Yeni küresel sistemde medyanın konumu: Türk medyasının dezenformasyonla imtihanı

PROF. DR. FAHRETTİN ALTUN
Abone Ol

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” vizyonu iletişim ve medya alanlarında da temel prensibimiz olmalıdır. Yalan ve dezenformasyon zemininde yükselen ve yalnızca Batı değerlerinin merkeze alındığı bir medya düzenini asla kabul etmiyoruz ve etmeyeceğiz. Sayın Cumhurbaşkanımızın “Dünya Beşten Büyüktür” doktrininde ortaya koyduğu siyasal perspektif doğrultusunda medya kuruluşlarımız yerli ve milli iletişim seferberliğinde başı çekmelidir. 21. yüzyıl siyaset paradigmasında devletlerin bağımsızlığı artık “dijital bağımsızlık”tan da geçmektedir.

Dijitalleşme ve yeni iletişim teknolojilerinin yükselişiyle birlikte internet penetrasyonunun hızlı bir şekilde artması küresel düzeyde kökten değişikliklere zemin hazırlamıştır. Mobil uygulamaların hayatımızı kuşattığı bu süreçte kullanıcıyı merkez alan iletişim biçimi yeni bir dijital çağın başlamasını sağlamıştır. Dijitale entegre olma çabaları ve sosyal medya kullanımı küresel ölçekte medya kartellerinin gücünü kırmıştır. Siyaset ve toplum sosyal medyanın artan etkisi ve gücü doğrultusunda sosyal ağların gündeminden daha fazla etkilenir hale gelmiştir. Dolayısıyla politikanın ve toplumun gündemi sosyal medya gündemiyle iç içe geçmiş durumdadır ve artık sosyal medya gündemi kamuoyunun gündeminden soyutlanamaz.

21. yüzyılda küresel kapitalist sistem 2008 ekonomik buhranı başta olmak üzere birçok sınamayla karşılaşmıştır. 2020 yılında tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgını dijital dönüşümü hızlandırmış, gündelik hayatlarımızı ve medya kullanım alışkanlıklarımızı da değiştirmiştir. Vatandaşlar medya içeriklerini tüketen konumdan birer içerik üreticisi konumuna geçmiştir. Yeni küresel sistem içinde gelişen yeni medya düzeninde merkeziyetsiz bir yapı oluşmaya başlamıştır. Medya kartellerinin garantörlüğünden teknoloji şirketlerinin hükümranlığına evrilen bir sürecin içindeyiz. Bu dönem; dijital mahremiyet, unutulma hakkı, dijital diktatörlük, veri güvenliği ve dijital faşizm tartışmalarının ortasında hızla yol almaktadır. Yeni iletişim teknolojileri ve sosyal ağlar kullanımlar ve doyumlar ekseninde düşünüldüğünde kitle medyasından kitlelerin medyasına geçiş yapıldığını göstermektedir.

Dijitalleşme ile yeni bir ekosistem inşası

Günümüzün siyaset, toplum ve iletişim ortamı “Post-Truth” çağ olarak nitelenmektedir. Yaşadığımız dönemde toplumların gerçeklikten uzaklaştığı ya da tamamen koptuğunun altı çizilmektedir.

Dijitalleşme yenilikçi bir ekonomik düzen ve kendine özgü bir kültürel ekosistem inşa etmiştir. Dijitalleşmenin kilit aktörü sosyal ağlar, zaman ve mekandan bağımsız şekilde sosyal ilişkiler kurma ve içerik üretimi imkanını tüm dünyada yaygınlaştırmaktadır. Bu tabloda hem geleneksel hem de yeni medya olumlu gelişmelerin yanı sıra büyük bir güven meselesini de gündeme getirmiştir. Kamuoyunu enforme etmek yerine özellikle internet haber medyasının ‘tıklanma’ odaklıhabercilik anlayışı hakikatin sahte görünümlerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu durum algı ve olgu çatışması yaşanmasını beraberinde getirmiştir. Geçmişte ana akım medyada içeriğin değeri reyting ve tiraja göre belirlenmiştir. Bu sebep-sonuç ilişkisi popüler kültürün kitle kültürünü kuşatmasını ve hatta yok etmesine imkan tanımıştır.

