Vaniköy Camiî’nin başına gelenler diğerlerinin de gelmesin

MEHMET OSMANLIOĞLU
Abone Ol

Günümüze kadar ulaşmış olan târihî yapılarımız bürokrasinin koruma vazifesini tam olarak yerine getirememesi, geciktirmesi ve ihmal etmesi nedeniyle her geçen gün daha da azalarak özelliğini kaybediyor. Devletin bu husustaki bürokratik engelleri azaltıcı ama gerçek hüsn-ü muhafaza sağlayıcı bir süreci planlaması ve hayata geçirmesi hayâtî ehemmiyet arzediyor.

Geçmişten günümüze Selçuklu ve ardından Osmanlı'dan bize miras kalan Târihî binaların hüsn-ü muhafazası hususunda yeterli bir hassasiyetin gösterilmediği, özellikle 20. yüzyılda bu Târihî yapı stokumuzun giderek azalmakta.

Ana nedenleri bakımsızlık, ihmal ve yangın... Aynı zamanda bu yapıların bir kısmı da çevredeki insanlar tarafından ticârî maksatlarla yıkılıp yok edilerek yerine bir takım nevzuhur mekânlar ihdas edilmekte.

Özellikle cami ve diğer âbidevî binaların hüsn-ü muhafaza, ihya ve idâmesi için teşkil edilmiş olan koruma kurulları bu işi bürokrasiye boğarak neredeyse yapılamaz hâle getirmiş ve tıkanma noktasına geldi.

Bu yapıların korunması hususunda özel mülkiyet sahiplerinin ahşap binalarını yenileme bütçelerinin yeterli olmamasının yanında, yapıların arsalarının farklı maksatla kullanılması için kasıtlı olarak yıkılmaya terk edildiği veya yakıldığı da az rastlanan durum değil.

Özellikle cami ve diğer âbidevî binaların hüsn-ü muhafaza, ihya ve idâmesi için teşkil edilmiş olan koruma kurulları bu işi bürokrasiye boğarak neredeyse yapılamaz hâle getirmiş ve tıkanma noktasına geldi.

Târihî yapılarımızın ayakta kalanları -özellikle târihî yapıların yoğun olduğu bölgelerde-çevresine hatta bitişiğine sonradan ilave edilen bir takım derme çatma binalar ve ticari mekânlar târihî yapıların giderek tahrip edilmesini hızlandırmış ve kendi maksatlarını gerçekleştirmek için târihî yapılar bir terk edilmişlik içinde yıkıldığı görülmekte.

Kurullar zamanında müdahale etmeli

Kamuya ait olan genelde târihî yapıların, özelde boğazdaki yalı ve ahşap camilerin muhafazası hususunda koruma kurullarının yer yer gerçeğe tetâbuk etmeyen katı muhafazacı tutumları yüzünden bu yapılara zaman içinde gerekli müdahaleler yapılamamış ve bu yapıları yeterince korumadan mahrum bırakır hâle dönüşmüş durumda.

Târihî yapıları geçmişteki fonksiyonundan ve çevre bağlamından koparıp birer müze hâline getirmek onları hayatın dışına çıkarmak mânâsına gelmekte.

Aslında bu kurulların varlık sebebi, târihî eserlerin hüsn-ü muhafazası ve günümüzün ihtiyaçlarına göre küçük iç mekân değişiklikleriyle kullanımını sağlayarak yaşamasını sağlamaktır. Ancak koruma konularında yıllara sari bir türlü onaylanmayan restorasyon projeleri, restorasyona başlanmadan yapının daha da fazla tahrip olmasını ve maliyetlerin daha yükselmesini, bu haliyle de hüsn-ü muhafazasının giderek zorlaştığını görüyoruz.

Târihî yapıları geçmişteki fonksiyonundan ve çevre bağlamından koparıp birer müze hâline getirmek onları hayatın dışına çıkarmak mânâsına gelmekte. Bu sebeple merkezi ve mahalli idarecilerin târihî binaları çevresiyle birlikte ele alarak yaşatması ve hayatın akışı içinde rol almaya almasını sağlayacak çözümler üretmesi gerekiyor. Bunun dışındaki sun’i restorasyonlar sadece binanın kabuğunu yenilemekle kalıyor, ama ruhunu kaybetmiş ve geçmişiyle ilişki kurulamayan bir yapı yepyeni bir kimliğe bürünüyor.

Ah bürokrasi vah bürokrasi

Günümüze kadar ulaşmış olan târihî yapılarımız bürokrasinin koruma vazifesini tam olarak yerine getirememesi, geciktirmesi ve ihmal etmesi nedeniyle her geçen gün daha da azalarak özelliğini kaybediyor. Devletin bu husustaki bürokratik engelleri azaltıcı ama gerçek hüsn-ü muhafaza sağlayıcı bir süreci planlaması ve hayata geçirmesi hayâtî ehemmiyet taşımakta.

Devletin bu husustaki bürokratik engelleri azaltıcı ama gerçek hüsn-ü muhafaza sağlayıcı bir süreci planlaması ve hayata geçirmesi hayâtî ehemmiyet taşımakta.

Nadiren günümüze ulaşmış olan ahşap camiler, özellikle İstanbul Boğazı'nda birer inci gibi sıralanmış olan bu mütevazı yapılar, bürokrasinin yeterince korumayı sağlayamaması ve camiyi işleten kurum olan Diyanet'in bina üzerinde hiçbir yetki sahibi olamaması nedeniyle çok önemli eksikleri olsa bile bürokrasinin kararını beklemek zorunda kalıyor; kimi zaman çeşitli âfetlerle, yangınlarla bâzen de dışarıdan müdahalelerle ciddi zararlar görüyor. Bazen de tamamen yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor.

