İsrail'in hava savunma sistemi Demir Kubbe nasıl çalışıyor?

HABER MASASI
Abone Ol

İsrail'in hava savunma sistemi Demir Kubbe'nin ABD için neden bu kadar önemli olduğunu ve arkasındaki gerçekleri editörümüz Sinan Bakioğlu ele aldı.

12 Temmuz 2006’da İsrail sıradan bir güne uyanmıştı. Sabahın ilk ışıkları henüz yükselirken ilk haber saat 9 sularında kuzey sınırından geldi. Lübnan tarafından İsrail’in güneyine havan ve füzelerle saldırmış, bu sırada zırhlı askeri araçları hedeflemiş, kimi güvenlik görevlilerini de kısa sürede esir almıştı. O güne kadar çevresindeki tüm güçleri askeri açıdan ‘silip süpüren’ İsrail ilk kez net bir şekilde hasar aldı. 1967’de olduğu gibi 6 gün süren bir savaşa ya da karşı taraftan gelen kısa süreli atışlara alışkın olan İsrail, 2006’da tam 34 gün boyunca Hizbullah’la savaşmak zorunda kaldı.

Lübnan’da çok sayıda kadın ve çocuğun öldüğü savaş bu yönüyle bugünlerden farksız. Ancak İsrail tarafı için de benzer bir senaryo var çünkü İsrail 2006’daki savaşlarda düzinelerce askerinin ölmesini engelleyemedi. Ve o tarihte böylesine yüksek bir ölüm sayısı Tel Aviv için çok büyük bir krizdi. Zaten bu krizi daha fazla sürdüremediler. 34 günün ardından kendileri adına ciddi kayıplar vermiş, karşı tarafta ise onlarca masumun canına kıymış bir şekilde ateşkes imzaladılar. Bu savaşta İsrail bir gerçeğin farkına net bir şekilde vardı. Hemen yanı başında oldukça küçük alanlara kurulu yerleşimlerden kendisine doğru atılan roket ya da füzeleri durdurması elindeki imkanlarla pek mümkün değildi. Çünkü mevcut sistemler ağırlıklı olarak kısa, orta ve uzun menzil için üretilmişti. Haliyle ‘çok kısa’ mesafelerden etki üretebilmeleri neredeyse imkansızdı.

İsrail hava savunma sistemlerini neden önemsiyor?

Bugünlerde İsrail’de adını en çok duyduğumuz yerleşim yerlerinden biri olan Sderot o dönem de haberlerde sıkça anılan bir alandı. En meşhur özelliklerinden biri de otobüs duraklarının dahi üstünü kaplayan kalın beton bloklardı. Çünkü bu bölge Gazze ile ‘rahatsızlık verecek kadar yakın’ bir yerdi. 2006’daki savaşta Sderot başta olmak üzere İsrail’in farklı bölgelerine düşen roketler sadece yıkımları ya da ölümleri beraberinde getirmedi. Psikolojik açıdan üstünlüğü de İsrail’in elinden aldı. Çünkü çalan sirenler, duran hayatlar, kaçılan sığınaklar ‘kendilerini güvende hissetme’ noktasında çok takıntılı olan İsrailliler için büyük bir psikolojik çöküş anlamına da geliyordu.

İsrail’in 2006’dan sonra üzerine en kafa yorduğu meselelerden biri bu durumun önüne geçebilmek oldu. Peki bunu nasıl yapacaktı? Her türlü izolasyona, ambargoya, güçlü istihbarata rağmen ister Hamas ister Hizbullah ister diğerleri olsun bir şekilde İsrail’in başına bela olabilecek patlayıcılara, silahlara, füze ve roketlere ulaşabiliyordu.

Ülkenin en önde gelen savunma sanayii şirketlerinden biri olan Rafael’in yöneticileri şunu düşündü: Roketler hemen hemen hep aynı noktadan geliyordu ve hepsi önce yukarı doğru ivmelenip sonra hedefe doğru süzülen bir yörünge izliyorlardı. Kaldı ki füzelerin ateşlendiği noktalara fiziken de çok yakındılar. Eğer füze ateşlendiği anda bunu tespit edebilirlerse hızlı bir şekilde aksiyon alıp Hamas, Hizbullah ya da bölgedeki hangi unsurdan gelirse gelsin roketi etkisiz kılabilirlerdi. Kağıt üzerinde oldukça iyi görünen bu plan için kollar sıvandı. Ancak bu noktada kısa bir bilgi paylaşalım . Kollar sıvandı deyince sanki İsrail o güne kadar bu alanda başka bir şey üretmiyor gibi algılanmasın.