Günümüz koşullarında ise sosyal medya haberciliğinin yanı sıra internette maruz kalınan enformasyon bombardımanı hakikate ulaşmayı ironik şekilde zorlaştırmıştır. Sosyal medya haberciliğinde içeriğin değerini ve hatta hakikati paylaşımların skorları belirler hale gelmiştir. Bu durum kullanıcıları yeni medyadan edindikleri bilgi ve enformasyonun sahihliği konusunda endişeye sevk etmiştir. Dezenformasyonun neredeyse tüm medya araçlarını kuşatması medyanın genelinde yaşanan güven bunalımının temel sebebidir. We are social’ın 2021 verilerine göre Türkiye’de 18 yaş ve üzerindeki internet kullanıcılarının %61.6’sı internetten ulaştıkları bilgilerin yanlış bilgi ya da yalan/yanıltıcı haber olabileceğine yönelik kaygı duymaktadır. Bu önemli veri, kullanıcıların bilgiye erişme noktasında ilk başvuru kaynağının internet olmasına rağmen edinilen bilginin hakikiliği konusunda büyük bir kafa karışıklığı olduğuna işaret etmektedir.

Türk medyasının yeni küresel sistemdeki konumu ve işlevi

Ülkemizde bir kısım medya ne yazık ki Türkiye’nin ekonomiden dış politikaya, eğitimden terörle mücadeleye kadar bütün alanlarda gerçekleştirdiği atılımı ve elde ettiği başarıyı görmezden gelen, hatta bundan rahatsız olan bir çizgide yayın yapmaktadır. Türkiye’nin artan gücünü ve etkisini değersizleştirmeye çalışan muhalefetin uzantısı olan medya organları Türkiye’yi karalamayı amaç edinerek dezenformasyon ve malenformasyon içerikli yayın politikası sürdürmektedir.

Türk medyasında üretilen tüm nitelikli içeriklerle dijital platformlar vasıtasıyla küresel dizi/film/video izleme platformlarının kültürel dayatmalarına karşı durulmalıdır.

Bu politikayı yaygınlaştırmak için de yurt dışından önemli düzeyde fon sağlandığı da ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla fonla çalışan medya dezenformasyon odaklı yayınlarıyla yurt içinde ve uluslararası alanda gayri milli bir duruş sergileyerek Türkiye’ye yönelik negatif algı operasyonları ve olumsuz imaj çalışmaları gerçekleştirmektedir. Buna karşılık olarak Türk medyası pozitif gündem inşa ederek, yurt içi kamuoylarını ve uluslararası toplumu doğru, hızlı ve şeffaf şekilde bilgilendirmelidir. Diğer yandan dijital platformlar üzerinden kamuoylarına seslenilerek internet haber medyasının kapasitesinin artırılması önem taşırken, sosyal medyanın avantajlarından yararlanılarak sosyal ağlar üzerinden yapılan manipülasyonlara asla taviz verilmemelidir.

Küresel ekonomide 10-12 trilyon dolarlık hacmi ile ciddi konumu bulunan dijital sektörlerde medya önemli bir paya sahiptir. Bilhassa dijital medyanın pastadan aldığı pay her geçen gün artıyor. Dolayısıyla Türk medyası da iş birliklerini artırarak küresel bir medya aktörü olacak şekilde adımlarını atmalıdır. Medya içeriklerinde ve mesajlarında temel prensibimiz hakikattir. Ancak medya, özellikle de ana akım medya, ürettiği, yaydığı ve servis ettiği bilgi ve haberler ile hakikat ötesi olgusunun başat aktörü konumundadır.

Hakikat ötesi çağda yalan, sahte ve kurgu haberlerle birlikte dezenformasyon ve manipülasyon yoluyla aslında politik, kültürel ve sosyolojik açıdan karşıtlıklar ve çatışmalar oluşturulmaktadır. Bu süreçte en kritik dinamik, medya organlarıdır.

