Vatandaş, mühendis ve devlet.Cinayetibirlikte işledik
Önceki günlerde meydana gelen 6,6 büyüklüğündeki İzmir depremi, tüm ülkeyi büyük bir üzüntüye boğdu. 114 kişinin öldüğü depremde zaman zaman enkaz altından çıkarılanlara sevinsek bile, göz göre göre gelen ölümler, deprem gerçeğiyle yaşamayı öğrenemediğimizin bir delili. Her deprem olduğunda gündemimize aldığımız evlerimizin sağlam olup olmadığı sorusu, birkaç hafta sonra unutulacak. Ancak muhtemel İstanbul depreminde evlerin önemli bir bölümünün yıkılacağı söyleniyor. Bu büyük felakete nasıl hazırlanılır, neler yapılması gerekir, evlerimizin sağlam olup olmadığını nasıl öğrenmeliyiz gibi soruları İnşaat Mühendisi/Müşavir Yalçın Dursun’a sorduk. Uzun yıllar betonarme binaların performans analizlerinin yapılması ve güçlendirilmesi alanında çalışan Dursun, “Vatandaş, mühendis ve devlet, cinayeti birlikte işliyoruz” diyerek, herkesin elini taşın altına koyması gerektiğini söylüyor.
İzmir depreminde yıkılan binalara baktığınızda, bir mühendis olarak ilk gözünüze çarpan şey ne oldu?
Öncelikle bizim ülkemiz için deprem çok olağan bir şey. Hemen hemen bütün bölgelerimiz deprem kuşağında. Deprem dediğimiz şey de yer kabuğunun hareketi. Dolayısıyla bizim öngördüğümüz bu hareketlere göre pozisyon almamız, ona göre binalarımızı yapmamız lazım. Eğer ona göre pozisyon alırsak, Japonya örneğinde olduğu gibi herhangi bir can kaybımız olmaz. Vaktiyle inşaat teknolojisi bizde çok zayıf olduğu için, bir deprem olduğunda binanın yıkılmaması ya da küçük bir kayıpla bunu atlatmamız pek olası değil.
İzmir’deki binalara baktığımızda, teknolojileri eski, mühendislik hizmeti almamış, daha sonra da hor kullanılmış, mesela taşıyıcı sistemine müdahale edilmiş, bir kısmı alan oluşturmak için kaldırılmış. Dolayısıyla en ufak bir harekette bu binaların yıkılması son derece tabii bir durum. Aynı zamanda bu betonarme elemanların korunması da lazım. Eski yapıların betonu, demiri neme karşı, suya karşı koruma yönünde zayıf kalıyor. O vazifeyi de yapamayınca, bu sefer demirler paslanıyor, korozyona uğruyor, yapması gereken görevi yapamıyor, deprem geldiğinde de bunlar sınanmış oluyor. Sınavı kaybeden binalar da yıkılıyor. Deprem tam İzmir merkezli olsa daha fazla yıkım olurdu. İzmir’e 80 km. mesafede olduğu için bu kadar kayıpla kurtuluyoruz. Aynı şekilde 99 depremi de İstanbul’a 80 km. mesafede olan Gölcük merkezliydi. Avcılar’da binalarımız yıkıldı. Bir de bu depremin Avcılar merkezli olduğunu düşünürseniz, felaketin boyutlarını tahayyül edebilirsiniz.
İstanbul’daki binaların çoğu yıkılır
Muhtemel İstanbul depreminde on binlerce evin yıkılacağı söyleniyor. Doğru bir öngörü mü bu?
Eğer İstanbul merkezli, 6-8 şiddetinde bir deprem olursa veya şiddeti daha düşük ama süresi uzun olursa İstanbul için felaket olur. Çünkü şu anda İstanbul’da beton dayanımının ortalaması olması gerekenin üçte biri kadar. Bir Üniversitemizin yapmış olduğu bir inceleme bu. Bu ortalamayı göz önüne koyduğumuzda, İstanbul merkezli bir depremde binaların yüzde 70’i yıkılacağı anlamına geliyor. Hadi bu araştırma 10 yıl önce yapıldı diyelim, on yıl içinde yapılan binaları ilave edersek, iyimser bir ifadeyle İstanbul’daki binaların büyük bir kısmı yıkılır.
