Ermeni Meselesi'nin ortaya çıkmasında rol oynayan bir diğer devlet de
Rusya'dır.
Rusya, Çar Deli Petro'dan itibaren, bir dünya devleti olabilmek için sıcak
denizlere inmek , İngiltere, Fransa gibi devrin güçlü devletleri ile yarışabilmek
için politikalar geliştirmeye ve uygulamaya başlamıştır. Ancak, bütün bu
politikaların hedefleri Osmanlı Devleti'nin, Türk dünyasının aleyhine olmuştur.
Rusya, bir taraftan bulunduğu coğrafyada topraklarını genişletirken, diğer
taraftan Boğazlar, Doğu Anadolu ve Balkanlar yoluyla sıcak denizlere inmeye
çalışmıştır. Oysa, bu yolların hepsi Osmanlı Devleti'ni alakadar etmektedir.
İşte Ermeni Meselesi bu politikanın bir parçasıdır. Daha doğrusu, Rusya,
Ermeni Meselesi'ni bu politikasının önemli bir kısmını hayata geçirebilmek için
kullanmayı plânlamıştır. Tabi ki burada şu soru akla gelmektedir.
Rusya, niçin
ısrarla Doğu Anadolu ve dolayısıyla Ermenileri kendi politikasının tahakkuku
için vazgeçilmez olarak görmüştür?
Çünkü, Ermeni Meselesi'nin ortaya çıkmasında, siyasî konjonktürün
Ermenilerden istifadeyi gerekli kılmasının büyük payı olmuştur. Hakikaten,
Berlin Kongresi'nden sonra artık Balkanların hemen hemen tamamı Osmanlı
Devleti'nden ayrılacak ve bu topraklar, Osmanlı Devleti'ne savaş açmak için
bahane olarak kullanılabilecek yerler olmaktan çıkacaktır. Ayrıca Rusya, sıcak
denizlere inmek için Balkanların kendisine bir geçit olamayacağını, istiklâllerini
kazanmalarını fiilen temin ettiği bu yeni devletlerin kendisine minnet
duygularıyla bağlı kalmadıklarını görmüştür. Bunun için Rusya'nın sıcak
denizlere inmek için yegane yolu Boğazlar ve Kafkaslar-Doğu Anadolu
kalmıştır. Doğu Anadolu'da da Ermenilerden faydalanmayı düşünmüştür.
Rusya'nın Kafkaslar ve Doğu Anadolu'daki Ermenilerle ilgilenmesi Küçük
Kaynarca Antlaşması ile Rusya'nın Türkiye'deki Hıristiyanların üzerinde söz
sahibi olması üzerine hız kazanmıştır.
Gerek l774 Küçük Kaynarca Antlaşması,gerekse l829 Edirne Antlaşması
ile Osmanlı ülkesindeki Ortodoks Hıristiyanlar üzerinde söz sahibi olan Rusya
hem bu yolla, hem de savaşlarda genellikle Kafkasları ve Doğu Anadolu'nun bir
kısmını sık sık işgal etmeye başladığı için oralardaki Ermeniler üzerinde
propaganda uygulayarak bu meselenin çıkmasını sağlamaya çalışmıştır.
Rusya'nın Ermeniler üzerindeki tesirleri ve tahrikleri 93 Harbi ile iyice
artmıştır. Ayastafanos Antlaşması'nın l6.maddesi, Rusya tarafından Osmanlı
Devleti'ne şu şekilde kabul ettirilmiştir:
Osmanlı Devleti, Ermenilerin yerleşmiş
oldukları eyâletlerde bölge menfaatlerinin gerektirdiği ıslâhat ve tensikatı vakit
kaybetmeksizin icra edeceğini ve Ermenilerin Kürtlere ve Çerkezlere karşı
emniyetlerini koruyacağını taahhüt eder.