Günümüzün siyaset, toplum ve iletişim ortamı “Post-Truth” çağ olarak nitelenmektedir. Yaşadığımız dönemde toplumların gerçeklikten uzaklaştığı ya da tamamen koptuğunun altı çizilmektedir. Hakikat ötesi çağda yalan, sahte ve kurgu haberlerle birlikte dezenformasyon ve manipülasyon yoluyla aslında politik, kültürel ve sosyolojik açıdan karşıtlıklar ve çatışmalar oluşturulmaktadır. Bu süreçte en kritik dinamik, medya organlarıdır. Mesleki, toplumsal ve ahlaki sorumluluk bilinciyle hareket eden medya kuruluşları önemli bir görevi ifa etmektedir. Ancak ne yazık ki medya kuruluşlarının bir kısmı sorumlu medya anlayışını, basın meslek ve ahlak ilkelerini bir yana bırakarak yalan haberle ve sahte içerikle kamuoyunu yanıltmak, popülerlik elde etmek, siyasi rant sağlamak, sermaye angajmanlarını korumak doğrultusunda hareket etmektedir. Netice itibarıyla bir kısım medya, kendi amaç ve hedeflerine ulaşmak için hakikatten koparak hedef kitlelerini simülasyon evrenine çekmektedir.

“Daha adil bir dünya mümkün”

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” vizyonu iletişim ve medya alanlarında da temel prensibimiz olmalıdır. Yalan ve dezenformasyon zemininde yükselen ve yalnızca Batı değerlerinin merkeze alındığı bir medya düzenini asla kabul etmiyoruz ve etmeyeceğiz. Sayın Cumhurbaşkanımızın “Dünya Beşten Büyüktür” doktrininde ortaya koyduğu siyasal perspektif doğrultusunda medya kuruluşlarımız yerli ve milli iletişim seferberliğinde başı çekmelidir. 21. yüzyıl siyaset paradigmasında devletlerin bağımsızlığı artık “dijital bağımsızlık”tan da geçmektedir. Bu nedenle dijital medya alanında geleceğe hazırlanarak ‘tanımlanan değil, tanımlayan ülke Türkiye’ şiarını tüm medya enstrümanlarıyla hayata geçirmeliyiz. Aksi takdirde bir kısım medyanın etkilediği kitleler dezenformasyonun peşine takılmaya devam edecektir.

  • Ülkemiz, 2053 ve 2071 vizyonu doğrultusunda sessiz bir devrim gerçekleştirirken hem geleneksel hem de yeni medya organları Türkiye’nin bölgesel güç ve küresel oyun kurucu rolünün mütemmim cüzü olmalıdır.

Türk medyası sağlıktan turizme, eğitimden ulaşıma, teknolojiden kültür sanata, spordan iç ve dış güvenliğe kadar ülkemizde yaşanan her türlü gelişmeyi gündeme taşımalı, Türkiye’de yaşanan pozitif gelişmeleri dünya kamuoylarına hızlı ve etkili şekilde ulaştırmalıdır. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının stratejisini çizdiği ‘Türkiye İletişim Modeli’ doğrultusunda bilhassa TRT ve Anadolu Ajansı’nın uluslararası yayınlarıyla birlikte ülkemiz uluslararası topluma ve yabancı kamuoylarına doğrudan ulaşmaktadır. Böylece Türkiye’nin bölgesindeki gelişmelere yönelik görüşlerini ve küresel konulardaki haklı tezlerini tüm iletişim platformlarında etkili ve proaktif şekilde İletişim Başkanlığımızın inşa etmeye çalıştığı söylem birliği çerçevesinde dünyaya aktarıyoruz. Diğer yandan başta belirttiğim gibi bağımsız ve tarafsız habercilik kisvesi altında hiçbir medya organının 5. kol faaliyeti yapmasına izin vermiyoruz ve vermeyeceğiz.

Kendi değerlerimizi önceleyen bir medya anlayışı

Batı’nın kültürel dayatmalarına ve medya mesajlarına karşı Türk medyası dilsel, tarihsel ve kültürel mirasımızı ihya ederek tüm kitle iletişim araçlarıyla ortak medeniyetimizi gelecek nesillere aktararak Türkiye’nin ‘kültürel iktidar’ olma gayretlerinde de sorumluluk almalıdır. Türkiye’nin kültürel sermayesinin popüler kültüre kurban edilmemesi için medya organları ve mensupları da kritik bir misyona sahiptir. Türk medyasında üretilen tüm nitelikli içeriklerle dijital platformlar vasıtasıyla küresel dizi/film/video izleme platformlarının kültürel dayatmalarına karşı durulmalıdır. Gayri ahlaki davranışlar içeren, özümüze ve geleneklerimize aykırı medya içeriklerine karşı kendi değerlerimizi önceleyen bir medya anlayışı benimsenmemelidir.

Ülkemiz, 2053 ve 2071 vizyonu doğrultusunda sessiz bir devrim gerçekleştirirken hem geleneksel hem de yeni medya organları Türkiye’nin bölgesel güç ve küresel oyun kurucu rolünün mütemmim cüzü olmalıdır.