Her deprem olduğunda bu gerçeği hatırlıyoruz ama çok çabuk unutuyoruz. Yine bir deprem yaşadık ve şimdi herkes evinin sağlam olup olmadığını araştırıyor. Vatandaş ev alırken nelere dikkat etmeli?
Çok zor bir şey değil, bir inşaat mühendisinden bu konuda destek alınabilir. Bir mühendis gözüyle projeye, yapım yılına, teknolojisine ve projeye ne kadar uyulup uyulmadığına bakan mühendis, binanın sağlamlığı ile ilgili bir bilgi verebilir. Yine de mutlak bir şey söylenmesi mümkün değil. Çünkü projesi doğrudur, fakat imalat aşamasında nasıl yapıldığını bilemez. Ancak o binadan alınan numunelerin testi sonucunda, performans analizi yapıldıktan sonra emin olunabilir.
Yüksek ücretli mi bu testleri yaptırmak?
Çok yüksek değil aslında. 10-15 bin liraya analiziyle birlikte bu testler yaptırılabilir. Yapı denetim firmalarından bu hizmet alınabilir.
Beton deyip geçme
Projeye uygunluk bakımından her şey tamamsa, yapım aşamasında ne gibi sorunlar çıkabiliyor?
Bir binanın yapım aşamasında;
- • Zemin etüdü yapılıyor, ama bazen onlarda hata payı oluyor. Kazı yapıldıktan sonra zemin etüd raporunun doğru olup olmadığının çek edilmesi lazım.
- • Yer altı suyu seviyesinin kontrol edilmesi lazım. Varsa mutlaka binanın izolasyonu yapılmalı. Bazen zaman ve paradan kısılarak bunlar yapılmayabiliyor. Eğer bina sudan izole edilmezse, beton iyi sıkılanmadığı için zamanla su demiri çürütür ve betonarme fonksiyonunu yapmamış olur.
- • Mutlaka projede öngörülen beton sınıfı, öngörülen donatı sınıfına ve bunların cinslerine dikkat edilmesi lazım.
- • Beton normalde sekiz günde bizim hesapladığımız mukavemete ulaşır, ama mevsim şartlarına göre bunu da korumamız gerekir. Eğer havalar çok soğuksa dona karşı korumak, çok sıcaksa dışarıdan su vererek çimentonun kimyevî reaksiyonunu sağlıklı bir şekilde tamamlayabilmesi sağlanmalı. Eğer o reaksiyon sağlıklı bir şekilde tamamlanmazsa, betonun mukavemeti istediğimiz performansa ulaşmaya bilir.
- • Velhasıl betonun beton santralinden çıkıp yerine yerleştirilip, yerleştirildikten sonra da on gün içinde devamlı gözetim altında olması lazım. Bu da binanın kalitesini etkileyen bir şey.
Bunların denetimi yapılıyor mu?
Yapı denetim beton aşamasında gelir, betondan bir numune alır. Ondan sonra gider, günü gelince laboratuvarda onu kırar. Ama yerine dökülmüş beton eğer sıcaktan yanmaya, soğuktan donmaya maruz kalmışsa, yapı denetim bunu görmez. O projenin resmî şantiye şefinin bunu kontrol etmesi lazım. İhmal edildiğinde bu tür şeyler yaşanabiliyor. Sonuçta betonarme ciddi bir işlem. Ne yazık ki, kültürel olarak ona gerekli önemi vermiyoruz. O yüzden bedeller ödüyoruz.
2 Bin yılından önceki binalar sakat
Gelelim 2 bin yılından önce yapılan binaların güvenliğine. İstanbul özelinden bahsedecek olursak nasıl bir tablo var karşımızda. 2 bin yılından önce yapılan binalarda hiç oturulmamalı mı, yoksa güçlendirilmeli mi?
99 depremini milat kabul edebiliriz. Ondan sonra yapı denetimler kuruldu. Tabi ki, her şeyde olduğu gibi inşaat sektöründe de bir tekâmül var. O yapı denetimlerle beraber mutlaka bir kalite geldi. Aynı zamanda betonarme elemanların boyutları, statik projenin nasıl yapılacağı konusunda yönetmelikler de değişti. Daha güvenilir tarafa kaydı. Onlarda bile uygulamada mühendislik hizmeti alınmıyorsa gene sıkıntı var. Ama iki bin yılından sonraki binalar önceki binalara göre kaliteleri daha sağlam.
