Zeytinyağlı yemeye, basmadan fistan giymeye var mısınız?
Bir ülkenin hangi yağdan ne kadar kullandığı, o ülke insanının hayat kalitesi ve gıda politikasıyla direkt ilişkilidir. Bu nedenle yağ tercih verileri son derece ehemmiyet arz eder. Diğer taraftan ülkemizin ithalat kalemlerinin ilk 10 kalemi içerisinde yağlı tohumlar yer alıyor. Bunca mümbit toprağa rağmen insanlar ziraattan utandırılıp varoşlara yığıldığı için tarlalar boş yatıyor. Her köylü çocuğunu okutmaya kalkarsanız, bu size topraktan utanan asgari ücretli veya işsiz diplomalı bir ordu üretir.
Ne kadar zeytin, zeytinyağı, zeytin yaprağı ve zeytin çekirdeği kullanıyorsanız o kadar sıhhatlisiniz. Sıfırsa sıhhatiniz de sıfır, azsa hayat kaliteniz de kötüdür. Çok ise muhtemelen beden sağlığı açısından cennet gibi bir hayatınız vardır. Ancak diğer zararlılardan da ne kadar uzak durduğunuzla ilişkili elbette.
Türkiye için ‘zeytin cenneti’ demek isterdik ama ne yazık ki demekte zorlanıyoruz. Çünkü zeytini kesip kömür yapan, zeytini kesip, yerine ev ve otel yapan, zeytini kesip ayçiçeği eken muhtemelen dünyada bizden başka bir memleket örneği yoktur.
Zeytinin dalı eskiden barışın nişânesiydi lakin artık o da yok edildi, tıpkı bizim zeytinlikleri ateşe verdiğimiz gibi.
Hani şu yakın zamana kadar vilayetimiz olan ve bizim 7’de birimiz kadar toprağa (131.957) km2) sahip Yunanistan var ya işte onlar bizden tam yüzde 15 fazla zeytinyağı üretiyor. Zeytin üretiminde biz ilk beşe giremezken Yunanistan dünyada 5. sırada. Dahası biz zeytinyağımızın büyük kısmını ihraç ediyoruz ve bu da marifetmiş gibi övünürken Yunanistan kendi halkına yediriyor.
Türkiye’de zeytinyağının fiyatı, üreticiden nihai tüketiciye ulaşıncaya kadar 7-8 kart artmakta. Yani üretenden çok aracılar, markacılar para kazanmış.
Kim ne kadar zeytinyağı kullanıyor?
- Yunanistan’da 12.8 kg olan kişi başı kullanım
- İspanya’da 11.3 kg
- İtalya’da 10.5 kg
- Portekiz’de 7.2 kg
- Suriye’de 6 kg
- Kıbrıs’ta 5.5 kg
- Lübnan’da 4 kg,
- Ürdün’de 3,6 kg
- Tunus’ta 3,5 kg
- Lüksemburg’da 3.2 kg
- Malta’da 3 kg
- Fransa’da 1,7 kg.
- Türkiye’de ise 1,4 kg.
Avrupa Birliği verilerine göre, Yunanistan’da kişi başına yıllık 12,8 litre zeytinyağı kullanımı varken, Türkiye daha 1,4 kg’a ancak gelebilmiş. Yani bir Yunan, bir Türk’ün 9 katından fazla zeytinyağı kullanıyor. Bu da bunca yayın ve tavsiye desteğine rağmen.
Türkiye hangi yağdan ne kadar kullanıyor?
Bir ülkenin hangi yağdan ne kadar kullandığı, o ülke insanının hayat kalitesi ve gıda politikasıyla direkt ilişkilidir. Bu nedenle yağ tercih verileri son derece ehemmiyet arz eder. Diğer taraftan ülkemizin ithalat kalemlerinin ilk 10 kalemi içerisinde yağlı tohumlar yer alıyor.
