Filmlerden uyarlanan sohbetler: Suç, Ceza ve Satıcı
İran sinemasının yakın dönemine başarılarıyla damga vuran ve bu yıl ABD Başkanı Trump’ın, İran dahil yedi ülkeye vize kısıtlaması sonucunda Oscar’a katılmayan yönetmeni Asghar Farhadi’ nin müthiş bir sinema yolculuğuna davet ettiği filmi Satıcı, bu haftaki dosya konumuz. Kadın erkek ilişkisine getirdiği sorularla, suç ve ceza kavramını sorgulatan Satıcı (The Salesman) dosyasını açıyoruz.
İran sinemasının yakın döneminde çektiği filmler ve aldığı ödüllerle adından söz ettiren yönetmeni Asghar Farhadi, belki de en çok aklımızda Bir Ayrılık (A Separation) filmiyle yer etmişti. Öyle ki hem Altın Küre hem de Yabancı Dilde En İyi Film Oscarını kazanmıştı. Farhadi’nin bu yıl bir kez daha Oscar kazanmasının müsebbibi son filmi Satıcı (The Salesman), müthiş bir sinema yolculuğuna davet ediyor bizi. Ve birbiri ardına gelen iyi filmlerin ardından bu yolculukta ayaklarını artık daha sağlam bastığının sunumunu yapıyor.
Filmlerinde kadın karakterlerinin derdiyle hemhal olup, erkek karakterlerin sorularını cevaplarken kendimizi o soru denizinde bulduğumuz Farhadi, bu defa da bir kadın erkek ilişkisinin zihnine zincirleri doluyor ve seyrederken bu zinciri çözmede karakterlere yardımcı olmamızı bekliyor. Öyle ki her sıkıntıyı, duyguyu sanki oradaymışız hissiyle bize yaşatıyor. Ancak bunu yaparken yine öyle dozunda bir duygu kurgu işleyişi kullanıyor ki, biz tüm bunların sonunda yorgun hissetmiyoruz. Satıcı tam olarak bunları seyirciye hakkıyla yaşatan bir film. Oyuncu kadrosunda önceki filmlerinden aşina olduğumuz isimler olan Satıcı’da hikayenin ana karakterleri Rana ve Emad’a; Taraneh Alidoosti ve Shahab Hosseini hayat veriyor.
Film, karakterlerin evlerinin bir inşaat çalışması sebebiyle temelinin zarar görmesiyle başlıyor. Rana ve Emad çifti, yeni bir ev arayışına giriyor. Tiyatro oyuncusu çiftimiz Rana ve Emad, ismi lazım olmayasıca arkadaşları Babak’ın önerisi üzerine yeni bir eve taşınmaya karar verir. Babak’ın söylemediği, komşuların bize hikayenin başından ekrandan anlatmaya çalıştığı belli sırları havasında dahi barındıran ev, çiftin hayatının seyrini değiştirecektir. Eski kiracının babasından mirasmış gibi evde beklettiği eşyaları bir türlü almaya gelmemesi durumu canımızı sıkmaya başlamışken, Babak kapıyı kırar. Biz bu kapının açılışıyla hafif bir ferahlık hissetsek de Farhadi sayesinde çok geçmeden olaylar beklenmedik bir yola savrulur. Tiyatro oyuncusu çiftimizin serüveni, filmde sahnelemeye çalıştıkları - ve sahneledikleri - Arthur Miller’ın Satıcının Ölümü adlı tiyatro oyunuyla eş zamanlı ilerlerken, bize de küçük mesajlar verir.
Suç ve ceza, doğru ve yanlış kavramlarını temeline oturtan film, nihayetinde kendi arzusuyla tüm bu kavramları iç içe geçirir ve seyircinin tahmininden çok daha öte, tarifi emsalsiz muğlak hislerle seyirciyi selamlar.
SORULAR & CEVAPLAR
Cihan Damla: Filmi seyrederken ne zaman dahil oldun?
İzgü Fuhan: Farhadi’nin önceki filmlerinde konuya çok hızlı dahil olmuştum. Satıcı’da acaba konuya ısınamadan film bitecek mi derken, birden filmin banyo sahnesiyle ne oluyor orada,dedim. :)
C.D: Adamın garip bir şekilde kadın derdini baz alan ama ilişkilerdeki sorunları sorgulatan bir kurgulama şekli var. Başlarına gelen ‘banyo felaketi’nden sonra, ilişkilerindeki bir nevi uzaklaşma ister istemez seyrederken Rana’nın yalnız kaldığını hissettirdi. Emad, Rana’nın yanında daha çok durmalı mıydı?
İ.F: Rana’yı düşünmek normal. Ancak ben Emad’ı da anladım. Aslında Emad ile o coğrafyadaki yerel kavramları, değerleri, suçu ve cezayı sorguluyoruz. Bunu tiyatro sahnesinde Emad’ın Rana’ya ‘Bana bakıyorlarmış gibi hissediyorum.’ oyun repliğinden de anlıyoruz. Evet, Rana’nın işi çok zor. Fakat çok açık ki o coğrafyada Emad sınavı başarıyla atlatmak için iyi çaba sarf etti. Azıcık öfkesine yenildiği anlar da oldu ama insan sonuçta.
C.D: Kesinlikle katılıyorum. Ama yine de Rana’nın yanında biraz daha durması gerektiğine inanıyorum.
İ.F: Sanki Rana bu süreci tek başına atlatmak istedi. Hayata tutunduğu, belki yaşadıklarının dökümünü yaptığı yer tiyatroydu. Ne dersin?
C.D: Aslında filmin, hatta tüm karakterlerin hayata tutunduğu yer tiyatroydu. Bunu hissetmemizde oyun ile filmin eş zamanlı ilerlemesinin payı büyük.
İ.F: Her öfke, panik ve paranoyanın ardından tiyatro sahnesinde bir dışavurumunu gördük. O kadar iyi oyunculuklar vardı ki bazı sahnelerde ayrıca bir tiyatro oyununu da seyrediyorum ve farklı oyuncular var gibi hissettim.
C.D: Katılıyorum. Peki şu soru aklına geldi mi? Filmle birlikte ya da film bitince: Emad ve Rana devam edebilecek mi? Çünkü her olayın sonunda, nihayetinde bile tiyatroda buluyorlar kendilerini.
İ.F: Bir düşüneyim. Bence edemeyecekler. Ama buna Emad mı yoksa Rana mı sebep olur, bir şey diyemem. Sadece karakterlerin gözündeki sorular, olayın çözüme ermesiyle birlikte dahi bence gitmemişti.
C.D: Çok daha düşündürür bu film. Satıcının Ölümü oyunuyla eş zamanlı, mesajları ufak ufak vererek ilerleyen senaryosu, muhteşem oyunculukları, ahlaka yönelik neyin doğru neyin yanlış olduğuna dair her cevapta seyirciyi, deyim yerindeyse ‘Peki ya bu açıdan bakarsak?’ sorusuyla baş başa bırakması seyri müthiş bir eser sunuyor. Ver mesajı editör! :)
İ.F: Tiyatro oyuncusu bir çiftin evine misafirmişiz de, biz oradayken kötü bir olay yaşamışlar. Uçak biletimizi de önceden almışız. Malum dönüş için evlerinde beklerken, tüm olaylara şahit oluyormuşuz gibi hissettiren, çok doğal, çok tadında ve tekrar tekrar seyredilebilecek evladiyelik bir film. Farhadi bize diyor ki ‘Sen gel bir de böyle düşün!‘ :) Daha nice güzel filmini seyredelim Farhadi’nin.
C.D: Amin! :)