Batı medyasının kasıtlı şekilde ürettiği ve kitle iletişim araçlarıyla tüm dünyaya yaymaya çalıştığı “İslami terör” gibi mesnetsiz kavramsallaştırmalara hiçbir suretle prim verilmemelidir. Medyamız İslamofobi ile bütüncül şekilde mücadele etmeli ve tüm yanlış algılara karşı hakikatin temsilcisi olmalıdır. Bu duruş esasında bütün ülkelerin medya kuruluşlarına da örnek olmalıdır. 28 Şubat sürecinde ve öncesinde modernleşmeyi Batılılaşma olarak yanlış şekilde algılayan bir kısım medyanın yaptığı manipülasyonlarla inancımızı itibarsızlaştırmaya çalışması zihinlerimizde hala çok taze. Ayrıca bu kötücül damarın ilk fırsatta yeniden ortaya çıkmaya çalıştığını da çok iyi biliyoruz.

Dezenformasyon odaklı medya içeriklerinde bilgi ve haberler teyide muhtaç hale gelmiştir. Sosyal medya haberciliğinde denetim ve kontrol mekanizması olmaması sosyal ağların kolaylıkla uluslararası örgütler, rakip devletler, terörist gruplar tarafından suistimal edilmesine fırsat tanımıştır. Türkiye’nin tüm terör örgütleriyle mücadele ettiği bir dönemde içeride ve dışarda bir kısım medya Türkiye’nin meşru müdafaa hakkını kullandığını görmezden gelerek dezenformasyona devam etmiştir. Aynı şekilde geçen yıl ağustos ayında yaşadığımız orman yangınlarıyla ilgili de içeride ve dışarıda sosyal medya üzerinden ülkemiz aleyhine organize bir şekilde dezenformasyon kampanyası yürütülmüştür.

Negatif gündemin peşine takılmadan hareket edilmeli

Batı’nın kültürel dayatmalarına ve medya mesajlarına karşı Türk medyası dilsel, tarihsel ve kültürel mirasımızı ihya ederek tüm kitle iletişim araçlarıyla ortak medeniyetimizi gelecek nesillere aktararak Türkiye’nin ‘kültürel iktidar’ olma gayretlerinde de sorumluluk almalıdır. Türkiye’nin kültürel sermayesinin popüler kültüre kurban edilmemesi için medya organları ve mensupları da kritik bir misyona sahiptir.

Uluslararası medyada devletimize ve milletimize karşı yürütülebilecek psikolojik harbe ve asimetrik savaşa karşı medya kurumlarımız uluslararası haber kanallarıyla, internet haber siteleriyle, geleneksel medya araçlarıyla, sosyal medya hesaplarıyla ve dijital kanallarıyla her daim hazırlıklı olmalıdır. Özellikle dezenformasyon ve manipülasyona karşı pozitif medya içerikleri, programları ve mesajlarıyla mukabele edilmeli, asla ve asla negatif gündemin peşine takılmadan hareket edilmelidir. Türkiye’nin küresel bir aktör olmak için mücadele verdiği yeni çok merkezli siyaset ve diplomasi paradigmasında medya kuruluşları da bu vizyona uygun pozisyon almalıdır. Türkiye uluslararası alanda etkisini ve gücü artırdıkça ülkemize yönelik dezenformasyon, mezenformasyon ve malenformasyon kampanyalarının şiddeti ve büyüklüğü de artacaktır. Bu nedenle Türkiye karşıtı kampanyalara karşı daha dirençli bir medya organizasyonuna sahip olmalıyız.

Türkiye artık küresel düzeyde kendi tanımlarını kendisi üretiyor, Türkiye’yi belli kalıplara sokmak isteyenlere karşı, medya kuruluşları ve mensupları argümanlarımızı tüm iletişim yöntem ve tekniklerini kullanarak hızlı bir şekilde yabancı kamuoylarına aktarmalıdır. Uluslararası siyasette devam eden “iletişim savaşlarında” Türk medyası savunma hattından çıkarak hücum alanına geçmeli ve Türkiye’nin haklı tezlerini yurt içinde ve yurt dışında yılmadan ve durmadan teknolojinin sunduğu bütün imkanları sonuna kadar kullanarak anlatmaya devam etmelidir.