Bunca mümbit toprağa rağmen insanlar ziraattan utandırılıp varoşlara yığıldığı için tarlalar boş yatıyor. Bu yüzden yiyeceğimiz yağı iyi veya kötü fark etmeksizin önemli ölçüde hammadde olarak ithal ediyormuşuz. Bu da eğitim ve tarım politikaları açısından başarısız olduğumuzu gösterir. Her köylü çocuğunu da okutmaya kalkarsanız, bu size topraktan utanan asgari ücretli veya işsiz diplomalı bir ordu üretir.
Yağ Bin ton Yüzde
Ayçiçek 780 37,79
Margarin 568 27,5
Palm yağı 290 14,04
Tereyağı 147 7,12
Zeytinyağı 110 5,35
Kolza 70 3,39
Pamuk 48 2,33
Mısırözü 47 2,28
Soya 4 0,2
Toplam 2064 100
Türkiye’de yıllık sabun ve yem hariç, yemeklik yağ verileri böyle. Bunca şeye rağmen margarin nispeti neredeyse yüzde 30’lara varıyor. Tereyağı diye satılanların ne kadarı gerçekten tereyağı o da ayrı bir mesele. Bu miktarın yüksekliğinde en önemli unsur; unlu mamûller, gıda üreticileri ve yemek sektörü. Margarin ve Palm yağı endüstrinin vazgeçilmezi.
Zeytinyağından bu milleti nasıl soğuttular?
Bu asil millet 1948’lere kadar sadece sızma zeytinyağı ve gerçek halis tereyağı ile beslenirdi. Bu sayede sağlıklı ve zinde idi. Lâkin bu birilerini rahatsız etmekteydi.
Üstelik 10-15 milyonluk nüfusa sahip bu ülkede, 1930’larda çoğu yaban olarak tanımlanan kültür türlerinden daha besleyici 100 milyon civarında zeytin ağacı vardı. Her biri asırlık ağaçlar. Bu günkü küçük bir fidan veya genç ağaca nispetle yüzlerce binlerce kat meyve veren ağaçlar. İstanbul’un iki yakası bile o asırlık zeytinliklerle doluydu.
Yağ hususunda hiç kimseye muhtaç olmayan bu asil milletin asil yağları elinden alınıyordu. Kur’an-ı Kerim ve Hz Peygamber (s.a.v.)’in tavsiyesi ve tarihî tecrübe bir yanda dururken ve hatta Oxford gibi üniversitelerin ta 1957’de zeytinyağının kansere karşı koruyucu olduğunu duyurmasına rağmen oluyordu olup biten her şey.
Amerika’nın yağ dayatması
Osmanlı fiilen ortadan kaldırılmış, şeytaniler dünyanın merkezini ABD’ye taşımıştı. Türkiye ise Batı ne isterse boyun eğmekteydi. Zaten rejimin de milletle bir bağı yoktu.
Avrupa, Afrika’yı sömürerek ciddi bir servet ve nüfuz edinmişti. Amerika ise zaten Afrikalı kölelerin, malları, canları ve namusları gasp edilen yerlilerin omuzlarında yükseliyordu. Bu Amerika’ya yetmiyordu.
Asya’yı da, Türkiye’yi de, hatta savaşla tarumar olan Avrupa’yı da istiyorlardı.
1948’de aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 16 ülkeye yönelik, “Marshall Planı” harekâtı başlatıldı. Bu güya “ekonomik yardım” paketiydi.
İçi dışı zeytinyağı ve tereyağı olan millete zorla margarin, mısırözü yağı ve süttozu dağıtıldı. Bu kapsamda Unilever firması Türkiye'ye gelip 1952’de İstanbul Bakırköy'de margarin fabrikası kurdu.
Zeytinyağı kanser yapar yalanı
Kapitalizmin misyonerleri, siyasetçilere cebren, bürokrat ve akademisyenleri ve özellikle de tıp camiasını devşirerek veya satın alarak Amerikan yağlarını dayatmışlardı. Ama halk buna hazır değildi. Doktorların pek çoğu hastalarına zeytinyağı ve tereyağını yemeyi yasakladı. Kimi de ‘kanser yapar’ diye bile yazdı.
