Mursi'nin hapishanede biten hayatı ve Müslüman Kardeşler davasının kısa hikayesi
Aslında hikaye oldukça eski. 91 yıl önce kurulan İhvan’ın zorluklarla geçen hikayesinde dün vefat eden Mursi’nin kaderi, hareketin tarihine pek de ters düşmüyor. Tüm dünyanın gözü önünde Mısır’ın seçilmiş ilk cumhurbaşkanı olan Muhammed Mursi’nin şehadete yürüyüşünü, İhvan’ın kaderiyle birlikte anlatmak daha doğru olacak. Tüm dünyanın gözünün önünde yaşanan bu haksızlığa herkes gücü yettiğince ses çıkarmalı. İşte hapishanede biten bir hayat ve o hayatın adandığı davanın kısa hikayesi…
1928 yılında Mısır'da Hasan El Benna tarafından kurulan İhvan-ı Müslümin’in Türkçe anlamı Müslüman Kardeşlerdi. Siyasi aktivizmle İslami yardım işlerini bir arada yürüten modeliyle dünyanın dört bir yanında İslamcı hareketlere ilham veren yapı, kısa sürede tüm Arap coğrafyasında hızla yayıldı.
Amacını "İslami ahlakı ve hayır işlerini yaymak" olarak açıklayan Müslüman Kardeşlerin siyasallaşma süreci Mısır'ın İngiliz sömürge yönetiminden ve Batı etkisinden kurtarılması döneminde başladı.
Hasan El-Benna'nın 1932'de Kahire'ye taşınmasıyla hareketin merkezi Kahire'ye alınırken, Müslüman Kardeşler okullar, mescitler, enstitüler açmaya, dergiler yayınlamaya, konferanslar düzenlemeye devam etti. Bu şekilde ünü kısa sürede Mısır’ı aşarak tüm Müslüman coğrafyaya yayıldı. 1930’larda Müslüman Kardeşlerin sayısı 500.000’e dayanmıştı.
İngiliz Baskısı ve Sonrasında Yaşanılanlar
Müslüman Kardeşlerin kurucusu Hasan El-Benna’nın milletvekilliği adaylığı 1942’de İngilizler tarafından engellendi. İki sene sonra bağımsız girdiği seçimlerde milletvekili seçilen Benna’nın milletvekilliği seçimlerin iptal edilmesiyle birlikte tekrar düşürüldü. Harekete demokratik siyaset yollarının sonuna kadar kapatılması daha sonra başlayacak sürecin de ön aşaması durumundaydı. Benna'nın 1949'da Kahire'de istihbarat servisi suikasti sonucunda öldürülmesi hareketi durdurmak yerine başka bir evreye taşıdı.
1952 yılında Mısır’da askeri darbe yaşanırken, Müslüman Kardeşlerin kitlesel eylemleri oldukça etkiliydi. Hareketin bu eylemleri mevcut yönetimi iyice güçten düşürürken, meşruiyet sorununu doğurdu. Bu ortamda darbeyi gerçekleştiren cunta yönetimi ise Müslüman Kardeşleri kısa sürede tehdit olarak görüp, tutuklamaları başlattı.
1952’de yaşanan bu durum hareketin ne yaparsa yapsın, Mısır’daki farklı grupların gözündeki konumunu asla değiştiremeyeceğini gösteriyordu. 1950’lerin sonunda 1 Milyon üye sayısına ulaşan Müslüman Kardeşlere, Arap sosyalizmine dayalı bir ideolojiye sahip Nasır tarafından büyük baskı yapıldı, Seyyid Kutub ve Abdulkadir Udeh gibi İslam dünyasında önemli yer tutan isimler bu dönemde idam edildi.
Nasır’ın baskısına dayanamayan Müslüman Kardeşler için yeraltına inme vakti artık gelmişti.
Nasır’ın kalp krizi sonucunda hayatını kaybetmesi sonrası ikinci adamı Enver Sedat göreve geldi. İsrail’le yaptığı Camp David anlaşmasıyla Mısır’da büyük tepkilere yol açan Sedat’a suikast düzenlenecek ve bu suikastin sonunda ondan boşalan koltuğa Hüsnü Mübarek oturacaktı.
- Mübarek’in 30 yıl süren iktidarı ise Arap Baharıyla birlikte sokağa dökülen milyonlarca Mısırlının özgürlük talepleriyle birlikte son buldu.
- Bu süre zarfında Müslüman Kardeşler şiddetli baskıya maruz kalırken yer altına çekilerek bir şekilde ayakta kalmayı başarabildi.
Tüm bu anlatılan süreçte Müslüman Kardeşlere yönelen yoğun baskı ve saldırı hareketin içindeki bazı grupların şiddete başvurmasını da beraberinde getirdi. Ancak cemiyetin genel politikaları şiddete meyleden grupları bir şekilde teskin etmeye, bunda başarısız olunan noktada ise bu gruplarla arasına mesafe koymaya gidiyordu. Yine de Müslüman Kardeşler grubuna mensup olan insanların bulaştığı şiddet ve suikastler, iktidarların, bu hareketi bir terör örgütü boyutunda göstermesine fırsat verdi.
Mübarek’in devrilmesiyle birlikte oluşan demokrasi ortamında Müslüman Kardeşlerin tekrar yasal bir şekilde siyasete dönmesi de ciddi bir halk desteğini beraberinde getirdi. Yıllarca yer altında kalan gizli bir cemiyetin girdiği ilk seçimlerde Cumhurbaşkanlığını kazanması, Mısır halkının cemiyeti terör örgütü olarak görmediğini net bir şekilde gözler önüne seriyordu.
Seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Mursi
Mısır’da başlayan gösterilere Müslüman Kardeşler’in verdiği destek üzerine hareketin o günkü sözcüsü Mursi tutuklandı. Fakat kısa sürede Mübarek’in devrilmesiyle hapisten çıktı ve Müslüman Kardeşlerin kurduğu Özgürlük ve Adalet Partisinin başkanlığına getirildi.
- Cumhurbaşkanlığı seçiminde ilk turda en çok oyu alan iki liderden biri olan Muhammed Mursi, diktatör Mübarek’in son başbakanı olan Ahmed Şefik’i ikinci turda geçti ve %52 oy alarak Mısır’ın seçilmiş ilk cumhurbaşkanı oldu.
Yıllardır yer altında örgütlenmek zorunda kalan, önemli liderleri idama ve suikaste kurban giden Müslüman Kardeşler uzun bir mücadelenin sonunda iktidara gelmeyi başarmışlardı. Ancak başlangıçta tüm İslam dünyasında uyanan heyecan kısa sürede bir cehenneme dönüşecek ve çıkan yangın Müslüman Kardeşleri yeni bir şiddet girdabının içine itecekti.
İktidara gelir gelmez ‘ulusal birlik’ çağrısında bulunan Mursi, tüm Mısır’ın cumhurbaşkanı olmak istediğini söylerken, Müslüman Kardeşler’den çekinen insanları da teskin etme yoluna girdi. Yolsuzluklarla mücadele, bağımsız yargı tesisi gibi çeşitli alanlarda reform sözü veren Mursi’nin yolunda ise ciddi engeller mevcuttu.
Bu engellerden en büyüğü İsrail, İran ve Körfez ülkeleriydi. Müslüman Kardeşlerin Mısır’da kazandığı başarı, birçok İslami grupta umut olurken, bu yükselen dalga diğer ülkeleri rahatsız etmişti. Mısır’da devrimin başarıya ulaşmasından sonra devrim dalgasının kendi ülkelerine sıçramasından korkan Körfez Ülkeleri, ülkede gerçekleşecek darbeye örtülü şekilde para yardımı gerçekleştirecekti.
Yeni Anayasanın kabulünden sonra ülkede Müslüman Kardeşler aleyhine başlayan gösterilerde, laik cenah Mursi’nin gitmesi talebiyle sokağa dökülürken, tüm muhalefet liderleri de bu gösterilere destek verdi. Bizzat Mursi’nin atadığı Genelkurmay Başkanı Sisi’nin gösteriler sırasında açık bir şekilde Hükümet’e muhtıra vermesi üzerine bazı bakanlar istifa ederken, Mursi direnerek, halkın iradesine sahip çıkmaya çalıştı. Ancak henüz iktidarın birinci yılındaki bir liderin içerden ve dışardan gelen tüm baskılara karşı direnişi yeterli değildi ve 3 Temmuz 2013 günü gerçekleşen askeri darbeyle görevden alındı.
Darbeyle birlikte başlayan süreçte binlerce Müslüman Kardeşler üyesi tutuklandı. Darbeye boyun eğmeyerek sokağa dökülen Mısır halkı, darbecilerin kurşunlarıyla bir bir şehit düşerken, cuntacılara tüm dünyadan siyasi destek ve Körfez ülkelerinden para yardımı akmaya devam etti.
Darbe sonrası yapılan yargılamalar boyunca Mursi, duruşundan ve ilkelerinden asla taviz vermedi. Bir pişmanlık belirtisi göstermeyen Mursi, yaptıklarından dolayı af dilemezken, mahkemelerdeki tavrında sükunet ve sakinliğini daima korumayı tercih etti.
Şüphesiz bu tutumu suçsuzluğuna duyduğu inançtan kaynaklanıyordu. Nitekim seçilmiş Cumhurbaşkanını bir sene yaptığı görevden dolayı idama mahkum edip tek kişilik bir hücrede tutanlar, 30 yıl ülkeyi diktatörlükle yöneten Mübarek’i cezaevinden çıkaracaklardı. Bu bile yaşanan trajedinin bir özetiydi aslında.
İdama mahkum edildikten sonra Yüksek Mahkemenin kararı bozarak, yeniden yargılama kararı vermesi yeni bir süreci başlattı. Mursi’nin ölümü için artık yeni bir yol denenmeye başlamış ve zaten sağlık problemleriyle boğuşan bu adam iyice tecrite mahkum edilmişti.
Sistematik bir şekilde tecrite mahkum edilen Mursi’nin, sağlıklı bir tedavi olmasının önüne geçen Sisi yönetimi, istediği sonucuysa dün aldı.
Mısır’ın seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, yaşadığı onca işkence ve tecritin ardından hayata veda etti. Bugün kaybettiği düşünülse de daha önce bu hikayeleri yaşamış başka ülkelerden biliyoruz ki Mursi günü geldiğinde Mısır’da kahraman olarak anılacak. Tabi ona bu zulmü reva görenler de tarih önünde hesap verecek. Mursi’nin hakkı Mursi’ye verilirken, hak yerini bulacak. Çünkü tarih, mazluma karşı merhametli, zalime karşı ise öfke doludur. Mısır ve Mısır’ın çocukları, tarihini kana bulayanlara asla merhamet göstermeyecek.