Geleceğin eğitimi nasıl olacak?
GZT'nin medya sponsorluğunda Üsküdar Bağlarbaşı Kongre ve Kültür merkezinde cumartesi günü başlayan 'Gelecek İçin Eğitim Tasarımı Sempozyumu' (GİETS) eğitimin tüm bileşenlerini bir araya getirdi. Sempozyumun ikinci gününde açılış konuşmasını TBMM'nin Başkan Vekili Prof. Dr. Mustafa Şentop yaptı. Konuşmasında eğitiminin esas amacının iyi bir insan yetiştirmek olduğunu vurgulayan Şentop, yetiştirilen insanların yerelliğinin ve milliliğinin çok önemli olduğunu belirtti.
Türkiye'nin eğitimde nasıl bir gelecek bekliyor? Türkiye'nin eğitimdeki geleceğine dair tasarımların konuşulduğu, akademisyenlerin katıldığı ve uzmanların katıldığı 'Gelecek için eğitim tasarımı sempozyumu' sona erdi.
Sempozyumun ilk gününde; İlim Yayma Vakfı Başkanı Bilal Erdoğan, Türkiye Teknoloji Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Selçuk Bayraktar ve önemli bir çok önemli akademisyen eğitim alanında önemli açıklamalarda bulunmuşlardı...
'Eğitimde amaç insan yetiştirmek'
Sempozyumun ikinci gününde açılış konuşmasını TBMM'nin Başkan Vekili Prof. Dr. MustafaŞentop yaptı.
Mustafa Şentop'un konuşmasından öne çıkan kısımlar:
- 'Sayılarla zorluğu ifade edilemeyecek bazı günleri yaşıyoruz. 2. Dünya savaşı sivililerin katledildiği bir savaştı ve Dünya Savaşlarına göre sivil katliamının arttığını görüyoruz. 20. Yüzyılda yaşanan iki büyük savaş sonrası dünya bir umut için yönünü batıya çevirdi özellikle insan hakları bağlamında, fakat bunun sonu gelmiştir. Yeni yüzyılda bizim coğrafyamız bu görevi üstlenmelidir.'
'Öğretimin temeli edeptir'
- 'Öğretimde edeb eğitimi olmalıdır. Böylelikle öncelikle iyi bir insan yetiştiririz. Sonucunda kendi mesleklerini de hakkıyla yaparlar. Tüm dünya gibi bizde eğitimin temelinde iyi insan yetiştirmeyi amaçlıyoruz ancak yetişen insanların yerliliği ve milliliği oldukça önemli.
Eğitimde Küresel Rekabet oturumu
'Gelecek İçin Eğitim Tasarımı Sempozyumu' (GİETS) sempozyumunda oturumlar devam ediyor. Boğaziçi salonunda yapılan Eğitimde Küresel Rekabet oturumunda İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi Prof. Dr. Sadık ÜNAY, Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Öğr. Gör. Mahmut Sami KANBAŞ, Yalova Üniversitesi, İslami İlimler Fakültesi, Arap Dili ve Belağatı, Dr. Öğr. Üyesi Ahmet MEYDAN, Anadolu Ajansı Metin Ünlü konuşmalarını yaptılar.
İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi
Prof. Dr. Sadık ÜNAY
- 2 . Dünya savaşından sonra kurulan liberal düzen çatirdamaya başladı. Yakın gelecekte ekonomik ve teknolojik gerilimler olacak. Ekonomi ve teknoloji de artık patent savaşlarının çok daha sıklaşacağını önümüzdeki dünyada göreceğiz.
Çok kutuplu küresel sistemde siyasi, ekonomik ve dijital rekabet giderek sertleşiyor. Yeni korumacılık eğilimleri ile birlikte sanayileşmiş ülkelerde dijitalleşme ve siber savaş dalgaları güç kazanıyor.
Bunun yanında aşırı sağ siyasi akımlar, ayrımcılık, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı gittikçe öne çıkıyor. İşte bu zor küresel rekabet ortamında Türkiye gibi İslam dünyasının merkezi bir güç, eğitim ve insan kıymetleri politikasını küresel rekabetin ortaya çıkardığı gereklilikler ışığında oluşturmak zorunda. Bu bağlamda bir taraftan milli ve manevî değerler ile yoğrulmuş eğitim süreçleri izlenirken diğer yandan biyoteknoloji, nanoteknoloji, uzay ve havacılık, ilaç teknolojileri, dijital teknolojiler ve genetik gibi yeni nesil bilgi ekonomisi sektörlerini hedefleyen eğitim stratejileri geliştirmek gerekecek.