İki bin öncesine geldiğimiz zaman, bizim betonarme hikâyemiz 80- 100 yıla dayanıyor. O seksen yıl içinde yapılan bütün binaların yeni yönetmeliğe uydurulması lazım. Ya güçlendirilecek veya yıkılacak. Bununla alakalı da bir envanter çalışması yapıldı. Ama çözüm olarak henüz o binalara dokunulmadı. Ön gördüğümüz bir deprem gerçekleştiğinde de bu binaların yıkılması sürpriz olmayacak.
İnsanlar çalışıyor çabalıyor, ömürlük bir ev almak istiyor kendine. Ama betonarme binalar ömürlük olmuyor galiba. Bir betonarme binanın ömrü ne kadardır?
Betonarmeye yaş biçmek doğru olmaz. İyi bir proje iyi bir uygulama ise 100-150 sene rahat dayanabilir. Mutlaka korunması şartıyla. Korumak da sonradan yapılan bir şey değil. Yapılırken betonun iyi sıkılanması, içindeki demiri korur. Sonradan yapılan koruma hem çok pahalı, hem de yüzde yüz verim elde edemezsiniz. Güçlendirme ayrı bir şey. Binada zafiyet varsa, binanın statiklerinin yeniden çözülüp o projelere göre yapılmasına güçlendirme denilir.
Devlet cebren yapmalı
İstanbul’da yıkılması veya güçlendirilmesi gereken çok fazla bina var. Ama kentsel dönüşümde mesafe kat edilemiyor. Kentsel dönüşüm projelerinin içinde yer alan biri olarak, nasıl bir yol izlenmesini önerirsiniz?
Öncelikle burada görev vatandaşa düşüyor. Her ne kadar kentsel dönüşüm yasası çıkarılmış olsa bile, devlet elinde sopayla bu işi yapamaz. Vatandaş karar verecek ve mühendisin önerilerine göre ya binasını güçlendirecek ya da yıkıp yeniden yapacak. Her iki durum da vatandaşın işine gelmiyor. Bina güçlendirildiği zaman alan kayıpları oluyor, yıkılıp yapılırsa belki mevcudu kadar imar alamayacağı durumlar ortaya çıktığından insanlar yanaşmıyor. Devlet kentsel dönüşüm yasası çerçevesinde kredi de veriyor, ama vatandaş “onu da ödeyecek gücüm yok” diyor. Velhasıl bu şekilde çözümsüzlüğe giriyor.
- Bugüne kadar bu şekilde yapıldığı için yol kat edilemedi. Ancak artık devlet işin içinde daha fazla olmalı. Devlet vatandaşın yerini yapacak, sonra vatandaşa maliyetini çıkartıp, “bunu beş veya on yılda bana geri öde” diyecek. Zira bizim kolektif iş yapma kabiliyetimiz zayıf.
Kentsel dönüşüm yasasına göre üçte iki oranı getirildi, yani üç daireden ikisi anlaşırsa, itiraz kabul edilmiyor. Veya herhangi bir kişi binanın performans analizini yaptırıp olumsuz çıktığı durumda mahkeme kanalıyla komşular rıza göstermese de binasını yaptırabiliyor. Burada da vatandaş komşusunu karşısına almak istemiyor. Bunların ortadan kalkması için devletin bu işe cebren yaptırım uygulaması lazım. Yaptırım uygulamadan biz bu işi çözemeyiz. Öbür taraftan bütün bu olup bitenler inşaat mühendislerinin alanı içerisinde. Fakat Mühendisler Odası gerekli pozisyonu almıyor.
Mühendisler odası gerekeni yapmıyor
İnşaat Mühendisleri Odasının nasıl bir pozisyon alması lazım?
