Güvenli Bölge: Fırat’ın doğusu ve batısı için ‘bir gece ansızın’
GZT'nin büyük beğeni toplayan programı "Güvenli Bölge"de bu hafta Türkiye gündemini yakından ilgilendiren Fırat'ın doğusuna gerçekleştirecek operasyon, sosyal medya ve dış basın tarafından yapılan algı yönetimi ve Bolton'ın Türkiye ziyareti İsmail Halis ve Mete Yarar'ın sunumuyla masaya yatırıldı.
Türkiye'nin yakından takip ettiği Fırat'ın doğusuna yapılacak operasyon için 'Bir gece ansızın gelebiliriz' diyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin bugünkü grup toplantısında operasyona işaret ederek söylemini yineledi.
GZT takipçilerinin her salı merakla beklediği "Güvenli Bölge" programında ise İsmail Halis ve Mete Yarar, Fırat'ın doğusundan, Bolton'ın Türkiye ziyeretine birçok konuyu ele aldı.
"Cumhuriyet tarihinin en büyük yığınaklanması"
Fırat'ın doğusuna Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en büyük yığınaklanmanın yapıldığını söyleyen Mete Yarar, "Bu ne Afrin ne Fırat Kalkanı’yla karşılaştırılabilecek bir yığınaklanma değil. Bu yığınaklar hesaplanarak otaya çıkartılıyor. Harekatın büyüklüğü riskin büyüklüğü anlamına da geliyor. Faktörler bunu etkiliyor, ne kadar derine inersen karşına çıkacak olan grubun büyüklüğü de yığınaklanma oranına göre değişiyor. Bugün görünen şey şu ki Türkiye güney sınırlarına bugüne kadar olmayan en büyük yığınaklanmayı yapmış durumda." dedi.
"Türkiye’ye karşı stratejik bir yapılanma söz konusu"
İsmail Halis’in, İbrahim Kalın ve Bolton arasında geçen diyalogu hatırlatması üzerine Mete Yarar, “Bir tarafta bir devlet, diğer tarafta bir terör örgütü. Daha önce yaşanmış bir şey mi? İkisi arasında Türkiye’ye karşı stratejik bir yapılanma söz konusu. Bunun benzeri bir şey daha önce yaşanmış mıydı?
Buna benzer illegal örgütlerin silahlandırıldığı yöntemleri biz çok görmüştük. 1990’lı yıllarda, 1-1,5 milyon insanın öldüğü zamanları hatırlıyoruz. 1990’lı yıllarda Sırp ordusunun eğitmiş olduğu ve silahlandırmış olduğu milislerde terör gruplarıydı. Onlar da aynı desteği verdiler. Çok uzak tarihe gitmeye gerek yok. Sırp ordusu oradaki terör gruplarına yardım etti.” ifadelerini kullandı.
2003 yılında Amerikalılar bölgeye geldiklerinde bölgedeki grupları silahlandırarak eğitmek için Yugoslavya’dan özellikle Bosna Hersek’ten toplanmış ve yığılmış olan silahların yaklaşık 135 bin tanesini uçaklarla Erbil’e gönderildiğine değinen Yarar sözlerine şöyle devam etti:
"Daha sonra da kayıp silahlar denerek bunun raporu yayınladı. Kayıp silahlar, raporlandığında 135 bin adet kayıp silahın nereye gittiği ortaya çıkmadı.
Ve bu 135 bin silahın kaydı senatoda araştırıldı ve bu silahların nasıl kaybolduğu, bunların arasında balistik çelik başlıklar var, tabancalar var bir sürü ekipman var yalnızca kalaşnikoftan bahsetmiyoruz. RPG’lerden bahsetmiyoruz. Türkiye, o silahların akıbetini o dönemde de takip etmişti ve Türkiye’de PKK’nın üzerinden çıkan silmeye çalıştıkları numaraları çıkartarak ABD’ye rapor olarak sunmuştu. Zaten bu rapor sayesinde ABD Erbil’e gönderdikleri silahların kaybolduğunu fark etti.
"Bugünkü tablo çok vahim bir tablo"
Ama diyebilirim ki ilk defa bir terör örgütü bu kadar büyük alanı kontrol ediyor. DAEŞ de bir terör örgütüydü ama DAEŞ’in arkasında fiili anlamda bir devlet göremiyordun. İstihbarat örgütlerinin olduğu hep dile getirildi; ama bayrak göstermedi ona. Ama ilk defa bayrak göstererek bir terör grubu Suriye’nin yüzde 30’unu yönetiyor, elektriği, barajları, çıkan petrolün nerdeyse yüzde 90’ını kontrol ediyor. Bugünkü tablo çok vahim bir tablo, o yüzden geçmişten daha büyük orana gidildiğini gösteriyor.