Lise eğitiminden başlayarak eğitim-sanayi-teknoloji bağlantılarının güçlendirilmesi, stratejik sektör ve ürün grupları için hem akademik hem pratik çalışma grupları oluşturulması, İslam geleneğinde dini ilimler ile matematik, fizik, astronomi gibi pozitif ilimlerin içiçe geçtiği çizginin yeniden canlandırılması bu sert rekabet dünyasında temel prensipler olmalıdır.
Anadolu Ajansı Metin Ünlü
- Bazı haber ajansları haberleri seçerek alıyor ve o seçtiği haberleride çarptırarak sunuyor. Yani haber sitesi bizim nasıl anlamamızı istiyorsa haberi öyle sunuyor.
Kısaca yazılı, sesli ve görsel kitle iletişim araçları olarak tanımlanabilecek medyanın kapsamı ve araçları gelişerek çeşitlenmektedir. Klasik medyanın haber üretim ve sunum süreçleri sistemli, disiplinli ve kompleks bir yapı arz ederken, sosyal medya uygulamalarının yaygınlaşmasının akabinde bu mecralarda gerçekleşen ‘haber’ üretim ve paylaşımının daha serbest ve kontrol edilemez hale geldiğini görüyoruz.
Medya organlarını arka planlarındaki güç ve sermaye yapısından bağımsız değerlendiremeyiz. Arka plandaki güç/sermayenin ideolojik yapısı genel anlamda medyanın amaç ve yol haritasını belirlemektedir. Dolayısıyla haber kaynaklarımızı bu vizyonla gözden geçirdiğimizde, değişik kaynaklardan gelen aynı haberdeki dil ve yaklaşım farklarını daha iyi değerlendirebiliyoruz. Bu anlamda Anadolu Ajansı’nın hem ulusal hem de uluslararası anlamda üstlendiği ilkeli habercilik misyonunun önemi daha da netleşiyor.
Medya organları ait olduğu dünya görüşüne göre her gün önümüze değişik olaylar, anlatılar ve kişiler sürmektedir.
Kullandığı değişik enstrümanlarla medya, kendi süzgecinden geçirdiği bir dünya ve bu dünya içerisinde özendirici rol modeller sunmaktadır hepimize. Burada esas olarak yetişmekte olan neslin bilinç dünyası ve zevkleri subliminal mesajlarla hedef alınmaktadır.
- Medyanın artık bize haber ve bilgi taşıyan bir bir kaynak olmaktan çıkıp yönlendirici hatta baskılayıcı bir aygıta dönüştüğünü görüyoruz. Bu durum en çok da yetişme sürecinde olan çocuklarımızı etkilemektedir. Medya sürekli olarak çocuklarımızın zihnine kendi doğru ve yanlışını albenili örnekler üzerinden yerleştirme çabasındadır.
Medyanın her türüyle hayatımızı kuşattığı bu zaman diliminde kaçış ya da yok saymak asla çözüm değildir. Aile bütünlüğü içerisinde bilinçli, eleştirel, olumlu örnekleri önceleyen bir izleyici/takipçi kimliği kazanmak durumundayız.
Medya, sinema, edebiyat gibi toplumsal algıyı kuran ve besleyen alanlara yönelen gençlerimizi desteklemeli ve onore etmeliyiz.
Bu anlamda geleceğin nesillerini yetiştirecek kurumları devlet ve sivil toplum olarak hayata geçirmeliyiz.
Yalova Üniversitesi, İslami İlimler Fakültesi, Arap Dili ve Belağatı, Dr. Öğr. Üyesi Ahmet MEYDAN
- Dil öğretimi ve öğrenimi ancak öğretmenin ve öğrencinin aktif olduğu hareketli bir eğitim ortamında gerçekleştirilebilir.
- Dil öğretiminin kalitesi, öğretmenin niteliği, kullandığı metotlar ve eğitim materyalleri ile doğru orantılıdır.
Dil öğretiminde hangi metotların uygulanacağı yıllardır tartışılmakta ve en kolay, en doğru yöntemin bulunması için arayışlar devam etmektedir. Program, kitap, öğretmen ve metot merkezli bu tartışmalar ve arayışlar uzun bir süre daha devam edecek gibi.
Dil öğretimi ve öğrenimi ancak öğretmenin ve öğrencinin aktif olduğu canlı ve hareketli bir eğitim ortamında gerçekleştirilebilir. Dil öğretiminin kalitesi, öğretmenin niteliği, kullandığı metotlar ve eğitim materyallerinin geçerliliği ve güncelliği ile doğru orantılıdır.