İsrail’in kendini balistik füzelere karşı koruyabilmek için çalışmalara başlaması 1980’lerin ortasını buluyor. Tabi ki tahmin edeceğiniz üzere bu işin başrolünde ABD var. ABD ile mutabakat imzalanıyor ve çalışmalar başlıyor. Bu süreçte maliyetin yüzde 80’ini ABD’nin üstlendiği ilk füzesavar sistemi inşa ediliyor. Sonrasında bu sistem giderek geliştiriliyor ve her safhasında ABD tam destek sağlıyor. Anlayacağınız, İsrail’in eli boş değil. Ancak en önemli sıkıntı eldekilerle karşıdaki tehdidin tam olarak çözülememesi. Size çok yakın bir mesafeden, oldukça düşük irtifadan yollanan, radar görünürlüğü çok düşük olan ucuz roketleri yüzlerce milyon değerindeki hava savunma sistemlerinizle göremiyor, kilitlenemiyor ve yok edemiyorsunuz. Demir Kubbe’nin ortaya çıkış meselesi işte tam da bu sorun.

Demir Kubbe, İsrail’in hava savunma şemsiyesinin en altında bulunan sistem. 2006’daki savaşta Lübnan’ın güneyinden İsrail’in kuzeyine 4 binden fazla roket ateşlenmesi ve bunun yıkıcı sonuçlarının ardından Rafael firması tarafından geliştirilmeye başlandı.Demir Kubbe için de ABD’nin hem teknolojik hem ekonomik destek verdiğini söyleyelim. Hatta ABD tarafının 2020 yılında bu sistemin kendi topraklarında da üretilmesi için bir anlaşma imzaladığını, sistemden iki batarya sipariş verdiğinin altını çizelim.

Demir Kubbe nedir ve nasıl çalışıyor?

Sistem temel olarak üç ana bileşenden oluşuyor. Radar, komuta kontrol merkezi ve füze fırlatma sistemi. Bu bileşenleri detaylı inceleyelim. Öncelikle radarı ele alalım. Demir Kubbe’nin üzerinde son derece gelişmiş sensörlere sahip bir hedef tespit ve takip radarı kullanılıyor. Bu radarın aktif ve pasif çok sayıda algılayıcısı var. Ana görevi, izlediği bölgede ateşlenen her nesneyi çok hızlı şekilde tespit etmek. Onu sınıflandırmak ve takip etmek. İsrail elindeki bu gelişmiş radarla, gelen roket ve mermilerin tespitini sağlıyor, yörüngelerini hesaplıyor ve en önemlisi onların tahmini çarpma noktasını netleştiriyor. Bununla da sınırlı kalmıyor, algıladığı roketin ateşlendiği konumu da buluyor.

Buraya kadarki kısmı özet geçeyim. Elimizde çok gelişmiş bir radar var. Hamas ya da Hizbullah bir roket ateşlediğinde sistem önce ateşlendiği yeri tespit ediyor ve onu an be an takip ediyor. Muhtemel yörüngesini hızla tespit ediyor ve nihayetinde nereye çarpacağını söyleyebiliyor. Oldukça avantajlı değil mi?

Üç ana bileşenden bahsettik ve radarı anlattık. Şimdi gelelim hedefin nasıl yok edildiği meselesine. Elimizde karşı tarafın ateşlediği tehdide dair radardan elde ettiğimiz çokça bilgi var. Demir Kubbe, tehdidi algıladığı zaman üzerinde yer alan Tamir Füzesi’ni aynı anda ateşliyor. Füze hedefe yaklaşana kadar kendine Komuta Kontrol Sisteminden iletilen rotayı takip ediyor. Hedefe tam yanaştığındaysa kendi arayıcı başlığını çalıştırıyor. Yani son hamleyi tehdidi ‘görerek’ yapıyor. Ve böylece ıskalama riski neredeyse ortadan kalkıyor. Sonrasında da hedef rokete çarparak onu imha ediyor. Elimizdeki açık kaynak bilgilerine göre Demir Kubbe aynı anda 1100 adede kadar hava hedefinin tespiti ve takibini yapabiliyor. Ama unutmayalım ki bir şeyi tespit etmek, hatta takip etmek ile onu vurabilmek meseleleri birbirinden oldukça farklı. Bu noktayı detaylandıracağız. Şimdilik sistemi tanımaya devam edelim.