Esasen bugün bu camilerin muhafazası hususunda yapılması gereken; bürokrasinin yeniden yapılanması ve camilerin işletmesiyle bakım onarım ve restorasyonu yapan kurumların tevhidi ve koordinasyonu büyük önem arz ediyor.

Ahsap yapılara uyumsuz ilâveler

Ahşap veya kâgir yapılarla ilgili restorasyon için yapılardaki aydınlatma, ısıtma, soğutma ve diğer günümüzün teknolojisinden kaynaklanan ilavelerin yapıyı riske etmemek kaydıyla yapılması, bu saikten bazı standartların belirlenmesi ve bu standartlar çerçevesinde restore edilmesi elzem.

Aşağıda listesini sıralayıp yapılmasını ön gördüğümüz ve yine konunun uzmanları tarafından ilâve edilecek tedbirlerle gerek ahşap, gerekse kâgir olmak üzere târihî yapıların muhafazası hususunda adımlar atılmalı ve gereği yapılmalıdır

Boğazın incisi Vaniköy camii yanarak kül oldu

Ülkemizde çıkan tüm yangınların yüzde 32’si, camilerdekilerin ise yüzde 50’si elektrik kaynaklı. Ahşap camilerin elektrik tesisatı sıva üstü borular içinden yapılmakta.

  • Tesisatın emniyetli olması için:
  • • Binanın aydınlatma, iklimlendirme, yerden ısıtma ve diğer ihtiyaçları tam olarak hesaplanarak ona göre kurulu güç oluşturulmalı.
  • • Kolay tutuşmayan kablo ve armatürler kullanılmalı.
  • • Ana pano ve ara panolar kolay tutuşmayan özellikle seçilmeli, bina içinde estetiği bozmayan ve risk oluşturmayan yere konumlandırılmalı.
  • • Bu konuda yetkili olan Kültür Bakanlığı, Enerji Bakanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve belediyelerin koordinasyonu sağlanarak ahşap camilerin gözümüz gibi muhafaza edilmeli.

• Tesisattaki kablolar yanarken zehirli gaz çıkartmayan (halogen free) ve mümkünse alev iletmez özellikte olmalı.

• Tüm eski camilerin kabloları bu şekilde değiştirilmeli.

• Camilere mutlak surette yıldırımdan korunma tesisatı yapılmalı.

• Cami içinde patlayıcı gaz olan bölümlerdeki (kazan dairesi, çay ocağı gibi) ek yerlerinde ark -sıçrama- yaparak gaz patlamasını önleyen exproof tesisat yapılmalı.

• Cami içi panolarda (insan hayatını koruyan) kaçak akım röleleri, ana girişte yangında komple elektriği kesen yangın koruma rölesi konulmalı.

• Cami ana panosuna (yıldırım anında elektrik -yüksek gerilim- etkisini yok etmesi için) A.G. Prafudr eklenmeli.

• Cami içinde 5 m’ye kadar yükseklikteki mahallerde optik yangın detektörleri, 5 m’den yüksek mahallerde ise beam (ışın) dedektörler) ile yangının algılanması sağlanmalı.

• Diyanet’te kurulacak merkezî bir teknik birimde internet hatları üzerinden tüm camilerde yangın ihbar santralleri, kamera sistemleri ve ana panolarda enerji analizörleri ile enerjinin seyri izlenmeli.

Mevcut ahşap camiler kolay tutuşmayan, yanmayı geciktirici özel ahşap boyası ile boyanarak müdahale için gerekli zaman kazanılmalı.

• Mevcut ahşap camiler kolay tutuşmayan, yanmayı geciktirici özel ahşap boyası ile boyanarak müdahale için gerekli zaman kazanılmalı.

• Envanterdeki mevcut ahşap camilerin 30 gün içinde hâlihazır durum tespitleri yapılmalı, ıslah, ihya ve müdahale programı hazırlanmalı.

• Günümüzde pek yaygın olmayan yangın danışmanlığı hizmeti alınmalı.

• Bu tedbirler kâgir ya da ahşap olsun olmasın târihî camilerin tamamında uygulanmalı.

Bir an önce tedbirler alınmalı

Ahşap ya da kâgir (taş ya da mermerden inşa edilmiş) târihî camilerde;

  • • Elektriğin yanı sıra benzer tedbirler doğalgaz için de alınmalı.
  • • Bina mîmarisiyle uyumsuz tesisat armatürleri ve cihazlar asla konulmamalı.
  • • Târihî camilerin bitişiğinde muhdes (sonradan eklenen) binalar yıkılarak çevresi açılmalı.
  • • Üsküdar Belediyesi’nin yapmış olduğu Üsküdar Meydanı Selman Ağa Camiî çevresindeki düzenleme gibi çevre binalardan gelebilecek yangın ve sair tehlikelere önceden alınan tedbirlerle mâni olunmalı.

• Bu tür târihî binaların tesisatı yapılırken taşıyıcı ve estetik açıdan zarar görmemesi için aynı hassasiyetle projelendirilmeli, uygulama bu alanda tecrübeli bir mîmar ya da restoratörün nezaretinde yapılmalı.

• Târihî camilerin restorasyon, bakım ve onarım işleriyle, işleten kamu kurumları mevcut haliyle birbirinden bağımsız ve bihaberdirler. Bu konuda Vakıflar Genel Müdürlüğü, Diyanet ve Kültür Bakanlığı nezdinde ortak bir kurul oluşturularak sürekli koordinasyon sağlanmalı, acil durumlarda müdahalede geç kalınmamalı.

Ezcümle diyoruz ki, târihî eserlerimiz bürokrasiden kaynaklanacak gecikmelere kurban edilmemeli ve acilen tedbirler alınmalı.