Bir milleti yeniden ayağa kaldıran kurşun!

TUNAHAN ELMAS
Abone Ol

I. Dünya Savaşı kaybedilmiş ve Osmanlı tam anlamıyla teslim olmuştu. Ateşkesin ağır şartlarıyla Anadolu’nun çeşitli bölgeleri bir bir işgal edilirken, Türk halkına en büyük darbeyi vuran haber İzmir’den gelmişti.

15 Mayıs 1919 sabahı saat 07:30 sıralarında Konak Meydanı Kordonboyu’nda büyük bir şölen havası vardı. Bu şölen havası gayrimüslimlerin birazdan gemilerden inip meydana çıkacak Yunan askerleri için yaptığı hazırlıktan kaynaklanıyordu.

İtilaf Devletleri İzmir’i Yunanistan kuvvetlerine teslim ederken, yaşanan durum karşısında herkes öfkeliydi. Ancak bu öfkeye karşın İzmir ve Anadolu’ya sessizlik hakimdi. Bu şaşkınlık ortamında Yunan askerleri İzmir’e çıktı.

Kıyıya yanaşan Yunan gemilerinden Patris ve Atronitos isimli gemiler ve bir grup Yunan Efzon Alayı saat 08:55 sıralarında askeri gemiden inerek karaya çıktı. Yunan askerleri taşıyan diğer gemilerden Temiastokles gemisi ise 5. Piyade Alayı’nı Punta iskelesine çıkardı. Bunlar Punta’dan ilerleyerek Kadifekale’yi işgal edeceklerdi. Bu esnada onbinlerce yerli Rum ellerindeki Yunan bayrakları ve çiçekler ile Kordonboyu’nu kaplamışlardı.

İzmir’li Rumlar işgal haberini 13 Mayıs Salı günü öğleden sonra Aya Fotini Kilisesi’nde Yunan albay Mavrudis tarafından okunan Venizelos’un beyannamesiyle öğrenmişlerdi. Kalabalık kıyıya çıkan Yunan askerlerine alkış tutuyordu. Gelen askeri tabur, İzmir Metropoliti Hristostomos tarafından takdis edildi. Metropolit Yunan bayrağını öptü ve bu esnada ağladığı görülüyordu. İlk Yunan taburu daha sonra buradan yaya olarak Hükümet konağı, kışla, kokaryalı istikametinden Karantina’ya doğru yürüyüşe geçti.

Yunan askerleri Rumların sevgi gösterileri ve tezahüratları altında yürüyüşe devam ederken kalabalık arasında koyu renkli takım elbisesi ile bir adam öfkeyle geçiş törenini takip ediyordu. Bu adam günlerdir işgale karşı bildiriler hazırlayarak halkı örgütlemeye çalışan Hasan Tahsin’den başkası değildi. Tahsin daha birkaç saat önce topladığı kalabalığa işgal karşıtı bir konuşma yapmış; ‘Burayı Yunan’a vermeyeceğiz. Vermek isteyen kuvvetle paylaşacak kozumuz var.’ demişti.

Yürüyüş kolunun baş tarafı kışla hizasını geçip yola saptıktan sonra, Hasan Tahsin kalabalığın arasından sıyrılarak öne geçti. Yüksek sesle “Olamaz, olamaz, böyle ellerini sallaya sallaya giremezler” diye bağırmaya başlayan Tahsin daha sonra yanında bulunan revolver ile düşmana ilk ateşi açtı. Tahsin ilk anda isimleri Basile Delaris ve Jorj Papakostos olan iki Efzon askerini öldürmüştü. Askerlerden biri Yunan Efzun Alayı’nın bayraktarıydı ve Tahsin’in açtığı ateşle birlikte Yunan bayrağı da yere düşmüştü.

Hasan Tahsin tabancasındaki tüm fişekleri düşman askerine karşı ateşlerken, şölen havası yerini kaosa bırakmıştı. Yunanlıları karşılamak için ellerinde çiçeklerle Kordon’a akın eden kalabalık korkuyla birlikte çil yavrusu gibi dağılmıştı. Böyle bir direniş beklemeyen Yunan Alayı ise şaşkındı. İlk şaşkınlığı atlatan Yunan askerleri açılan ateş ve ardından süngüleme sonucunda Hasan Tahsin’i öldürdü. Sayısız kurşun yiyerek yere yığılan Tahsin, daha sonra onlarca asker tarafından süngülenmişti. Kordonboyu’nda kalabalığın önünde can veren Tahsin hayata veda ederken henüz 31 yaşındaydı.

