Haluk Bilginer'e Emmy getiren Şahsiyet dizisini yakından tanıyalım
Son dönemin en başarılı internet dizileri arasında gösterilen Şahsiyet usta işi bir yapım olarak göze çarpıyor. Senaryosu Kinyas ve Kayra'nın yazarı Hakan Günday'a ait dizinin başrolünde Haluk Bilginer yer alıyor.
Muhteşem oyunculuğuyla adından tekrar tekrar söz ettiren Bilginer, Şahsiyet dizisiyle ilk kez aday gösterildiği Uluslararası Emmy Ödüllüri'nde 'En İyi Erkek Oyuncu' seçildi.
Şahsiyet dizisini izlemeyenler için hazırladığımız bu analiz yazısı, size birçok konuda fikir verecektir ama spoiler değil.
Hakan Günday’ın senaryosunu yazdığı ve Onur Saylak’ın yönetmenliğini yaptığı 12 bölümlük bu mini dizinin başrollerinde Haluk Bilginer ve Cansu Dere bulunmaktadır. Dizi bir Ay Yapım projesidir ve puhutv’de yayınlanmıştır. Yani anlayacağınız üzere ülkemizde gittikçe gelişmekte olan internet dizilerinden birisidir.
Dizi, Agâh (Haluk Bilginer) adlı eski bir adliye memurunun Alzheimer olduğunu öğrenmesi ardından, sonuçta hepsini unutacağım düşüncesiyle, aklındaki cinayetleri işlemeye karar vermesiyle başlıyor. Bu sırada cinayet büro amirliğindeki tek kadın polis olan Nevra (Cansu Dere) ise mesleki anlamda büyük psikolojik zorluklar çekmektedir.
- Merak edenler için IMDB en iyi TV yapımları listesinde 29. sırada yer alıyor
Başarısının sırrı doğru oyuncu kadrosu
Dizi gittikçe seyirciyi içine çeken ve heyecanı artıran bir yapıya sahiptir. Dizinin en güzel yanı ise ortaya koyulan oyunculuklardır. Haluk Bilginer, dünya çapında etki uyandıracak bir oyunculuk ile öne çıksa da tüm oyuncuların başarılı performanslar sergilediklerini dile getirebilirim. Özellikle Agâh beyin kızı Zuhal rolüyle Şebnem Bozoklu ve Tolga Başkomiser rolüyle Necip Memili oyunculuklarıyla kendilerini bir kez daha ortaya koymuş oldular. Türk sinemasının usta isimlerinden
Dizinin kadrosunda Müjde Ar da yer alıyor
Anlatılmak istenilen neyse seyirciye o geçiyor
Dizinin fikirsel anlamda vermek istedikleri ise oldukça başarılıdır. Dizi içerisinde çok kez adalet ve vicdan duygusu arasında gidip geliyor insan. Dizi, izleyiciyi birçok farklı konuda kafa patlatmaya yönlendirmesinin yanında ahlaki normlar üzerine de sorgulamalar yaptırıyor. Bunlar dışında; kadınlara yüklenen toplumsal rollerin sorgulanmasından tutun da, çürümüş toplumsal yapıların kendilerini korumak adına nasıl korku birliktelikleri yarattığına kadar birçok konu ele alınıyor.
Direkt olarak yapılan bazı toplumsal göndermelerin de gayet yerinde ve etkili olduğunu belirtmem gerekir. Beğendiğim diğer bir unsur ise idealist ve cesur olmak konusunda verilen kıymetli mesajlardır. Özellikle bunun Uğur Mumcu’nun fotoğrafıyla belli yerlerde vurgulanıyor olması çok hoştu. Belirtmeliyim ki dizinin genel anlamda yakaladığı fikirsel olgunluğu onu çok önemli bir yere koymaktadır.
Bir diğer dikkat çeken farklılık ise oluşturulan karakterlerin kendi içlerinde tutarlı olmasıdır. Karakterlerin geçmişte yaşadıkları, bunların o anki kişiliklerini nasıl etkilediği ve dizi içerisinde daha sonradan elde edeceği kişilik özelliklerinin gayet kaliteli bir şekilde oluşturulmuş olmasıdır. Oldukça karmaşık bir karakter yapısına sahip olan Agâh beyin karakteri ise belli tartışmalara sebebiyet verse de sorunlu diyebileceğim bir yapıda değildir.
Dizinin kurgusu ise yalın bir şekilde belirtmem gerekirse, başarılıdır fakat çok iyi diyemeyeceğim. Kurgu, şahsi olarak beni şaşırttı diyemesem de bilinmezliğe giden ve heyecan uyandıran yerleri de yok değildi.
Ayrıca kurgu kimi zaman takibi zor ve karmaşık bir hal alsa da genel olarak izleyiciyi içinde sürüklemeyi başardı. Başarıyla uygulanan bir şey ise öğrendiğinizi yahut tahmin ettiğinizi düşündüğünüz bazı şeylerin aslının farklı çıkmasıdır.
Güzel olan diğer bir unsur ise çekim tekniğinin kalitesi ve sadeliğidir. Işık olarak ise az ışığın olduğu yerlerde kullanılan renkler ise tam bir şaheser. Dizi görsel açıdan da beni oldukça tatmin etti.
Peki hiç mi eksik yanı yok?
Eleştirel olarak ayrı birkaç bir şey daha eklemek istiyorum. Öncelikle intro Westworld dizinin introsu ile benzerdi yani bir esinlenme olduğu açık. Dizide bazı şeylerin nasıl gerçekleştiği belli değil. Ayrıca kimi yerlerde ‘’ah şu lanet güvenlik kameraları onlardan kaçayım’’ gibi yahut ‘’bu bölge de onu takip edeceğimiz kamera yok’’ gibi durumlar olsa da katilin rahatça hem yürüyerek hem de araba ile geziyor olması kimi zaman izleyiciyi mantıksal anlamda tatmin etmiyor. Bunun dışında Sefa (İbrahim Selim) karakterinin bir davranışının nedeni açıklanmış değil. Elbette yazılacak daha fazla şey var fakat ne bunlar ne de başka şeyler izleyiciye ciddi anlamda rahatsızlık vermiyor.
Sonuç olarak bu zamana kadar yapılan Türk dizilerine kıyasla oldukça kaliteli olan bu yapım kesinlikle izlemeye değer. Şahsiyete puanım ise 8/10. Peki ne olsaydı tam puan verirdim? Aslında cevabı basit: Kurgusal anlamda daha kaliteli olsaydı tam puanı hak ederdi.