Üç ana bileşen içerisinde saydığımı bir diğer unsur da Komuta Kontrol Sistemi. Aslında tüm sürecin ‘beyni’ diyebileceğimiz kısım burası. Hem radarın hem de füze fırlatma konusunun başrol oyuncusundan bahsediyoruz. Sistem, radarın elde ettiği verileri çok hızlı ve detaylı bir şekilde işliyor. Sonrasında füze fırlatma birimine ‘şimdi ateş edebilirsin’ komutunu veriyor. Bu süreçte füzenin de takip ve kontrolü bu sistemden yapılıyor. Üzerine basarak vurguladığımız ve Demir Kubbe’nin alameti farikası olan ‘roketin muhtemelen çarpacağı yerin tespit edilmesi’ meselesi de Komuta Kontrol Sistemi tarafından yapılıyor. Burada çok kritik bir parantez açmamız gerekiyor. Demir Kubbe her şeyi hesap ettikten sonra füzenin düşeceği yerin analizini yapıyor. Ve belirlediği alanda kritik bir tesis, sivil yerleşim yeri ya da önemli başka bir husus varsa hemen Tamir füzesini ateşliyor. Roketin düşeceği alanın boş ya da nispeten önemsiz bir yer olacağını anladığı anda ‘onun peşine düşmüyor’ yani herhangi bir karşı füze ateşlemiyor.

Tüm bu sürecin son derece gelişmiş aktif ve pasif sensörler, radar ve yapay zeka tarafından kontrol edildiğini, herhangi bir insan müdahalesi olmadığını düşündüğümüzde Demir Kubbe’nin neden ‘bugüne kadarki en iyilerinden biri’ olduğunu daha net anlıyoruz.

Şimdi füzeyi inceleyelim. Radar tespitini yaptı, komuta kontrol odası tüm hesaplamalarını tamamladı ve gelen tehdidi vurmaya karar verdi. Sistemin otomatik olarak ateşlediği füzenin ismi Tamir. Ses hızının iki katından daha yüksek hıza ulaşabiliyor. Demir Kubbe çalıştığı zaman gökyüzünde oldukça ilginç görüntüler beliriyor. Orada başrol Tamir Füzelerinin. Art arda gelen çok sayıda rokete yaklaşıyor, onları vurarak imha ediyorlar. Bu noktada Tamir füzeleriyle ilgili üzerine en çok konuşulan detaylardan biri taşıdıkları motorlar. Açık kaynaklarda bu motorla ilgili pek detay yok. Ancak gözlemleyebildiğimiz kadarıyla son ana kadar çok yüksek güce ve inanılmaz bir manevra kabiliyetine sahipler. Baş kısımlarında aktif arayıcı radar bulunan bu füzeler çarpmadan önce kendi gözleriyle tehdidi bizzat görüp ona göre son kararı veriyor. Tamir’in açık kaynaklardaki verilere istinaden menzilinin en fazla 70 kilometre olduğu tahmin ediliyor.

Geliyoruz herkesin aklındaki o meşhur soruya. Üzerinde 11 kilogram harp başlığı bulunan bir füze eğer hedefi ıskalarsa ya da kitlendiği roket füzeye gerek kalmadan kendi düşerse havadaki Tamir ne yapıyor? Tamir böyle bir durumda görev iptali yapıyor ve kendi kendini imha ediyor. Yani herhangi bir yere düşmesi, gidip başka yeri vurması eğer teknik bir hata yaşamıyorsa mümkün olmuyor.

Demir Kubbe aşılması imkansız bir sistem mi?

Bunu anlamak için 7 Ekim'e bir parantez açmamız gerekiyor. İsrail’in ‘artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ dediği o gün ilk 24 saatte Hamas yaklaşık 5 bin roketi İsrail’e doğru ateşledi. Daha sonraki günleri de hesap edersek 8 binin üzerinde roket İsrail topraklarına doğru yola çıktı. Kimi roketler hedefi bulup ölüm, yaralanma ve yıkıma yol açsa da Demir Kubbe gelen hedeflerin büyük çoğunluğunu durdurdu.

İsrailli yetkililere göre Demir Kubbe’nin bugüne kadarki başarı oranı yüzde 90’ın üzerinde. Kimi İsrailliler Demir Kubbe’den bahsederken ‘bir savunma sisteminden çok daha fazlası’ diyor. Videonun başında psikolojik üstünlükten bahsetmiştik. Demir Kubbe kendini göstermeye başladıktan sonra füze tehdidi için çalan alarmlar 7 Ekim’deki saldırıya kadar kimseyi pek de korkmuyordu. Demir Kubbe, Hamas’ın roketlerini yok ederken dans eden İsrail askerlerini hatırlıyorsunuz değil mi? Bu denli güven veren bir sistemden bahsediyoruz.

Demir Kubbe aşılması imkansız bir sistem mi? Hayır. Çünkü her sistem gibi Demir Kubbe için de ciddi bazı riskler var. Elektronik olarak şaşırtılması, sistemin hack’lenmesi ya da başka uzak ihtimalleri bir kenara bırakalım ve en mümkün senaryoya yoğunlaşalım: Satürasyon ya da bir diğer deyişle doyum noktası. İsrail, roketlerin geleceği yerleri, o roketlerin düşeceği muhtemel yerleri büyük oranda biliyor ya da doğru tahmin ediyor. Ancak bilmediği bir şey var. Hamas ya da Hizbullah ya da bir başkası o an kaç tane roket ateşleyecek? Bir mi yüz mü bin mi ya da son örnekte olduğu gibi 5 bin mi? Ellerinde kaç roket olduğunu, bunları ne kadar uzun süre ateşleyebileceklerini, nasıl bir saldırı planı yaptıklarını bilmediğiniz durumlarda Demir Kubbe için de tehlike çanları çalıyor demektir.

