bu gözler, ah kapitalizm...