Arapça öğretiminde de diğer dillerde olduğu gibi yabancı dil öğretim yöntem ve teknikleri uygulanır. Bu nedenle Arapçanın öğretiminde de yabancı dil öğretiminde kabul edilen temel beceriler dikkate alınmalıdır. Bunlar; dinleme, konuşma, okuma ve yazmadır. Özellikle Arapçada gramer öğretimi de bunlara eklenmelidir.
Bu temel becerileri verirken farklı materyallerden yararlanmak dil eğitimine olumlu katkılar sağlar. Bu materyallerden bazıları şunlardır: Ders konularını destekleyen videolar, internet siteleri, çizgi filmler, dizi filmler, filmler, belgeseller ve sunular.
Bu bilimsel yöntemleri kullanarak dil öğrenen kimse kendi seviyesinde dinlediğini anlayabilir, anlaşılır bir şekilde konuşabilir, duygu ve düşüncelerini yazılı olarak ifade edebilir, metinleri doğru okuyup çözümleyebilir, sözlü ve yazılı yayınları takip edebilir ve bu dili kullanan kimselerle iletişim kurabilir.
Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi
Öğr. Gör. Mahmut Sami KANBAŞ
- Hangi dili öğreniyorsanız, yeni bir medeniyeti öğreniyorsunuz demektir.
Toplumların birbirleriyle doğrudan ya da dolaylı olarak iletişim kurabilmesi, birbirlerinin kültürel faaliyetlerinden haberdar olabilmesi, bilgi birikimlerinden karşılıklı olarak istifade edebilmeleri ancak dil aracılığıyla mümkün olabilir. Kişi, kendi toplumunun kültürel ve bilgi birikimini ana dili aracılığı ile öğrenirken, başka toplumların kültür ve bilgi birikimlerine, o toplumların diline vakıf olmakla bilgi sahibi olabilir. Dolayısıyla, kişinin anadili dışındaki diğer dilleri öğrenebilmesi için ortaya koyduğu tüm faaliyet ve çalışmalar, yabancı dil öğretimi ve öğrenimi kapsamında değerlendirilir.
Anadil dışındaki bir dilin öğrenilebilmesi için hem hocanın hem de hedef dili öğrenmek isteyenin yerine getirmesi gereken görevler bulunmaktadır. Bu görevler hoca açısından, dilin daha kolay öğrenilmesi için gerekli olan tedbirleri almak; öğrenci açısından da; hedef dilin öğrenilmesi için âzami çaba göstermek, âdetâ kendini adamak olarak ifade edilebilir.
Yabancı dil eğitimi için uzun yıllar büyük bir emek harcanmış olmasına rağmen hâlâ istenilen başarı düzeyine ulaşılamaması düşündürücüdür.
Eğitim Tasavvuru oturumu
İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, İngilizce İktisat Bölümü Prof. Dr. Muhittin Kaplan:
- "İnsan bilmek için öğrenmek zorundadır bu öğrenme durumuna eğitim denir".
Bugün karşı karşıya olduğumuz bütün problemlerin kaynağında, insanın hakikatini kavramakta ve insanı bütün yönleriyle kapsamakta yetersiz kalan eğitim sistemleri yatmaktadır. İçerisinde yaşadığımız hayat, etrafımızda olan biten her şey, insanların davranışlarının gün yüzüne çıkan sonuçları, gözümüzdeki yansımalarıdır.
İnsanın gözlemlenen davranışları da, sahip oldukları bilgi kümesini kullanarak aldıkları iradi kararlarının bir sonucudur. İnsanın doğuştan bilgi sahibi olmadığı dikkate alındığında, eğitim-öğretimin insan ve toplum hayatı için ne kadar önemli olduğu anlaşılacaktır. Diğer bir deyişle, insanın eğitim-öğretim yoluyla edindiği bilgileri kullanarak aldığı kararlar, davranışlarını, insan davranışlarının toplamı da hayatın ta kendisini oluşturmaktadır. Haliyle etrafımızda olan biten her şeyin (fizik âlemi dışarıda bırakıyoruz) arka planındaki dinamik eğitim öğretim sistemidir. Eğitimin odağında insan yer almaktadır.