Satürasyon ya da doygunluk terimini biraz açalım. Diyelim ki, elimizde 20 Tamir füzesi yüklü bir sistem olsun. Hamas da o sırada 30 roket ateşlesin. Demir Kubbe, bu 30 roketten 5’inin boş araziye düşeceğini hesap edip onları pas geçiyor. Ancak geriye kalan 25 roket için elimdeki 20 Tamir füzesini ateşliyorum. Hepsi hedefi vursa dahi 5 roketin sistemi delip geçmesi gayet mümkün. Sadece bu da değil. Elimdeki Tamir füzelerini ateşledikten sonra yeni füzeleri yükleyebilmem için belli bir süreye ihtiyacım var. Bu sırada karşı taraf roketleri ateşlemeye devam ettiği için arada kalan sürede atılan her roket Demir Kubbe’nin korumakla yükümlü olduğu alana düşebilir. Daha kısa ve net anlatmamız gerekirse; sistemdeki önleyici füze sayısının üzerinde roket geldiği zaman Demir Kubbe doyuma ulaşmış ve hedeflerin bazılarına yanıt verememiş oluyor. İşte bu gerçeklik bizi asimetrik savaşın en önemli çıkmazlarından birine götürüyor. Saldıran kısım 100 kez saldırsa ve siz 99’unu durdurup tek bir tanesini kaçırsanız bile bu durum karşı tarafın içine yarıyor.

Demir Kubbe'nin maliyeti ne?

Demir Kubbe’den bu kadar konuşup da fiyatından bahsetmemek olmaz. Ne de olsa dünyada eşi benzeri olmayan ve bugüne kadar harp sahasındaki en başarılı verilere sahip sistemden bahsediyoruz. Demir Kubbe’nin ne kadara mal olduğuna dair net bir bilgi yok. Ancak uluslararası kimi kuruluşlara göre böylesine bir sistemin ortaya çıkışı için milyar dolarlık bir yatırım gerekli. Sadece bu da değil. Aslına bakılırsa Demir Kubbe idamesi de oldukça pahalı bir sistem. Çünkü karşı taraftan atılan roketlerin maliyetinin 100 dolarla bin dolar arasında değiştiğini varsayalım. Buna karşı İsrail’in ateşlediği her bir füzenin yaklaşık birim maliyeti 30 bin dolarla 100 bin dolar arasında değişiyor.

İsrail için işin mali boyutunun en azından şimdilik çok da sorun olmadığını biliyoruz. Ancak onlar da gelecek dönemde bunu bir şekilde aşmanın planlarını yapıyor. Bu nedenle uzun süredir Demir Kubbe’nin lazerle roket durdurabilmesi için de çok yoğun bir şekilde çalışıyorlar. O zaman birim başı maliyetin 3,5 dolara düşeceği konuşuluyor.

Sonuç olarak Demir Kubbe ve performansı sıkça tartışılsa da geldiğimiz noktada halen oldukça başarılı bir sınav verdiği düşünülebilir. Kağıt üzerinde başarı oranı yüzde 90 olduğu iddia edilen bir sistemden bahsediyoruz.Buraya kadar anlattıklarımızın hemen hepsi Demir Kubbe ve karşısındaki basit, ucuz roketlerin mücadelesine yönelikti. Ancak madalyonun diğer yüzünde halen belirsizliğini koruyan bir Lübnan ve Hizbullah gerçeği var.

Bizler bu videoyu hazırlarken, İsrail uluslararası hukuku bir kez daha çiğnedi ve Hamas’ın Başkan Yardımcısı olan, aynı zamanda askeri kanadın kurucu komutanlarından Salih el Aruri’yi Beyrut’ta düzenlediği bir operasyonda öldürdü. Aruru, ölmeseydi ertesi gün Hizbullah Lideri Nasrallah ile kritik bir görüşme yapacaktı. Eğer Hizbullah sürece farklı bir şekilde dahil olur ve elinde sayıları 40 bin ila 100 bin arasında değiştiği düşünülen muhtelif özelliklerdeki roketleri İsrail’e doğru ateşlerse Demir Kubbe’nin bunları engellemesinin pek mümkün olamayabileceği konuşuluyor. Belki de bir sonraki videomuz Demir Kubbe’nin Hizbullah tarafından ateşlenen roketlere karşı verdiği ya da veremediği karşılığı anlatır kim bilir.