Bosna-Hersek, tarihi, doğası, insanı ve kültürüyle adeta bir başka Türkiye gibi. Sokaklarında yürürken yabancı bir yerde değil de kardeşinizin evinde gibi hissedeceğiniz güzel ülke Bosna-Hersek... Türkiye'den uçakla yaklaşık 2 saat uzaklıkta üstelik vizesiz bir dost ülke Bosna. İlk adım atınca kulağınızda Dino Merlin'in sesi yankılanmaya başlar. İçiniz kıpır kıpır, bir an önce sokaklarına atmak istersiniz kendinizi. Duyduğunuz sesler, burnunuza gelen kokular hep tanıdıktır bir yerlerden. Çok yakın bir tarihte ağır bir savaştan çıkmış bu ülkenin acılarına, sevinçlerine karışma isteği sarar her yanınızı.
Peki neden İstiklal Marşı'nı bilen birinin muhakkak buraya uğraması gerekir?
0. Öncelikle tarihsel birlikteliklerimiz var
Bosna'nın başkenti Saraybosna'da her adımda bir Osmanlı izine rastlamak mümkün. Mesela şehrin en meşhur meydanında bulunan Gazi Hüsrev Bey Camii gibi.
Gazi Hüsrev Bey, I. Süleyman zamanında Bosna'ya sancak beyi olarak gönderilmiştir. İslamın yayılmasına çok hizmet eden Hüsrev Bey o bölgede pek çok eser de yaptırmıştır.
0. Yerküredeki yakınlığımız
Tarihi yakınlığın yanında bir de harita üzerindeki yakınlığımız var. Bizim Avrupa ve Asya arasında kalışımız gibi Bosna'da adeta Avrupa ve Balkanlar arasından sıkışmış gibi.
0. Başçarşı'daki sebilin yanında Boşnakça'dan çok Türkçe duymak
Saraybosna'nın en meşhur sembollerinden su sebilinin yanından geçerken sağda solda muhakkak bir Türk ile karşılaşırsınız.
Hatta o kadar çok karşılaşırsınız ki Türkiye'de bile bu kadar Türk olmadığını falan düşündürebilir bu durum size.
0. Damak tadındaki benzerlikler
Başta çeşit çeşit Boşnak Böreği ile Balkan mutfağına giriş yapabilirsiniz. Izgara et, soğan ve ekmekten oluşan bir diğer meşhur yemekleri ise Cevapi .
Biz Türklerin yemekte vazgeçemediğimiz çorba da ise
Begova Çorbası 'nı tavsiye ediyoruz. İçerisinde tavuk, havuç, maydanoz, limon suyu ve biber bulunan eşsiz bir lezzettir.
Bütün bunların yanında bolca tükettikleri yoğurt var. Fakat bu bizim bildiğimiz yoğurttan biraz daha farklı. Kıvamı ayran ve yoğurt arası olup tat olarak hafif biraz mayhoşluk hissedilen bir içecektir.
0. Bir efsane: Mostar Köprüsü
Adına şarkılar, şiirler yazılan, geçirdiği savaşta yıkılıp tekrar inşa edilen Mostar'ın ilk mimarı Mimar Sinan'ın öğrencisi Mimar Hayrettin'dir.
İlk 1566 yılında inşa edilen köprü, 1993'de Boşnak-Hırvat Savaşı sırasında Hırvat güçleri tarafından yıkıldı. Uzun yıllar yıkık kalan köprü 2004'te tekrar onarılıp hizmete sokulmuştur.
0. Saraybosna Umut Tüneli
Bosna'daki savaşta 1992-1995 tarihleri arasında hem halka hem askere umut olmuş 800 metrelik bir tünel; adı Umut Tüneli. İçeri girmeden konuyla alakalı size bir belgesel izlettiriyorlar. Yapı eski halini korumuş durumda. Belgesel sonrası tünel için temsili bir yer yapılmış, orayı gezme imkanınız var. Karanlık, dar, basık bu yerde yürürken aklınızdan pek çok şey geçiyor.