Eğitimden beklenen sonuçların alınabilmesi, insanın doğru tanımlanmasına bağlıdır. Bugün karşı karşıya olduğumuz bütün problemlerin kaynağında, insanı bütün yönleriyle ele alan, kapsayıcı bir eğitim sisteminin oluşturulamamış olması yatmaktadır. İnsanın yalnızca bir özelliğini ön plana çıkartıldığı eğitim yaklaşımları insanı kısmi bir analize tabi tutmaktadır. İnsanın “akıllı” bir varlık olarak tanımlandığı modern dönemde eğitim hayatın bütününden çıkartılmış yalnızca belirli bir dönemine indirgenmiş, hayattan soyutlanmış okula indirgenmiş; eğitim öğretim, öğretime indirgenmiş ve amacı da insana bilgi aktarılması olarak tanımlanmıştır. Bu çerçevede insana ilişkin bütün problemler eğitime, eğitimde okullara devredilmiştir.
Oysa insan, “aklı” yanında “duyguları” ve “arzuları” olan, ihtiyaç sahibi, her biri bir diğerinden farklı, sosyal bir varlıktır. Sahip olduğu bu özellikleriyle insan, ihtiyaçlarını gidermek için hayata dâhil olmakta, kararları ile hayatı etkilemekte ve bu hayattan etkilenmektedir.
Başarılı bir eğitim-öğretim sistemi, insanı işte bütün bu boyutlarıyla ele alan, nihai mutluluğa ulaşmasını sağlayacak şekilde insanın kendini gerçekleştirmesini sağlayan, “bütüncül” bir bakış açısına sahip olmalıdır. Bütüncül bakış açısı, kısaca insanın evrendeki bütün varlıklarla birlikte, hayatın tüm yönleriyle, insanın özellikleri, doğası ve çok yönlü karmaşık yapısıyla bir bütün oluşturduğunu dikkate alan bakış açısıdır.
Haliyle eğitimin sınırları bu çerçevede çizilmeli, eğitim sistemi tasarımı insan hayatını bir bütün olarak ele alan bütüncül bir yaklaşıma göre yapılmalıdır. Bu bakış açısıyla tasarlanan bir eğitim sisteminde, bugün çözülemez gibi karşımızda duran önemli sorunların bir kısmı sorun olmaktan çıkacak ve bir kısmı da çok kolayca çözülebilecektir.
Elektronik Mühendisi, Selçuk Üniversitesi MA İslamic Finance, Loughborough University Ahmet BUGA
- "İyi okul dediğimiz yapı hem mesleki oryantasyonu iyi verebilmeli aynı zamanda davranış oryantasyonunu da verebilmelidir"
Özel sektörümüz, sivil toplum kuruluşlarımız, diplomasimiz ve ülkeler arası işbirlikleri ile devletimiz artık dünyanın her yerinde barışa ve esenliğe giden yolun taşlarını döşüyor. Gönül coğrafyalarımızla bağlarımızı yenilerken, daha önce nitelikli temas kurmakta geç kaldığımız yeni coğrafyalara da yelken açıyoruz.
Bu çetin yolculuğun gerektirdiği insan kaynağını yetiştirebileceğimiz, sürdürülebilir ve yaşam boyu etkinliğe sahip bir eğitim sistemine muhtacız. Gençlerimize lise diploması verirken akademik bilgilerin yanı sıra, asgari bir deneyim ve farkındalığı da edindirmeliyiz.
Değişim çağına liderlik yapabilecek zihni ve eylemsel çevikliğe sahip bir nesil kazanmak için, örgün eğitimi yaygın eğitimle desteklemeli, yetişkin eğitimi ihtiyaçlarımızı da gözeten kuşatıcı ve bütünleşik bir eğitim sistemi tasarlamalıyız.
Eğitimcilerimizin, ders ve etkinlik içeriklerimizin, fiziki altyapımızın, aileden işyerlerine bütün yaygın eğitim paydaşlarımızın ve süreçlerimizin yeniden yapılandırılmasını gerektiren bu büyük mücadelede eğitim dışı kamu kurumlarına, özel sektörümüze ve sivil toplum kuruluşlarımıza önemli görevler düşmektedir.
Endüstri Mühendisi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Makina Fakültesi, Endüstri Mühendisliği Bölümü Ali Osman ERILLI
- "Biz yapay zeka üretmek istiyoruz ama daha kendimizi, insan zekasının sınırını bilmiyoruz".
18. yüzyıldan bu yana sürekli gelişerek ilerleyen üretim anlayışı bizi en son “endüstri 4.0” kavramıyla tanıştırdı. İnsanla makinanın azami etkileşiminden ve insanın gelişen teknoloji karşısında sürekli alan kaybettiğinden bahseden bu yeni sanayi devrimine ve sonrasına yeni nesli doğru hazırlayabilmek gerekmektedir.