Mühendisler Odası, İnşaat mühendislerinin özlük hakkı ve işini doğru yapması için gerekeni yapma konusunda bir mücadele içinde değil. Bir bina yapılacağı zaman o binanın mutlaka bir şantiye şefi olur ve herhangi bir kaza durumundan sorumludur. Fakat bu kadar büyük mesuliyeti alan kişi ayda 1500-2000 karşılığında bu işi üstlenebiliyor. Üstlendikten sonra kâğıt üzerinde imzası oluyor ama şantiyenin nerede olduğunu bile bilmiyor.
Öte yandan Mühendisler Odası devletin çıkartması gereken yasalarda önerileriyle devleti yönlendirmesi gerekir. Teknik bir mücadeleden öte ideolojik bir mücadele verdiği için de devlet onlara güvenmiyor. Odayla devlet arasında böyle bir şey yaşıyoruz. Ve mühendislik olarak da binalardan hizmet performansını alamıyoruz. Velhasıl bir depremde vatandaşın, mühendisin ve devletin ihmalinin bedelini ödüyoruz. Cinayeti birlikte işliyoruz.
Gayret var ama yetersiz
Yirmi yıllık iktidarın yapabileceği daha fazla şey vardı da yapmadı mı? Bu iktidara yüklenmenin haklılık payı var mı?
Türkiye’de betonarmenin yüz yıllık tarihi var, bunun son yirmi yılında diğeriyle kıyaslandığında kalite artışı var. İstanbul özelinde konuştuğumuz zaman bütün bu binaları güvenli hâle getirmek çok ciddi bir bütçe. Devletin bütçesi buna yetmez. Yetse bile vatandaş “onun binası çürük onu yaptın, bana da şunu yap” diyecek. Vatandaşın elini taşın altına koyması lazım. Sihirli değnek değil, bir vuruşta çözülsün. Gayretler var ama yetersiz. Çünkü devlet de vatandaşı karşısına almak istemiyor.
Dönüşümde istenilen performansa ulaşılamadı. Vatandaşın beklentileri farklı, istekleri farklı ve aynı yerde bulunan vatandaşın hepsinin farklı isteği olduğu için bunları aynı hedefte bir araya getirmekte zorlanılıyor. Diyelim ki, alması gereken bir birim varsa bir buçuk birim istiyor. Hakkına karşılık en alt kat geliyorsa en üst katı istiyor. Kendi kişisel beklentileri karşılanmadığı için de projeler çözümsüzlüğe gidiyor. Burada devletin hakem olup herkese taksimatı yapması lazım. Devlet vatandaşı karşısına alacak, minimum mağduriyetle binasını yıkıp yeniden yaptıracak veya onun yapımına refakat edecek.
Jeoloji vatandaşa hitap etmiyor
Depremden sonra televizyona çıkan uzmanlar doğru şeyi mi tartışıyor? Nelerin konuşulması lazım sizce?
Maalesef bana göre televizyonlarda deprem sonrası bir facia yaşanıyor. İnsanların bilmemesi gereken şeyler konuşuluyor. Yanlış ve gereksiz bilgiyle donatılıyor. Jeoloji profesörleri kalkıyor, şu fay hattında böyle olur, burası böyle kırılır, o ondan oldu, bu bundan oldu diye anlatıyorlar. Bu vatandaşı ilgilendiren bir konu değil. Jeoloji mühendisleri zemine ait doneyi inşaat mühendisine verir. Çünkü inşaat mühendisi aldığı doneyle projeyi boyutlandırır. Bu da binalar yapılırken olacak bir şeydir, yıkılırken değil. Sizin bir rahatsızlığınız var diyelim, ama direkt laboratuvara müracaat ediyorsunuz. Hâlbuki doktora müracaat edeceksiniz, doktor neye ihtiyacınız varsa onun tahlilini yaptıracak. Laboratuvarın verdiği doneyi de zaten vatandaş yorumlayamaz. Aynı şekilde vatandaş jeoloji mühendisinin verdiği doneyi de yorumlayamaz.
Vatandaşın bilmesi gereken tek bir şey var, binayla alakalı bir şüphesi varsa, bir inşaat mühendisine başvuracak. Zaten 2 bin yılından önce yapılmış binaların mutlaka bir rehabiliteye ihtiyacı var. O inşaat mühendisi nasıl bir rol haritası çiziyorsa, onun dediklerini yapmak zorunda.