Pazar ritüeli: Neden ihtiyacımız yokken alışveriş yaparız?
Pazar günleri şüphesiz ki alışveriş için en ideal aynı zamanda lüzumsuz tüketimin arttığı ve insanların kendini alışveriş merkezlerine kapattığı tatil günü. Tüketim, ihtiyaçlarımızın rasyonel olarak tatmin edilmesi midir? Daha çok tüketim, mutluluğu da peşinden getirir mi? Uluslararası markaların çoğalarak tüm dünyaya yayılması, yeni alışveriş merkezlerinin en geleneksel toplamların bile tüketim alışkanlıklarının değişmesine sebep oluyor. Kendilerine yapay ihtiyaçlar oluşturan insanlar aynı ürünün farklı rengini bile alabilecek duruma geliyor.
Herkes bazı ihtiyaçlarını karşılayabilmek için belli zamanlarda belli miktarda alışveriş yapar. Bazen, hiç ihtiyaç duymadığımız şeyleri de sevinç, üzüntü, öfke gibi farklı duyguların etkisinde kalarak satın alabiliriz. Her anlamsız, gereksiz ya da aşırı alışveriş davranışı hastalık anlamına da gelmez, peki neden ihtiyacımızdan fazlasını tüketiyoruz?
Alışveriş icat edilmiş kavramdır
Orta çağları bir düşünelim. Krallar, sultanlar, prensler alışveriş yapmıyorlardı. Terziler onlara özel kıyafetler dikiyordu. Saraydaki eşyalar ise onlara babalarından ve annelerinden kalıyordu. Bu eşyalar, giysiler ve maddi varlıklar ise son derece kaliteli ve uzun ömürlüydü. Sıradan halk ise daha az eşyaya sahipti çünkü onlara özel kıyafet dikilmesi gibi şeyler oldukça pahalıydı.
Bir şeyin atılması ve ucuz olması o zamanlar mevcut değildi desek yeridir. Plastik yoktu bir kere. Alüminyum yeni yeni kullanılıyordu. Yani alışveriş diye bir kavram yoktu, zira bir üründen binlerce üretilmesini sağlayacak üretim sistemi henüz mevcut değildi. Bir ceket, bir eldiven, bir çift ayakkabıya sahipti eskiden insanlar. Bu şeylere de iyi bakmak gerekiyordu çünkü ikincisini almak pek de mümkün değildi.
Günümüze doğru geldiğimizde alışverişin kökeninde ifade ve seçim özgürlüğünün bulunduğunu söyleyebiliriz. Tarihte sadece üst sınıfa ait olabilen şeyler, ilk kez aynı zamanda tüm halkın erişimine açıldı.
Bu ilk açılım materyalizmden ya da alışveriş çılgınlığından ziyade bir tür özgürlüğü işaretliyordu. Yani insanlar artık oturup kendi sabunlarını yapmak yerine hazır sabunlarda satın alabiliyorlar ve bu sayede kendilerine vakit ayırabiliyorlardı.
Alışveriş duygusaldır
Zara’ya gidince gömlek almayız aslında. O gömleğin bize vereceği duyguyu satın alırız. Ya da popüler bot markası Uggs’ı ele alalım. Kimsenin Uggs’a dair bir arzusu yoktur. Ancak rahat olmak ve modaya uyma arzusu vardır. Uggs giydiğinizde bu duyguyu satın alırsınız. Hem rahat hissedersiniz hem de arkadaş grubunuza uyum sağlarsınız. Zira tüm alışveriş duygusal bir eylemdir.
En ucuz ürünü alsanız bile bunun kökenine bir duygu yatar. Sizin eşyalara ve giysilere biçtiğiniz değere ve atfettiğiniz duyguya yönelik bir seçim vardır burada. Kendinizi reklamlardan asla etkilenmeyen biri olarak görseniz ve ucuz ürün satın alsanız bile bunun kökeninde duygusal bir tercih vardır.
Başka bir örnek: Spor salonuna üye olduğunuzda spor salonu üyeliği satın almazsınız. Hayalinizdeki fit vücudu satın alırsınız. Ceviz bir masa satın aldığınızda masa satın almazsınız. Havalı ve iyi eğitimli arkadaşlarınızda bu masanın etrafında oturup muhabbetetme ve eğlenme hayalini satın alırsınız. Yani alışveriş bir üst sınıfa yükselmeyi ve rahatlığı sağlamakta, hayatı kolaylaştırmaktadır.
Alışveriş için ürettiğimiz bahaneler