Yapay zekanın birçok işi insanın yerine yapmasıyla üretimdeki insan faktörü ve insandan beklenenler de değişecek. Bilginin saniyeler mesafesinde olduğu, teknik ve uzmanlık isteyen birçok işin yapay zeka tarafından yapıldığı bu çağda insan farkını sosyal becerileriyle ortaya koyacak.
İletişim becerileri, duygusal zeka, problem çözme, takım çalışması, çatışma yönetimi, kritik düşünebilme vb. gibi sosyal becerilere ihtiyaç çok daha fazla artacak. Bu yüzden, eğitim sistemimiz yatırımını artık sosyal becerilere de yapmalı ve gençlerimizi geleceğe hazırlamalı.
İstanbul Şehir Üniversitesi, İTBF Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Dr. Öğr. Üyesi M. Akif KAYAPINAR
- "Bizim evren dediğimiz şey ahlaki bir bütündür".
Modern eğitim anlayışının felsefî mahiyetini belirleyen temel unsur, çalışmamızda, on yedinci yüzyıl Avrupasında yükselen modern kozmoloji tasavvuru ve bunun neden olduğu epistemolojik dönüşüm olarak kabul edilmektedir.
Nitekim Ortaçağlar boyunca canlı ve akıllı bir organizma olarak algılanagelmiş, ilahî, sınırlı ve hiyerarşik bir evren tasavvurundan, sonsuz sayıdaki fiziksel parçacıktan müteşekkil sınırsız, homojen ve mekanik bir evren tasavvuruna geçiş bilginin imkânına, mahiyetine ve kaynaklarına dair radikal bir dönüşümü de beraberinde getirmiştir. Tahmin edilebileceği gibi, bilginin mahiyetine dair bu dönüşüm de eğitim anlayışını kökten etkilemiştir.
19.yy’ın sonundan itibaren, Avrupa’daki başarısına binaen, modern eğitim anlayışı, dünyanın geri kalanında, özellikle de Müslüman coğrafyalardaki eğitimin yapılanmasını şekillendirirken bu felsefî arkaplan çok iyi farkedilmemiş ya da yeterince dikkate alınmamış ve ortaya çok ciddi uyumsuzluklar çıkmıştır. Diğer bir deyişle, eğitim sisteminin kronik meselelerinin ana sebebi, yaygın tarihsel/toplumsal dünya görüşü ile eğitimin kurumsallaşması arasındaki bu gerilim olagelmiştir.
Çocuk Kitapları Yazarı Özkan ÖZE
- "Velilerin akademik başarı hırsı aslında bir Veli olarak konuşuyorum sıkıntılı bir hırstır. Çocuklarımızın mutluluğunu düşünmüyoruz".
Prokrustes’in yatağı, tek tipçiliğin, kişilere, toplumlara ve nesillere aynı bakış açısını, aynı düşünme(me) biçimini, cebren kabul ettirmenin, başka türlü fikir üretmeye izin vermemenin, herkesi resmî ideolojinin belirlediği birineki bu genellikle o resmî ideolojiyi belirleyen kişidir benzetmeye, onun gibi düşünmeye, onun gibi inanmaya, hatta onun gibi giyinmeye zorlamanın, Antik Çağlardan günümüze kadar gelmiş en çarpıcı simgesidir.
Çağlar boyu “Prokrustes’in yatağı” edebiyatta yahut felsefede, bütün bu anlamları barındıran bir metafor, bir mecaz olarak kullanıldı.
Henüz yeteri kadar büyük bir masa bulunamadığı için sorunlarını bir türlü üzerine tam olarak yatıramadığımız millî ve resmî eğitim sistemimiz, işte bu metaforun bütün çağrışımlarını, senelerce seve seve omuzlarında taşıdı.
Belki artık eski etkisini yitirdiğini söyleyebiliriz. Fakat yılların birikimi ile neredeyse refleks haline gelmiş “eğitme ve öğretme” biçimlerine dair alışkanlıklarımızdan, tam olarak kurtulduğumuzu söyleyemeyiz!
Eğer bugün, eğitim sistemimizi günü kurturmak ve geleceğe taşımak adına bir takım köhne paradigmalardan, “idraklerimize geçirilen deli gömleklerinden” sıyrılmak gibi bir niyete girmişsek, bununla yüzleşmek zorundayız!