Ama Türk halkının bin yıllara cari beslenme biçimini değiştirmek öyle kolay değildi.
Doktorlar yetmedi, zeytinyağı ve tereyağının aleyhinde kitapçıklar, broşürler bastırıp, reklamlar çektiler.
Sosyal medya yoktu ki, söylenti bugünkü gibi anında yayılsın. Ama şeytanîlerin hem aceleleri vardı, hem de işi sıkı tutmaları gerekiyordu. Çünkü alt edilmiş, dini, diyaneti, kılık-kıyafeti, hilafeti bile elinden alınmış ve de sindirilmiş bu toplumun patlaması an meselesiydi. Bir patlarsa eski günlerine dönebilirdi. Bu yüzden sıhhati elinden alınmalıydı.
Zeytinyağlı yemeli, basmadan fistan da giymeli
Zeytinyağı ısıya karşı en dayanıklı yağlardan biri olmasına rağmen, ‘zeytinyağının ısıya karşı direnci düşüktür, ısınırsa kansere neden olur’ yalanlarını servis etseler de, iş şansa bırakılmayıp halkın şuur altı tam mânâsıyla silinmeliydi.
Zeytinyağının kötülenmesi için kimi rivayete göre milyonlarca lira, kimi rivayete göre ise milyonlarca dolar bütçe ayrılmıştı. (Jak Kamhi’nin hatıratında yer alan bilgilere göre, Marshall Planı çerçevesinde ABD’nin harcamaları tam 12 milyar doları bulmuştu. Kamhi bunu nereden biliyordu? Çünkü teyzesi Roza’nın oğulları, Roma’da Marshall Planı bütçesinin nasıl harcandığını izleyen ekibin içindeymiş. O sayede o da, Türkiye ayağında payına düşeni almış.)
Nasılsa milletin tarihî ve dinî hafızası silinmişti, beslenme hafızası da silinebilirdi. Hatta devrin Halk Evlerinde, bozulan beslenmeye karşı yani Batıya benzemeyen beslenmeden duyulan endişe dile getiriliyor, bu yayınlara aksediyordu.
Güya çok eski olduğu iddia edilen “Zeytinyağlı Yiyemem” adlı ısmarlama sözde türkü, İhsan Kaplayan adlı bir kişi kaynak gösterilerek, bestelenip servis edildi. Radyo ve plaklar doldurulup dillere destan edildi.
- “Zeytinyağlı yiyemem aman,
- basma da fistan giyemem aman.
- senin gibi cahile,
- ben efendim diyemem aman…”
Görüleceği üzere zeytinyağı kötülenmekle kalmıyor, pamuktan dokunma basmalardan dikilen tesettür için uygun mahalli kıyafetler yerine, cildi bozan, alerjilere neden olan, Batı’nın petrolden elde ettiği kumaş ve kıyafetler türkü adı altında pazarlanıyordu.
Dahası zeytinyağı yiyen, pamuk kıyafetler giyenler cahillikle suçlanıyor, kadınlara, bu gibi kimselere “efendim” dememeleri telkin ediliyordu. Zîra bugünkü gibi kimse kocasına “eşim” demez “beyim” veya “efendim” derdi.
Zeytin ağaçları kestirilip kömür yaptırıldı
İki plan daha devreye sokuldu. 10 asırdan fazla yaşayan milyonlarca zeytin ağaçları bu şeytanî plan kapsamında büyük paralar ödenerek kestirilir. Bu da yetmez, bu kez daha fazla kesilmesi için kömür yaptırılır.
- İşte o günlerde zeytin ağacı cenneti olan İspanya 1951’de devreye girerek, Türkiye’den zeytin ağacı kömürü talep eder. Üstelik müthiş paralar teklif ederek...
