Yıldırım düşünce…
Her ne kadar her şey iblisin Allah’a isyanı ile başladıysa da sonrasında insanların bir bölümü iblisi hiç aratmadı. Günümüz dünyasının ilk iblislerinden olan Bavyeralı Adam Weishaupt, kuryesi Johann Jacob Lanz’ın üzerine yıldırım düşerek ölmesi üzerine, üstünden çıkan belgelerle ifşasından hemen sonra yer altına çekilmeleri emrini şu cümlelerle vermişti:
“Bir perde her zaman gereklidir. Gücümüzün büyük bölümü, gizlenmekten kaynaklanıyor. Bu yüzden de her zaman bir başka kuruluşun adı altında gizlenmeliyiz.”
Bu sözler söylendikten birkaç yıl sonra bu çete Fransa’yı ele geçirdi. Sonra pek çok ülkeyi… Ardından büyük devletleri parçalayarak başlarına hizmetkârlarını geçirdikleri devletçikler ürettiler.
Bir yandan İkinci Cihan Harbini idare ettiler, bir yandan da ardına gizlenebilecekleri yeni kurum ve kuruluşlar kurdular.
Bu kuruluşların tepesine Birleşmiş Miller adlı çete reisini koydular. Onu da Güvenlik Konseyi adlı 5’li çeteye emanet ettiler. Beşli çete ise zaten kendilerince idare ediliyordu. Özetle yaptıkları şey, paravan sayısını artırmaktan öte bir şey değildi.
Devletler ve büyük şirketleri kontrol altında tutmak için kurdukları Dünya Bankası (World Bank) bugüne kadar onlar zaviyesinden iyi işler çıkardı, ikiz kardeşi IMF ile birlikte. Birini Amerika’ya, diğerini ise Avrupa’ya teslim etmişlerdi. Daha sonra Rockefeller öncülüğünde Dünya Ticaret Örgütü (WTO)’nü kurup şirketlere teslim ettiler.
İngiliz yazar ve müzisyen Gareth Icke, geçtiğimiz hafta bunların covid-19 oyununu sağlam delillerle ifşa etti. Gareth Icke’ın paylaşımının izini sürdüğümüzde, insanlığı korku denizinde boğan sözde salgın oyununun birkaç yıl evvelinden planlandığı, bütçelendiği ve hatta adının bile verildiği ortaya çıktı.
Dünya Bankası’nın sitesi detaylı incelendiğinde isimlendirmenin 2017’de yapıldığı, test cihaz ve kitlerinin bu tarihten itibaren Kanada’dan dünyaya sevkine başlandığı, ta o yıllarda covid-19 adının da sitelerine girildiği görüldü.
- Meğer ifşa sonrasında covid-19 ibaresini çıkaran Dünya Bankası’nın sitesinde pek çok malzeme varmış. Bu gelişme dünya medyasında haber bile olmadı. Sebebi ise Bill Gates’ten susmaları ve emirlere uymaları karşılığında yüz milyonlarca dolar almalarıymış.
Bu rezaleti de gazeteci Tim Schwab, Columbia Journalism Review’da neşrettiği makalesinde ifşa etti.
Yani biz maske dayatması yüzünden birbirimize düşman kesile duralım, bu ḫannās bizimle kedinin fareyle oynadığı gibi oynama devam ediyor. En sonunda hipnoz ederek teslim aldı, ne var ne yoksa. Boris Johnson örneğinde olduğu gibi belli ki devletlerin buna direnme gücü yok. Lakin ölüm korkusuna kapılan dünyaperestler kraldan çok kralcılık yapıyor.
Kimileri bunca gelişmeye rağmen bazı kimselerin gerçeği neden göremediğini suâl ediyor. Oysa buna gerek yok. Görmek nasip işidir. Görmek görme istidadı olan Ömer bin Hattab’a nasip oldu, lakin Ebucehil lakaplı diğer Ömer’e olmadı. Çünkü o nasipsizdi.
Bu nasipsiz kriptolardan biri İmam Hatiplilere saldırırken, Müslüman kılığına bürünmüş bir alçak ise küçük kız çoğuna sarkıntılık etmekle meşgulmüş. O Müslüman kılıklı sapkın ajanı bahane eden laikperestler ise en iyi bildiği işi yapıyor yani Müslümanlara saldırıyorlar.
Kemalist kılığına bürünmüş Türk kimliği taşıyan, bu Türk ve İslam düşmanlarının bir kısmı ne yazık ki muhafazakârların idare ettiği veya finanse ettiği kuruluşlarda çalıştırılıyorlar. Bu beslemelere malzeme veren ise yine cemaat ve tarikatlarımız. Büyüme ve büyüklenmeyi marifet sanan bu yapılar özüne dönmedikçe, keyfiyet yerine kemiyete ehemmiyet verdikçe, dünya ve şöhret afetlerinden kurtulmadıkça bu belalar devam edip gidecek.
Aslına bakılırsa sıkıntı, seküler füccâr taifesinde değil, İslam’ı temsil iddiasındaki yapılarda. Kısaca hepimizde. Çâre belli lakin ona uyacak yiğit yok.
Vesselam!