O dönem Boşnaklara Türkiye'den pek çok yardım gitmiş. Bu yardımların çoğu bu tünel vasıtasıyla halka ulaşmış. Bu hikaye bile Bosna'ya bakışınızı değiştirecek kadar etkili.
0. Halkın Türklere duyduğu muhabbet
Bosna'da birine Türk olduğunuzu söylemenize gerek yok, onlar sizi gözünüzden tanıyor. Bu yüzden izzet, ikram ve muhabbetlerin sonu gelmiyor.
Bir de Müslüman olan herkes bunu dile getirdikten sonra Müslüman olduğu için şükrediyor. İlk karşılaştığınız zaman bunu sadece o kişiye has zannedebilirsiniz ama hayır. Müslümanım diyen herkes hemen devamın "Elhamdulillah" demeyi ihmal etmiyor. Çünkü tıpkı Türkiye gibi bir zamanlar gizli kapaklı İslamı yaşayan halk, tekrar kazandığı özgürlüğünü her defasında haykırmak istiyor.
0. Her daim ellerde dolaşan Boşnak kahvesi
Bosna'da su gibi tüketilen kahvenin tadı aslında Türk kahvesine çok benziyor. Boşnak kahvesi kulpsuz bardakta ve beş parkla kavranıp içiliyor. Sebebi ise oldukça etkileyici.
Eskiden Sırplar kahveyi kulplu bardakta, teslis inancını yansıtarak üç parmakla içerlermiş. Boşnaklar ise kulpsuz bardakta ve İslam'ın beş şartını yansıtmak için tüm elle kavrayarak içiyorlar.
Kahve kesinlikle ama kesinlikle şekersiz oluyor. Hatta şekerli kahve istemek bile garipseniyor diyebiliriz. Ve kahvenin yanında muhakkak lokum ikram ediliyor.
0. Bir Osmanlı kenti: Travnik
Bir zamanlar Osmanlı'nın Batı'ya en yakın şehriydi Travnik. Evliya Çelibi'ye konu olmuş bu şehir yapılan bir antlaşma ile Avustralya-Macaristan'a verilir. Osmanlı'nın oradaki defterdarı Abdullah Paşa, vatan toprağının ancak savaşla kaybedileceğini söyleyerek bugün bile hala yöre halkının gönlüne taht kurmuş bir isimdir.
Şehir'de en çok dikkat çeken şey ise, Fatih Sultan Mehmet'in düşmandan aldığı Travnik Kalesi. Bugün müze olarak kullanılan kaleden tüm şehir kuş bakışı olarak görülebilir.
0. Alperenler Tekkesi
Buna Nehri'nin hemen yanında Blagay Köyü'nde bulunan Blagay Tekkesi veya Alperenler Tekkesi olan bu tarihi yapı, bir dağın yamacına kurulmuş tüm ihtişamıyla görülmesi gereken bir diğer yerdir.
Osmanlı'nın Balkanlara yolladıkları Bektaşi dervişlerinin tekkesi olarak kurulan bu huzurlu mekan o dönemlerde İslamın yayılmasına çok hizmet etmişdi.
Tekkeyi ziyaret ederseniz, hemen yanında bulunan restoranda Buna Nehri'nin leziz balıklarından yemeyi ihmal etmeyin.
0. Bilge Kral Aliya ve Kovaçi Şehitliği
Merkezden yaklaşık 10 dakikalık yürüme ile ulaşabileceğiniz Kovaçi Şehitliği'ndeki manevi hava hemen sizi etkisi altına alacaktır. Şehit ruhunu her taşında duyacağınız bu topraklarda yürürken kendinizi birden Çanakkale'de hissedebilirsiniz. Şehitliğin tam ortasında bir mezar ilginizi çekebilir. Başında bir askerin durduğu o mezar, Bosna'nın ve tüm Müslümanların bilge kralı Aliya İzzetbegoviç'e ait.
Aliya vasiyetinde "Vasiyetimdir, beni şehitlerimin yanına gömün. Benim yanım onların yanıdır. Beni ayrı bir yere defnetmeyin, zira benim ziyaretime gelenler onlardan da dualarını esirgemesin, mahzun kalmasınlar.” demiştir.
0. Dino Merlin'den "Sen Olmasaydın Aliya"