Daha önce hiç ticareti yapılmadığı hâlde, bu şeytanî planı sorgulanmak şöyle dursun, devrin Yassıada’da Menderes’i satan adam olarak tarihe geçen Ziraat Bakanı mason Nedim Ökmen ile Ticaret Bakanı mason İbrahim Sıtkı Yırcalı kafa kafaya verip kadim zeytin ağaçlarını kestirip yaktırarak, kömüre dönüştürüp İspanya’ya sattırır.
Dönemin şahitliklerine göre, ülkenin özellikle de zeytin ağacı yakılan sahil şehirlerini duman ve simsiyah toz kaplar. Hatta denizler bile simsiyah hâle gelir.
Güya İspanya bu kömürlerden asfalt yapacaktır. İtiraz sesleri ise yüksek bir girdi sağlayan bu odun kömürü ihracatının, Türk dış ticaretinde önemli bir pay tuttuğu ve İspanya’nın bunu ne amaçla kullanacağı kendilerini ilgilendirmediği belirtilerek kesilir
Bu sayede hem İspanya en büyük zeytin ve zeytinyağı üretici rakibinden kurtulur, hem de bu millet, Amerika’nın sentetik yağlarına mahkûm edilir.
Bir türlü akıllanmıyoruz
Yutulduğunda ülserden gastrite, bağırsak ve sindirim dertlerinden basur ve prostata, kolesterolden kansere pek çok rahatsızlığı tedavi eden bu amaçla kendisi veya tozu içilen, hatta Batı’da ilaç olarak kullanılan zeytin çekirdeği bizde kömür yapılıyor.
DHA’da 2018 tarihli bir haber var. Aydın Söke’de zeytin çekirdekleri mangal kömürüne dönüştürülmüş. İngiltere’ye 25 ton zeytin çekirdeği mangal kömürü ihraç edilmiş. Tesisin kapasitesi aylık 50 tonlukmuş ve 100 tona çıkarılacakmış. Daha acıklısı bu şifa maddesini kömür yapmak için 6 yıl ar-ge yapmışlar. TÜBİTAK ise 2015 yılında ‘Temiz Teknoloji İş Fikirleri Yarışması'nda şifayı zehre çevirme projesini birinci seçip ödüllendirmiş. Bunca emeğin bir tonu sadece 700 sterlin ediyormuş.
Daha bitmedi, AA’da yer alan 2019 tarihli habere göre ise Balıkesir Üniversitesi Edremit Meslek Yüksekokulu Zeytin ve Zeytin Teknolojileri Bölümü, yememiş içmemiş zeytin çekirdeğini kalorifer kömürü yapmış. Neymiş efendim külü az olan bir kömür türüymüş.
‘Allah’ım! Bu millete ve devlete akıl ver’ demeyip de ne demeli siz söyleyin!
Zeytinyağlı yiyelim, basmadan fistana dönelim
Osman Nuri Koçtürk merhumun ‘Yeni Sömürgecilik Açısından Gıda Emperyalizmi’ adlı eserinde verdiği bilgiye göre, ABD’nin isteği ile İnönü devrinde başlayan zeytin ağacı katliamı, Celal Bayar döneminde de devam etmiş. Milyonlarca koca zeytin çınarları sökülüp kereste yapılmış. Mevcut zeytinyağları iyi fiyata ABD’ye satılmış.
O halde şimdi ne yapmalı?
Tüm dağa taşa, bağa bahçeye zeytin ağacı dikip, ormanları zeytin ağaçları ile donatabiliriz. Şayet böyle yaparsak;
- • Oyun ve büyüyü bozarız.
- • Havamız temizlenir.
- • Gâvurun rafine yağlarına ihtiyaç kalmaz.
- • Daha ekonomik besleniriz.
- • Memleket kalkınır, işsiz insan kalmaz.
- • Daha sıhhatli oluruz.
Gâvura benzediğimiz yeter! Artık zeytinyağlı yemeye, küffara inat basmadan fistan giymeye var mısınız?