  • Hasan Tahsin ölmüş fakat yarattığı direniş dalgası tüm yurtta büyük coşku ve umut dalgasını beraberinde getirmişti. Düşmana sıkılan ilk kurşunun anlamı büyüktü. 31 yaşındaki Tahsin, Türklerin Anadolu’dan direnmeden vazgeçmeyeceklerini göstermişti. İzmir’in işgal haberi tüm yurda yayılırken, Kordon’da yaşanan hadise de herkesin dilindeydi.

Genç bir gazetecinin ilk kurşunla başlattığı direniş dalgası, yıllar sürecek kurtuluş mücadelesinin işaret fişeğiydi. Tahsin, Milli Mücadelenin simgesi olacak, 1974’de ise Konak Meydanına ‘ilk kurşun’ adıyla onun anıtı dikilecekti. Peki Hasan Tahsin kimdi ve aradan geçen 100 yıla rağmen hala kahraman olarak anılmasına sebep olacak ne gibi bir muktesebatı vardı?

Gerçek Adı Osman Nevres

Gerçek adı Osman Nevres olan Hasan Tahsin Selanik’te doğmuştu. Mustafa Kemal’in de eğitim aldığı Şemsi Efendi Okulu’nda ilköğrenimini tamamlayan Tahsin, ardından Selanik Feyziye Mektebi’ne gitmiş ve burayı bitirmişti. Hasan Tahsin’in hayatındaki ilginç dönemlerden biri, bu zaman dilimine denk geldi. Feyziye Mektebinin hemen ardından, İttihat ve Terakki tarafından burs verilerek Paris Sorbonne Üniversitesi’ne gönderilen Tahsin, bu okulda siyasal bilimler öğrenimi gördü. Pariste okuduğu dönemde, Trablusgarp’ı işgal etmiş olan İtalya’yı protesto etmek amacıyla, Mısır’lı öğrenci lideri Şeyh Dayef ile beraber mitingler organize ederek, işgal karşıtı gösterilere imza attı.

Hasan Tahsin, kendisine burs sağlayan İttihat ve Terakki Fırkası adına Pariste görev yaparken, aynı dönemde, Teşkilat-ı Mahsusa adına da bir takım görevleri yerine getiriyordu. İngilizler adına çalışan ve dönemin Osmanlı yönetimine karşı uygulamalarda bulunan Buxton kardeşlere, Bükreş’te bulunan bir tünelde suikast düzenleyen Hasan Tahsin, 10 yıl hapis cezasına mahkum edildi. 1916 yılında Almanlar’ın Balkan ülkelerine girmesi sonucu, Bükreşten salıverilen Hasan Tahsin, İstanbula döndü.

Ülkesine dönen Hasan Tahsin hapishanedeki ağır koşullarda oldukça zor bir hastalığa yakalanmıştı. Verem tedavisi için İsviçreye gitmek zorunda kalmış, bu süreçte de tanınmamak için, Osman Nevres yerine Hasan Tahsin ismini kullanmak durumunda kalmıştı. Bu dönemde kullanmaya başladığı takma adı onu ölümsüzleştirecek ve herkes onu bu ismiyle tanıyacaktı.

Tedavinin ardından tekrar Anadolu’ya dönen Hasan Tahsin, İstanbul’daki durumun getirdiği vaziyetin farkındaydı. Yeni görevi Anadolu’ya geçmek ve orada işgallere karşı halkı örgütlemekti. İzmir’e giden Hasan Tahsin burada çıkardığı gazetelerde işgallere ve ateşkes antlaşmasına karşı ağır yazılar yazarken halkı direnişe davet ediyordu. 15 Mayıs günü Yunan askerlere karşı sıktığı ilk kurşunla milli mücadelenin sembolü olan Tahsin, 31 yıllık hayatına oldukça çok şey sığdırmıştı…