Rusların Ermenileri kendi
menfaatleri için bir maşa gibi kullandığı ve bilâhare de kullanmaya devam
edeceği hâdiselerin dönüm noktası bu devre kabul edilir. Bilhassa Rusya’da
yetişen Ermeni gençleri, Rusların rehberliğinde kurdukları sivil çeteler ile,
Kafkas ve Doğu Anadolu Türklerinin unutamayacakları korkunç katliamlar icra
etmişlerdir.
Rusya başta olmak üzere , dış güçler bu ve benzeri maddeleri bahane
ederek Osmanlı Devleti'nin içişlerine daha sık ve daha şiddetli olarak
müdahalelerini devam ettirmişlerdir.
Osmanlı Devleti, iyi niyetle ıslahat
yapmaya başladığı zaman da yine bu devletler, devletimizin bu gayretlerini
baltalamak, başarısız kılmak için yerli unsurları da kullanmak suretiyle harekete
geçmişlerdir.
Bir araştırmacının da ifade ettiği gibi; Ermeniler tarihin hiçbir döneminde
gerçek anlamda bağımsız bir siyasî teşkilâtlanmaya sahip olamamışlardır... Bu
sebeple Ermeniler sürekli olarak başka devletlerin himayesinde yaşamış bir
topluluk olarak değerlendirilebilir. Başka toplumlarla olan beraberliklerinde de
azınlık olmaktan kurtulamamışlardır.
Hal böyle olduğu halde, 93 Harbi ve
sonrası gelişmelerden iyice cesaretlenen ve başta Rusya olmak üzere, Osmanlı
Devleti üzerinde birtakım emelleri olan dış güçlerin tahrik ettiği Ermeniler Doğu
ve Güneydoğu Anadolu'da bağımsız bir Ermeni devleti kurma hayaliyle,
kendilerini Bizans'ın asimilasyonundan kurtarıp, kültürlerini,dinlerini
korumalarını, kısaca, bugün Ermeni toplumu ismi altındaki varlıklarını borçlu
oldukları Türk Milleti'ne ve Devleti'ne karşı haince ve gaddarca hareketlerini
artırmışlardır.
Bu tutumlarını, yine kendilerinin çoğunlukta oldukları asıl Ermenistan'ı
kendi işgali altında tutan Rusya'nın teşvik ve kışkırtmaları ile I. Dünya Savaşı
yıllarında da devam ettirmişlerdir. Rusya'nın ve diğer Batılı devletlerin
kendilerini maşa olarak kullandıklarını anlamamışlardır.
Şu ifadeler, hem önemli bir hakikati, hem de Rusya'nın nasıl iki yüzlü bir politika takip ettiğini
göstermektedir:
Erzurum olayları sırasında oradaki Rusya konsolosu Vali Semih Bey'i
ziyarete gelmiş ve böyle asi bir halkı Rusya'da olsa mutlaka kırarlar 16 demiştir.
Bu, hakikatin ifadesidir. Ancak, aynı konsolos kendisiyle görüşen Ermeni
komitecilerine de Türkiye gibi vahşi bir hükümetin idaresi altında yaşamağa
değmez
demiştir.
Bu da Rusya'nın politikasını, samimiyetini göstermesi
açısından önemlidir.
Ne enteresandır ki, daha önceki dönemlerde olduğu gibi, I. Dünya Harbi
yıllarında da Ermenileri kışkırtıp, onların ihtiraslarını körükleyip işgal ettiği Türk
topraklarında binlerce Türk'ü katletmelerine sebep olan Rusya'nın devamı olan
Sovyet Rusya, l970'li yıllarda ASALA gibi Ermeni terör örgütlerini yetiştirip,
onlara siyasî ve malî yardım yaparak Türkiye üzerine saldığı yetmiyormuş gibi,
sanki l915'lerde kendi sayesinde Türklere yapılan katliamının faturasını yine
Türklere çıkartmak için gayret sarf etmiştir.