"3 kaynağa dikkat ederim"
Ben hep Ortadoğu’daki gelişmeleri okumaya çalıştığımda Türkiye dışında 3 tane kaynağa hep çok dikkat ederim. Birisi İngiltere, birisi ABD basını biri de İsrail basını. Bu 3 basın arasındaki dil birliği belli bir noktaya geldiğinde tehlike çanları çalmaya başlıyor.
"Altyapısı oluşmamış hiçbir atak gerçekleşmez"
Hiçbirimiz medyum değiliz. Sosyal medyada veya insanların hafızasında alt yapısı oluşmamış hiçbir atak gerçekleşmez. Örnek verecek olursak, Irak operasyonuna, Kuveyt operasyonuna başlamadan önce hatırla hiç alakası olmayan karabatak kuşunun petrole bulanmış Alaska’daki görüntüsünün aylarca servis edilmesinin en önemli sebeplerinden bir tanesi. Savaşla ne alakası vardı derseniz insani yönlere vura vura savaşın gerektiğini söylerler.
"Şahıs El-Nusra diye mi bağırdı"
Rus büyükelçisi öldürülmeden önce Türkiye’nin El-Nusra’yla bağlantılı olduğu konusunda özellikle Amerika’da ve İsrail basının hemen arkasından hepimiz Türkiye’de bir El-Nusra açıkçası bekliyorduk. O sırada New York’ta toplantı için gitmiştim. O gün konsolosun yanına toplantıya uğrayacaktım daha binaya girmeden önce telefonum çaldı ve Rus büyükelçisinin öldürüldüğü söylendi.
Başka hiçbir bilgi yok. 10-15 dakika sonra yukarı çıkabildim. Konsolosun odasına girdiğimde söylediğim kelime aynen şöyleydi. Şahıs El-Nusra diye mi bağırdı diye sordum. Daha sonra otomatikman her şey El-Nusra’yı gösterdi. Yani Türkiye sanki El-Nusra örgütünü destekliyor algısı oluşturmaya çalıştılar.
Türklerin Kürtlere saldırdığı yalanı
- Her şeyin bir hazırlığı var bugün gördüğüm iki tane hazırlık yapılıyor. Sosyal medya üzerinden ABD basını İsrail basını ve Avrupa basını üzerinden 2 önemli mesaj üzerinden gidiyorlar. Bunlardan bir tanesi Türklerin Kürtlere saldırdığı gibi büyük bir yalan, ikincisi de Türkiye’deki Suriyeliler ile ilgili durum.
"Suriyeli misafirler konusu o kadar gündemin ötesinde"
Bu iki durum maalesef ve maalesef önümüzdeki dönemin en büyük handikapları şimdi diğerini absorbe edebiliriz. Çünkü Türkiye bugüne kadar böyle bir katliam yapmadı, ama saldırı sırasında geçmişte olduğu gibi bir askeri hedef içine sivilleri doldurabilirler. Daha önce de bu tür tiyatrolar oynandı, bunu Afrin’de yapmaya çalıştılar, Anadolu Ajansı bunu hastanenin vurulmadığını anında refleks göstererek bu oyunu bozmuştu. Ama onlar da ders çıkartıyorlar, onlar da tuzaklarını daha da büyüterek gidiyorlar.
İkincisi Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar, Suriyeli misafirler konusu o kadar gündemin ötesindeki, gündemin üzerine doğru çıkartılmaya çalışıldı… Özellikle bazı ilerimizde Suriye’den gelen sığınmacıların sayısı belli rakamların üzerinde. İstanbul’da ciddi bir Suriyeli misafir nüfusu var.
"Tuzak şunun üzerine kuruluyor"
Bu son dönemde yaşanan sürecin içerisinde. Türkiye, Suriyelilerin Türkiye’deki eğitim projelerine devam ediyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu bu konuyla alakalı çok güzel açıklama yaptı. Ben tebrik ediyorum zamanlaması da çok önemliydi. Türkiye’ye katkıları var mı yok mu tartışmaları açıldığı dönemde önemli veriler açıkladı.
Tuzak şunun üzerine kuruluyor. Türkiye'ye gelen sığınmacıların tamamını yakını normal sığınmacı görüntüsü içinde olmayabilir. Çünkü beyan üzerine Türkiye’ye girdiler. Bu şahıslar yani insanlar evlerinden kaçtıklarında pasaportları nüfus cüzdanları falan yoktu. Çoğu sınır kapılarına geldiklerinde çocuklar ayakları çıplak olarak gelmişlerdi.
Son dönemde ısrarla hiç olmayan olaylar bu şahısların üzerine yıkılarak toplumda bir dolduruş amaçlanıyor."